abstraktdergi.net bir süredir sürdürdüğü Yeni Eksen: Rusya-Çin dosyası kapsamında “Yeni nesil ÇKP kadrolarının ideolojik yönelimleri üzerine bir araştırma: ÇKP’nin geleceği ne kadar ‘kızıl’?” başlıklı bir makale yayımladı. 14 Ekim’de Onurcan Ülker imzasıyla yayımlanan makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz:
Yeni nesil ÇKP kadrolarının ideolojik yönelimleri üzerine bir araştırma*
Gelecek yıl Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yetmişinci, bu yıl ise Mao-sonrası önderliğin piyasa-merkezli ‘Reform ve Dışa Açılma’ programını ilanının kırkıncı yıldönümü. Geride kalan yetmiş yılda Çin’de iktidar partisi hep aynı kalsa da, Halk Cumhuriyeti’nin ilk çeyrek yüzyılı ve sonrası, pek çok açıdan net çizgilerle birbirinden ayrılıyor. Nasıl ki Mao’nun isyan ve devrim hakkı düzleminde yaptığı özgün Marksizm yorumu, kitle kampanyalarıyla özdeşleşen Maoist dönemin en önemli meşruiyet kaynaklarından biri olarak işlev gördüyse; Deng’in katı bir kalkınma doktrinine indirgenmiş karikatürize Marksizm yorumu da, Mao-sonrası dönemin başlıca ideolojik dayanağı olmayı sürdürüyor.
Bu iki zıt yorum arasındaki gerilimin izlerini, ÇKP’nin iki farklı dönemde kitle-siyaset ilişkisini nasıl ele aldığına bakarak da sürmek mümkün: Mao döneminde kitlelerin gerek resmi, gerekse gayri-resmi kanallar üzerinden her düzeyde siyasa yapım ve uygulama süreçlerine katılımı, emekçilerin gerçek, doğrudan demokrasisinin kaynağı olarak değerlendiriliyordu. Mao-sonrası dönemde Deng’in başını çektiği reformcular ise, gündelik yaşamın ‘aşırı-siyasallaşmasını’, devamlı istikrarsızlık yarattığı ve ekonomik aktörleri tedirgin ettiği gerekçesiyle ‘üretici güçlerin gelişimi’ önünde bir engel olarak değerlendirdiler. Bu durum, Wang Hui’nin (2009: 3-18) ifadesiyle, “depolitize siyasetin” kurumsallaşmasının da önünü açtı. Piyasa-merkezli dönüşüm Çin’de, “ideolojik alanın de-teorizasyonu” ve “iktisadi reformun, Parti çalışmasının tek odak noktası hâline gelmesi” ile el ele ilerledi.
Geride kalan dönemde kapsamlı depolitizasyonun, Parti içinde bir tür birlik (ya da daha doğrusu tek seslilik) sağladığı ve Çin’i geride kalan kırk yılda yatırımcılar için görece sakin bir liman hâline getirdiği söylenebilir. Ne var ki bu süreçte sınıfsız toplum davasına ve komünist değerlere bağlılığın tavsaması; öte yandan ‘ekonomik rasyonalite’ anlatısının yaygınlaşmasına koşut olarak bireyci ve çıkarcı eğilimlerin toplumun her kademesinde güçlenmesi, büyük bir yolsuzluk patlamasına ve siyasi seçkinlerin kendilerini geniş halk kitlelerinden soyutlamasına da yol açmış durumda. Güncel araştırmalar, günümüzde sıradan Çinlileri en çok endişelendiren meselelerin başında “siyasi yolsuzluğun” geldiğini gösteriyor (Wike ve Stokes, 2016). “Paraya tapınmanın” getirdiği “ahlâki kriz”, Çinli aydınların da hararetle tartışageldiği meselelerin başında geliyor (Callahan, 2015: 2).
Son yıllarda ÇKP çevrelerinin de, piyasa-merkezli dönüşümün getirdiği bu gibi sorunların, Parti’nin meşruiyetine zarar verdiğini kavramaya başladığını gösteren emareler mevcut. Shandong Üniversitesi’nden Prof. Zhang Xien, “iktidar partisine üye olarak kişisel çıkar elde etmeyi hedefleyen spekülatörlerin” ÇKP’ye yönelmesini bir tehdit olarak değerlendirirken; orduya bağlı Ulusal Savunma Üniversitesi’nden Li Yazhou, özellikle 1990’lardan itibaren “Parti ruhu” gibi kavramların bazı insanların ağzına sakız olduğunu, fakat bunların içinin büyük ölçüde boşaldığını ifade ediyor (Yuan, 2013). Toplumsal tepkiye yol açan Parti’deki yozlaşma, mevcut önderliğin de dikkatini çekmiş durumda: Xi Jinping’in (2012: 10), henüz ÇKP Genel Sekreterliği görevine getirilmeden birkaç ay önce “Parti’ye Marksizme inandığı ya da yaşamını Çin’e özgü sosyalizm ve komünizm davasına adadığı için değil, fakat Parti üyeliğinden menfaat sağlamak için” katılanları açık açık eleştirmesi önemli bir adım. Nitekim mevcut önderlik, işbaşına geldiğinden beri kapsamlı yolsuzlukla mücadele kampanyaları, eğitim seferberlikleri ve Parti’ye katılımı zorlaştıran tedbirlerle, ÇKP saflarındaki çürümeye karşı reform döneminde daha önce görülmemiş biçimde sert önlemler almaya çalışıyor.
ÇKP’nin yozlaşmaya karşı uygulamaya koyduğu en önemli siyasetlerden biri ise, şüphesiz uzun yıllardır sistemli olarak siyasetten uzaklaştırılan gençlik içinde sınırlı bir politizasyonla ‘sosyalist değerleri’ yeniden canlandırmak. Son yıllarda ÇKP, Xi’nin deyişiyle üniversiteleri “Parti önderliğine bağlı kaleler” haline getirmek ve siyasi eğitimi gençler için daha “cazip kılmak” adına peş peşe adımlar atıyor. Peki, bir yandan “piyasanın kaynak tahsisindeki belirleyici rolünün” altını çizip piyasa-merkezli reformu pek çok farklı sektörde “derinleştirme” çağırısı yaparken (Comminique…, 2013), öte yandan piyasalaşmanın getirdiği yozlaşmayı zorunlu Marksizm dersleriyle, yerleşkeleri ‘temel sosyalist değerleri’ tanıtan afişlerle donatarak ya da üniversiteleri disiplin tedbirleriyle ‘Batıcı’ ve ‘tarihsel nihilist’ eğilimlerden arındırarak bertaraf etmeye çalışmak ne kadar verimli bir yöntem? İşte okuyacağınız makale, bir anket çalışmasından elde edilen ampirik veriler temelinde bu meseleyi tartışmaya açıyor.
2017 yılı Nisan ayında Peking ve Tsinghua üniversite yerleşkeleri içerisinde, yaşları 16 ile 31 arasında değişen (ortalama=21,73) rastgele seçilmiş 294 lisans ve lisansüstü öğrencisiyle bir anket çalışması gerçekleştirdim. Çalışma kapsamında katılımcılara, ailelerinin sınıfsal ve mesleki kökenleri, Parti aidiyetleri, siyasal-ideolojik görüşleri ve bazı belli başlı toplumsal meselelere yaklaşımları konusunda çoktan seçmeli ve yazılı toplam 40 soru yönelttim. Kuşkusuz anketin görece dar kapsamlı olması ve zaman darlığından ileri gelen birtakım yöntemsel sıkıntılar, bu çalışmaya atıfla kapsamlı çıkarımlar yapmayı olanaksız kılmaktadır. Bununla birlikte anket sonuçları, konuya ilişkin diğer güncel ampirik çalışmalarla birlikte değerlendirildiğinde, Mao-sonrası Çin’de piyasa-merkezli dönüşüm ve ideolojik aşınma arasındaki ilişki konusunda genel bir fikir verebilir; hem piyasalaşmada ısrar eden hem de öncellerine kıyasla daha ‘sol’ bir ideolojik söylem benimseyen mevcut ÇKP önderliğinin, yolsuzluk ve yozlaşmanın panzehiri olarak ele aldığı sosyalist değerleri yeniden canlandırma siyasetinin kısa vadeli sonuçlarını değerlendirmemize olanak tanıyarak bu çelişkili yaklaşımın uzun vadeli etkileri konusunda tahminde bulunmamıza yardımcı olabilir.
ÇHC’de yüksek öğretim, toplumsal sınıflaşma ve siyasi temsil: Kısa bir tarihçe
Çinliler, ‘binlerce yıllık kayıtlı tarihe’ sahip olmakla övünür. Gerçekten de Çin, Mezopotamya, Mısır ve Eski Hint uygarlıklarıyla birlikte, büyük nehirlerin yöresindeki bereketli topraklarda kurulan ilk uygar toplumlardan biridir. Şüphesiz ‘uygarlık’ denildiğinde akla, genellikle salt olumlu bir imge geliyor. Ne var ki barbarlıktan uygarlığa geçişin maddi temeli, toplumsal artığın ortaya çıkışıdır. Haliyle ‘uygarlaşma’ kavramı, esas olarak toplumsal sınıflaşmaya, işbölümünün keskinleşmesine ve kafa emeği ile kol emeğinin ayrışmasına da işaret etmektedir.
Sınıflı toplumda eğitim kurumu, kafa-kol emeği ayrımının yeniden üretiminde kilit öneme sahiptir. Bu anlamda köklü bir uygarlık geleneğine sahip olan Çin’de, eğitim sisteminin tarih boyunca sınıflar-arası ilişkilerin tanımlanmasında ve düzenlenmesinde başat rol oynaması şaşırtıcı değildir. Geleneksel Konfüçyüsçü kültür, “beyniyle çalışanların yönetici, bedeniyle çalışanların yönetilen” olacağını vazeder (Ching, 2012: 85, Andreas, 2009: 162). 1949 Devrimi’nin ardından bile, eski hakim sınıfların yüksek öğretim üzerindeki denetimini kırmak derhal mümkün olmaz. Büyük ölçüde Sovyetler Birliği’nden ithal edilen eğitim sistemi, kalkınmacı hedefler doğrultusunda kitabi bilgiye sahip yönetici-teknokratik seçkinler yetiştirmeye odaklandığı ölçüde, geniş emekçi kitleleri yüksek öğretim kurumlarından dışlamayı sürdürür. Öyle ki, 1957’ye gelindiğinde, üniversite öğrencilerinin yüzde 80’i hala toprak ağası, zengin köylü ya da kapitalist kökenli ailelerden gelmektedir (Gao, 2018: 41).
Eski hakim sınıfların yanı sıra kadro ve aydınların çocuklarını da kayıran eğitim sistemi, ÇKP-içi ‘iki çizgi mücadelesi’nde Mao’nun başını çektiği ‘sosyalist kanadı’ rahatsız eder. İlk müdahale, Büyük İleri Atılım’la gelir: 1957-60 yılları arasında hem ülkedeki yüksek öğretim kurumlarının sayısı, hem de işçi sınıfı ve köylü kökenli ailelerden gelen öğrenci sayısı ciddi oranda artar (Hayhoe, 1996: 92). Fabrika ve komün düzeyinde kurulan iki-üç yıllık kısa süreli yüksek öğretim programları, yoksul öğrencilere büyük bir fırsat sunar; 1960’a gelindiğinde emekçi kökenli üniversite öğrencilerinin oranı yüzde 50’ye yaklaşır (Hayhoe, 1996: 92-93). Ne var ki bu yönelim, Liu Shaoqi ve Deng Xiaoping önderliğindeki sağ kanadın Büyük İleri Atılım’ın peşi sıra, bu hareketin ‘sol’ hatalarını bahane edip iktidara yerleşmesiyle kesintiye uğrar. Meisner’in (1999) Fransız Devrimi’ne atıfla “Thermidorcu Tepki” dönemi olarak adlandırdığı bu süreçte, büyük şehirlerdeki prestijli yüksek öğretim kurumları, bir kez daha, gelecekte üst düzey teknokrat ve bürokrat olacak az sayıda uzmanın yetiştirildiği seçkinci kurumlara dönüşür. Örneğin Peking Üniversitesi’nde, işçi ve köylü kökenli öğrencilerin oranı henüz 1958’de yüzde 60’ları bulmuşken, bu oran 1962’ye gelindiğinde yüzde 38’e dek gerilemiştir (Kraus, 1981: 60).
Bu anlamda Kültür Devrimi, yeni bir egemen sınıf olarak kemikleşmeye başlayan ‘yeni bürokrat burjuvazi’ye karşı gelişen bir isyan hareketi olmanın yanı sıra, Mao’nun kapitalist restorasyon tehdidinin kaynağı olarak gördüğü ayrıcalıklı bir katmanın gelecekte yeniden palazlanmasını önlemeyi hedefleyen bir eğitim reformunun da adıdır. Hareketin Kızıl Muhafız radikalizmiyle özdeşleşen erken döneminde, tıpkı diğer ‘eskiler’ gibi dönemin yüksek öğretim modeli de hedef tahtasına oturtulur. 1966-69 yılları arasında üniversiteler resmen yeni öğrenci kabul etmez; yüksek öğretim kurumlarının kayıtlı öğrenci sayısı 533.766’dan 48.000’e düşer (Hayhoe, 1996: 96; Guo, 2005: 373-374). Devlet ve Parti aygıtının yeniden örgütlendiği Kültür Devrimi’nin ikinci aşamasında ise, yüksek öğretim sistemi hareketin eşitlikçi hedefleri doğrultusunda baştan aşağı yenilenir. Buna göre üniversitelerin işlevi, kafa emeği-kol emeği ayrımını yeniden üretmek değil, emekçilerin pratikten gelen bilgi birikimini kuramlaştırabilmelerine ön ayak olmak ve emekçi-aydın kuşakları yetiştirmek olacaktır. ÇKP Merkez Komitesi, 1970 yılında Peking ve Tsinghua üniversitelerinin sunduğu bir pilot projeyi kabul eder. Artık en az üç yıl çalışma tecrübesi bulunan lise mezunları, omuz omuza çalıştıkları sıradan işçi, köylü ve askerler tarafından üniversite eğitimi için önerilecek; ilgili Parti örgütleri ve yüksek öğretim kurumları ise önerileri siyasi bilinç, beden emeğine katılım, akademik geçmiş, sağlık gibi ölçütler temelinde değerlendirerek hangi öğrencilerin yüksek öğretime devam edeceğini kararlaştıracaklardır (Kwok-sing Li, 1995: 124; Han, 2018: 76-77; Lan, 2011: 57). Birkaç yıl sonra köylülere destek için kırsal bölgelere giden/gönderilen gençlerin eleştirileri dikkate alınarak üniversite sınavları da tamamen kaldırılır (Kraus, 2012: 78). 1976’ya gelindiğinde “işçi-köylü-asker öğrenciler”in sayısı, neredeyse Kültür Devrimi’nin başlangıcındaki kayıtlı üniversite öğrencisi sayısına ulaşmıştır (Guo, 2005: 373; Hayhoe, 1996: 96). ‘İşçi-köylü-asker öğrenciler’in müfredatı da dönemin egemen yaklaşımı doğrultusunda üretim pratiğinden öğrenmeyi ve kafa emeği ile kol emeğini birleştirmeyi temel alarak yeniden düzenlenir: Üniversite öğrencileri için beden emeğine katılım zorunludur; örneğin teknoloji ve mühendislikle ilgili bölümlerde okuyan öğrenciler derste öğrendikleri bilgilerin doğruluğunu fabrikalarda sınarken, tarım bilimlerinde uzmanlaşan öğrenciler Halk Komünlerine gidip üretimi arttıracak yeni yöntemler üzerine çalışma fırsatı bulur (Ching, 2012: 87).
Bu dönemde, Çin tarihinde belki de ilk kez, eğitim seviyesi bir siyasi atama kıstası olmaktan da çıkar. Mao’nun (1968a [1963]: 76-77) “kitlelerden kopuk, cahil, küstah, öznelci, tembel, bencil, benmerkezci, savurgan, hizipçi, sekter, yoz, anti-demokratik” vb. olmakla suçladığı bürokratların ve günlük yaşam pratiğinden kopup “dogmatizme” ve “revizyonizme” saptığını söylediği “kitap kurtlarının” (Mao, 1968b [1964]: 93, 95) yerini eğitim düzeyine bakılmaksızın sınıfsız toplum davasına sadık, maddi özendiriciye ve mevkiye tamah etmeyen, emekçi kökenli komünist militanlar almaya başlar. 1960’ların ikinci yarısından itibaren çok sayıda ‘örnek’ işçi ve köylü, gerek ulusal gerekse yerel ölçekte en üst düzey temsil organlarına atanır (Han, 2018: 79-80). İşçi ve köylü kökenli “kitle temsilcilerini” ÇKP’nin yönetici organlarına taşıma siyaseti (Shih, Shan ve Liu, 2010: 29), örneğin, üniversite mezunu Merkez Komite üyelerinin oranında keskin bir düşüşe yol açar. Kurucularının yüzde 80’den fazlası üniversite mezunu veya öğrencisi olan ÇKP’de (Tee, 1968: 119), yüksek öğretim görmüş Merkez Komite üyelerinin oranı 1956’dan 1969’a dek yüzde 44.3’ten yüzde 23.8’e geriler. Piyasa-merkezli reform sürecinin arifesinde, 1977’de bu oran sadece yüzde 25.7’dir (Cheng Li, 2016: 122).
Oyunun ikinci perdesi ise bir hayli farklı: Mao’nun ölümünden kısa süre sonra çoğu Kültür Devrimi döneminde hedef alınmış üst-düzey bürokratlardan, eski Parti kadrolarından, yüksek rütbeli askerlerden ve entelektüel seçkinlerden oluşan bir koalisyonun ‘iki numaralı kapitalist yolcu’ Deng Xiaoping önderliğinde hükümet darbesiyle iktidarı ele geçirmesi ve muarızlarını şiddetle tasfiye etmesi, Mao döneminde uygulanan siyasetlerin tersyüz edilmesinin ve kapitalist restorasyonun önünü açtı. 1978 sonunda ‘Reform ve Dışa Açılma’ programı resmen ilan edildi; üretici güçler fetişizmi temelinde şekillenen ve her ne pahasına olursa olsun iktisadi büyümenin öncelikli olduğunu savunan yeni bir paradigma, bütün siyasi-toplumsal-iktisadi kararların sınıfsız toplum hedefiyle uyum içinde olmasını öngören, Mao’nun ‘siyasetin kumanda etmesi’ olarak adlandırdığı ilkenin yerini aldı. Çin’de üretim ve bölüşüm ilişkilerini radikal biçimde değiştiren bu dönüşüm, kaçınılmaz olarak eğitim sistemi ve kadro politikası arasındaki ilişkinin yeniden tanımlanmasını da beraberinde getirdi.
Lin’in (2013: 66) “GSMHcilik” olarak adlandırdığı kaba kalkınmacı yaklaşım, eğitim düzeyi görece düşük ancak siyasi bilinci yüksek komünist militanların ÇKP içinde gözden düşmesine yol açtı. Çin’in ‘küresel piyasalardaki rekabet gücünü’ ve ‘GSMH büyüme oranlarını’ süratle arttırmak için ihtiyaç duyulan insan gücü, siyasi bilinç düzeyinden bağımsız olarak iyi eğitimli teknokratlardı. Deng önderliğinde 1980’li yıllarda yürürlüğe konan yeni seçmeci kadro politikası, işçi sınıfı ve köylü kökenli üst düzey ÇKP kadroları kuşağının da sonunu getirdi (Lee, 1991: 304). Geçmişte Mao (1977 [1961-62]: 79, 135), Sovyet sistemini eleştirirken, uzmanlığa ve kadrolara aşırı vurgu yapıldığını, oysa “tarihi yaratan” kitlelerin ve siyasi hedeflerin (‘kızıl’ın) gözardı edildiğini ifade ediyordu. Yeni ‘reformcu’ önderlik ise, minareyi çalarken kılıfı hazırlamıştı: Yeniden gündeme gelen seçkinci yaklaşım, uzman ve aydınların “sosyalist toplumda” zaten “işçi sınıfının bir parçası” olduğu, dolayısıyla Kültür Devrimi döneminde uygulanan politikaların toplumsal işbölümüne zarar vererek aslında Çin’in “sosyalist devrim ve inşasını sabote ettiği” savıyla teorik olarak meşrulaştırılmış oldu (Deng, 1995 [1978]: 101-2). Sonuçta “kızıl” olmayı “uzman” olmaya yeğ tutan Mao dönemi iktidar yapısı dağıtılırken, akademik geçmişi parlak uzman ve teknokratlar siyaset sahnesinde hızla yükseldi, sınıfsız toplum ülküsüne yaklaşımlarına bakılmaksızın üst düzey Parti ve devlet kademelerine atandı (Andreas, 2009: 234; Han, 2018: 90). “Aydınlar”, 1979’da ÇKP’ye yeni kabul edilen üyelerin yalnızca yüzde 8’ini meydana getirirken, bu oran yalnızca beş yıl sonra yüzde 40’a ulaşmıştı (Lee, 1991: 308). 1984 yılında ÇKP üyelerinin yalnızca yüzde 4’ü lise mezunuyken, 2014’e gelindiğinde yaklaşık 90 milyon ÇKP üyesinden yüzde 43’ü üniversite diplomasına sahipti (Saich, 2011: 127; China Daily, 2015). Yerel ve merkezi üst düzey temsil organlarında bu oran, ÇKP ortalamasının da üzerine çıkmaktadır. 1983’te eyalet düzeyinde üniversite mezunu Parti sekreterlerinin oranı yüzde 28,6, valilerin oranı ise yüzde 37,5’ken, 2010’a gelindiğinde eyalet düzeyindeki önderlerin tamamı yüksek öğretim görmüş teknokrat, bürokrat ve üst düzey Parti kadrolarından oluşmaktadır (Bo, 2001: 129; Cheng Li, 2016: 122). Mevcut lider Xi Jinping’in Genel Sekreterliğe seçildiği ÇKP’nin 2012 Ulusal Kongresi’nde ise, 2270 delegeden yüzde 93’ü, bu kongrede seçilen Politbüro üyelerinin ise tamamı üniversite derecesine sahiptir (Jiang ve Tang, 2012; Cheng Li, 2016: 121-122).
Şüphesiz Parti önderliğinin eğitim seviyesindeki artışı, ülke genelinde eğitim hizmetlerine erişimin kolaylaşmasıyla ilişkilendirmek ve bu duruma genel geçer bir olumluluk atfetmek mümkün. Ne var ki bu noktada devreye, göz önünde bulundurmamız gereken farklı faktörler de giriyor. Bu faktörlerin ilki, ÇKP içinde genel eğitim seviyesindeki artışın, Parti’nin sınıfsal kompozisyonunu nasıl etkilediği. Piyasa-yönelimli reformun arifesinde, 1978’de ÇKP üyeleri içinde işçi ve köylülerin toplam oranı yüzde 60’ın üzerindeyken (Gore, 2011: 19), resmi istatistiklere göre işçi, teknisyen, çiftçi, hayvancı ya da balıkçı olarak sınıflandırılan üyelerin oranı 2016 yılı itibariyle yaklaşık yüzde 37’ye gerilemiş bulunuyor (ÇKP Merkez Komite Örgütlenme Bürosu, 2017). Hishida’nın (2012: 35) araştırmasına göre ise, toplam Çin nüfusu içindeki oranları ile karşılaştırıldığında, günümüzde ÇKP içinde yetersiz temsil edilen tek toplumsal kesim işçi ve köylüler. Buna karşılık 2002 yılında Jiang Zemin yönetiminin ÇKP’yi ‘bütün halkın partisi’ olarak yeniden tanımlayıp resmi söylemde ‘ileri üretici güçler’ olarak anılan yeni kapitalistlerin Parti üyeliğine izin vermesinden beri, sermaye sınıfının ÇKP içindeki ağırlığının arttığı göze çarpıyor. Günümüzde Çinli kapitalistlerin önemli bölümü ÇKP üyesi olmanın ötesinde, işyerlerindeki Parti örgütünün de yöneticisi konumunda (Lin, 2013: 68). Bir başka deyişle ÇKP’de eğitim seviyesi artışı, halk sınıflarının temsil gücünün zayıflamasına koşut olarak ilerleyen bir süreç. Bu savı destekleyen farklı veriler de mevcut. Örneğin Gore (2015: 210-212), günümüzde üniversite öğrencileri ve “profesyonellerin” ÇKP’ye yeni kabul edilen üyeler arasında en büyük kesimi meydana getirdiğine işaret ederken, 2013 yılı itibariyle bir üniversite öğrencisinin sıradan bir köylüye kıyasla Parti’ye kabulünün 67 kat daha olası olduğunun altını çiziyor. Aynı yıl, toplam sayısı 260 milyonu bulan yerli göçmen işçilerden ÇKP üyeliğine kabul edilenlerin sayısı ise yalnızca 7978! (Gore, 2015: 212) Durumun vehameti, bir önceki yıl yapılan ÇKP Ulusal Kongresi’nde ‘süper zengin’ delegelerin sayısının, göçmen işçi delegelerin sayısından fazla olduğu göz önünde bulundurulduğunda daha net anlaşılabiliyor (China Daily, 2012a; 2012b).
İkinci faktör ise, ÇKP’nin üye ve kadro seçiminde, yüksek öğretim kurumları arasında da ayrımcılık yapması. ÇKP, gelecek kuşak üst düzey bürokrat, teknokrat ve Parti kadrolarının seçiminde uluslararası akademik sıralamalarda üst sırada bulunan Peking, Tsinghua, Renmin, Shanghai Jiaotong, Fudan, Zhejiang vb. gibi ‘elit üniversite’ öğrenci ve mezunlarına özel bir önem atfediyor (Dickson, 2014: 46; Xie ve Zhang, 2016). Yalnızca 1990-2000 yılları arasında Peking Üniversitesi’nde ÇKP üye sayısının üç buçuk kat artması ya da 2010 yılı itibariyle Tsinghua Üniversitesi’nde ÇKP üyesi lisans ve lisansüstü öğrenci oranının sırasıyla yüzde 28 ve yüzde 55’e ulaşması, Parti’nin ‘elit üniversitelere’ gösterdiği ilginin karşılıksız olmadığını gösterir nitelikte (Guo, 2005: 381; Dickson, 2014: 46). Günümüzde ÇKP’nin bir ve iki numaralı isimleri, Devlet Başkanı Xi Jinping ve Başbakan Li Keqiang da, sırasıyla Tsinghua ve Peking üniversitelerinden mezun.
Tam da bu noktada, karşımıza iki ciddi sorun çıkıyor: İlki, Çin’in söz konusu prestijli üniversitelerine girebilen öğrencilerin sınıfsal kökeni. Elimizdeki veriler, piyasa-merkezli dönüşümün, Mao döneminde kısa süre sekteye uğratılan seçkinci eğitim sistemini sermaye birikiminin ihtiyaçları doğrultusunda hızla yeniden inşa ettiğini gösteriyor. “İşçi-köylü-asker öğrenciler” sistemine son verilerek üniversite sınavlarının tekrar yürürlüğe konması; az sayıda prestijli yüksek öğretim kurumuna “anahtar üniversite” statüsü verilerek cömert devlet desteğinden yararlanmalarının sağlanması; gitgide artan ve bölüme-kuruma göre değişiklik gösteren üniversite harç sisteminin getirilmesi; emekgücünün metalaşmasına koşut olarak devletin üniversite mezunlarına iş garantisi sunmaktan vazgeçmesi; öğrencilere ücretsiz barınma ve beslenme politikasının iptal edilmesi vb., geride kalan kırk yılda Çin’de yüksek öğretimi halk sınıfları açısından son derece masraflı kıldı (Han, 2018: 77, 93; Li Wang, 2014: 18-19; Minqi Li ve Zhu, 2004: 18). Güncel araştırmalar, Çinli ailelerin gelirlerinin ortalama yüzde 50 ila 52’sini, çocuklarının üniversite giderlerine harcamak zorunda kaldığını gösteriyor (Kisselman, 2013; Zhang ve Soukup, 2016: 14). Mezunlarına hem kamuda hem de özel sektörde çok daha fazla ve çok daha yüksek maaşlı istihdam olanağı sunan ‘elit üniversitelerde’ eğitim almak, düşük prestijli üniversitelerde eğitim almaktan elbette daha güç (Fengliang Li, Morgan ve Ding, 2011: 97; Dünya Bankası ve ÇHC Devlet Konseyi Kalkınma Araştırmaları Merkezi, 2014: 241). Meselenin bir boyutu, kent merkezlerindeki iyi okullarda eğitim gören ve özel ders alan yüksek gelirli aile çocuklarının bu okulları yoksul öğrencilere kıyasla çok daha kolay kazanabilmesi. Diğer boyut ise, zorunlu masrafların üniversitenin prestijine ve bölümün popülerliğine paralel olarak artması. Örneğin Dongping Yang (2011: 338), henüz 2003 yılında, Beijing’de üst düzey bir üniversiteden mezun olmak isteyen öğrencinin barınma ve cep harçlığı dahil yaklaşık 60,000 RMB’ye ihtiyaç duyduğunu; ancak ortalama bir üniversitenin dört yıllık bölümünden mezun olmak için 40,000 RMB civarında (o tarihte kentli bir işçi ya da iki köylünün ortalama yıllık gelirine denk) masraf yapmanın yeterli olduğunu ifade ediyor. Dolayısıyla her ne kadar eğitim kurumlarının artışına koşut olarak Çin’de üniversite öğrencisi ve mezunu sayısı özellikle son yirmi yılda gözle görülür biçimde artsa da (Dünya Bankası, 2017; Zhu ve Lou, 2011: 37-38), kırk yıldır neredeyse kesintisiz olarak büyüyen yoksul ile zengin ve kır ile kent arasındaki gelir uçurumu (Xie ve Zhou, 2014: 6930; OECD Observer, 2016), düşük gelirli aile çocuklarının ÇKP’nin üst düzey kadro havuzu olarak gördüğü ‘elit’ üniversitelerdeki mevcudiyetini azaltıyor. Silin, Xin ve Hou’nun (2015: 234-235) 2007-2012 yılları arasında Peking Üniversitesi’nde yürüttükleri bir anket çalışması, babanın mesleğiyle çocuğun prestijli bir üniversiteye girebilme ihtimali arasında olumlu bir bağıntı olduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu çalışmaya göre, 2012 itibariyle Peking Üniversitesi öğrencileri arasında babası işçi ya da köylü olanların oranı yüzde 15’ten az; işsiz, yarı-zamanlı çalışan ya da işten çıkartılmış olanların oranı ise sıfıra yakın. Oysa Mao döneminde, aynı üniversitede yalnızca köylü kökenli öğrenci oranının yüzde 50 ila 60 olduğu biliniyor (Fish, 2010). Tsinghua Üniversitesi’nde de durum farklı değil: 1970’te, ‘işçi-köylü-asker öğrencilerin’ gelişiyle yoksul halk sınıflarından gelen öğrenci oranı bu okulda yüzde 81’i bulurken (Andreas, 2009: 203-204), yalnızca kırsal kökenli öğrenci sayısının 2000 yılında yüzde 17,6’ya düştüğü ve o tarihten bu yana da gerilemeye devam ettiği ifade ediliyor (Fish, 2010). Zhang ve Soukup’a (2016: 15) göre ise, 1970’lerden ‘90’lara dek Çin’in en önde gelen üniversitelerindeki kırsal kökenli öğrencilerin oranı yaklaşık yüzde 30’larda seyrederken, eğitimde piyasalaşmanın hız kazandığı 1990’lardan itibaren bu oran hızla düşerek 2012 itibariyle yüzde 10 seviyesine gelmiş durumda. Bu bağlamda ÇKP’nin ‘elit üniversiteleri’ bir üst düzey kadro devşirme merkezi olarak ele almasını, yeni egemen sınıfın iktidarını yeniden üretme mekanizması olarak değerlendirmek mümkün.
İkinci sorun ise, günümüzde üniversite öğrenci ya da mezunlarının hangi beklentiyle ÇKP’ye üye oldukları. Bu konuda yapılan çok sayıda çalışma, 1980’lerden itibaren ideolojik bağlılığın bir yükselme ölçütü olmaktan çıkmasıyla, Parti üyeliğinin kişisel kariyer hedeflerine ulaşmanın ya da maddi kazanç elde etmenin bir aracı haline dönüştüğünü gösteriyor. Henüz 1988 gibi erken sayılabilecek bir tarihte, Shanghai üniversitelerinde yapılan bir anket çalışması, katılımcıların yüzde 49’unun Parti üyeliğini bir menfaat kapısı olarak gördüğünü ve ancak yüzde 4’nün üyelik ile komünizm davasına katkı arasında bir ilişki kurduğunu gösteriyor (Guo, 2005: 376). Daha yakın tarihli, 2007’de Xi’an’da yapılan başka bir çalışmaya göre ise, katılımcı öğrencilerin sadece yüzde 11,5’i komünizme inandığı için Parti’ye katılmak istediğini söylerken, ezici çoğunluk Parti’nin çalışma ve hedeflerine ilgi duymuyor (Rosen, 2009: 365). Huang ve Feng’in 2014’te yayımladıkları başka bir çalışma ise, Xi Jinping döneminde yoğunlaşan siyasi eğitim faaliyetlerinin verimliliği konusunda fikir vermesi açısından son derece ilginç. 10’u aşkın üniversitede düzenlenen anket çalışmasına göre, katılımcıların yüzde 50’den fazlası komünizmi gerçekleşmesi güç ya da imkansız bir ütopya olarak görüyor (Huang ve Feng, 2014: 8-9). Bununla birlikte katılımcıların yarıya yakını zorunlu siyasi derslere karşın Marksizm konusunda yetersiz bilgiye sahip olduğunu ya da hiç bir fikri bulunmadığını söylerken; yüzde 40’ı da üniversitelerdeki Marksizm eğitimlerinin boş lafla dolu olmasından yakınıyor (Huang ve Feng, 2014: 8-10). Pek çok ÇKP’li genç Parti’nin fikir ve siyasetlerine ilgisiz olmanın yanı sıra, tüzüğün öngördüğü temel sorumlulukları yerine getirmekten de hoşnut değil. 2003’te yedi Shanghai üniversitesinde düzenlenen bir anket çalışması, katılımcılardan yalnızca beşte birinin Parti aidatlarını gönüllü olarak ödediğini gösteriyor (Gore, 2011: 77). Kişisel görüşme ve gözlemlerim de, ÇKP üyesi gençlerin zorunlu Parti aidatı ödemelerinden sık sık dert yandığı yönünde. Günümüzde pek çok genç, niçin ÇKP’li olmak istediğini açıkladığı üyelik başvuru mektubunu bile internetten indiriyor! Bütün bu ilgisizliğe karşın Parti üyeliğine gösterilen rağbetin ise tek bir açıklaması var: 2010 tarihli bir anketin gösterdiği üzere, 1978 öncesinde Parti’ye katılan üyeler daha çok siyasi ve ideolojik gerekçelerle ÇKP’li olduklarını ifade ederken, reform döneminde katılanlar kişisel çıkar peşinde olduklarını söylemekten çekinmiyor (Dickson, 2014: 50). Haksız da sayılmazlar: Zira pek çok çalışma, ÇKP üyeliğinin hem kişinin maddi kazancı, hem de serbest piyasanın nimetlerinden faydalanmak isteyen eşin-dostun iş olanakları üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu somut verilerle ortaya koyuyor (Hongbin Li vd., 2007: 1005; Appleton vd., 2008: 14; McLaughlin, 2016: 18; Keming Yang, 2013: 61; Brown, 2014: 39-41; Minqi Li, 2016: 34).
Ampirik bir çalışma: Peking ve Tsinghua Üniversitesi öğrencilerinin siyasi yönelimleri
2017 Nisan’ında yaklaşık 300 gönüllü katılımcıyla Çin’in en prestijli iki üniversitesi, Peking ve Tsinghua’da gerçekleştirdiğim anket çalışmasının sonuçları da, büyük ölçüde yukarıda değinilen olguları destekler nitelikte. Katılımcıların yanıtları ayrıca, Çin’de piyasa-merkezli yapısal dönüşüm bütün hızıyla sürerken, Xi önderliğinin son dönemde gündeme getirdiği salt yukarıdan müdahaleler ve eğitim çalışmalarıyla gençlere siyasi bilinç aşılama ve ‘sosyalist ahlâkı’ yeniden canlandırma siyasetinin ne kadar gerçekleştirilebilir olduğu konusunda da fikir veriyor.
Çin Ulusal İstatistik Bürosu (2017) verilerine göre, 2016 itibariyle kırsal nüfusun toplam Çin nüfusu içerisindeki oranı halen yüzde 42,65’ti. Bununla birlikte anket katılımcılarının yalnızca yüzde 23,12’si köyhukousuna (hanehalkı kaydı) sahip olduğunu ifade etti. Kırsal kökenli öğrencilerin ailelerinin aylık ortalama geliri, kent hukousuna sahip öğrencilerin altında ve bu öğrencilerin yaklaşık yüzde 45’i, eğitimini sürdürmek için burs alıyor ya da çalışıyor. Aynı oran, kentli öğrenciler içinde yüzde 30’dan daha az. Düşük gelirli kırsal kesim, prestijli yüksek öğretim kurumlarında toplam nüfus içindeki oranına kıyasla yetersiz temsil ediliyor.
Katılımcılarının yüzde 22,79’u, anketin yapıldığı tarihte ÇKP üyesi olduklarını belirttiler. 2015 itibariyle ÇKP üyelerinin Çin’in toplam nüfusuna oranının yüzde 6,5 olduğu göz önüne alındığında, bunun bir hayli yüksek bir rakam olduğu tahmin edilebilir. Ayrıca katılımcıların yaklaşık yüzde 20’si de, şu an üye olmasa bile gelecekte Parti’ye katılmak istediğini ifade etti.
ÇKP üyelerinin yaş ortalaması (=23,65), katılımcıların toplam yaş ortalamasından yaklaşık iki yaş daha büyük. Bu durum, mezuniyet yaklaştıkça Parti’ye üye olma eğiliminin güçlendiğine işaret ediyor. Söz konusu eğilim, şüphesiz kariyer hedefleriyle ilişkili: ÇKP üyelerinin yüzde 65,67’si, Parti’ye üye olmak isteyenlerin ise yüzde 77,96’sı, gelecekte üst düzey bir bürokrat ya da teknokrat olmak istediklerini ifade etti. ÇKP mevcut ve müstakbel üyelerinin ise yüzde 60’tan fazlası, mezuniyetten sonra kamu sektöründe çalışmak istiyor. Açıkça ÇKP’ye üye olmayı düşünmediğini belirten katılımcılar içinse, bu oran yalnızca yüzde 29. Bir başka deyişle öğrenciler, ÇKP üyeliğini kamu sektöründe üst düzey yönetici olmanın basamağı olarak değerlendiriyor. Bu durum, şüphesiz maddi çıkarlarla da ilintili: Zira ailesinin aylık ortalama gelirinin 7500 RMB’den yüksek olduğunu ifade eden öğrencilerin hem anne hem de babalarının yaklaşık yüzde 60’ı kamu personeliyken; aylık ortalama hanehalkı gelirinin 7500 RMB’den düşük olduğunu ifade eden öğrencilerin hem anne hem de babalarının yaklaşık yarısı köylü ya da özel sektör çalışanı. Çin’de, üst düzey kamu personeli olmak iyi bir gelir kapısı olarak görülüyor.
Katılımcılar içinde, ailesinde üst düzey Parti kadrosu ya da devlet görevlisi olduğunu ifade edenlerin yaklaşık yüzde 45’i ya şimdiden ÇKP üyesi ya da Parti’ye katılmak istiyor. Bunların ortalama hanehalkı geliri ise, genel ortalamanın bir hayli üzerinde. Bu sonuç, ÇKP üyeliği ile gelir durumu arasında olumlu bağıntı olduğunu gösteren çalışmaların sunduğu verilerle de uyum içinde.
İlginç bir biçimde, anket katılımcılarının yüzde 60’tan fazlası, zorunlu Marksizm derslerini faydalı bulduğunu belirtti. Daha önce Parti eğitimlerine katılanların yaklaşık yüzde 65’i de, bu gibi etkinliklerin yararlı olduğunu düşünüyor. Bu, bizzat katıldığım Marksizm dersleri ve oradaki öğrencilerle yaptığım birebir sohbetlerle çelişen bir sonuç. Daha önce büyük amfilerde toplanan zorunlu Marksizm derslerinde yaptığım gözlem, ders esnasında öğrencilerin büyük çoğunluğunun uyumak, başka derslere ya da yabancı dil sınavlarına çalışmak, internette gezinmek, telefonda oyun oynamak, hatta kız ya da erkek arkadaşıyla arka sırada romantik film izlemek gibi dersle ilgisiz faaliyetlerde bulunduğu şeklindeydi. Yine şahsen tanıdığım öğrencilerle yaptığım birebir sohbetlerde, muhataplarım siyasi içerikli zorunlu eğitimleri angarya olarak gördüklerini ifade etmişlerdi. Bu anlamda anket katılımcılarının bu konuda verdiği yanıtlara biraz temkinli yaklaşmak makul bir tavır olabilir.
Öğrencilerden ‘komünizm’ kavramını kısaca açıklamaları istendiğinde, katılımcıların yüzde 18’inin ders kitaplarındaki yaygın tanımı (“zenginliğin/mülkiyetin halk tarafından eşit olarak paylaşılması”) kabaca tekrarladıkları göze çarpıyor. Yaklaşık yüzde 28’lik kesim ise, ya bu konuda fikri olmadığını belirtmiş ya da bu bölümü boş bırakmış veya soru işaretiyle geçiştirmiş. Geriye kalanlar içinde son derece küçük bir kesim eli yüzü düzgün Marksist bir açıklama getirirken, önemli bir kesim “ütopya”, “uzak bir düş”, “gerçekleşmesi imkansız bir toplumsal formasyon”, “dini idealleri andıran bir hayal” gibi görece eleştirel yorumlar yapmayı tercih ediyor. İlginç olan, çoktan seçmeli anket sorularında, mevcut ve müstakbel ÇKP üyelerinden yaklaşık yüzde 58’inin de komünizmin bir ütopya olduğu ifadesini bir ölçüde ya da hararetle desteklediğini bildirmesi. Komünizmi hayalcilikle suçlayan bu yaklaşım, zorunlu Marksizm ders kitaplarında da sert bir biçimde eleştirilmesine karşın (örneğin bkz. Gu ve Zhang, 2008: 308-312), katılımcıların yalnızca yaklaşık yüzde 15’in komünizmin gerçekleştirilebilir olduğunu düşünmesi son derece ironik.
Katılımcıların yaklaşık yüzde 60’ı, bir şekilde Marx, Lenin ya da Mao’nun kaleme aldığı klasiklerden en az birini okuduğunu ifade etmiş. Farklı Marksist kuramcıların kitaplarını okuduğunu belirtenlerin oranı ise yaklaşık yüzde 15. Bunların önemli bir kısmı, “diğer Marksist kuramcılar” olarak Deng Xiaoping ya da Xi Jinping gibi ÇKP önderlerini anıyor. İçlerinde Marksist kuramcı olarak George Orwell ya da Nicholas Kaldor gibi Marksist olmayan yazarların adını zikredenler de var. Gramsci, Lukacs, Althusser, Luxemburg, Harvey, Eagleton, Zhang Chunqiao gibi gerçekten Marksist kuramcıların eserlerinden haberdar olanların toplam katılımcılara oranı ise yüzde 5 civarında. İlginçtir ki bu kesimin yalnızca yüzde 30’u, kendini sosyalist ya da komünist olarak tarif ediyor. Bu oran, liberaller için de aynı. Xi Jinping’in güncel Marksist yapıtları inceleme çağrısının, ‘elit üniversitelerdeki’ ÇKP üyelerin içinde büyük yankı yaptığını söylemek pek de mümkün değil.
Anket katılımcılarının siyasi görüşleri ise daha ilginç: Komünist Parti’nin 70 yıldır iktidarda olduğu Çin’de, bütün katılımcıların yalnızca yaklaşık yüzde 10’u kendini ‘komünist’ olarak tanımlıyor. Sosyalistler de dahil edildiğinde, bu oran ancak yüzde 20’ye yaklaşıyor. Bununla birlikte katılımcıların yaklaşık yüzde 28’i ‘liberal’. Yüzde 40’lık çoğunluğun ise, kendini ‘yurtsever’ olarak nitelemekle yetindiği görülüyor. Bu, hem ‘aşırı’ politik tartışmalara girmekten hem de apolitik ve umursamaz olmakla itham edilmekten kaçınmak için elverişli bir seçenek. ÇKP üyeleri içinde komünist ve sosyalistlerin toplam oranı yüzde 35’e yaklaşıyor. Liberaller ise, yüzde 12 civarında. Parti’ye üye olmak isteyenler de hesaba katıldığında, komünist ve sosyalistlerin oranı düşerken, liberallerin oranı ise artıyor. Parti üyeleri, siyasi görüşlerini paylaşırken biraz daha temkinli ve yanlış bir adım atmaktan kaçınıyor. Her halükarda en kalabalık grup ‘yurtseverler’; ‘milliyetçi’, ‘muhafazakar’ gibi sıfatların ise katılımcılar tarafından pek de sıcak karşılanmadığı görülüyor. Çok az sayıda katılımcının “Çin uygarlığının diğer uygarlıklardan üstün olduğu” ifadesini desteklemesi ya da ezici çoğunluğun Çin’in diğer kalkınmakta olan ülkelere destek olmasını savunması da, kültürel milliyetçi tezlerin pek rağbet görmediği savını güçlendirir nitelikte. Siyasi görüş hakkındaki sorulara verilen yanıtlar, öğrenciler arasında farklı bir sol yaklaşımın da varlığına işaret ediyor: Kendini komünist ve sosyalist olarak tanımlayanların yaklaşık yüzde 20’si ÇKP’li değil ve olmak da istemiyor. Bunların büyük bölümü de, katılımcılar içinde azınlık konumdaki dar gelirli ailelerden gelen öğrenciler. Bu, Mao döneminde Parti’nin omurgasını teşkil eden emekçi kökenli komünistlerin, reform sonrası dönemin pragmatik ÇKP’sine pek de olumlu yaklaşmadığını gösteren küçük bir örnek. Şüphesiz anket sorularının, söz konusu kesimin varsa diğer siyasi etkinliklerini soruşturma noktasında yetersiz kalması, bu konuda tahminin ötesine geçen kapsamlı çıkarımlar yapmayı olanaksız kılıyor.
Anket sonuçları, katılımcıların kendi siyasi görüşlerini nasıl tarif ettiklerinden bağımsız olarak, piyasacı ve bireyci görüşlerin öğrenciler arasında bir hayli etkili olduğunu ortaya koyuyor. Serbest piyasanın mümkün olan en iyi ekonomik sistem olduğuna katılımcıların yaklaşık yüzde 30’u karşı çıkarken, yaklaşık yüzde 25’lik bir kesim bu görüşü farklı düzeylerde destekliyor. ‘Serbest piyasa’ destekçilerinin yüzde 45’lik bölümü ise, ÇKP’nin mevcut ya da müstakbel üyeleri! Yüzde 88’lik kesim, maddi özendiricinin insanların daha sıkı çalışmalarını sağlamak için zorunlu olduğu kanısında. Reform öncesi dönemde sıklıkla eleştirilen bu görüşe karşı çıkanların oranı ise, yalnızca yüzde 4,5 civarında. Marksizm, iktisadi, siyasi ve toplumsal koşullardan bağımsız verili bir ‘insan doğası’ olduğu savını reddederken, anket katılımcılarının yaklaşık yüzde 60’ı, insanoğlunun doğası gereği bencil olduğu görüşünde. Bu anti-Marksist açıklama, mevcut ve müstakbel ÇKP üyelerinin yaklaşık yüzde 55’i tarafından da destekleniyor. Katılımcılar içinde kendini toplumun çıkarları için feda etmeye hazır olanların oranı yalnızca yüzde 29 civarında. Mevcut ve müstakbel ÇKP üyeleri söz konusu olduğunda da, bu oran ancak yüzde 33’e yükseliyor. Bununla birlikte ÇKP’li olsun olmasın, kendini ‘komünist’ olarak tanımlayan katılımcılardan yüzde 57’si, toplum için kendi canından ve çıkarlarından vazgeçmeye hazır. Bu durum, Parti’nin ideolojik söyleminde önemli bir yer tutan ‘Lei Feng ruhunun’, pek çok genç ÇKP üyesi tarafından bile pek de umursanmadığını gösteriyor. Ne var ki ÇKP’li olmasa da komünistlerin çoğu, kendini halkın kurtuluşuna adamaya hala hazır ve nazır. Klasik liberal kuramın temel savlarından biri olan “kişinin bireysel çıkarlarını gerçekleştirmekle, toplumsal çıkarların gerçekleştirilmesine de kaçınılmaz olarak katkı sunacağı” düşüncesi katılımcıların yaklaşık yüzde 33’ü tarafından desteklenirken, yüzde 28 bu görüşe karşı çıkıyor. Katılımcılar, kafa emeği-kol emeği ayrımı bağlamında da, Mao’nunkiyle çelişen seçkinci görüşlere sahip: Buna göre devleti, iyi bir formel eğitim geçmişine sahip uzmanların yönetmesi gerektiğine inananların oranı yüzde 86’yı buluyor. Bu ifadeye katılmayanlar ise, yalnızca yüzde 3.5 civarı. Kendini komünist olarak tanıtanlar söz konusu olduğunda, işin rengi yine biraz değişiyor: Bu kesimin yüzde 20’si, bu ifadenin yanlış olduğu kanısında. Benzer biçimde, katılımcıların görüşleri doğrudan demokratik katılım konusunda da Mao’nunkiyle ters düşüyor. Yüzde 60’lık kesim, reform döneminin egemen paradigmasıyla uyumlu olarak geniş kitlelerin siyasa yapım ve uygulama süreçlerine katılması durumunda sağlıklı kararlar alınamayacağını düşünüyor. Mevcut ve müstakbel ÇKP üyeleri için de, bu oran yaklaşık yüzde 58. Bu bağlamda da katılımcılar içinde azınlık durumda olan “komünistler”, egemen yaklaşıma meydan okuyor: Kendini komünist olarak tanıtanların yalnızca yüzde 37’si, siyasa yapım ve uygulama süreçlerine katılımın sınırlı sayıda seçkinin tekelinde olmasından yana. Açık ki, gelecekte karar alma mekanizmalarında görev alma şansı yüksek ‘elit üniversite’ öğrencileri, bu ayrıcalıklarını geniş emekçi halk kitleleriyle paylaşmak istemiyor.
Sonuç
Althusser (2014 [1971]: 248-251), üretim ve bölüşüm ilişkilerinin yeniden üretiminde, devletin bütün ideolojik aygıtları (aile, din, siyasi sistem, kültür, iletişim, hukuk sistemi vb.) içinde özellikle birinin, eğitim aygıtının baskın rol oynadığını ifade eder. Bu aygıt, modern sınıflı toplumda, toplumsal-teknik işbölümünün gerçekleştirilmesi ve mevcut sınıf ilişkilerinin yeniden üretilmesi noktasında kilit öneme sahiptir. Siyasetçi ve yöneticiler (“baskının failleri”), kapitalist ve uzmanlar (“sömürünün failleri”) ve hakim sınıfın organik aydınları (“profesyonel ideologlar”), ancak eğitim sisteminde bir şekilde ‘zirve’ye ulaşanlar arasından seçilir. İşte bugün Çin’de, Peking ve Tsinghua gibi ‘elit’ üniversiteler, geleceğin siyasi, yönetsel, entelektüel ve iktisadi seçkinlerinin yetiştirildiği söz konusu ‘zirve’yi temsil ediyor.
Günümüzde artık Çin’de, Mao döneminde olduğu gibi işçi sınıfı ya da köylü kökenli komünist militanların Parti ve devlette üst kademelere yükselmesi pek mümkün değil. Piyasa-merkezli dönüşüm, kendi üyelik ve atama ölçütlerini de kaçınılmaz olarak ÇKP’ye dayatmış bulunuyor. Günümüzde ÇKP, nihai hedef olarak halen sınıfsız toplumu işaret eden tüzük ve programına ve son yıllarda biraz daha ‘sola’ kayan ideolojik söylemine karşın, esas olarak eğitimli bürokrat, teknokrat ve ‘ileri toplumsal üretici güçler’ olarak anılan yeni kapitalistlere dayanan kalkınmacı bir siyasal parti konumunda.
Ne var ki Parti’ye katılma ve siyasette yükselme kriteri olarak ideolojik bağlılığın yerini uzmanlık ve eğitim geçmişinin alması, başta yolsuzluk olmak üzere ÇKP iktidarının meşruiyetini zedeleyen bir dizi ciddi toplumsal sorunun da önünü açıyor. 2012’de iktidara gelen Xi Jinping yönetimi, kendisinden önceki reformcu önderliklerin aksine piyasa-merkezli dönüşümün bütün toplumsal kesimlerin çıkarına, pürüzsüz bir süreç olmadığını açıkça dile getirmekten çekinmiyor. Kendisinden önceki Hu Jintao yönetimi döneminde dile getirilmeye başlanan daha adaletli paylaşım ve yoksullukla mücadele vurguları, mevcut yönetimin siyasi söyleminde bir köşe taşı halini almış durumda. Piyasalaşma yolundan sapmadan paylaşımcı değerleri ve sosyalist ahlâkı yeniden canlandırarak ÇKP iktidarının meşruiyetini zedeleyen yoz pratikleri her düzeyde ortadan kaldırma siyaseti, ÇKP’nin gençliğe yönelik yaklaşımının da önemli sacayaklarından biri. Uzun süredir, özellikle 1989 Ayaklanması’ndan beri depolitize edilmeye çalışılan genç kuşaklar, şimdi bir kez daha, ama bu kez Parti’nin çizdiği katı sınırlar içinde kısıtlı olarak politize edilmeye çalışılıyor. Bu anlamda Xi’nin yüksek öğretim kurumlarına sık sık “Çin’e özgü sosyalist üniversiteler” olduklarını hatırlatması; bu kurumlara Marksizmin önderliğini benimseyerek ve eğitimde Parti siyasetlerini eksiksiz biçimde uygulayarak öğrencilerin “komünist ideallere olan inanç ve güvenini” perçinleme çağrısı yapması (Xinhua, 2016), geleceğin siyasi seçkinlerini kolektivist değerlere bağlı yüksek ahlâklı bireyler olarak yetiştirme hedefinin bir uzantısı.
Ne var ki, Marx ve Engels’in (1975 [1845-46]: 35) Alman İdeolojisi’nde altını çizdikleri üzere, “düşüncelerin, kavramların ve bilincin üretimi, öncelikle doğrudan doğruya insanın maddi etkinlikleriyle ve maddi ilişkileriyle, yani gerçek yaşamın dili ile iç içe geçmiştir.” Bugünkü Çin’de, bir taraftan piyasa ilişkileri yaşamın her alanına nüfuz eder ve toplumsal-siyasal-iktisadi eşitsizliği her düzeyde yeniden üretirken, diğerkâmlığı, karşılık beklemeden kendini davaya adamayı ve sınıfsız toplumun yüce ülküsüne sadakati vazeden sosyalist değerleri salt yukarıdan aşağı yönetmelikler ve büyük ölçüde soyut eğitim programlarıyla yeniden yaygınlaştırmak bir hayli güç görünüyor.
Bu açıdan yukarıda özetlenen anket çalışması sonuçlarının da gösterdiği üzere, ÇKP önderliğinin aldığı bütün önlemlere karşın, Çin’in mezunlarına cömert maddi olanaklar ve kariyer fırsatları sunan prestijli üniversitelerinde liberal ve bireyci değerler yayılmayı sürdürmektedir. Kolektivist değerler ve diğerkâmlık, genellikle modası geçmiş klişe kavramlar olarak değerlendirilmektedir. Çoğu öğrenci için ÇKP üyeliği, kişisel kariyer hedeflerine ulaşmanın bir aracıdır. Parti’nin talimatlarına karşın çok az sayıda öğrenci güncel Marksist akımlara ve siyasi tartışmalara ilgi duymakta; bütün zorunlu siyasi eğitimlere karşın pek çok öğrenci komünizmin eli yüzü düzgün bir tarifini bile yapamamaktadır. Sınıfsız toplum, çoğunluk tarafından gerçekleşmesi imkansız bir ütopya olarak tarif edilmektedir. Geleceğin siyasi, yönetsel ve iktisadi seçkinlerinin eğitim gördüğü Peking ve Tsinghua gibi okullarda, işçi sınıfı ve köylü kökenli öğrenciler azınlıktadır ve mevcut teknokratik-bürokratik seçkinlerin çocukları, zamanı geldiğinde anne-babalarının yerini almak üzere hazırlanmaktadır. Geleceğin üst düzey ÇKP kadrolarının aklında, alternatif demokratik toplumsal örgütlenme biçimleri geliştirmek gibi bir hedef olmadığı gibi, geniş emekçi kitleleri katılım süreçlerinden dışlayan siyasa yapım ve uygulama mekanizmalarının tahkimi, tek gerçekçi çıkar yol olarak görülmektedir.
Dolayısıyla söz konusu anket çalışmasının sonuçları, Çin’de eğitim, toplumsal sınıflaşma ve siyasi katılım arasındaki ilişkileri farklı yönleriyle inceleyen diğer çeşitli araştırmaların da sonuçlarıyla beraber ele alındığında karşımıza, kitle inisiyatifine dayanmayan ideolojik yenilenme kampanyalarının, ÇKP’nin son yıllarda gittikçe ‘sol’a kayan ideolojik söylemi ile apaçık piyasacı siyaset ve uygulamaları arasındaki çelişkiyi gideremediği; bu tür hareketlerin gençlik içinde sosyalist bilinci yeniden geliştirme noktasında yetersiz kaldığı gerçeği çıkıyor. ÇKP çevreleri, Çin’de son yıllarda sık sık gündeme gelen ve geniş halk kitlelerinin tepkisini çeken yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, nepotizm, adam kayırma gibi pratiklerin temelinde ideolojik yozlaşma olduğu tespitini yapıyor. Bununla birlikte, ideolojik yozlaşma ile piyasalaşma ve metalaşma arasındaki ilişki görmezden gelindiği ölçüde, yukarıdan aşağı talimatname ve eğitim çalışmalarıyla toplumsal tepkiyi yatıştırma siyaseti, kiri pası temizleyip atmak yerine halının altına süpürmekten ileri gidemeyeceğe benziyor.
*Not: Bu metin, büyük ölçüde yazarın “How red are the ‘red experts’: What do the future generations of the CPC think about communism?” (“红色专家”有多红: 未来的共产党员如何看待共产主义?) başlıklı yüksek lisans tezinden yararlanılarak derlenmiştir. Çalışmanın tam metnine, Peking Üniversitesi kütüphanesi veri tabanından ulaşılabilir.
KAYNAKLAR
Althusser, L. (2014 [1971]). “Ideology and ideological state apparatuses” [İdeoloji ve devletin ideolojik aygıtları]. İçinde, L. Althusser,On the reproduction of capitalism: Ideology and ideological state apparatuses [Kapitalizmin yeniden üretimi üzerine: İdeoloji ve devletin ideolojik aygıtları] (B. Brewster, çev.) (ss. 232-272). Londra ve New York: Verso.
Andreas, J. (2009). Rise of red engineers: The Cultural Revolution and the origins of China’s new class [Kızıl mühendislerin yükselişi: Kültür Devrimi ve Çin’in yeni sınıfının kökenleri]. Kaliforniya: Stanford University.
Appleton, S., Knight, J., Song, L., ve Xia, Q. (2008, Nisan). The economics of Communist Party membership: The curious case of rising numbers and wage premium during China’s transition (IZA Discussion Paper No. 3454) [Komünist parti üyeliğinin iktisadı]. Son erişim tarihi Mart 21, 2017, http://anon-ftp.iza.org/dp3454.pdf
Bo, Z. (2002, Mart). Governing China in the early 21st century: Provincial perspective [21. yüzyılın başında Çin’i yönetmek]. Journal of Chinese Political Science, 7 (1/2), 125-170. Son erişim tarihi Ekim 21, 2012, https://link.springer.com/article/10.1007/BF02876931
Brown, K. (2014). The new emperors: Power and the princelings in China [Yeni imparatorlar: Çin’de iktidar ve küçük prensler]. Londra ve New York: I. B. Tauris.
Callahan, W. A. (2015). History, tradition and the China Dream: Socialist modernization in the world of Great Harmony [Tarih, gelenek ve Çin Rüyası: Büyük Uyum dünyasında sosyalist modernleşme]. Journal of Contemporary China, 24 (96), 983-1001. Son erişim tarihi Eylül 11, 2015, http://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/10670564.2015.1030915
China Daily (2012a, Kasım 5). CPC elects younger, grassroot delegates to congress [ÇKP kongreye daha genç, tabandan delegeler seçiyor]. Son erişim tarihi Mayıs 12, 2015, http://www.chinadaily.com.cn/china/2012cpc/2012-11/05/content_15873698.htm
China Daily (2012b, Kasım 12). Entrepreneurs’ presence grows at CPC congress [ÇKP kongresinde girişimcilerin oranı artıyor]. Son erişim tarihi Nisan 8, 2014, http://www.chinadaily.com.cn/china/2012cpc/2012-11/12/content_15919473.htm
China Daily (2015, Temmuz 1). CPC has 87.79 million members: authority [Yetkili merci: ÇKP’nin üye sayısı 87,79 milyon]. Son erişim tarihi Temmuz 1, 2015, http://www.chinadaily.com.cn/china/2015-07/01/content_21154422_3.htm
Ching, P.-y. (2012). Revolution and counterrevolution: China’s continuing class struggle since liberation [Devrim ve karşı-devrim: Çin’in kurtuluştan beri süregelen sınıf mücadelesi]. Manila: Institute of Political Economy.
Communiqué of the 3rd Plenary Session of the 18th Central Committee of the CPC [ÇKP 18. Merkez Komite 3. Oturum Tebliği] (2013, Kasım 12). Son erişim tarihi Ocak 18, 2014, http://www.china.org.cn/china/third_plenary_session/2014-01/15/content_31203056.htm
Çin Ulusal İstatistik Bürosu (2017, Şubat 28). Statistical communiqué of the People’s Republic of China on the 2016 national economic and social development [Çin Halk Cumhuriyeti’nin 2016 tarihli ulusal ekonomik ve toplumsal kalkınma hakkında istatistiksel açıklaması]. Son erişim tarihi Mart 2, 2017, http://www.stats.gov.cn/english/pressrelease/201702/t20170228_1467503.html
ÇKP Merkez Komite Örgütlenme Bürosu (中共中央组织部) (2017, Haziran 30). 2016年中国共产党党内统计公报 [2016 yılı ÇKP parti-içi istatistik açıklaması]. Son erişim tarihi, Eylül 4, 2018, http://www.xinhuanet.com/politics/2017-6/30/c_1121242478.htm
Deng, X. (1995 [1978]). “Speech at the opening ceremony of the National Conference on Science” [Ulusal Bilim Konferansı açılış töreni konuşması]. İçinde, Deng X., Selected works [Seçme eserler] (Cilt 2) (?, Trans.) (2. basım.) (ss. 98-111). Beijing: Foreign Languages.
Dickson, B. J. (2014, Mart). Who wants to be a communist? Career incentives and mobilized loyalty in China [Kim komünist olmak ister? Çin’de kariyer teşvikleri ve mobilize sadakat]. The China Quarterly, 217, 42-68. Son erişim tarihi Aralık 4, 2014,https://www.cambridge.org/core/journals/china-quarterly/article/who-wants-to-be-a-communist-career-incentives-and-mobilized-loyalty-in-china/1E02B598C0F406E0C16D3F768932222C
Dünya Bankası (2017). China, gross enrolment ratio, tertiary, both sexes (%). Son erişim tarihi Nisan 17, 2017,http://data.worldbank.org/indicator/SE.TER.ENRR?end=2015&locations=CN&start=1978
Dünya Bankası ve ÇHC Devlet Konseyi Kalkınma Araştırmaları Merkezi (2014). Urban China: Toward efficient, inclusive, and sustainable urbanization [Kentli Çin: Etkin, kapsayıcı ve sürdürülebilir kentleşme]. Washington, D.C.: World Bank Group.
Fish, I. S. (2010, Ağustos 21). The rural poor are shut out of China’s top schools [Kırsal kökenli yoksullar Çin’in en iyi okullarının dışında bırakılıyor]. Newsweek. Son erişim tarihi Mart 13, 2015 http://www.newsweek.com/rural-poor-are-shut-out-chinas-top-schools-71495
Gao, M. (2008). The battle for China’s past: Mao and the Cultural Revolution [Çin’in geçmişi için mücadele: Mao ve Kültür Devrimi]. Londra ve Ann Arbor, MI: Pluto.
Gao, M. (2018). “Çin’in geçmişi için mücadele bugün bizi neden ilgilendiriyor?” İçerisinde, RUPE (der.), Sosyalist Çin’i hatırlamak, 1949-1976 (ss.27-47) (O. Ülker, çev.). İstanbul: Patika.
Gore, L. L. P. (2011). The Chinese Communist Party and China’s capitalist revolution [Çin Komünist Partisi ve Çin’in kapitalist devrimi]. New York: Routledge.
Gore, L. L. P. (2015). The social transformation of the Chinese Communist Party: Prospects for authoritarian accommodation [Çin Komünist Partisi’nin toplumsal dönüşümü: Otoriter uzlaşma için öngörüler]. Problems of Post-Communism, 62, 204-216. Son erişim tarihi Ocak 23, 2016, http://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/10758216.2015.1037590
Gu, H. ve Zhang, L. (2008). “马克思主义基本原理概论”课疑难问题解析 [“Marksizmin temel ilkelerine giriş” dersi karmaşık meselelerin analizi]. Beijing: Yüksek Öğretim Yayınları.
Guo, G. (2005). Party recruitment of college students in China [Çin’de üniversite öğrencilerinin Parti’ye katılımları]. Journal of Contemporary China, 14 (43), 371-393. Son erişim tarihi Nisan 4, 2015, http://www.olemiss.edu/courses/inst203/guo05col.pdf
Han, D. (2000). The unknown Cultural Revolution: Educational reforms and their impact on China’s rural development, 1966-1976[Bilinmeyen Kültür Devrimi: Eğitim reformları ve bunların Çin’in kırsal kalkınmasına etkisi, 1966-1976]. New York: Garland.
Han, D. (2018). “Günümüzde Çin’in yükselişinin altında yatan neden sosyalizmin mirasıdır.” İçerisinde, RUPE (der.), Sosyalist Çin’i hatırlamak, 1949-1976 (ss.51-100) (O. Ülker, çev.). İstanbul: Patika.
Hayhoe, R. (1996). China’s universities, 1895-1995: A century of cultural conflict [Çin’in üniversiteleri, 1895-1995: Bir kültürel çatışma yüzyılı]. New York ve Londra: Garland.
Hishida, M. (2012). The Chinese Communist Party: Deepening of a crisis or renewal of the Party base? [Çin Komünist Partisi: Derinleşen bir kriz mi, Parti temelinin yenilenmesi mi?]. The Journal of Contemporary China Studies, 1 (1), 23-45. Son erişim tarihi Ekim 14, 2014, http://hdl.handle.net/2065/38144
Huang, M. ve Feng, (2014, Mart). 我国90后大学生马克思主义信仰状况研究 [Ülkemizde 90 sonrası nesil üniversite öğrencilerinin Marksizme inancı meselesi hakkında araştırma]. 河海大学学报[哲学社会科学版], 16 (1), 6-13, 32. Son erişim tarihi, Nisan 2, 2017,http://kkb.hhu.edu.cn/zyjs/download.asp?ID=13420
Jiang, X. ve Tang, Y. (2012, Ağustos 24). Party congress to reflect a sense of greater choice. China Daily (US edition). Son erişim tarihi Nisan 26, 2017, http://usa.chinadaily.com.cn/china/2012-08/24/content_15702187.htm
Kisselmann, O. (2013, Mayıs). China’s post-90 generation is making its mark [Çin’de 90 sonrası kuşak izini bırakıyor]. Digital Development Debates, 11. Son erişim tarihi Mart 22, 2017, http://www.digital-development-debates.org/issue-11-youth–lifestyle–chinas-post-90-generation.html
Kraus, R. C. (1981). Class conflict in Chinese socialism [Çin sosyalizminde sınıf mücadelesi]. New York: Columbia University.
Kraus, R. C. (2012). The Cultural Revolution: A very short introduction [Kültür Devrimi: Çok kısa bir giriş]. Oxford ve New York: Oxford University.
Lan, S. (2011, Ağustos). Higher education reform during the Cultural Revolution: A milestone in the advancement of our society [Kültür Devrimi esnasında yüksek öğretim reformu: Toplumumuzun ilerlemesinde bir mihenk taşı] [P.-y. Ching, Çev.]. Institute of Political Economy (IPE) Journals, 55-66. Son erişim tarihi, Eylül 12, 2013,http://politicaleconomy.info/custom_download/IPE%20Aug%202011%20.pdf
Lee, H. Y. (1991). From revolutionary cadres to party technocrats in socialist China [Sosyalist Çin’de devrimci kadrolardan parti teknokratlarına]. Berkeley: University of California.
Li, Cheng (2016). Chinese politics in the Xi Jinping era: Reassessing collective leadership [Xi Jinping döneminde Çin siyaseti: Kolektif önderliği yeniden değerlendirmek]. Washington: The Brookings Institution.
Li, Fengliang, Morgan, W. J. ve Ding, X. (2011). “The labour market for graduates in China” [Çin’de mezunlar için iş piyasası]. İçinde, W. J. Morgan, ve B. Wu (Ed.), Higher education reform in China: Beyond and expansion (ss. 93-108). Londra ve New York: Routledge.
Li, Hongbin, Liu, P. W., Zhang, J., ve Ma, N. (2007, Ekim). Economic returns to the Communist Party membership: Evidence from urban Chinese twins [Komünist Parti üyeliğinin ekonomik getirileri]. The Economic Journal, 117 (523), 1504-1520. Son erişim tarihi Şubat 25, 2017, http://www.jstor.org/stable/4625564
Li, Kwok-sing (1995). A glossary of political terms of the People’s Republic of China [Çin Halk Cumhuriyeti’nde siyasi terimler sözlüğü] (M. Lok, çev.). Hong Kong: The Chinese University.
Li, Minqi (2016). China and the 21st century crisis [Çin ve 21. yüzyıl krizi]. Londra: Pluto.
Li, Minqi, & Zhu, A. (2004, Yaz). China’s public services privatization and poverty reduction: Health care and education reform in China and the impact on poverty (UNDP Policy Brief) [Çin’de kamu hizmetlerinin özelleşmesi ve yoksullukla mücadele: Çin’de sağlık ve eğitim reformunun yoksulluğa etkisi]. Son erişim tarihi Nisan 12, 2015http://content.csbs.utah.edu/~mli/CV/China%20Public%20Services%20Privatization%20and%20Poverty%20Reduction%20new.doc
Lin, C. (2013). China and global capitalism: Reflections on Marxism, history and contemporary politics [Çin ve küresel kapitalizm: Marksizm, tarih ve güncel siyaset üzerine düşünceler]. New York: Palgrave Macmillan.
Marx, K. ve Engels, F. (1975 [1845-46]). “The German ideology” [Alman ideolojisi]. İçinde, K. Marx, & F. Engels, Collected works [Bütün eserleri] (Cilt 5) (C. Dutt vd., çev.) (ss. 19-581). Londra: Lawrence and Wishart.
McLaughlin, J. S. (2016). Does Communist Party membership pay? Estimating the economic returns to party membership in the labor market in China [Komünist Parti üyeliği ödeme yapıyor mu? Çin iş piyasasında parti üyeliğinin ekonomik getirilerini tahmin etmek]. Journal of Comparative Economics, 1-21. Son erişim tarihi Mart 23, 2017,http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0147596716300634
Mao, Z. (1968a [1963]). 论反对官僚主义 [Bürokratizme karşı görüşler]. İçinde, Mao Z., 毛泽东思想万岁 [Yaşasın Mao Zedong Düşüncesi] (Cilt 5) (ss. 76-77). 内部学习、不得外传 (“İç kullanıma mahsus, dışarıda yayınlanması yasaktır”).
Mao, Z. (1968b [1964]). 春节谈话纪要 [Bahar Bayramı sohbet tutanakları]. İçinde, Mao Z., 毛泽东思想万岁 [Yaşasın Mao Zedong Düşüncesi] (Cilt 5) (ss. 91-96).内部学习、不得外传(“İç kullanıma mahsus, dışarıda yayınlanması yasaktır”).
Mao, T.-t. (1977 [1961-62]). “Reading notes on the Soviet text Political economy” [Sovyet Siyasal İktisat metni üzerine okuma notları]. İçinde, Mao T-t., A critique of Soviet economics [Sovyet iktisadının eleştirisi] (M. Roberts, çev.) (ss. 33-127). New York ve Londra: Monthly Review.
Meisner, M. (1999). Mao’s China and after: A history of the People’s Republic [Mao’nun Çin’i ve sonrası: Bir Halk Cumhuriyeti tarihi] (3. basım). New York: The Free.
OECD Observer (2016, Ekim). China’s urban-rural divide [Çin’in kent-kır uçurumu]. Son erişim tarihi Mart 12, 2017,http://oecdobserver.org/news/fullstory.php/aid/5669/China_92s_urban-rural_divide.html
Rosen, S. (2009, Mayıs). Contemporary Chinese youth and the state [Günümüz Çin gençliği ve devlet]. The Journal of Asian Studies, 68 (2), 359-369. Son erişim tarihi Mart 25, 2017, http://www.estuaries.olemiss.edu/courses/inst203/Rosen2009.pdf
Saich, T. (2011). Governance and politics of China [Çin’in yönetimi ve siyaseti] (3. basım). Hampshire ve New York: Palgrave Macmillan.
Shih, V., Shan, W., ve Liu, M. (2010). The Central Committee past and present: A method of quantifying elite biographies [Merkez Komitesi’nin geçmişi ve bugünü: Elit biyografileri için bir ölçüm yöntemi]. Erişim tarihi Kasım 4, 2016,http://faculty.wcas.northwestern.edu/~vsh853/papers/shih_shan_liu_politicalelite_data08.pdf
Silin, H., Xin, Z., & Hou, J. (2015, May/June). Empirical study of family background and higher education: Relationship to acceptance opportunities and trends – Based on surveys at a key Beijing University from 2007 to 2012. Chinese Education and Society, 48 (3), 231-243. Retrieved March 18, 2017, from, http://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/10611932.2015.1085771
Tee, M. T. (1968). The founders of the Chinese Communist Party: a study in revolutionaries [Çin Komünist Partisi’nin kurucuları: Devrimcilere ilişkin bir çalışma]. Civilisations, 18 (1), 113-127. Son erişim tarihi Haziran 18, 2014, http://www.jstor.org/stable/41231089
Wang, Hui (2009). The end of the revolution: China and the limits of modernity [Devrimin sonu: Çin ve modernitenin sınırları]. Londra ve New York: Verso.
Wike, R. ve Stokes, B. (2016, Ekim 5). Chinese public sees more powerful role in world, names U.S. as top threat [Çin kamuoyu dünyada daha güçlü bir rol görüyor, baş tehdit olarak ABD’nin adını zikrediyor]. Son erişim tarihi Ekim 12, 2016,http://www.pewglobal.org/2016/10/05/chinese-public-sees-more-powerful-role-in-world-names-u-s-as-top-threat/
Xi, J. (2012, Sonbahar). Maintaining the purity of the Party [Parti’nin saflığını korumak]. Quishi (Organ of the Central Committee of the Communist Party of China), 4 (3), 5-15.
Xie, G. ve Zhang, Y. (2016). 向党靠拢,被党接纳:大学生入党问题研究 [Parti’ye yanaşmak, Parti’ye alınmak: Üniversite öğrencileri Parti’ye katılım sorunu araştırması]. Chinese Journal of Sociology, 36 (3), 32-63. Son erişim tarihi, Nisan 24, 2018,html.rhhz.net/society/html/20160302.htm
Xie, Y. ve Zhou, X. (2014, Mayıs). Income inequality in today’s China [Bugünkü Çin’de gelir adaletsizliği]. PNAS, 111 (19), 6928-6933. Son erişim tarihi Nisan 23, 2015 http://www.pnas.org/content/111/19/6928.full.pdf
Xinhua (2016, Aralık 9). Xi calls for strengthened ideological work in colleges [Xi’den üniversitelerde ideolojik çalışmayı güçlendirme çağrısı]. Son erişim tarihi Aralık 10, 2016, http://news.xinhuanet.com/english/2016-12/09/c_135891337.htm
Yang, Dongping (2011). “Chinese higher education during the past thirty years: The transformation of public policy” [Geride kalan otuz yılda Çin yüksek öğretimi: Kamu politikasının dönüşümü]. İçinde, X. Zhang (Ed.), China’s education development and policy, 1978–2008 [Çin’de eğitimin gelişmesi ve siyaseti, 1978-2008] (ss. 317-372). Leiden ve Boston: Brill.
Yang, Keming. (2013). Capitalists in communist China [Komünist Çin’de kapitalistler]. Londra ve New York: Palgrave Macmillan.
Yuan, L. (2013, May 29). Communist Party membership is still the ultimate resume booster. The Atlantic. Son erişim tarihi Nisan 15, 2014, https://www.theatlantic.com/china/archive/2013/05/communist-party-membership-is-still-the-ultimate-resume-booster/276347/
Zhang, S. ve Soukup, G. J. (2016). A study of rural Chinese students’ educational expenses, academic performance, and extracurricular activities [Kırsal Çinli öğrencilerin eğitim harcamaları, akademik performansları ve ders dışı faaliyetleri hakkında bir araştırma]. Journal of Chinese Economics, 4 (1), 13-28. Son erişim tarihi Nisan 16, 2017,journals.sfu.ca/nwchp/index.php/journal/article/download/58/53
Zhu, H. ve Lou, S. (2011). Development and reform of higher education in China [Çin’de yüksek öğretimin gelişimi ve reformu]. Oxford ve Cambridge: Chandos.