Taksim İddiamızın Adresi Taksim’dir!
Taksim dedik Taksim iradesine, Taksim çıkışının devrimci özüne, anlamına, dezavantajlarımıza rağmen Partizanca bir direnişle sahip çıktık.
2 Mayıs 2024
2024 İstanbul 1 Mayıs’ını yoğun bir sürecin ardından arkamızda bıraktık. 1 Mayıs, hazırlık süreci ve dahası1 Mayıs günü yaşananlar ise üzerinde durulmayı ve daha bir süre tartışılmayı hak ediyor.
Zira, 2024 İstanbul 1 Mayıs’ında Taksim talebi etrafında şekillenen tablo, gerek devrimci gerekse de sendikal hareket açısından tartışılmaya değer çok fazla veriyi açığa çıkarmış oldu. Bu verileri, devrimci bir temelde tartışmak, yorumlamak ve buradan geleceğe dair sonuçlar çıkarmak önem arz ediyor.
Son sözü ilk baştan söylemek gerekir ki, sendikal hareket Taksim çıkışıyla, 2024 İstanbul 1 Mayıs’ını, son derece sınırlı bir işçi katılımıyla ve de sınıfın tüm talep ve gündemlerini Taksim tartışmalarına kurban eden bir tabloyu açığa çıkarmıştır.
2024 Taksim çıkışı, KESK ve özellikle de DİSK tarafından Anayasa Mahkeme’sinin kararlarına dayanılarak ortaya atıldı. Bu çıkışla birlikte özellikle de DİSK, kendini tüm tartışmaların odak noktası haline getirdi. Geçen sürede Taksim çıkışı ve talebinin DİSK açısından CHP güdümünde ve talebi etrafında, popülist bir söylem derekesinde ele alındığını gördük. CHP’nin 31 Mart yerel seçim başarısını 1 Mayıs’a taşıma ve DİSK üzerinden sınıfın biriken öfkesini boşaltma projesi, DİSK’in Taksim çıkışıyla yaşam buldu.
Süreç boyunca CHP ve DİSK arasındaki paslaşmalar, Özgür Özel’in açıklamaları, 1 Mayıs günü alana İmamoğlu ile gelmesi de bunun en açık kanıtlarıydı. DİSK, öteden beri CHP’nin ideolojik-politik yörüngesindeki salınımını ilk defa bu kadar aleni ve devrimci-ilerici güçleri sürecin dışında bırakan bir yaklaşımla gerçekleştirmiş oldu.
DİSK Yönetiminin Sermaye İşbirlikçi Çizgisi
DİSK’e çöreklenen sarı sendikal uzlaşmacı, ihanetçi çizgi özellikle de CHP’nin 31 Mart seçim başarısının rüzgârıyla ilk defa bu kadar çıplak karşılık buldu. Elbette DİSK ilk defa Taksim çağrısı yapmıyor. Geçmişteki çağrıları da büyük oranda benzer bir muhtevaya sahipti; Taksim talebi üzerinden kendini merkeze koyma ve sınıfın enerjisini soğurma!
Nihayetinde buna rağmen, bu sürecin en aktif, bedel ödeyen, direniş sürecini örgütleyen aktörleri olan devrimci-ilerici güçlerle bir görüş alışverişi, temas söz konusu idi. 2024 İstanbul 1 Mayıs’ında bu bile açıkça rafa kaldırıldı.
DİSK, CHP’nin müdahaleleriyle, devrimci ve ilerici güçleri açıkça dıştalayarak süreci doğrudan CHP ile örgütlemeye girişti. Kuşkusuz bu dıştalama sadece devrimci politik özneleri değil sınıfın kendisini de kapsama alanına alıyordu.
Çünkü sınıfın yaşadığı korkunç yoksulluk, alım gücündeki düşüş, sendikasızlaştırma, ağır çalışma koşulları, iş sağlığı ve güvenliği adına alınmayan önlemlerle birlikte çığ gibi artan işçi katliamları da sendikaların “devrimci” Taksim çıkışının gölgesinde kaldı.
Bu vesileyle DİSK, Taksim’in devrimci gölgesine sığınarak geride kalan bir yıllık uzlaşmacı, sermaye yanlısı çizgisini de aklamayı hedefledi. Açık ki DİSK, Taksim talebini başından beri, bu süreci örgütlemek, Taksim talebi uğruna tutarlı bir duruş ve pratiği ortaya koymak için ortaya atmadı. Öyle olsa idi Taksim için Saraçhane’ye çağrı yapılmazdı.
DİSK, Taksim’in kitleler nezdindeki devrimci tarihsel misyonunu, bu belleği sistem içi uzlaşmacı icazetçi çizgisine malzeme yaptı. Saraçhane talebi ve gidişi bunun adeta resmi olmuştur.
Saraçhane tercihi, buraya yapılan çağrının kapsamı burası için yapılan planlamanın niteliği açık ki DİSK’in CHP’ye siyasi şovu için açtığı alandan başka bir anlam taşımayacaktı.
Nitekim olanda bu olmuştur.
DİSK yönetimi, işbirlikçi, sarı-sendikal, sermaye yanlısı çizgisini ortaya koymuş, Saraçhane’ye gelecek işçiler için bile bir kortej düzeni planlamamış nihayetinde de kürsüden barikata doğru gidilmeyeceği anons edilerek, işçiyi alanda bırakarak, CHP başkanı ile alanı terk etmiştir.
Özetlemek gerekirse;
Türk sermayesi bir taraftan Mehmet Şimşek eliyle yıkım politikalarını yaşama geçirirken diğer yandan 31 Mart seçimlerine yansıyan işçi-emekçilerin değişim talebi ve biriken öfkesini Taksim çıkışıyla deşarj etme, boşaltma politikası izlemişti ki bu hedefine ulaştığı da kaydedilmelidir.
DİSK yönetimi, tarihinin en utanç verici sürecini yaşamıştır. Sermayenin CHP eliyle DİSK üzerinden devreye soktuğu; devrimci-sosyalistler hatta işçiler olmadan bir 1 Mayıs’ı örgütleme hedefi adım adım karşılık bulmuştur.
DİSK yönetimi sadece CHP güdümünde hareket ettiğini bu kez açıkça göstermemiş, Taksim talebini Saraçhane’de polis barikatının önüne bırakarak ihanetçi tavrını da işçinin gözü önünde ortaya sermiştir.
Açık ki bu zaten bilinebilecek ve beklenen bir tutumdu.
2024 1 Mayıs Taksim Platformu İddiasının Arkasında Duramadı
Bu sürecin, Taksim çıkışı ve talebini, Taksim’e çıkma iradesini büyük oranda sakatladığı da bir gerçektir.
Taksim talebi etrafından ortaya çıkan Taksim Platformu içindeki bölünme bunun en açık göstergelerinden biridir. Taksim Platformu bir yandan kendi çağrı ve çalışmalarını yürütürken diğer yandan da KESK ve DİSK ile sürekli istişare halinde idi. Ne var ki DİSK’in KESK’i muhatap almadan kol açıklamasıyla durum giderek ilginçleşmeye başlamıştır.
KESK’in Beşiktaş çıkışı, Platform tarafından sahiplenilmiş ancak KESK’in alınan önlemleri gerekçe göstererek Saraçhane’ye gideceğini duyurmasıyla Platformda kendi içinde bölünmüştür.
Geçmişte DİSK’in devrimci ve sosyalistleri ehlileştirme misyonunun bu yıl KESK’e düşmüş olması son derece acı vericidir. KESK, “henüz tavrımız belli değil tartışıyoruz, sizinle de tartışmak istiyoruz” söylemi ile devrimci- ilericilerle toplantı almış ve henüz toplantıdan çıkılmışken KESK’in Saraçhane tavrı ilan edilmiştir.
Bu yanıyla bürokratik, uzlaşmacı, icazetçi çizginin de KESK’e giderek daha fazla hakim oluşu diğer yandan KESK’e hakim olan yurtsever hareket hareketin ise 1 Mayıs’ın tarihsel anlamını ve tablonun kendisini okumaya dair uzaklığı dikkate değerdir. KESK’te, DİSK gibi Taksim’de olunacağı çağrısı yapıldığı anda düzenin türlü önlemler alacağını öngöremeyecek pozisyonda değildir. Açık ki KESK’te, DİSK gibi Taksim çıkışı ve talebini işlevselleştirmiş, özünden koparmış ve nihayetinde bu gerçek kendini Saraçhane’de ortaya koymuştur.
Taksim Platformu’nun KESK veya DİSK ile istişare halinde olması isabetli olsa da kendi duruşu ve varlığını burası üzerinden ortaya koyması son derece yanlış olmuştur. Taksim Platformu bileşeni güçler Taksim uğruna mücadelenin geçmiş tecrübelerine sahiptir. ‘Taksim’deyiz’ çağrısı yapmanın ne anlama geldiği de bilinmektedir. Buna rağmen Platform bileşeni güçlerin bir kısmı, Saraçhane’ye “DİSK’in oyununu bozma” iddiasıyla gitmiştir ki gelişmeler bu yaklaşımın yanlışlığını ortaya koymuştur.
Platform bir yandan KESK ve DİSK’in Taksim çıkışının yüzeyselliğine eleştiri getirirken kendi duruşu ve amacına uygun bir bağımsız bir hat, çizgi ve eylem ortaya koyamamıştır. Öyle ki Platformun ne yapacağı 1 Mayıs öncesi gece 9.30’da belli olabilmiştir.
2014 İstanbul 1 Mayıs’ı, devrimci, ilerici güçlerin ideolojik-politik düzlemde önemli gerilikler yaşadığını göstermiştir. Kitlelere, sınıfa buradan doğru izlenecek ve üretilecek politikalara dair yanlış eğilimler devrimci güçlere sirayet etmiştir. Bir yandan kitleleri dikkate almayan öte yandan kitlelerin her türlü eğilimini doğru kabul eden bir sarkaçta salınma hali yaşanmıştır.
Taksim talebinin kitlelerin gündemine bu denli sokulduğu bir tabloda dahası uzunca bir süre ‘Taksimdeyiz’ çağrısı yapılmışken ve de Saraçhane’nin ‘Taksimde olmayacağız’ anlıma geldiği bilinirken orada olmak, sendikaların kitleleri sürüklediği düzen içi çizgiyle uzlaşmak anlamına gelmiştir.
Devrimci güçler böylelikle en başta DİSK’in sonrasında da KESK’in Taksim talebinin içini boşaltan onu adeta değersizleştiren bu çıkışına ortak olmuştur.
Nihayetinde Taksim için Saraçhane’de toplanmanın anlamsızlığı da bunu göstermiştir.
Taksim Dedik Taksim İradesi Ortaya Koyduk
DİSK ve KESK’in Taksim çıkışı gündeme geldiği andan itibaren soğukkanlı bir yaklaşım izledik. Sendikaların geçmiş tecrübelerinden hareketle yukarıda sıraladığımız gerekçelerle, Taksim talebinin gerçekten kimler tarafından, ne gerekçeyle ve nasıl sahiplenildiğini analiz etmeye odaklandık. Nihayetinde DİSK ve KESK’e dair eleştirilerimizle birlikte Taksim talebini sahiplendiğimizi gerçek anlamda Taksim’e çıkmak için ortaya konulacak iradenin parçası olacağımızı 18 Nisan günü ifade ettik.
Eleştirilerimizi saklı tutarak sürecin aktif bir öznesi olduk. Taksim Platformuna dahil olduk. Platformun kararsızlığı ve iddiasının arkasında durarak bunu örgütleyememesi bizim Taksim sürecine dair hazırlıklarımızı ve katılımımızı da zayıflatmıştır.
Son ana kadar Platform içinde Taksim iradesini sahiplenen devrimci güçlerle ortaklaşma ve birleşik bir eylem ortaya koyma iradesini savunduk, örgütledik. 1Mayıs günü bu hedefimize yoğun abluka nedeniyle ulaşamadık ve eylemimize erken başlamak zorunda kaldık. Nihayetinde eleştiri ve kaygılarımıza rağmen sahiplendiğimiz Taksim talebini pratikte CHP, DİSK VE KESK’in estirdiği uzlaşmacı politik rüzgâra ve de düzen güçlerinin fiziki saldırılarına rağmen ortaya koyduk.
‘Taksim’deyiz, Taksim işçi ve emekçinin 1 Mayıs alanıdır’ dedik ve bu iddia ve savunumuzu pratikte yaşama geçirdik. İşçi sınıfı ve emekçilerin birliğini, direnişini ve zafere olan yürüyüşünü savunduk. Taksim dedik Taksim iradesine, Taksim çıkışının devrimci özüne, anlamına, dezavantajlarımıza rağmen Partizanca bir direnişle sahip çıktık.
Zira Taksim çıkışı, Taksim’i zorlamak, oraya çıkma iradesini ortaya koymak demektir. Aksi bir durum en hafif deyimiyle tutarsızlık, DİSK’in CHP güdümünde, KESK’in uzlaşmacı-bürokratik yönetiminin Taksim’in devrimci mirasının altını oyduğu bir sürecin ortağı olmak anlamına geliyordu.
Bir kez daha ifade etmeliyiz ki; Taksim 1 Mayıs alanıdır ve bu alan kitlelerle kaybedilmiştir. Kitlelerle birlikte kazanılacaktır. Sınıfın ve emekçi kitlelerin devrimci değişim dinamiği ve örgütlülüğü geliştikçe Taksim’i zorlama ve de kazanma hedefine ulaşmak mümkün olabilecektir.
Taksim 1 Mayıs alanıdır!