12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın marifetlerinden biri olan “2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu” 1981 yılında çıkarılmış ve o günden bugüne özellikle gerilla savaşının verildiği Türkiye Kürdistanı’nda faşist uygulamaların, haksız ve kirli bir savaşın kod ismi halini almıştır. Bu kanuna bakarak “yasak” ve “güvenlik” kavramlarının kime, hangi sınıflara hizmet ettiğini anlamak elbette zor değildir. İşi sermaye ve devleti (ki Engels ‘Ailein, özel mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ isimli eserinde “Devlet sınıf çelişkilerinin uzlaşmaz olmaları olgusunun ürünü ve belirtisidir. Nerede sınıflar arasındaki çelişmelerin uzlaşması nesnel olarak olanaklı değilse, orada devlet ortaya çıkar. Ve tersine; devletin varlığı da, sınıf çelişkilerinin uzlaşmaz olduğunu tanıtlar” der) korumak olan ordunun “askeri” için “güvenlik”tir önemli olan…
Dolayısıyla bu yasaya göre bölgelerin “askeri güvenlik bölgesi” ve “özel güvenlik bölgesi” olarak ikiye ayrılmasının da “teknik” bir ayrım olması dışında bir önemi ve halk kitleleri nezdinde bir kıymeti yoktur. Konumuz itibariyle “özel güvenlik bölgesi”ne daha ağırlık vereceğiz. “Özel güvenlik bölgesi”, devletin kendisini özellikle silahlı mücadele konusunda tehlikede hissettiği anda devreye sokmak için hazırladığı bir kılıftır. Keza devletin kendisi bunu sınıfsal karakterine uygun bir şekilde, her şeyin merkezine kendisini koyarak “terör eylemleri nedeniyle yerleşim yerlerinin sosyal ve ekonomik gelişmesinin olumsuz etkilendiği zamanlarda ilan edilir” diyerek ifade eder.
Bu faşist cunta artığı kanun 2015-2016 yıllarında Türkiye Kürdistanı’ndaki şehit direnişleri döneminde yenilenmiş ve “güncele uygun” hale getirilmişti. Bu kanuna göre yereldeki devlet ve ordu birimleri kamulaştırma yapılabiliyor, “özel güvenlik bölgeleri” ilan edilen bölgelere izinsiz girilemiyor, buna aykırı hareket edenler hapis ve para cezalarına çarptırılabiliyor.
Bu kadar “özel” şekilde “güvenliğin” en çok alındığı yerlerden biri de kuşkusuz Dersim’dir. Özellikle de 2017’nin Mart-Nisan-Mayıs aylarına göz gezdirdiğimizde görüyor ki devlet, son 20 yıl içerisinde ilan etmediği sayıda “özel güvenlik bölgesi” ilanında bulunmuş, il ve ilçe merkezleri dışında neredeyse hiçbir yer bırakmaksızın bu ilanı genişletmiştir. Kısaca göz atarsak:
* Tunceli İli; Tunceli Merkez, Ovacık, Pülümür, Hozat ve Nazımiye İlçe sınırları içerisindeki (31) ayrı bölgede 02 Mart 2017- 16 Mart 2017 tarihleri arasında Özel Güvenlik Bölgesi ilan edilmiştir.
* Tunceli İli; Tunceli Merkez, Ovacık, Pülümür, Hozat ve Nazımiye İlçe sınırları içerisindeki (31) ayrı bölgede 17 Mart 2017- 31 Mart 2017 tarihleri arasında Özel Güvenlik Bölgesi ilan edilmiştir.
* Tunceli İli; Tunceli Merkez, Ovacık, Pülümür, Hozat ve Nazımiye İlçe sınırları içerisindeki (31) ayrı bölgede 01 Nisan 2017- 15 Nisan 2017 tarihleri arasında Özel Güvenlik Bölgesi ilan edilmiştir.
* Tunceli İli; Tunceli Merkez, Ovacık, Pülümür, Hozat ve Nazımiye İlçe sınırları içerisindeki (31) ayrı bölgede 16 Nisan 2017- 30 Nisan 2017 tarihleri arasında Özel Güvenlik Bölgesi ilan edilmiştir.
* Tunceli İli; Tunceli Merkez, Ovacık, Pülümür, Hozat ve Nazımiye İlçe sınırları içerisindeki (31) ayrı bölgede 01 Mayıs 2017- 15 Mayıs 2017 tarihleri arasında Özel Güvenlik Bölgesi ilan edilmiştir.
* Tunceli İli; Tunceli Merkez, Ovacık, Pülümür, Hozat ve Nazımiye İlçe sınırları içerisindeki (31) ayrı bölgede 16 Mayıs 2017- 30 Mayıs 2017 tarihleri arasında Özel Güvenlik Bölgesi ilan edilmiştir.
Son olarak ise yine bir “özel güvenlik bölgesi” ilanı ile karşı karşıyayız. Merkez, Ovacık, Pülümür, Hozat ve Nazımiye ilçe sınırları içerisindeki (31) ayrı bölge bu kez 31 Mayıs 2017-14 Haziran 2017 tarihleri arasında “özel güvenlik bölgesi” ilan edildi. Gerekçe olarak da kes-kopyala-yapıştır yapan Valilik “Halkımızın can ve mal güvenliği için; Özel Güvenlik Bölgelerine, Mülki Amir izni olmadan girişler yasaklanmıştır. İlimizde terörist unsurların bulunmasına ve etkisiz hale getirilmesine yönelik çalışmalara azim ve kararlılıkla aralıksız devam edilmektedir” demeyi ihmal etmemiştir! Peki bu söylediğini ne kadar başarmaktadır? Her ne kadar 2016’nın son aylarından itibaren neredeyse her gün operasyona çıkan devlet, burada çok sayıda gerillayı katletse ve bölgeyi adeta cehenneme çevirse de ne kayıp vermekten kurtulabilmiştir ne de devrimcilerin hesap soran kurşunlarına hedef olmaktan… TİKKO gerillalarının 1-2 Haziran’daki eylemi bunun en somut örneklerinden biridir.
Aliboğazı şehitleri anısına gerilladan eylem
Son aylarda Dersim’in Aliboğazı mevkiinde gerçekleştirilen hava bombardımanı ve askeri operasyonlarla bölgede terör estiren devlet güçlerine TKP/ML TİKKO gerillaları tarafından eylem gerçekleştirildi. ANF’de yer alan habere göre açıklama yapan TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı, 1 Haziran günü gerçekleştirdiği iki eylemde 3 askerin öldürüldüğü bildirdi.
Komutanlık açıklamasında “24-28 Kasım 2016 tarihleri arasında faşist devlet güçlerinin düzenlediği operasyonda yaşanan çatışmalarda şehit düşen 12 TKPML-TİKKO gerillası yoldaşımız ve son dönemde Dersim’de şehit düşen HPG gerillalarının anısına güçlerimiz tarafından bir dizi eylem gerçekleştirilmiştir” diyerek gerçekleştirilen eylemin şehitlerin anısına olduğunu açıkladı.
Eylem hakkında ayrıntılı açıklama yapan komutanlık detaylara ilişkin şunları ifade etti. “İlk eylem, 1 Haziran günü sabah 07.30 sularında Dersim’in Aliboğazı ve Bozan yaylaları civarında bulunan Çakmaklı tepesinde konumlanan düşman güçlerine yönelik düzenlenmiştir. Bu eylem ardından düşman aynı tepeden ve çevre karakollardan araziyi havan toplarıyla bombalamıştır. Panik halindeki düşman güçlerine yönelik aynı tepede saat 11.30’da ikinci bir eylem düzenlenmiştir. Bu ikinci eylem ardından düşman güçleri tepeyi bırakarak kaçmak zorunda kalmıştır. Her iki eylemde tespit edilebilen 3 düşman askeri öldürülürmüş, yaralı asker sayısı ise netleştirilememiştir.”