Kitleler, Örgüt ve Devrimci Pratik
“Devrimci ve komünist hareket bugün yalnız sınıf düşmanlarının fiziki saldırısına maruz kalmamaktadır. En büyük saldırı ideolojik cepheyedir.”
14 Ekim 2024
Siyasal iktidara önemli oranda tepki duyan, sistemi sorgulayan ve burjuva muhalefet partilerine karşı da mesafeli duran önemli bir işçi ve emekçi potansiyelin varlığı tartışılmaz bir gerçektir. Bu potansiyel ile pratik bağ kurmak, devrimci faaliyetin bir parçası haline getirmek, altını sıkça çizdiğimiz kitleselleşme perspektifinin somutlaşması anlamına gelir. Dolayısıyla bu yönlü atacağımız her adım, her hâlükârda pratik hareketliliğimize daha bir zenginlik katacaktır.
Devrimler tarihi bizlere şu gerçeği göstermektedir: Emperyalizm ve her türden gericiliğe karşı mücadelede başarının yolu yığınların örgütlü gücünü açığa çıkarmaktan ve mücadele kapasitesini yükseltmekten geçer. Tüm bunları sağlayacak olan da mücadelede ideolojik duruşu net olan, özverili ve fedakârca çalışmayı meslek edinen devrimin kadro ve militanlardır. Sınıf mücadelesinin en zor koşullarında bu niteliğe sahip olan özne güçler gittikleri her çalışma alanında yürüttükleri fedakârca çalışmalarla umut yaratırlar, çözüm gücü olurlar.
Kısacası sınıf mücadelesini geliştirmek, devrimci kitle çalışmasına ivme kazandırmak ancak bu niteliğe sahip özne güçlerin yaratılmasıyla mümkün olabilir. Enternasyonal proletaryanın seçkin önderlerinin her fırsatta Marksist-Leninist eğitime, Teorik seviyenin yükseltilmesine vurgu yapmaları bu somut durumun sonucudur. Her şeyden önce politik seviyeleri geri, proleter bilinci zayıf olan özne güçler karşı karşıya kaldığı bu karmaşık sorunları çözmede, zorluklarla mücadelede gereken başarıyı elde edemezler. Başarı, bu zayıflıkların önemli oranda giderilmesiyle elde edilir. Ve zayıflıkların giderilmesi de çok yönlü ve kapsamlı bir mücadeleyi gerektirir. Yani teorik çalışma, devrimci pratiklerden, pratiğimizden öğrenme vb. Çünkü, teori, genel olarak bu devrimci pratikler üzerinde şekillenerek derinleşecektir. Dolayısıyla devrimci savaşın, devrimci pratiğin yetersiz ve zayıf olduğu tarih süreçlerde, teorik kısırlıkların yaşanması, uygulamada, çözümlemede zayıflıkların baş göstermesi oldukça anlaşılır bir durumdur. Elbette ki bu durumun anlaşılması, mevcut olan koşullara teslim olmak anlamına gelmez. Tam tersine devrimci bir değişim için somut duruma uygun örgütsel, siyasal olarak bir pozisyon almak anlamına gelir. Kararlarda somutluk, özne güçlere kazandırılacak görev bilinci ve sorumluluk, hedeflerimizde önceliklerimizi içermeli.
Bu nedenle görevlerimizi belirlerken önceliklerimizi, subjektif gücümüzü asla gözden kaçırmamalıyız. Örneğin, alınan her kararın uygulanması, bu kararın özünü kavrayan ve uygulamada tereddüt etmeyen özne güçlerin varlığıyla mümkündür. Dolayısıyla karar alma süreçlerinde her zaman kiminle ve nasıl uygulanacağı sorularına açık ve net yanıtlar vermeliyiz.
Tarihi tecrübelerimiz bize uygulanmayan her kararın, karşılığı olmayan her söylemin yozlaşmaya-çürümeye zemin yarattığını gösteriyor. Yine proleter hareketin gücü, onun söylem ve eylem gücünden yatar. Bu nedenle geriliklerle mücadele, sıradan pratik duruşlara karşı doğru ve geliştirici temelde yapılacak her müdahale bu sürecin önceliklerine uygun olarak atılan doğru adımlardır.
Eğer bir ülkede küçük bir azınlık refah içinde, büyük bir çoğunluk sefalet içinde yaşıyorsa, o ülkede gerçek manada bir adaletten, demokrasiden ve özgürlükten söz edilemez. Demokrasi ve özgürlüğün olmadığı bir ülkede, bu büyük çoğunluğun içinde demokrasi ve özgürlük için hayallerin kurulmaması, dipte biriken öfkenin süreç içinde eyleme dönüşmemesi düşünülemez. Türkiye, Türkiye Kürdistanı mücadele tarihi bu yönlü zenginliklerle, kahramanlıklarla doludur.
Özet olarak bölgedeki mevcut nesnel koşullar bu coğrafyada hayalleri peşinde koşacak, öfkelerini pratik mücadeleye dönüştürecek bir potansiyelin varlık zeminine işaret ediyor. Devrimci bir bakış açısıyla süreci sorgulayan her özne bu gerçeği görmekte zorlanmayacaktır. Tabii ki asıl olan devrimci öznelerin bu gerçeğe uygun olarak atacakları adımlardır. Yani tasfiyeciliğin yaydığı umutsuzluğa karşı umut, çaresizliğe karşı çare olabilme çabalarıdır.
Devrimci ve komünist hareket bugün yalnız sınıf düşmanlarının fiziki saldırısına maruz kalmamaktadır. En büyük saldırı ideolojik cepheyedir. Halk demokrasisi, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesi fikrinedir. Yani ilk kurşun devrim hayaline, bu hayaller peşinde koşma cüretine sıkılıyor. Bu nedenle cüret ve cesareti, özgür bir gelecek hayalini kurma fikriyatını zayıflatan her düşünceyle, pratik duruşla hesaplaşmak güçlü devrimci bir yürüyüşü örgütlemenin ilk adımıdır. Bir devrimci hareketin ilkeler üzerindeki iç bütünlüğü, mücadele alanındaki kararlı ve istikrarlı hareketi ancak bu görevlerin yerine getirilmesiyle mümkün olabilir.
Sonuç olarak, halk demokrasisi, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesine kilitlenen bir proleter hareketin ana ilkesi MLM’yi kendi ülke koşullarına yaratıcı bir tarzda uygulamaktır. Teori ile pratiğini bu evrensel gerçek üzerine inşa eden bir proleter parti, sınıf savaşımı içinde yenilgilerde alabilir, lakin bu bilimsel düşünüş ve hareket tarzı kaçınılmaz olarak onu başarılarla, zaferlerle buluşturur.