Gazze’de Siyonizmin Katliamı Direnişin Sesi!

Gazze’de Siyonizmin Katliamı Direnişin Sesi!

“Burjuvazinin ve emperyalist devletlerin Filistin meselesinde haklıdan yana olmaları mümkün değildir.”

2 Temmuz 2024

Yıllardır büyük ölçüde unutulmuş olsa da, 7 Ekim 2023’ten bu yana dünyanın gözleri hala Gazze’ye odaklanmış durumda.

İsrail’in Gazze’ye yönelik bombardımanının yoğunluğu, nüfusun kitlesel olarak ve defalarca zorla hareket ettirilmesi ve bununla beraber İsrail güçlerine karşı direnişin sekiz ay boyunca ayakta kalması, sömürge karşıtlığına dair hepimize birçok şey gösteriyor. Birleşmiş Milletler destekli “İşgal Altındaki Filistin Toprakları Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu” tarafından kısa süre önce yapılan bir soruşturmada İsrail’in insanlığa karşı suç işlediği, Filistinlileri açlığa mahkum ettiği, imha ettiği, öldürdüğü ve insanlık dışı, zalimce muamelede bulunduğu tespit edilmiştir.

İsrail ayrıca Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçundan yargılanmaktadır ve liderleri, silahlı güçlerinin Gazze’de işlediği suçlar nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne çağrılabilir. Öte yandan Gazze’deki katliam sürerken, Filistin’in geri kalanında (Batı Şeria, Doğu Kudüs) İsrail işgal güçleri ve yerleşimcileri yüzlerce Filistinliyi öldürerek ve tutuklayarak sömürgeci hukukunu ve zulmünü sürdürmeye devam etmektedir.

İsrail, Filistin’i işgal ederek ve dağınık idari birimler halinde tutarak Gazze’yi Filistin’in geri kalanından izole etmiştir. Böylece her bir parçasında farklı bir sömürgeci hukuku geliştirerek imha politikalarını hızlandırabilmiştir. Ancak 7 Ekim’in ardından İsrail, derhal tüm Filistin’e ve İsrail içindeki Filistinliler üzerinde yoğun bir intikam, cezalandırma ve sömürgeci ideolojiyi zorla dayatma politikasına girişmiştir.

Gazze’de topyekün savaş ve yıkıma, zorla yerinden etmeye ve kitlesel açlığa neden olan yardımların girişini ve dağıtımını engellemeye başvurmuştur. Batı Şeria’da ise faşist unsurlar kendi faaliyetlerini yürütürken, Yahudi yerleşimciler de köylüleri taciz etmeyi, öldürmeyi ve topraklarını ele geçirmeyi kendilerine görev edinmişlerdir.

İsrail, dünya kamuoyuna yerleşen Refah işgalinin sona erdiğini açıkladı. Aslında diyebiliriz ki, İsrail ordusu Gazze’de yapabileceklerinin sınırına ulaştığında dikkatini Filistin’in geri kalanına ve Lübnan’a çevirmesi olasılıklar dahilindedir. Batı Şeria’da ve Güney Lübnan’da kitlelerin desteği ve direniş örgütlerinin kararlılığıyla işlerin kaynama noktasına ulaşması yakın bir olasılıktır. Gerçek şu ki, Gazze ve Batı Şeria’daki insanlar tek bir halktır ve gelecekleri birbirine bağlıdır. Filistin meselesinde bir bölgeye odaklanıp diğerini göz ardı eden hiçbir çözüm bir anlam ifade edemez.

İnsanlığı katleden ve bölge halklarının var olma hakkını gasp eden, bölgede sürekli kriz halini sürdürmek isteyen şey Siyonizmin ta kendisidir. Yani İsrail’in bölgedeki varlığı, sömürgeci ideolojinin varlığına işaret etmektedir.

35.000’den fazla ölü ve 80.000’den fazla yaralı Filistinliyle, İsrail savaş makinesi bir kitle imha operasyonu içerisindedir. İsrail’in zafer olarak önüne koymak istediği şey aslında bir etnik temizlik ve soykırım hedefidir. Netanyahu hükümeti tarafından açıkça ifade edilen bu hedef karşısında ABD yönetimi, teknik açıklamaların, kınamaların ve diplomatik akrobasi hareketlerinin dışında hiçbir hamlede bulunmamıştır.

Çizmek istedikleri “emperyalizmin yaramaz çocuğu” imajıyla Siyonizmin soykırım rüyaları normalleştirilmektedir. Başından beri taraf olan ABD, zaten bölgede sürekli krizin varlığını arzulamaktadır. İsrail’e dair tutunduğu tavır, ne 7 Ekim’de ne de zulmün ve katliamın tırmandığı bu döneme dek değişikliğe uğramıştır.

Ancak uluslararası hukuk mekanizmalarında dahi soykırım suçuyla yargılanan İsrail ve öte yandan tüm emperyalist gruplaşmalara rağmen dünya halklarının sempatisini ve desteğini alan Filistin gerçeği ortadadır. Böylece ABD yönetimi dahi ateşkes çağrılarına meyil etmek zorunda kalmaktadır. Ateşkes çağrısı Filistin halkı için hayati bir önem taşımakla birlikte Filistin meselesinin çözümü ve imha politikalarının ortadan kaldırılması için bir anlam ifade etmemektedir. Zira sömürgeci ideoloji soykırımcı yüzünü bağrında taşımaktadır.

Öte yandan Avrupa Birliği’nde İspanya, İrlanda ve Norveç Filistin’i resmen tanıyarak bu meseleyi gündemde tutmayı ve taraf olmayı tercih etmişlerdir. Ancak diğer ülkeler, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi, başından beri İsrail’in tarafında, Filistin’i ve halkını suçlu bir hale getirmeye çalışmaya devam etmektedirler.

Filistin davasının destekçileri, ezilenler, halklar birçok Avrupa ülkesinde mitingler, grevler ve üniversite işgalleri düzenleyerek büyük bir kamuoyu oluşturmaktadır. Ancak emperyalist merkezi oluşturan bu devletler soykırımı görmedikleri gibi taraf olmakta, içeride ise Filistin destekçesi kitleleri zor ve baskı yoluyla susturmaya çalışmaktadır.

Emperyalizm kendisine medeniyet ve çağdaşlık sıfatlarını bahşeder. Sömürgeci ideolojinin merkezinde bir üstünlük paradigması bulunmaktadır. Aynı zamanda çarpık bir şekilde, burjuva hukuku ekseninde bir uluslararası hukuk ve savaş hukuku gibi sözleşmeler ve anlaşmalar ortaya çıkmıştır.

Çarpık bir şekilde çünkü evrensel insan haklarını hiçe sayan, uluslararası hukuk önünde mahkum olan politikalar sömürgeci ideolojinin politikalarıdır. Bu hukuk zaten uygulansa Siyonist devlet ortadan kalkmak zorunda kalacaktır. İsrail, emperyalist sömürgeci ilişkilerin merkezinde duran bir fikriyatın sonucudur. Bu yüzden, bu heyulanın içerisinde AB ve yan organları en iyi ihtimalle kınama açıklamaları ve insani yardım çağrıları gibi söylemlerin ötesine gidememektedir.

Ateşkes, Boykot ve Ekonomik Yaptırımlar

Ateşkes çağrıları imhaya mahkum edilen Filistin halkı için hayati bir önem taşımaktadır.

İsrail’in özellikle halka yönelik saldırıları son bulmalı ve buna dair tüm boykot ve yaptırım girişimleri desteklenmelidir. İsrail emperyalist merkezden gelen dev bütçelerle ayakta duran ve savaş makinesini besleyen bir devlettir. Bu ilişkileri tıkamak ve işlevsiz hale getirebilmek, dünya kamuoyunun/halklarının desteği ortadayken pekala mümkündür.

Emperyalist devletlerin açıktan İsrail’e desteği ile birlikte, AB içerisindeki devletlerden sol popülist-sosyal liberal hükümetlerce iki devletli çözüme işaret edilen ya da genel geçer savaş karşıtı söylemlerle çatışmasızlık çağrıları yapılan bir politika izlenmektedir. Bu bulanık tutumlar her ne kadar krizi çözüme götüremese de, Filistin davasının meşruluğu ve kitlelerce desteklenebilmesi adına imkanlar ortaya çıkarmaktadır.

Ancak R.T.Erdoğan’ın dahi Filistin destekçisi olduğu düşünülürse buradaki bulanıklık görünür olacaktır. Emperyalist saldırganlığın karşısına dikilmedikçe Filistin taraftarı olmak laftan öteye gidemeyecek bir tutuma dönüşmektedir. İsrail karşıtı R.T.Erdoğan, Azerbaycan petrollerini Ceyhan limanından İsrail’e naklederken, içeride Filistin davası için mitingler düzenliyor; Gazze’deki bombardımana ve işgale lanetler yağdırırken, Rojava’da bombardıman gerçekleştiriyor, Başûr’da işgal operasyonları gerçekleştiriyor.

İşte sömürgeci ideoloji tam da budur. Bu politikayı emperyalizmin bir başka “yaramaz çocuğu” T.C. dahi böyle uygularken, Filistin meselesinin çözümü ABD-AB ya da Çin-Rusya gibi emperyalist bloklardan beklenemez.

Bizler bu yüzden bilmeliyiz ki burjuvazinin ve emperyalist devletlerin Filistin meselesinde haklıdan yana olmaları mümkün değildir. Hükümetler eliyle Filistin gündeminin siyasi reklam kampanyalarına dönüşmelerine izin vermemeli ve sömürgeci savaşların, soykırım girişimlerinin karşısında olmalıyız.

Görünen o ki Filistin’deki savaş Güney Lübnan’a ve Batı Şeria’ya da uzanacaktır. Emperyalist savaş çığırtkanlarını ve ülkemizdeki sömürgeci fikirleri mahkum etmeli ve burjuvazinin yüzündeki medeniyet maskesini düşürmek için elimizden geleni yapabilmeliyiz. Ateşkes, boykot ve ekonomik yaptırım çağrıları güçlendirilerek, her ne kadar olanaksız görünse de kamuoyu eliyle İsrail’in yalnızlaştırılması ve Filistin halkıyla dayanışmanın güçlendirilmesi için çalışılmalıdır.

Zulmün dağı aştığı bu vaziyet karşısında emperyalist devletler sağduyu çağrıları yapmaya devam edecektir. Ancak coşku ve ısrarla, özgürlükten ve eşitlikten yana olan direniş ve Filistin halkı da var olmaya devam edecektir.