Devrimci Pratik ve Militanlaşma
“Devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır.”
9 Haziran 2024
Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür. Bu hesaplaşma, teorik birikimle ve ona uygun olarak sınıf düşmanlarına karşı sergilenen devrimci militan pratikle olur. Üretim alanlarında, sokaklarda militan mücadeleden kopuk, sistemin çizdiği sınırlar içine hapsolmuş bir mücadele çizgisiyle bu zorlu sürecin militanı yaratılamaz. Bu tarzda bir şekilleniş iktidar perspektifinden yoksundur. Bu anlayış çerçevesinde yapılacak teorik çalışmalar dergi ve kitap sayfalarında kendisine yer bulabilir. Ama gerçek manada yürütülen sınıf savaşımı sahasında esasta bir karşılığı yoktur.
Bu demektir ki, ezen ve ezilenler savaşımında tarihsel bir misyon yüklenmeye soyunan her yeni sınıf bilinçli özne, devrimci teori ile pratik arasındaki diyalektik bağı doğru bir tarzda kurmalıdır. “Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz” tarihsel değerlendirmelere her fırsata kulak vermelidir. Her şeyden önce teorik perspektiften yoksun bir devrimci pratik düşünülemez. Aynı zamanda devrimci pratikten yoksun bir teorik çalışmanın sınıf savaşımı açısından bir karşılığı olmaz. Sınıf mücadelesinden kopuk çalışmalar tek tek bireylere entelektüel bir meziyet kazandırabilir. Ama onları asla proleter bir devrimin militanı yapmaz. Proleter nitelikli bir devrimin militanı olmak, devrimci teoriyle pratiğin uyumuna, kolektif aklı kullanmaya hürmeti zorunlu kılar.
Sınıf savaşımında her sürecin kendine has özgünlükleri, öncelikleri vardır. Bir proleter hareket bu öncelikleri ve özgünlükleri kavradığı oranda görevlerini somutlayabilir; karşı karşıya kaldığı zorlukları aşmak için mücadele araçlarına zenginlik katabilir.
Söz gelimi, bugün devrimci ve komünist hareket hem dünyada hem de yaşadığımız coğrafyada kapsamlı bir saldırı altındadır. Dolayısıyla bu saldırılara karşı en geniş devrimci birlikler kurmalıyız ve var olanları daha işlevli hale getirmek için ortak kampanyalar örgütlemeliyiz. Tüm bu faaliyetler içinde aktif bir rol oynamak için daha çok çaba sarf etmeliyiz. Açık ki, ortak düşünmeye, ortak hareket etmeye kayıtsızlık, devrimci sorumlulukla bağdaşmaz. Kısacası genel manada bu duruşu, egemen güçlerin saldırılarına karşı birleşik devrimci mücadele açısından daha özgün pratik bir tutum geliştirme olarak da tarif edebiliriz. Elbette ki, böylesi süreçlerde müttefiklerimizle aramızdaki farklılıkları silikleştirmemeliyiz. Bilakis farklılıklarımız üzerinde yapıcı-seviyeli tartışmalar yürütmeliyiz. Ama sürecin özgünlüğüne uygun olarak ortak yanlarımızı ön plana çıkararak, bunlar üzerinde devrimci pratiklere yönelmeliyiz.
Çünkü egemen sınıfların bu kapsamlı saldırılarına karşı kitleleri devrimci bir ruhla eğitmek, devrimci seçeneği mücadele alanlarında kararlı bir duruşla ifade etmek, devrimden, emekten yana olan her devrimci öznenin görevidir. Örgütlü güçlerin varlık gerekçesidir.
Keza, emperyalist sistemin krizinin giderek derinleştiği ve yeni bir dünya savaşı tehlikesinin arttığı, sürmekte olan bölgesel savaşların gün geçtikçe daha büyük yıkım ve kıyımlara yol açtığı bir süreçten geçiyoruz. Bu sürecin devrimci ve komünist güçlere yüklediği özgün görevler ve sorumluluklar vardır.
Bu görevlerin bazılarını şöylece özetlemek mümkündür: Artan savaş tehlikesine karşı geniş halk yığınlarını aydınlatmak, işçi ve emekçilerin gün geçtikçe derinleşen yoksulluğunda, emperyalist tekellerin silahlanma alanındaki rekabetin oynamış olduğu rolü ortaya koyarak kampanyalar örgütlemek. Bu görevler yerine getirildiği oranda işçi ve emekçiler cephesinde anti-emperyalist, anti-faşist mücadele bilincine yeniden ivme kazandırılabilir. Güvenlik, özgürlük ikileminde öncelenen güvenliğin, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesine karşı devreye sokulan ırkçı ve faşist saldırıların nedenleri geniş halk yığınları içinde daha da anlaşılır kılınabilir.
Güncel bağlamda devrimci pratiğe-kitle çalışmasına sıkça vurgu yapmamız, aynı zamanda bu konularda yaşanan yetersizliklerimize karşı öz eleştirel bir yaklaşımı da içermekte. Dahası sınıf mücadelesinde devrimci pratik yalnız coşku ve heyecan yaratmaz; aynı zamanda güven de yaratır. Eleştiri-öz eleştiri silahına yapıcı ve sorumlu yaklaşımlar kazandırır. Ve tüm bunlar da objektif olarak devrimci çalışmalarımızı olumlu temelde etkiler.