Avrupa Birliği’nde “Aşırı Sağ”mı Yükseliyor!

Avrupa Birliği’nde “Aşırı Sağ”mı Yükseliyor!

“AB’de yükselen “aşırı sağ”, AB emperyalist burjuvazisinin önümüzdeki sürece yönelik hazırlığıdır. Bunun adı da faşizmdir. Faşizm burjuvazinin ve burjuva demokrasisinin ihtiyaç duyduğunda ve gerekli gördüğünde “göreve davet” ettiği bir yönetim biçimdir ve kesinlikle tesadüfü değildir.”

15 Haziran 2024

Avrupa Birliği (AB) emperyalistlerinin parlamento seçimleri sonucunda ortaya çıkan tablo, uluslararası alanda emperyalist kapitalizmin içinde bulunduğu durumu özetler niteliktedir. 720 üyeli Avrupa Parlamentosu (AP) için 27 Avrupa ülkesindeki 400 milyona yakın nüfusu temsilen yapılan seçimlerde “aşırı sağ” partilerinin kazandığı açıklandı. “Aşırı sağ” olarak tanımlanan ve gerçekte faşist olan partilerin Fransa, Almanya ve İtalya gibi ülkelerde oylarını arttırmış olması “Avrupa’da faşizm geliyor” tartışmalarını arttırdı.

Kendilerini “burjuva demokrasi”sinin örnek ülkeleri olarak propaganda eden AB devletleri açısından ortaya çıkan bu sonuçlar bir gerçeğe işaret ediyor. Burjuva demokrasinin gerçekte burjuvazinin sınıf çıkarlarının ifadesi ve savunulması olduğu ve bu anlamıyla burjuvazi için bir demokrasi anlamını taşıdığı; AB ülkelerinde yapılan Filistin halkına yönelik destek ve dayanışma eylemlerine yönelik yasaklama ve saldırılarından da anlaşılmakla birlikte, “aşırı sağ” olarak tanımlanan ırkçılığın ve faşizmin kapitalist devlet işleyişinde “ihtiyaç hasıl olduğunda ilk kullanılacaklar” listesinde ilk sıralarda yer aldığı bilinmektedir.

Hitler faşizminin Almanya açısından bir yol kazası olmadığı tam aksine Alman tekelci burjuvazisinin andaki isteklerinin doğrudan bir ürünü olduğu bilinirse, günümüz AB’nde “aşırı sağ” denilerek normalleştirilen faşist partilerin önünün açılması ve kimi ülkelerde hükümet kurması, kimi ülkelerde ise önemli sayıda kitle desteğine ulaşmasının arkasında, gerçekte AB emperyalist burjuvazisinin sınıfsal çıkarları olduğu görülür. Avrupa’da faşist ve ırkçı partilerin bir güç olarak ortaya çıkması, emperyalist kapitalizmin andaki ihtiyaçlarından bağımsız değildir. Bu durum basitçe “göçmen karşıtlığı”yla açıklanamaz.

Faşist ve ırkçı partilerin kitle desteğini arttırmalarının nedeni olarak “göçmen”leri gösterme; görünenle yetinmek, faşizm ve ırkçı partilerin önünün açılarak güçlendirilmesini politikasının Avrupa burjuvazinin çıkarlarının için olduğu gerçeğinin ıskalanması demektir. Kaldı ki Avrupa’da ırkçılığın ve faşizmin yükselişinin nedeni olarak propaganda edilen göçmenler uzaydan gelmediler. Avrupa kapılarına yığılan ve “günah keçisi” ilan edilen göçmenlerin, göçmen olmasının nedeni de emperyalist sermayenin çıkarları doğrultusunda hayata geçirilen savaşlar nedeniyledir. Irak, Afganistan, Suriye ve son olarak Ukrayna’da yaşanan savaşlar emperyalist tekellerin sömürü ve kar hırsıyla dahil olup, taraf olduğu savaşlardır ve buralardan göç edip, mülteci durumuna düşen insanlar bu savaşlardan kaçmışlardır.

Yine Avrupa’da ırkçılığın ve faşizmin yükselişine gerekçe olarak ileriye sürülen ekonomik kriz, kapitalist sistemin krizidir ve bu krizin sorumlusu göçmenler değildir. Aksine göçmenler ucuz ve güvencesiz işgücü olarak kullanılmakta ve yoğun bir sömürüye maruz bırakılmaktadır. Avrupa’da işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamış olduğu başta işsizlik ve hayat pahalılığı olmak üzere bir dizi sorunun nedeni, emperyalist kapitalist sistemin kendisidir. Emperyalist Avrupa burjuvazisi yaşanan krizdeki esas payını gizlemek ve sömürüsünü gizlemek için, işçi sınıfı ve emekçiler arasında yerli ve göçmen ayrımını körüklemekte, ırkçı ve faşist partilerin önünü açarak, faaliyetlerine göz yummaktadır. Toplamda ise Avrupa’da ırkçı faşist partilerin güçlenmesinin nedeni, emperyalist tekellerin sözcüleri olan devletler arasında yaşanan ve giderek keskinleşen çelişkilerden bağımsız değildir.

Emperyalist burjuvazi krizini aşmak ve karlarını sürdürebilmek adına faşizmi bir kez daha ön plana çıkarmaktadır. Kitlelere de dün Yahudileri bugün göçmenleri düşman olarak göstermektedir. AB’de yükselen “aşırı sağ”, AB emperyalist burjuvazisinin önümüzdeki sürece yönelik hazırlığıdır. Bunun adı da faşizmdir. Faşizm burjuvazinin ve burjuva demokrasisinin ihtiyaç duyduğunda ve gerekli gördüğünde “göreve davet” ettiği bir yönetim biçimdir ve kesinlikle tesadüfü değildir. AB’de faşist ve ırkçı partilerin kitle desteğinin artışında ve kimi ülkelerde hükümet kurmaları ya da hükümet ortağı konumuna gelmeleri tamamen AB emperyalist burjuvazinin andaki sınıfsal çıkarları içindir. Faşizme ve ırkçılığa karşı mücadele ise emperyalist kapitalist sistemle mücadeleden ayrı düşünülemez.