AKP’nin İdeolojik Modeli; Dindar ve Kindar Gençlik!
“AKP iktidarı, eğitim sistemine yaptığı bu müdahaleyle düşünsel ve inanç özgürlüklerinden yana olmadığını, tek din, hatta tek bir mezhep anlayışı ve o anlayışa uygun kamusal ve özel yaşam dışında bilime ve hiçbir kültüre yaşam hakkı tanımayacağını bir kez daha göstermiştir.”
17 Haziran 2024
Eğitim; sınıf ve sınıf çatışmalarından bağımsız değildir. TC devleti kurulduğundan bu yana hakim sınıf klikleri, kendi ideolojileri doğrultusunda bir eğitim modeli inşa etmeye çalışmışlardır. Ülkede yaşayan Kürt ulusunun ve azınlıkların kendi dillerinde eğitim, öğretim yapma hakları engellenmiştir. “Türkçe Konuş” kampanyaları başlatılarak Kürtlerin ve azınlıkların dilleri üzerinde baskının ağırlaştırıldığı dönemler çokça yaşanmıştır.
TC devletinin hakim sınıf klikleri arasında da eğitim konusunda farklılaşma yaşanmıştır/yaşanmaktadır. Devletin kurucu partisi CHP’nin devlet mekanizmasına hakim olduğu süreçte o sürece uygun bir eğitim modeli uygulanmış, son 22 yıllık AKP’nin iktidar olduğu süreçte daha farklı bir eğitim modeli uygulanmaya çalışılmış, çalışılmaktadır.
Eğitim konusunda düşünce belirtirken CHP’nin iktidar olduğu tek partili dönemde uygulamaya konulan eğitim modelleri üzerinde en çok konuşulan “Köy Enstitüleri” projesiyle ilgili olarak bir iki söz söylemesek olmaz.
17 Nisan 1940 tarihinde açılan Köy Enstitülerinin mimarı o zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’tur. Köy Enstitüleri ilkokul mezunu zeki yoksul köy çocuklarının bu okullarda yetiştirilerek tekrar köylerde öğretmen olarak çalışmaları amacıyla kurulmuşlardı. “İş için, iş içinde eğitim” ilkesi bu okullardaki eğitimin temel amacıydı. Her Köy Enstitüsünün kendilerine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları ve iş atölyeleri vardı. Öğrenciler uygulamalı eğitim görüyorlardı. Bu okullarda öğrenciler Enstitü yönetimine de katılıyorlardı.
Köy Enstitüleri projesi Sovyetler Birliği’ndeki eğitim sisteminden esinlenerek oluşturulmuş bir projedir. Anton S. Makarenko’nun “Yaşam Yolu” adlı eserinde yer verdiği “Gorki Topluluğu” olarak başlayıp sonrasında tüm ülkeye yayılan okullara, fabrikalara, sendikalara, partiye kadro yetiştiren bir kuruma dönüşen bu eğitim projesinin bizim ülkemize uygulanmaya çalışılmasıdır diyebiliriz. Elbette kendi sınıfsal konum ve amacına uygun olarak…
CHP’nin iktidar olduğu tek partili dönemde 1940-1946 yılları arasında uygulanan Köy Enstitüleri eğitimi projesi sonradan hakim sınıfları da korkutmuş, “Komünist Gençlik yetiştiriliyor” yaygarasının koparılmasına, hakim sınıf klikleri arasındaki bu çatışma sonucu bu okulların Meclis kararıyla kapatılmasına neden olmuştur. CHP içerisinde bu itirazın başını çeken de Adnan Menderes ve ekibidir ki sonradan ayrılarak Demokrat Parti’yi kuracaklardır.
Köy Enstitüleriyle ilgili olarak “Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz”un yazarı ve Hukuk Profesörü olan Server Tanilli; Türkiye’de eğitim konusunda geçmişi incelerken Köy Enstitüleri konusunda “küçük burjuva ilericiliğinin ön ayak olmasıyla doğan, aslında kapitalizmin yolunu açması amacıyla ortaya çıkarılan bu tür kuruluşlar, bizim gibi ülkelerde, bu amacın ötesine taşarak, sadece feodal değil, her türlü sömürüye karşı bilinçlenmeyi de getireceklerdi. Nitekim öyle de oldu ve onu yaratan iktidarı da korkuttu” … “…Geleceğin kuşakları bu öze sahip çıkacaklar ve o günkü gereksinmelerin doğrultusunda yeniden kuracaklar Köy Enstitülerini, ama bu kez enstitüler işçi sınıfının, onun iktidarının eseri olacak…”
Eğitimin yaz-boz tahtasına dönüştürüldüğü 22 yıl
22 yıllık AKP iktidarı döneminde eğitim yaz-boz tahtasına dönüştürüldü. AKP iktidarı döneminde Milli Eğitim Bakanlığında 8 Bakan değişti. Şu anki Bakan Yusuf Tekin, AKP’nin 9. Milli Eğitim Bakanı.
22 yıllık AKP iktidarı döneminde Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturanlar geçmişle hep hesaplaşma içerisinde oldular. Makama oturan her bakan kendi döneminde R.T.Erdoğan’ın “Dindar ve kindar nesil yetiştirme” amacı doğrultusunda halk gençliğinin geleceğini karartma konusunda yarıştılar.
AKP’nin 4. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer döneminde tahribat hızlandı. 2012 yılında 8 yıllık zorunlu eğitimden vazgeçildiğini ve 4+4+4 sisteminin uygulanacağını açıkladı. İmam Hatip mezunlarının üniversiteye girişte uygulanan katsayı uygulaması
da kaldırıldı, İsmet Yılmaz’ın bakanlığı döneminde gerici vakıf ve derneklerle etkili protokoller imzalandı. Okullarda mescit zorunluluğu kararı alındı. Yine bu dönemde ilk defa Sözleşmeli Öğretmenlik modeli getirildi. Bakan Nabi Avcı döneminde ise “cihat” kavramı müfredata girdi. Bakan Ziya Selçuk döneminde de MEB ile TÜGVA arasında süresiz protokol uygulandı.
AKP’nin iktidarı sürecinde MEB, ÇEDES, MESEM vb. proje ve protokollerle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yanısıra AKP ile ekonomik ve siyasal bağlantıları olan dini vakıf ve cemaatler tarafından eğitim sistemi kuşatılmıştır diyebiliriz.
AKP’nin MESEM programıyla 893 bin okul çağındaki çocuklar çocuk işçi olarak AKP yandaşı patronların işyerlerinde çalıştırıldılar. Lise öğrencileri dört gün işe, bir gün okula gidecek olan MESEM programıyla eğitimden çok çocuk işçiliği özendirildi.
MESEM programı ile kamu kaynaklarıyla yandaş patronları destekleyen bir durum yaratılmıştır. Diğer taraftan da MESEM uygulamaları çocukların çalışırken yaralanmalarına, ölümlere neden oldu. Bu süreçte 336 öğrenci iş kazası geçirdi. Sadece 2023 yılında 16 yaşındaki Zekai Dikici, 17 yaşındaki Ulaş Dumlu, 15 yaşındaki Ömer Girgin, 17 yaşındaki Ömer Çakar… Okulda sıralarda öğretim görmeleri gereken bu gençler AKP’nin patronları destekleyen projelerde yaşamlarını yitirdiler.
Bakan Yusuf Tekin’in, üzerinde “10 yıldan beri çalışıyoruz” diyerek ilan ettiği modelin temelleri 2011-2012 eğitim- öğretim yılında “Değerler Eğitimi” adı altında okullara girdi. O tarihten bu yana Bakanın gerine gerine STK diye tanımladığı
tarikat ve cemaatlerle sayısız protokole imza atıldı.
ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) adını verdikleri bir projeyle “Dindar ve kindar nesil yetiştirmeye” devam ediyorlar. MEB bu projeyle manevi danışmanlar olarak atadığı imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve kuran kursu hocalarıyla nasıl bir eğitimi gerçekleştirme yolunda hızla hareket ettiklerine tanıklık ediyoruz. Çocuklar cami avlularını süpürüyorlar, mezarlık temizliği yapıyorlar, daha doğrusu yaptırılıyorlar. Bunun adı da çevreye duyarlılık oluyor. Kâbe maketi sınıfa konularak tavaf yapılıp şeytan taşlamaları yapılıyor, cuma günleri çocuklar okulda öğrenim görmeleri gerekirken camiye götürülüyorlar. Bunun adı da “Değerlere sahip çıkma” olarak anlatılıyor.
AKP iktidarı çeşitli projelerle ördüğü “Dindar ve kindar nesil” inşa etme sürecini yeni bir atılımla “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında yeni müfredatıyla ve yeni Bakan Yusuf Tekin’in gayretiyle tamamlama aşamasında.
Müfredat taslağını temel bilimsel dersler değil de dini dersler oluşturmakta. Fizik, Kimya, Matematik, Biyoloji gibi derslerin yerine dini ve “ahlaki” değerlerin öğretilmesine önem verilecek ve bunları da Bakan Yusuf Tekin’in STK’lar dediği cemaatlerin imamları öğretecek okullarda. Bakana göre de kız ve erkek öğrenciler ilkokuldan başlamak üzere ayrı okullarda öğrenim görmeliler. Çünkü kız ve erkek öğrencilerin aynı sırada oturmaları dini olarak caiz değil(miş).
AKP iktidarı bütün okulları İmam Hatiplere dönüştürmek istiyor. MEB’in açıkladığı son müfredat programı 2024-2025 öğretim yılından itibaren kademeli bir şekilde uygulamaya konulacak. MEB’in öncelikli hedefi eğitim müfredatı ve ders kitapları üzerinden AKP iktidarının siyasal ideolojisinin öğrencilere aktarılmasıdır.
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” doğrudan R.T. Erdoğan’ın emri ile “Dindar ve kindar nesil” yetiştirme amacına ulaşmak amacıyla hazırlanmıştır. Sadece zaten güdük olan bilimsel eğitimi tasfiye etmekle yetinmeyen yeni müfredatla, ezilen inançların, en başta da Alevilerin inanışlarıyla bağdaşmayan dini esaslar adı altında Sünni mezhebin öngördüğü esasları zorla dayatma ve çocukların kafasını bunlarla şekillendirme çabasıdır. AKP iktidarı, eğitim sistemine yaptığı bu müdahaleyle düşünsel ve inanç özgürlüklerinden yana olmadığını, tek din, hatta tek bir mezhep anlayışı ve o anlayışa uygun kamusal ve özel yaşam dışında bilime ve hiçbir kültüre yaşam hakkı tanımayacağını bir kez daha göstermiştir.
Bugün açısından bir önemli sorun da 1 milyon öğretmen atama beklerken köy okulları kapatılarak taşımalı eğitime geçmek tercih edildi iktidar tarafından. Buradaki amacın da esası köylerin öğretmenlerden mahrum bırakılması, cami hocalarının köy halkını siyasi ve dini olarak istedikleri gibi yönlendirmelerinin yolunun açılmasıdır.
Bu yolun somut örnekleri hemen her gün karşımıza çıkmakta. Örneğin 2 Haziran’daki LGS öncesi Mamak Kaymakamı öğrencileri aileleriyle birlikte sabah namazına çağırdı. İşte AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği durum/gerçeklik!
Eğitim, sınıflar ve sınıf çatışmalarından bağımsız düşünülemez. Egemen sınıflar kendi eğitim sistemlerini topluma dayatmaya çalıştıkları ve bugün için bunda da başarılı olduklarını görmekteyiz. Son 22 yıllık AKP iktidarı bunu göstermektedir. Ülkemizde amacın demokratik, bilimsel, özgürlükçü, parasız ve eşit eğitim sistemini oluşturmak olmalıdır.