Rojava’da ilk anarşist tabur kuruldu ve dünyanın her yerinden devrimci anarşistlere kendilerine katılma çağrısı yaptı. Rojava Dayanışması NYC, Enternasyonal Devrimci Halk Gerilla Güçleri’nin (EDHG) üyeleriyle nasıl başladıklarına, nasıl bir devrimci yaşam deneyimleri olduğuna ve destekledikleri hareket özerk bölge ilan edildiğinde anarşistler için nasıl olanaklar çıkacağına dair bir röportaj gerçekleştirdi. Bu röportaj kurdishquestion.com sitesinden çevrilmiştir.
– Size Rojava’ya gelme kararı aldıran nedir?
– Rojava’ya burada ve daha geniş bir bölgede sürmekte olan sosyal devrimi savunmak için geldik. Bu devrimi sadece sözlerimizle ve dayanışma eylemlerimizle değil, aynı zamanda fiziksel varlığımız ve hayatlarımızla da desteklemek istedik. Bu devrimin öncelikli hedefi olan kadınların kurtuluşu ve ekoloji, özgürleştirici devrim için yaşamsal önemdedir ve bu nedenle bu devrimi sadece destekleyip savunmuyoruz, aynı zamanda yayılmasını da istiyoruz. Ayrıca Apocuların ve komünist partilerin taktik ve pratiklerinden de öğrenmek istiyoruz. Yine aynı şekilde devrimin içinde anarşist militanlar için bir alan yaratmak istiyoruz.
– Rojava’daki rolünüzü nasıl görüyorsunuz? Buraya gelişinizden bu kolektifi oluşturuncaya kadar geçen süreçte üyelerinizin katılımında bir değişim oldu mu?
– Rojava’daki rolümüz her şeyden önce devrimin hem toplumsal hem de askeri düzeyde başarıya ulaşmasını sağlamak için savunmaya yardımcı olmaktır. İkinci olarak, rolümüz eğitim programları ve yerel komün ve kolektiflerle deneyim alışverişi yoluyla anarşist ilke ve teorisinin yayılmasını da içermektedir. Biz burada, Rojava’da kendimizi demokratik konfederalizm projesinin kurucu öğesi olarak görüyoruz ve bu projenin devrimci hedef ve amaçlarını kazanmak için gerekli olan tüm çalışmaları yürütüyoruz. Bizler bu fikir ve ilkelerle buraya gelmişken, devrimin ve halkın zenginlik ve karmaşıklığını sadece analitik anlamda değil, aynı zamanda duygusal anlamda da gördük ve anladıkça da o kadar çok kaldık. Örneğin, bireyci toplumların içinde asla gelişemeyecek olan yoldaşlık konusunda yeni bir anlayış kazandık burada. Bu, uzaktan eleştirmeye çalışan herhangi bir koltuk devrimcisinden çok daha ayrıntılı ve kapsamlı bir şekilde devrimi anlamımıza olanak sağladı.
– Rojava’da devrimi sizin için tanımlayan karakteristik ya da pratik neydi?
– Devrimi ve onun ilkelerini tanımlayan temel karakteristik ve pratiklerden biri Tekmil’dir; bu Öcalan tarafından PKK’de uygulanan devrimci eleştiri-özeleştiri pratiği kavramıdır ve şu anda hem toplumsal hem de askeri alandaki devrimci kurumlarda uygulanmaktadır. Tekmil, birçok amaçla kullanılmakta: insanların kendilerini ve etrafındaki insanlarla ilişkilerini sürekli ilerletmesini sağlamak, farklılık ve gerilimleri sağlıklı ve etkili bir yolla analizme etmek, mücadelenin ön cephesinde ortak devrimci ufuk hedefini korumak ve özerk gruplar içinde hiyerarşik ilişkilerin oluşmasını sınırlandırmak. Diğer temel karakteristikler kolektif yaşam, kadınlara yetki verilmesi ve savunması, halk savunması, çoğulculuk (dini ve etnik), etnik çatışmalarda köprü olma çabası (uzlaşma) ve herkes için hayatının bir parçası olarak politika. Tüm bu özellikler, insanlığın heterojen nüfusunun sadece kendini özgürleştirmek ve savunmak için değil, aynı zamanda dayanışmalarını tehdit eden çatışmaların üstesinden gelmek için çaba sarf edip çalışmalarına olanak tanımak için ortak bir işleve sahiptir. Herkesin kurtuluşunu ilerletmek için aralıksız mücadele bir devrimci için ne anlama geliyorsa, bizim için de aynı anlama geliyor.
– Rojava Devrimini, dünya çapındaki anarşist mücadelelerle ilişkili olarak nasıl görüyorsunuz?
– Rojava Devrimi, sadece sömürgecilere ve emperyalistlere karşı duran değil, aynı zamanda kapitalizm ve ulusal devleti aşmayı hedefleyen 90’lı yıllarda Chipas’taki yerli halkın devrimine benziyor. Rojava Devrimi ve ilkeleri anarşizmin prensipleri ile uyumludur ve baskıya karşı kurtuluşları için birlikte mücadele eden dünyanın dört bir yanındaki diğer yerli topluluklara umut vermektedir. Örneğin, devrimle dayanışmak ve sonunda bu uğurda yaşamını vermek için Rojaya’ya gelen Şehit Kawa Amed yerli bir Amerikan ve NoDAPL* aktivistiydi. Onun gibi insanlar dünya çapında yerli ve anarşist mücadelelerin birbirine bağlılığını ortaya koyan ve mücadeleyi canlı tutmak için bizi ilham ve kararlılıkla dolduruyor.
– Bu örgütün daha geniş anlamda hedefleri nelerdir?
– Rojava’daki devrimi destekleyip savunmanın ötesinde, biz EDHG olarak dünyada anarşizm hedefini ilerletmeye ve dünya devrimine kadar silahlı mücadeleye devam etmeye çalışıyoruz. Bununla birlikte, bölgede, anarşistlerin gelebileceği, eğitim görebileceği ve hem burada hem de kendi ülkelerinde devrim için hazırlık yapabilecekleri bir eğitim alanı yaratmayı hedefliyoruz. Bu alanın anarşistlerin gelip çeşitli devrim deneyimlerinden öğrenmelerine hizmet etmesini ve toplumsal hayattan gerillaya kadar tüm alanlardan faydalanmalarını umut ediyoruz. Ek olarak, bu grubun kuruluşuyla birlikte, daha fazla anarşistin bölgeye gelmesine ve devrimle fiziksel dayanışmasını göstermesine ilham kaynağı olmayı amaçlıyoruz. Kendi kontrollerinin dışındaki nedenlerden kaynaklı buraya gelemeyen anarşistlerin de yerel alanlarda dayanışma eylemleri ve daha başka yaratıcı şekillerde bizi ve dünya çapında devrimci hareketleri destekleyebileceklerini umuyoruz.
– EDHG için ideal sonuç ne olabilir?
– Bizim için ideal sonuç, öncelikle Rojava’daki devrimin başarısı ve dünya çapında her yerde anarşist devrimin ve isyanların yayılması olur. Ek olarak, yakın gelecekte devrimci yaşam ve eğitim için bir merkez görevi görebilecek bir anarşist üs de mükemmel olacaktır. Rojava’da görüşürüz.
– Bu grubu oluşturma fikrine nereden geldiniz?
– İspanya İç Savaşı sırasında on binlerce enternasyonal gönüllü ve devrimci, dayanışmalarını göstermek ve maalesef başarısızlıkla sonuçlanan devrim için hayatlarını vermek için İspanya’ya gitti. Bugün Suriye İç Savaşı sırasında da, Rojava’da sürmekte olan sosyal devrimi desteklemek ve savunmak için en azından binlerce devrimci buraya geldi. Kendimize şu soruyu sorduk: internet çağında, hava yolculuğunda ve bu nedenle büyük ölçüde birbirine bağlı bir dünyada, enternasyonal dayanışmanın eksikliği nasıl olabilirdi. İspanyol İç Savaşını sözde destekleyenlerin eleştirilerini duymuştuk, bunların Rojava’ya gidenler hakkında da maceracı, emperyalist, ırkçı ve benzeri utanç verici söylemlerini duyduk. Bununla birlikte, bu düzeyde eleştiri getirenlerin ve Rojava’da burada fiziksel dayanışmasını göstermeyenlerin tam da kendileri ırkçı, islamofobik ve emperyalisttirler. Konforlarını, ayrıcalıklarını ve el yapımı biralarını riske atmak yerine, bu bölgedeki faşist canavarları yaratan emperyalist ve sömürgeci güçlerin sağladığı maddi konforların keyfini sürerek minderlerinde oturuyorlar. Bu nedenle, bunu yapmak zorunda kalmayan anarşistlerin bıraktığı boşluğu doldurmak için bu grubu hazırlamaya karar verdik.
– Rojava’daki devrimci projeye dair izlenim ve kararınızı doğrulayan özel bir olay ya da anekdot var mı?
– En çarpıcı olay yoldaşlarımız bir aileyle birlikte kalırken yaşandı, ailenin kadınlarından biri Mala Jin’de aldığı eğitimle ilgili deneyimini anlatmaya başladı. Bunun hayatını nasıl değiştirdiğini, bir insan olarak kendine dair kavrayışının nasıl devrimcileşebildiğini ve kendisini için nasıl bir dünya olasılığının açıldığını anlattı. Bunları anlatırken gözlerindeki ifadeyi yoldaşlarımız asla unutmayacak. Yine de yoldaşlarımız günlük yaşamdaki devrimci ruhun ve gerçek kurtuluş anının oluşturulan kurumlardan değil, yaşama geçirilen ve kelimelerle anlatmanın mümkün olmadığı kültürel değişimlerle geleceğini belirtiyorlar.
Bir başka olay da Newroz arifesinde yaşandı. Gece, şehrin caddeleri çoğunlukla yanan lastiklerden çıkan ateşle doluydu. Halk bunların etrafında slogan atıyor, şarkı söylüyor ve dans ediyordu. Bu on yıllardır Suriye ve Türkiye Kürdistanı’nda baskı altına alınmış ve yasaklanmış bir şeydi. Şimdi ise burada kültürel ve kurtuluş ifadesi olarak büyük bir coşku ve heyecanla açıktan kutlanıyordu. Bizler de kentin çevresinde pikapımızla dolaşıp onlara el sallıyor, slogan atıyor ve ara sıra da elimizdeki AK’lerle havaya ateş ediyorduk, bu sırada uzun bir araba konvoyu belirdi. Arabalar pencerelerinden sarkan, hatta üzerlerine çıkmış ve bayrak sallayan, slogan atan, bağıran insanlarla doluydu. Bazıları silahlarıyla izli mermi atıyordu, çünkü festivaller için kullanabilecekleri havai fişeği yoktu. Biz de hemen konvoya katıldık ve saatlerce korna çalarak, caddeleri dolduran, balkonlarından ve pencerelerinden bakan halkı selamlayarak ve devrimci müzikler çalarak kenti dolaştık. Gece etrafında bir sürü çocuğun kollarını birleştirerek etrafında aşağı yukarı zıplayarak şarkı söyleyip dans ettiği büyük bir ateşe rastladık. Ateşin önünde çeşitli yaşlardan bir grup genç kız zafer işareti yaparak zıplıyor ve “Jin Jiyan Azadi” (Women, Life, Freedom-Kadın Yaşam Özgürlük) diye bağırıyordu. Kızlar bu şekilde coşku ve özgürce bağırdıklarında bazı yoldaşlarımız çok duygulandı. Bir yoldaşımız onlara baktı ve devrim yenilgiye uğrasa dahi devrimin zaferi için bunlar hiçbir zaman boşa gitmeyecek, çünkü bu devrimin zaferi.
Son olarak anlatmadan geçemeyeceğimiz bir başka sahne de bir enternasyonal, iki de yerel yoldaşın şehit töreni (daha doğrusu cenazesi) oldu bizim için. Bölgeden sadece iki kişi yaşamını yitirmiş olmasına rağmen, tüm kasaba ve çevre kasabalardan insanlar törene katıldı. Tüm insanlar YPG, YPJ ve benzer bayraklar taşıyor ve hep bir ağızdan “Şehîd namirin!” (Martyrs don’t die! Şehitler Ölümsüzdür) ve “Bi can, bi xwîn, em bi te re ne ey şehid!” (With soul, with blood, we are with you şehîd! Ruhumuzla, kanımızla seninleyiz ey şehit!) diye güçlü sloganlar haykırıyorlardı. Biraraya geldiler, birlikte ağladılar ve sevdikleri kişinin ölümünü birlikte yaşadılar. Bu durum, ölümlerin burada hala çok komünal bir olay olmasından kaynaklanıyor; halk, topluluktan biri öldüğü zaman bunun sadece bireysel olarak bir etki yaratmadığını, bütünün bir parçası olarak herkesi tek tek etkilediğini biliyor. Dahası, onlar birbirleriyle fiziksel dayanışmanın ihtiyacını anlıyorlar, bu onlara HPC’nin ya da halk savunma militanlarının bizzat örnek olmasının sonucudur. Ki başta kadınlar olmak üzere ister DAİŞ, ister asayiş ve hatta YPG tarafından dahi olsa özerkliklerini kim çiğnerse ona karşı topluluklarını savunacaklarını biliyorlar. Bu tür olay ve anekdotlar sadece neden savaştığımızı hatırlatmıyor bize aynı zamanda devrimin bölgeye ve dünyanın geri kalanına da yayılmaya devam edeceğine dair bizi umutla dolduruyor.
“Eğer insan bunu yapmaya hazır değilse kendine devrimci dememelidir”
– Devrime yönelik en büyük tehdidin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Devrime yönelik en büyük tehditler farklı cephelerden geliyor: karşı-devrimci güçler; Türkiye, ABD, Esad, Rusya, İran ve Barzani-KDP/ENKS gibi emperyalist ve/ya sömürgeci güçler; dini/etnik tarikatlar ve devrimin liberal, devletçi sonuçları. IRPGF adı altında kolektif oluşturan bireysel anarşistler olarak, bu tehlikelere karşı savaşacağız ve onlar devrimi darbelemeye kalkarsa imha edilmeleri için ne mümkünse yapacağız.
– Enternasyonal mücadelelerle bağlantı içinde IRPGF’nin pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şili’den Yunanistan’a, anarşist gruplar silahlı mücadele çağrısına yanıt veriyor ve ayağa kalkıyor. Silahlı mücadelenin henüz mümkün olmadığı yerlerde, anarşistler kimsenin el atmadığı sosyal sorunlarda doğru adres olacak projeler ve alt yapı çalışmalarını yaratıcı bir şekilde geliştiriyor. Bizler kendimizi daha geniş bir anarşist hareketin bir parçası olarak görüyoruz ve devlet sınırları dışında ve içinde mücadele eden anarşistleri destekliyor ve onlarla dayanışmamızı genişletiyoruz. Aynı zamanda baskının her çeşidini yıkmak için yaşamlarını veren dünyanın her yerindeki cesur anarşistler için saygı ve onur duyuyoruz. Uzun vadede, dünyanın her yerindeki kapitalizm ve devlete karşı ortak mücadele yürütülebilecek silahlı anarşist gruplarla bir ağ kurmayı umut ediyoruz.
– Rojava’ya gelmeniz, anarşist mücadelenin doğası konusunda sizde bir değişim yarattı mı?
Hareketin olmadığı bir anarşist mücadele, mücadele değildir. Bu nedenle, devrim için teori ve pratiğin birliği anlayışıyla, bizler silahların mücadeleyi ve birbirimizle ilişkilerimizi nasıl değiştirdiğini gördük. Uluslararası anarşist desteğin olmaması hem utanç verici hem de anarşist hareket içindeki daha büyük bir problemin göstergesidir -bu mücadele çizgisine hayatını tam anlamıyla koyma noktasındaki isteksizliktir. Bu nedenle, kendini kandırma, aldatma ve beğenmenin ötesinde, dünyayı değiştirmek için insanların hayatlarını, rahatlarını ve imtiyazlarını riske atma konusunda istekli olması anarşist politik mücadelenin bir gerçeğidir. Bu tabii ki sizin örgütlendiğiniz alana da bağlıdır. Örneğin alanınızdaki insanlar ağır ICE saldırıları altındaysa, mümkün olan tüm araçlarla bu saldırıları sabote etmeniz gerekir. Sağ radikaller tarafından camilere saldırı gerçekleştiriliyorsa bu saldırıları önlemeye yardımcı olmak için gruplar oluşturup faşistleri bölgeden temizlersiniz. Hangi silah gerekiyorsa onu kullanırsınız. Eğer gerekiyorsa bir silahın önünde durursunuz. Eğer insan bunu yapmaya hazır değilse, bizce o kişi kendine devrimci dememelidir.
– Mücadeleyi yükseltmek için anarşist devrimcilere ne tür öneri ve pratikler önerirsiniz?
Devrimin hem sosyal ve hem de askeri bakış açılarını içerdiğinin bilincinde olarak, daha ileri mücadeleler için yeterli hazırlık yapmalarını öneririz, insanlar komün olarak yaşamayı öğrenmeli ve silahlı mücadeleyi yürütmek için kendilerini geliştirmelidirler. Bölgede bunu yapmak için bir zemin yaratmayı zorunluluk olarak görmemizin nedeni de budur.