Leonid Azdgalyan: “Dağlık Karabağ Ermeni Topraklarıdır ve Son”
“Bilim insanı, akademisyen ve fizikçi olan Leonid Azdgalyan’ın ebeveynlerinin doğum yeri bizlere yabancı değildir. Nasıl ki Misak Manuşyan’ın Adıyaman, Monte Melkonyan’ın Amasya, Levon Ekmekçiyan’ın kökleri Adana ise, Leonid Azdgalyan’ın ebeveynleri Kars’lıdır.”
21 Haziran 2024
“Artsakh halkının Özgürce Ayrılma Hakkı mücadelesinde bundan 32 yıl önce kaybettiğimiz bir bilim insanı, akademisyen ve fizikçi dostumuz Leonid Azdgalyan’ı (1942-1992) unutmadık, unutmayacağız. Saygı ve minnetle anıyoruz. Bir döneme damga vurmuş, Fedai geleneğinin bugün yaşayan efsanelerinden olan Leonid Azdgalyan ve diğerlerinin mücadelesi-anıları unutturulmaya çalışılsa da bizler unutmayacağız.”
Ermeni halkının Artsakh’ta yürütmüş olduğu Özgürlük Mücadelesi bugün aralarında Ermenistan egemenleri de dahil olmak üzere bölge gerici devletleri tarafından soykırım tehdidiyle bastırıldı. Dağlık Karabağ Ermenileri, binlerce yıldır yaşadıkları anavatan topraklarında tehcir ve soykırım ile bir kez daha karanlık bir geleceğe sürüklendiler. Önce Batı Ermenistan ardından Nahıçevan bugün de Artsakh anayurt topraklarından koparıldı. Gerici Türk ve Azerbaycan devletlerinin Ermenistan’a yönelik politikaları Ermenistan’ın ortadan kaldırılması (güncel olarak Zangezur Koridoru’nun işgal edilmesi) hedeflidir. Bunun anlamı ise bir kez daha Ermeni halkının soykırıma ve tehcire tabi tutulması demektir.
SSCB’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’da 70 yıldan sonra gelen “özgürlük”, halk tarafından coşkuyla karşılanırken, kapitalist-emperyalist sistemin bir parçası olmanın tehlikeli-aldatıcı yanlarını kısa bir zaman içerisinde kendi yaşam ve tecrübeleri ile gördüler. Sadece Ermeniler için değil, bütün cumhuriyetler aynı sonuçlarla karşılaştılar. Açlık-yoksulluk ve ulusal-bölgesel savaşlar yani halklar için ne kadar kötülük varsa hepsini yaşadılar. Yaşamaya da devam ediyorlar. En önemlisi bölge halkları ülkelerinden-anavatanlarından oldular. 70 yıllık sosyalizm zenginliklerini bugün mumla arar duruma geldiler.
1988-1994 yılları Ermenistan tarihinde en karanlık yıllar olmuştur. SSCB’den koparak bağımsızlığını ilan eden Ermenistan kendini bir anda ekonomik-askeri-siyasi kaos içerisinde buldu. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Aralık 1988’de Leninagan-Spitak’da meydana gelen deprem felaketi, acıları daha da derinleştirdi.
1988 Artsakh Parlamentosu’nda yapılan oylama ile Artsakh’ın Ermenistan’a bağlanması resmi olarak kabul edildi. Sonradan cumhurbaşkanı seçilen Levon Der Petrosyan önderliğinde oluşturulan ve aydın-yazar-akademisyenlerin katıldığı “Karabağ Komitesi”, Dağlık Karabağ’ın Ermeni toprağı olduğunu savunarak Açlık Grevi’ne başladı. Eyleme şiddetle karşı çıkan dönemin SSCB yönetimi, halkın öncülerini tutuklama kararı çıkardı. SSCB’nin de desteği ile Azerbaycan, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması talebine karşılık, Sumgayt’ta binlerce Ermeni’nin öldürüldüğü, OMON Güvenlik Teşkilatı’nın bizzat içinde olduğu “Sumgayt Katliamı”nı gerçekleştirdi. Dağlık Karabağ Ermenilerinin, Özgürce Ayrılma Hakkı’nı kullanma iradeleri katliamla yanıtlandı.
“Sumgayt Katliamı”ndan sonra Azerbaycan’da yaşayan Ermeniler artık Azerbaycan’da kalmanın ve yaşamanın koşulları ortadan kalktığı için Ermenistan’a toplu göç etmeye başladı. Aynı şekilde Ermenistan’da yaşayan Azeriler de kendi vatanlarına döndüler. Ama hiçbir şekilde Ermenistan’da Azerbaycanlılara yönelik “Sumgayt” gibi bir katliam yaşanmadı.
Gorbaçov önderliğindeki SSCB Yüksek Şura’sı Ermenistan’ın bağımsızlık ilanına karşı ekonomik ve siyasi ambargo uygulayınca ülkede kaos ve yıkımlar yaşandı. Soğuk iklim kuşağında bulunan Ermenistan, SSCB’nin gaz vanalarını kapatmasıyla kışın elektrik ve gaz kesintisi altında yaşamaya mahkum edildi. Dağlık Karabağ Ermenileri ise daha fazla ambargoya, tecrit ve saldırılara maruz kaldı. Dağlık Karabağ Ermelerinin Özgürce Ayrılma Hakkı’nı ve Ermenistan’a bağlanma talebi, Ermenistan tarafından bile resmi olarak kabul edilmedi.
Azadutyan Panag Komutanı
Dün olduğu gibi bugün de Ermenistan halkı yine zor bir süreçten geçiyor. Dün halk kendi önderlerini yarattıkları gibi bugün de halk yeni yeni önderlerini muhakkak çıkaracaktır. Resmi ellerle oluşturulan teslimiyet ve ihanet zincirini keserek doğru yönünü bulacaktır. Bu umut her zaman mevcuttur. Siyasi istikrarsızlık ve kaosun hüküm sürdüğü bu zor günlerde değişim için sokaklara-meydanlara sığmayan halk, en büyük darbeyi dışarıdan değil içeriden aldı. Leonid Azdgalyan’ın tarih sahnesine çıktığı koşulların benzeri bugün yaşanmaktadır.
Bilim insanı, akademisyen ve fizikçi olan Leonid Azdgalyan’ın ebeveynlerinin doğum yeri bizlere yabancı değildir. Nasıl ki Misak Manuşyan’ın Adıyaman, Monte Melkonyan’ın Amasya, Levon Ekmekçiyan’ın kökleri Adana ise, Leonid Azdgalyan’ın ebeveynleri Kars’lıdır. Batı Ermenistan topraklarından soykırımdan kaçarak kurtulan ailelerdendir. Gürcüstan-Tiflis’e yerleşmişlerdir. 1942 yılında Tiflis’de dünyaya geldi. İlk ve orta eğitimini tamamladıktan sonra Moskova Devlet Üniversitesi Fizik Bölümüne kaydoldu. Moskova’da başarılı eğitiminden sonra annesinin ölümü ve aynı zamanda dönemin SSCB yönetimi ile gergin olan ilişkilerinden dolayı Yerevan’a döndü.
Leonid Azdgalyan ilk defa Moskova’da öğrencilik yıllarında dönemin yönetimi ile gerginlik yaşadı. 1960 yılında arkadaşları ile büyük bir cesaret örneği sergileyerek Ermeni soykırımı kurbanlarının anısına anmalar düzenlendi. Moskova yönetimi tarafından “milliyetçi görüşler propagandası” yaptığı gerekçesiyle dikkatleri üzerine çekti. Yerevan’da pek çok kimsenin bu olaydan haberi yoktu. “İçine kapanık sessiz bir öğrencinin kişiliğinden ve yüreğinde yanan ateşten” sonradan herkes haberdar oldu. Yerevan’da Fizik Bölümünü başarıyla bitirdikten sonra bir gün boş durmayarak çalıştı. Ekonominin birçok alanında, atom ile lazer alanında bilimsel çalışmalarda bulundu. Devlet Planlama bölümlerinde çalıştı.
1.Artsakh Savaşı başlamadan önce yaşanan kaos ve siyasi belirsizliği gördü. Bütün akademik çalışmalarını bir kenara bırakarak, Artsakh mücadelesine odaklandı. Toplantılar örgütledi. Halkı bilinçlendirmeye ve yaklaşan savaş tehlikesine karşı harekete geçmenin gerektiğini anlattı. Aydınlara “boş konuşmaları bırakın” diyerek mücadeleye davet etti.
Şubat ayında kaybettiğimiz “Garin Grubu”nun geleneksel sanat ve dans yönetmeni Gagik Ginosyan aynı zamanda mücadele arkadaşı olan Leonid’i hatıralarında şöyle anlatıyordu; “… 1980’lerdeki gösterilerde, olayın silahlı mücadeleye evrileceğini ilk anlayanlardan biri idi. Arkadaşları ile patlayıcı ile silah bulma ve imal etme hazırlıklarına başladı.”
Fizik alanındaki bütün bilgi ve birikimini, savaşa odaklanarak değerlendirdi. Şehir dışına çıkarak bomba ile ateşli silahların yaratılması için uğraştı. Acil olarak silahlanma çağrısı yaptı. SSCB’nin dağılmasıyla askeri gücü Ermenistan’dan çekilmiş ve hazırlıksız yakalanmışlardı. Henüz kendine ait ordusu olmayan Ermenistan’da, “ordusu olmayan bir halk yenilmeye mahkumdur” diyerek bir ordunun zorunlu ve gerekli olduğunu söyledi. En yakın arkadaşı Aşod Navasartyan ile “Özgürlük Ordusu”nun temellerini 1990 yılında attı. Parti kurup siyasallaşma önerisinde bulunan Aşod Navasartyan ile anlaşamayınca yolları ayrıldı.
Leonid Azdgalyan bu çalışmaları sırasında Türkiyeli komünistlerle yaptığı bir görüşmede açıklıkla “kendisinin Marksist olmadığını ancak Marksistlere saygı duyduğunu” ifade etti ve Ermeni halkıyla dayanışma içinde olan Türkiyeli devrimcilerle sıcak bir dostluk ilişkisi içinde oldu. Türkiyeli devrimcilerin dayanışma taleplerini memnuniyetle kabul etti.
“Bu Sorun Var Olmak ile Olmamak Sorunudur”
Bilim insanı, akademisyen ve fizikçi olan Leonid Azdgalyan akademik alanda öğrenebildiği bütün bilgi birikimini “özgürlük ordusu”nun inşasında kullandı. Artık üniversite sıralarında, laboratuvarlardaki deneylerde değil, savaşın içinde mücadelenin öğretmeni oldu. Yedi yoldaşı ile birlikte “Azadutyan Panag”ı (Özgürlük Ordusu) kurdu. Diaspora Ermenilerinden “Özgürlük Ordusu”na gelip katılan Hovsep Hovsepyan, Özgürlük Ordusu’na renk kattı. Gençlerin yurt dışından gelip, “Özgürlük Ordusu”na katılmalarını sağladı. Yurtdışından gelip “Özgürlük Ordusu”na katılanların arasında efsanevi komünist devrimci Nubar Ozanyan da bulunuyordu. Nubar Ozanyan; Lübnan-Bekaa Vadisi’nde askeri eğitimini tamamladıktan sonra geldiği Ermenistan’da kendisini savaşın içinde buldu. Bütün bilgi ve savaş tecrübelerini, halkının yararına kullandı. Leonid ile kısa zaman zarfında tanışıp, güncel ve gelecek üzerinde birçok konuda tartışmalar yürütüldü. Çok samimi dostluklar kuruldu. Mücadele yoldaşları oldular.
Bilim insanı, akademisyen, fizikçi Leonid Azgaldyan artık “Özgürlük Ordusu” komutanı olarak omuzlarında ağır bir yük ile sorumluluklar üstlendi. “Bize Artsakh için savaşacak ve kazanacak gönüllüler ordusu gerek” diyerek 300 kişiden oluşan bir ordu kurmayı başardı. Parmak ile gösterilen bir ordu disiplini ile tanındı. Aksi halde kesin ihraç söz konusuydu. Sigara ile içki yasaklandı. Dayanamayanlar kenara çekilmek zorunda kaldı. Fedailer’in askeri eğitimi yanısıra, siyasi eğitimleri için kitaplar verdi. Ne için savaştıklarını öğrenmelerini sağladı. Fedaileri düzenli spor eğitimleri ile kayıpların minimum düzeye indirdi. Bu yüzden parolası “çok ter-az kan” oldu. Nihayetinde bir ordu yaratmayı başardı.
“Özgürlük Ordusu” komutanı, “canlarını feda etmeye hazır olan savaşçılarımız bizim için çok değerlidir” diyordu. Şahumyan savunmasında “Özgürlük Ordusu” ilk şehitlerini verdi. Çok sevdiği en değerli komutanı olan Vladimir Balayan’ın şehit düşmesine çok üzüldü. İlk defa fedailer Leonid’i gözyaşı dökerken gördüler. Halkın deyimi ile “Leonid bir günde ihtiyarladı” diyorlardı. “Onun mezarına eğilerek and içti, bekle çok yakında yanına geleceğim” dedi. Nitekim Vladimir Balayan’dan 12 gün sonra Leonid şehit düştü. Leonid şehit düşene kadar sınır boylarında; Vartenis, Sevan, Noyemperyan, Yerash, Garnidzor, Şahumyan ve Mardagerd’e kadar uzanan hatlarda, sayısız çatışmalardan alnının akıyla çıktı. Leonid, siperlerde fedailere emir veren bir komutan hiçbir zaman olmadı. Bütün mücadelelerde en ön saflarda bizzat kendisi yer aldı. Her zaman önde ve önder olarak bulundu. Hayatının sonuna kadar Partizan Savaşı ilkelerine sadık kaldı. Ve kazandı.
“Özgürlük Ordusu” komutanının zaferleri günlük gazete ve TV’lerde yayınlanırken, bir Fransız gazeteci ile yaptığı röportajda, Artsakh Savaşı ile ilgili önemli mesajlar vermiştir: “Artsakh, sadece küçük bir toprak parçası değildir…”, “Artsakh’ı hiç kimsenin tartışma konusu yapmaya hakkı yok, müzakere edilmesi, hele hele pazarlık asla söz konusu olamaz, Parti çıkarları için kullanılamaz, Karabağ Ermeni topraklarıdır ve son, her şey böyle anlaşılmalıdır.”
Gazetecinin “siz hangi Partiden ve hangi renktensiniz” sorusuna diz çökerek yerden bir parça toprak alıp gazeteciye göstererek yanıt verdi: “İşte benim rengim Ermenistan toprakları hangi renkteyse benim rengim de budur…” Artsakh’ın önemine değinirken “bu sorun var olmak ile var olmamak sorunudur” ifadelerini kullandı.
Yerablur Şehitler Tepesinde Yatan Binlerin Gözü
SSCB’den kopan diğer bir ülke olan Azerbaycan’da da siyasi belirsizlik ile iktidar savaşları acımasızca sürüyordu. 1989 yılında Azerbaycan Milli Cephesi’ni kuran Ebulfez Elçibey, Türk milliyetçisi görüşleri ile SSCB’den ayrılmayı savundu. Türkiye ile yakınlaşmak için yönünü Türkiye’ye çevirdi. Aç kurt gibi pusuda bekleyen ve SSCB’nin dağılıp ve parçalanmasını isteyen Türkiye (ABD ve batı emperyalizmi) E.Elçibey’e destek sundu. “Soğuk Savaş” yıllarında Türkiye’de ABD emperyalizminin “komünizmle mücadele” adı altında kurduğu Özel Harp Dairesi tarafından kurulan ve yönlendirilen MHP ile E.Elçibey’in partileri aynı ideolojik görüşler etrafında birleştiler. MHP-Ülkü ocakları çeteleri Dağlık Karabağ’da savaşa gönderildi.
E.Elçibey “Türk dünyasını birleştirmek” hayali ile yaşadı. “Türk Yurdu için Turan Yolu”nun Azerbaycan’dan geçtiğini savundu. Azerbaycan’da iktidara gelebilmek için Ayaz Mutalibov’a karşı darbe girişiminde bulundu. A.Mutalibov’u devirebilmek ve zayıflatmak için kendi vatandaşlarına karşı “Hocalı Katliamı”nı gerçekleştirdi. Bu katliamla Ermenilere hedef gösterildi.
1992 yılında iktidar olan E.Elçibey, Sefer Hüseyinov’un darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Cumhurbaşkanlığını bir dönem “Sovyet Prezidiumu”nda görev almış Haydar Aliyev’e devretmek zorunda kaldı. Azerbaycan’da 1993 yılından bu yana başlayan Aliyev ailesinin hanedanlığı bugüne kadar devam etmektedir. İ.Aliyev’den sonra da eşi aracılığıyla iktidarın devam etmesi için şimdiden Azerbaycan anayasasında düzenleme yapılmıştır.
Leonid Azgaldyan, sosyal yaşantısında ne ise “Özgürlük Ordusu” komutanlığı sırasında da öyle oldu. Gösterişten uzak, mütevazi, alçakgönüllü, halktan ayrıcalıklı değil onlardan birisi gibi yaşadı. Örnek oldu. Halk arasında bu yüzden çok sevildi. Leonid’in ayak bastığı bütün cephelerde, halk kendini güvende hissetti. Önderlerini bağırlarına bastılar. 27 köyün özgürleştirilmesi hamlesini başarıyla komuta etti. En çok yoldaşı Vladimir Balayan’ın şehit düşmesinden etkilendi. “Özgürlük Ordusu”, Artsakh’ın özgürleştirilmesi hamlesinde altı şehit verdi, yedincisi ise Leonid oldu. Mardagerd sınırları içerisinde, Donaşen köyünde pusuya düşürülerek 21 Haziran 1992’de şehit düştü.
Vasiyetinde “eğer biri gelip size benim öldüğümü söylerse inanamayın… Ben İstanbul surlarının dibinde şehit düşeceğim” diyordu. O sadece Artsakh’ın Özgürce Ayrılma Hakkı’nın savunulmasında değil Batı Ermenistan’ın özgürleştirilmesi için birleşik devrimci mücadeleden yana oldu. “İstanbul surlarının dibinde şehit olmanın” daha onurlu ve anlamlı olduğunu, gerçek düşmanlarının faşist TC devleti olduğu ve faşist TC devletine karşı savaşılmadan özgür olunamayacağına dikkat çekmek istedi.
Leonid’in uğruna mücadele ettiği ve şehit düştüğü topraklar, bugünkü Ermenistan Paşinyan yönetimi tarafından 23 Şubat 2023’ten itibaren boşaltılması ve teslim edilmesi kararıyla terk edildi. Dağlık Karabağ Ermenilerinin Özgürce Ayrılma Hakkı gasp edildi. Ermeniler binlerce yıldır yaşadıkları topraklarından, soykırım tehdidiyle “modern tehcire” tabi tutuldular. Ermenistan Paşinyan yönetiminin Artsakh’ı utanç verici bir şekilde teslim etmesi başta Leonid ve yoldaşları olmak üzere Yerabulur Şehitler Tepesi’nde yatan binlerin kemiklerini sızlatmıştır.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi ihanet ve teslimiyet kliği Paşinyan tarafından dünyada Filistin-Gazze’de, Kürdistan Rojava’da bir karış özgür vatan toprağı için halkların mücadelesini görmemezlikten gelerek Artsakh’ın teslim edilmesi tarihe kara leke olarak geçmiştir. Artsakh siyasi iradesi, bir dönem Artsakh yönetiminde görev almış kişiler, teslim alınan ve sahiplenilmeyen-kayıp olan yüzlerce halk çocuğu askerler, sınır görüşmelerinde dört köy karşılıksız teslim edildiği gibi, siyasi rehineler sahipsiz bırakılmıştır.
Nasıl ki, bugün aydın-yurtsever-demokrat olmanın ölçütü, 1915 Ermeni soykırım varlığını kabul edip mücadele ise aynı şekilde teslimiyet ve ihanet bataklığı içerisinde olan Paşinyan kliğine de karşı çıkmak yurtsever-demokrat olmanın ölçütüdür. Paşinyan kliğini teşhir ve tecrit olmalıdır. “Gazeteci ve yazarlar”a bu konuda büyük görevler düşerken sessizlik Paşinyan’í onaylamaktır.
Paşinyan kliğinin ihanetine karşı gelişen Tavuş Halk Hareketi’ne ve sokaklarda gösteri yaparak en doğal haklarını kullanan ve hükümeti istifaya çağıran binlerce insana, bombalarla vahşice saldıran, yüzlerce kişinin yaralandığı gösterilerde, Paşinyan kendi sonunu hazırlamaktadır. Paşinyan kendisinin de 2018’de benzer sokak gösterileri ile iktidara geldiğini unutmuş görünmektedir. Paşinyan halkın aylardır süren sokak gösterilerine rağmen istifa etmeye yanaşmaması, bağlı olduğu ABD-AB emperyalistlerinin vermiş olduğu “görevleri” tamamlamamış olması nedeniyledir.