Katliam ve soykırım bir gelenektir TC devletinde. Esasında Türk ideolojisinin zorla kabul edilmesi için TC tarafından uygulanan en etkili yöntemdir. Tıpkı 1915 Ermeni Soykırımı, 1927 Koçgiri, 1938 Dersim Katliamı; 1980 Askeri Faşist Cunta Darbesi; 90’lardaki faili meçhuller…. Bugün de özgürleştirilmiş Rojava topraklarında, TC yine bir işgal, imha ve katliam pratiğine girişiyor. Komünist önder Kaypakkaya yoldaın ve enternasyonalizmin öğretisiyle; faşist TC ordusuna ve onun işbirlikçi çetelerine karşı mevzilendik. Çünkü biz söz verdik; İbrahim Kaypakkaya’yı nerede zulüm varsa orada yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğiz. Cephede yerini almış bir yoldaşımızın kaleminden:
31 Ocak 2018
Bugün bir Afrin sabahına daha uyandım. Kalabalıklar içinde yalnız olmak duygusunu hissediyorum bazen. Aklım geride kalan yoldaşlarda. Aynı ülkede olup yoldaşlardan bu kadar uzak olabilmek ne de kötü. Bazen insan ne yapacağını şaşırıyor. Savaş konusunda ne yapacağımı biliyorum. Bu konuda netim. Ama herkese herşeyi anlatamıyorsun. Dile getirmek kolay olmuyor işte bazı şeyleri. Ama ne hissetiğini ne düşündüğünü sen biliyorsun. Savaş ve direniş konusunda fikir birliğimiz var evet. Ancak duygusal olarak her insan başka yaşar fırtınalar içinde.
Bir evde kalıyoruz 2 gündür. Malum uçak saldırılarına karşı önlem. Henüz Afrin’i vurmadı uçaklar. 2 güne cepheye geçeceğiz sanki. Afrin diğer Rojava şehirlerine göre daha modern ve güzel. İnsanlarla çok sohbet etme fırsatım olmadı daha. Yaşam devam ediyor. Ama bir tedirginlik var tabii. Bu çok belli oluyor. Düşmanı kesinlikle mağlup etmemiz gerektiğine bir kez daha inandım. Ne olacak nereye gidecek biz ve bunca inanan insan? Onlar için kazanmak zorundayız.
Burada hava daha soğuk sanki. Daha yüksek olmasından kaynaklı galiba. Ama alışacağız. Herşeye alıştığımız gibi… Başka seçenek var mı? Ölüme alışıyor insan…. Aynı mevzide çarpıştığın yoldaşının ölümüne alıştığın gibi… Yoksa her ölümle yeniden mi doğuyor insan? Evet, bu doğru. Çünkü; “Ölüm, canlanan yaşamdır Kaypakkayalarda.”
2 Şubat 2018
Bugün 2 Şubat. Dersim’de beş kardelenimizi kaybettiğimiz gün. Hüzün ve öfke duygularım biri birine karışıyor. Dersim şu an beyaza bürünmüştür, soğuktur hem de çok soğuk; fakat bu soğukta dağlarda savaşan yoldaşlarımı düşündükçe içim ısınıyor.
Bugün öğleden sonra cepheye geldik 4 kişi. Sonradan 1 MLKP’li (Şehit Özgür) arkadaş daha dahil oldu. Şu an tepenin kenarında bir köydeyiz. Düşman arada obüs atıyor. Aramızda köylüler de var.
Rakka’dan sonra ilk kez cepheye geldim. Efrin’e kadar hep DAİŞ’e karşı savaştım. İlk defa TC ordusuyla doğrudan savaşacağım. Biraz heyecanlıyım. Eskiden teknik bizden yanaydı. Şimdi tekniğe karşı savaşıyoruz. Biliyorum karşımızdaki düşman çetin ve zorlu. ÖSO’ yu saymıyorum tabii. Onları böcek gibi görüyorum. Dikkat edersek aksi bir durum olmaz. Biraz da şans var işin içinde tabii. Düşman ne kadar güçlü olursa olsun ne için savaştığının bilincindeysen bütün zorlukların üstesinden gelebilirsin. Öfkemi bilincimle yönetip, namluyu düşmana yöneltiyorum. Kendim dışında 4 arkadaşın sorumluluğu var ayrıca. Başaracağımıza inanıyorum. Bir aksilik olmayacak. Kendimize güvenimiz tam. Bir çatışma lazım bana burada. Sonrası tamamdır. Bugün telefonda Arnos yoldaş ile konuştum. LY yoldaş ve diğer arkadaşlar iyiymiş. Bir sıkıntı da yokmuş. Bu iyi bir moral oldu bana. Aklım onlarda haliyle.
Şu an mangada oturuyoruz, hava da soğuk. Bu cephenin komutanı Heval Şervan’la tanıştık. Saatlerdir bizle oturuyor. Esprili, iyi bir arkadaş. Ama biraz kilolu. Hareketi bekliyoruz. Bakalım nasıl olacak? Kendimizi iyi hissediyoruz, çay içeceğiz birazdan. Bundan sonra hergün yazarım galiba.
3 Şubat 2018
Durumumuz çok iyi. Sabah uyandık. Gece bir yere gitmedik. Arkadaşlar büyük bir tepeyi gerilla tarzı ile tutacağımızı ve eylem inisiyatifinin bizde olduğunu söylediler. 2 arkadaş başka bir tepeye, 3 arkadaş başka bir tepeye gideceğiz. 40 dakikalık yürüme mesafesi vardı. Ayrıca yüksek bir tepe. Tepeye çıkarken gerilla tarzında ilerleyeceğimizi düşündükçe heyecanlandım. Çok da mutlu oldum. Tepeye çıkarken karşıdan iki arkadaş geldi. Onlar bizi çıkaracaktı. İki arkadaş da tanıdık çıktı. Biraz konuştuktan sonra tepeye çıktık. Hayli yüksek bir tepeydi. 10 gibi tepeye vardık. Arkadaşlar alanı tanıttılar bize. Düşmanın bulunduğu köyleri ve bildikleri kadarıyla mevzilerini gösterdiler ve biz de alanı tanımaya çalışıyorduk. Düşmana biraz yaklaşıp, dürbünle daha iyi izledik. Bu arada düşman fazlasıyla obüs atmakta.
Keşif yaparken Amanos’u gördüm. Bu nasıl bir güzellik? Kocaman bir dağ. Beni, büyüleyecek derecede etkiledi doğrusu. Bizden daha önce tepede kalan arkadaşlar gitti. Geceleyin ilk eylemimizi yapacaktık. Arkadaşlara haber verdik. Çok heyecanlıydım. Hayatımda ilk defa gerilla tarzı bir eylem yapacaktık. Geçici olarak kalacağımız yeri kamufle edip bir şeyler yedik. Kendimize kalmak için bir kaç yer ayarlamıştık. Tulum, şemsiye ve matimiz vardı; biraz erzak, su ve sigara. Gece biraz soğuk olacak gibi. Arnos yoldaşla konuştum tekrar. Yoldaşlar iyilerdi. Şimdi, bugünlük son sigaramı içiyorum bunları yazarken. Artık diğer sigarayı yarına içeceğim. Gece ısı vereceği için içmiyoruz.
Bakalım, ilk gerilla gecem, ilk eylemim nasıl gececek? Öğrendikçe daha fazla uyum sağlayacağıma inanıyorum. Şu an alışma sürecindeyim. Yerim çok iyi değil. Ondan biraz bozuk yazıyorum. Burde geçireceğim her dakika bile benim için çok önemli. Partimiz ve yoldaşlar için de öyle. Büyük bir deneyim olacak. LY ve Arnos yoldaşın defterime yazmış oldukları notu tekrar okudum. Okudukça güç kazanıyorum.
4 Şubat Sabahı
Bugün durumumuz çok iyi. Gece düşmana sızma yapıp vurduk. Gece 11 gibi tepenin en yüksek kısmına geçip asağıya doğru indik. İnerken termalle izliyoruz etrafı. Düşmanın 2 mevzisi vardı. Şehit Bayram Ali’de M 16, Şehit Özgür’de BKC, bende de kleş vardı. Ağaçların arasından üstümüzü başımızı çize çize indik. Çok yavaş ve sessiz gitmeye özen gösteriyorduk. En ufak bir ses bile canımızı cok sıkıyordu. Süründüğümüz anlar da oldu. Kan ter içinde kalmıştık. Düşmana tahminen 60 metre kadar mesafe kaldı. İlk defa eylem yapacağımız için daha fazla yaklaşmak istemedik. Düşmanın sesi geliyordu uzaktan. Arapça konuşuyorlardı ve rahat hareket ediyorlardı. Arada ışık yakıyorlardı. Önce 1 saate yakın izledik. Bayram Ali’yi bir 10 metre sol çapraza gönderdim. Özgürü de sağ çapraza. Ben de ortada kaldım. Biraz öne çıktım. Az çok yerlerini öğrenmiştik zaten. Sonra ilk vuruşu başlattım. Düşman da karşılık vermeye başladı belli bir süre sonra. İlk vuruşlar isabetliydi. Düşman rastgele tarıyordu. Uzaktan rastgele doçka atmaya başladılar ama çok yukarıdan gidiyordu. Zaten ilk 1 dakikadan sonra bağırma sesleri geldi. Arada inleme sesi de geliyordu. Korkmuşlardı ve onları vurmuştuk. Durup hızlıca termalden baktım kaçıyorlardı.
Daha da vurmaya başladık. Diğer arkadaşlara da devam edin dedim. Sonra karşılık kesildi biz de durduk. Kontrollü düşmanın üzerine gittik Özgür’le. Yakınlaşınca el bombası atıp taramaya başladık. Termalden baktım tekrar. Hareket yoktu. 2 tane yaralıları vardı. Ses çıkarıyorlardı. Onları da vurduk sonra. Üzerlerindeki 2 cihazı aldık. Biraz bakındım karanlıktı çok mühimmat gözükmüyordu. 9 tane cenaze vardı. Daha fazla olabilir çok emin değildim. Çünkü kaçanlardan da vurmuştuk muhtemelen. Sonra hemen geri koşmaya başladık. Koşarken kafamızı eğiyorduk. Obüs yağmaya basladı. Doçka da atıyorlardı ama biz uzaklaşmıştık biraz. Tabii koşarken herkes en az birer defa düştü. Karanlıktı ve ağaçlar vardı. Hepimiz nefes nefeseydik.
Şehit Bayram Ali “nasil vurduk dayi yav” diye bağırıyordu. Yaklaşık 8 dakika boyunca vurduk. 5 dakika demiştik oysaki. İnsan kendini kaybediyor o an ama bir dahaki sefere daha kısa tutacaktık. Düşman obüs yağdırıyordu. Araziye rastgele doçka atıyorlardı. Sağ kalıp kaçanlar gidince tahmini alanı gösterdiler galiba. A4 de atıyorlardı. Kalacağımız alana varmadan bir yerde durduk. 2 saat bekledik. Obüs daha seyrek atılmaya başlanınca kalacağımız yere gittik. Normalde gece sigara içmiyorduk ama bu durumun üzerine kesin içmemiz gerekiyor dedik ve içtik. Çok mutluydum. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Yoldaşlara bunu anlatmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Her gün yeni bir şeyler yaşayıp öğrenmek çok güzel.
Bu arada çok yakın mesafeden insan öldürmek çok güzel bir duygu degil kesinlikle. Ama öldürmek ve ölmek zorundayız. Ne ölümü yüceltiyor ne de öldürdüklerimizi aşağılıyoruz. Altınçağ’a ulaşmak için bunu yapmak zorundayız.
4 Şubat Akşamüstü
Dün gecenin etkisindeyiz hala. Hava sahası kapalı. Bu bizim işimize geliyor. Yine de tedbirli; ama daha rahat hareket ediyoruz. Hava sahasının kapalı olmasından kaynaklı düşman yoğun olarak obüs atıyor. Yakınımıza düştü iki tanesi. Ama birşey olmadı. Obüsün büyük metal parçaları var. Pervane sesi çıkıyor üzerimizden geçtiği zaman. Birşeyler yiyip harekete geçmemiz gerekiyordu. Bu zamanların değerini bilmek lazım. Ne kadar vursak iyidir. Bu kez farklı bir yere keşif yaptık. Düşman nereye vursak o alana daha dikkat edecekti. Dünkü alanı tercih etmeyecektik. Gerçi dünkü yerde düşmanın kaldığını sanmıyorum ve bu kez beklemedikleri bir zamanda, gündüz vurmaya karar vermiştik; ama gündüz çok fazla yakınlaşamayacaktık. Geri çekilmemiz zor ve kayıpla sonuçlanabilirdi. Bugün yanımıza iki arkadaş gelmişti. Biri yerel, diğeri kadroydu. İki arkadaş da Arap’tı. Kadro olan iyi Kürtçe biliyordu. Telefondan sürekli Feyruz açıyorlardı. Güzel sesi vardı Feyruz’un.
Keşfimizi yaptık. Düşman bir mezradaydı. Görünene göre iki eve girip çıkıyorlardı. Açıkta çok fazla hareket ediyorlardı. Aptallık olsa gerek. Ağaçların daha sık olduğu bir yerden saldıracaktık. Bu kez beş kişi gittik. İki arkadaşı biraz daha geride bırakacaktık. 200 metreye yakın bir mesafeye yaklaştık. 2 arkadaşı oraya bıraktık. Onlar savunma pozisyonunda kalacaklardı. Biz biraz daha ilerledik. Biraz mesafe açıp yayıldık. Birkaç tanesi dışarda dolaşıyordu. Önce açıktaki düşmanları vuracaktık. Onları vurduktan sonra biswing atacaktık eve. Dışarıdakilerden 3 tanesini duüşürdük. Diğerleri evlerin arkasına kaçtılar. Sonra 2 tane üst üste biswing attık. Düşman yine taramaya başladı bizi. Ama bazı mermiler tam isabetliydi. Türk askerleri olabilir. Üzerimize geliyordu. Biz de onların attıkları yere karşılık vermeye başladık. Çatıya çıktı iki tanesi. Sanki biswing atacaklardı. Onlardan birini düşürdük. Diğeri de kaçtı. Evler arası koşturdular birkaç kere. Ne yaptıklarını tam anlayamadık. Onlara da atmaya başladık. Çatışma esnasında sağ-sol, ileri-geri yapıyorduk yerlerimiz çok deşifre olmasın diye. Ama yine de anlaşılıyordu. Biswing attılar 5 metre sağımda patladı galiba. Kayalardan kaynaklı gelmedi parça. Kayalar mevzilerimizdi zaten. Tekbir çekmeye başladılar. Biz hala devam ediyorduk. Arada pencerelerden de atıyorlardı. İsabetli atınca oraya tekrar kullanmıyorlardı.
6-7 dakika sonra kademeli, bir bir geri çekilmeye başladık. Geri çekilme işin en zor kısmı olsa gerek. Yüksek bir yere konumlanıp onları izlemeye başladık. Çok hareket etmek istemiyorduk, obüs yağıyordu. Yine A4 ve doçka kullanıyorlardı. Saat 3 gibi daha hızlı hareket ederek ölü ve yaralılarını çıkardılar. Panzer geldi iki tane. Bizim vurduğumuz yere gece bakacaklardı sanki. Yaralı ve ölü görebildigimiz 8 taneydi. Başka var mı bilemiyorum. 4 gibi yerimize geri döndük. Birşeyler yedik ve yazmaya başladım. Yoldaşlarla konuştum. Durumları iyiymiş. Aklım hep onlarda. Uzun ve soğuk bir gece gece olacak. Yağmur da yağabilir sanki. Bu gece biz de alanımızı kontrol edeceğiz. Sızma yapabilirler.
5 Şubat
Bugün düşmanın hareketliliği vardı köyün içinde. Düşman sızma yapıp yanımızdaki tepeye yaklaşmıştı. Tepedeki arkadaşlar farketmemis, bizden destek istediler. Tepenin aşağısına hakim bir yere geçip düşmanı vurmaya başladık. Mesafeden kaynaklı bize yakın duran 4 tanesini vurduk. Diğerleri geldikleri köye kaçmaya başladılar. Aynı zamanda tepedeki arkadaşlar da vurmaya başladı. Onlar da vurunca düşman perişan bir hale geldi. Öğlen tekrar keşif yapıp tekrar vurmaya karar verdik. Cephane sıkıntımız yoktu. Hevaller istedikçe fazlasıyla gönderiyorlardı. Kurye arkadaşlar erzak ve cephaneyi eşekle ya da motorla taşıyıp posta kutusuna kadar bırakıyorlardı. Bu kez düşman hareketliliği olan büyük köyü vurmaya karar vermiştik. Ama oraya çok fazla yakınlaşamazdık. Çünkü çıkmamız çok zor olurdu. Orda ağır silahlar vardı. Oraya ancak operasyon yapılabilirdi. Ama buna rağmen vurmayı deneyecektik. Pratikten teoriye yani. 300 metre mesafeye kadar yakınlaştık. Üst üste 2 tane biswing atıp, BKC ile kesintisiz vurduk birkaç yeri. 2 kişiyi kesin vurmuştuk. Diğerlerini bilemiyoruz. Zaten herşey 1 dakikaya yakın sürdü ve biz çok hızlıca geri çekildik. Yerimize geldikten sonra hava kararana kadar dinlendik. Geceleyin, ne olur bilemeyiz artık.
6 Şubat
Düşman geceleyin yandaki tepeye tekrar sızma girişiminde bulundu. O tepeden ne istiyorlar hala anlamış değiliz doğrusu. Arkadaşlar geceleyin telefonla bize haber verdiler. Düşmanı mutlaka vurmamız gerektiğini söylediler. Geceleyin arkadaşların tarifi üzerine söyledikleri alana yaklaştık. Tabi termali kullanarak ilerliyorduk. Düşman sızma yaptığı için farkettiğimiz ilk anda onları mesafeye bakmadan vuracaktık. Gece olmasından kaynaklı ağır ilerliyorduk. Çünkü pusuya düşebilirdik. Etrafı iyi kontrol ediyorduk….
7 Şubat sabahı
Dün gece bulunduğumuz Cela alanında 16 arkadaş şehit düştü.
…
Nerden mi buldum bunu? Bilmiyorum tam olarak. İnsan birçok şeyi düşünüyor. Karşıtlarını da düşünüyor aynı zamanda. Doğal olarak düşünceler yaşamda; ya karşılık buluyor ya da boşa çıkıyor. Ölüm ve yaşam. Ölüm kolay. Yaşamak ve yaşatmaktır esas zor olan. Kolaya gidersem (ölüme) aklım arkada bıraktıklarımda kalacak. Ölümden korkmuyorum, ama ölüm herşeyin sonlanmasıdır. Bundan, “Ölümden ötesi mi var?” diyor insanlar. Ne zaman öleceğim ben acaba? Kimse bilemez. Ama bazen, “Yeterince yaşadım galiba” diyorum. Bazen gerçekten fazladan yaşıyoruz gibi ya da bedavadan. Herkes bu yaşamda birşeylerden korkar. Ben kendimden değil etrafımdakileri kaybetmekten korkuyorum. Bu korku çok fazla bende… Bu kadar korkmam bağlılıktan geliyor olsa gerek. Bu aralar fazlasıyla öfke doluyum. Düşmanın üzerine gidip intikam almalıyım. Öfkem dinmiyor. Öldürdükçe öldüresim mi geliyor acaba? Ama hata yapmamalıyım. Benim hatam herkesin sonu olabilir. Sorumluluk gerçekten zor bir iş. Savaşçı olmak daha kolay. Zoru seçtim ben.
Bunu hep yapacağım. Mesele zoru seçmekte zaten ve zor olanı tutkuyla, bilinçle sevmekte. Ben mücadelemi ve yoldaşlarımı seviyorum. Güzel olan da bu değil midir? Hayattaki bir çok şeyi biz seçiyoruz. Bazı seçimlerimiz zorunlu oluyor tabii. Pişman olmaya hakkım yok yani. Bu tepede olmak yerine evde de olabilirdim. Bunu ben seçtim. Yaşam bize hergün doğru yanlış birşeyler öğretiyor, öğreniyoruz. Ne güzel birşey öğrenmek. Sigarayı az içmem gerektiğini de öğrendim burda. Nerden çıktı bu sigara meselesi şimdi? Yazarken sigara içiyorum ondan herhalde. Peki bunları niye yazıyorum ben? Edebiyat yapma girişimi mi acaba bunlar? Operasyona gideceğiz bu gece. Belki bir şeyler ters gider. Ondan biraz da edebi yazayım dedim.
Bir Partizan