
Yağma ve Talana Karşı Örgütlü Mücadeleye!
Doğa katliamları toplumsal olarak tüm kesimler tarafından kesinlikle kabul edilmeyen bir durumdur. Rize’den Amed’e, İzmir’den Cizre’ye, Dersim’den Tekirdağ’a kadar doğayı, ormanları, dereleri ve nihayetinde yaşam alanlarını savunan halk pratiğinin örnekleri mevcuttur.
28 Ağustos 2025
Orman yangınları doğal afet midir yoksa rant ve talan için bulunmaz nimet mi? Cevabını herkesin bildiği bir soruyla başladık ama önemli olan, cevabı doğru bilmek değildir. Bu herkesin bildiği konu için önemli olan “ne yapıyoruz?”dur.
Son yıllarda iklim değişikliği ve ekolojik dengenin bozulmasıyla beraber artan yangınlar, yaşam alanlarımızı ve geleceğimizi yok ediyor. Şu unutulmamalıdır ki; yangınların artmasının ve yayılmasının en büyük sebebi kapitalist sistemdir. Önlem alıcı politikalar izlememekle beraber yangınlar çıktıktan sonra da geç müdahale ediliyor. Daha sonra ise yanan bölgeler ranta ve talana açılıyor.
Türkiye ve T.Kürdistanı 2025 yaz mevsiminde de orman yangınlarıyla, doğa ve hayvan katliamlarıyla boğuşuyor ve boğuşmaya da devam edecek gibi.
Türkiye ve T.Kürdistanı genelinde 2021 yılında 139 bin hektar, 2022’de 12 bin hektar, 2023’te 15 bin hektar, 2024’de de 27 bin hektarlık alan orman yangınlarında yok oldu. Bu yıl ise sadece İzmir’de bir ay içerisinde 26 bin 260 hektarlık alan yandı. Rakamlar gittikçe artıyor, devletin yangına müdahale süresi de gittikçe uzuyor!
Orman yangınlarında ağaçlar ve bitkilerle beraber büyük bir hayvan kıyımının da olduğunu unutmamalıyız. Ormanlarda yaşayan özellikle kaçamayan, saklanamayan, yavaş hareket eden hayvanlar çok büyük bir acı içerisinde can veriyorlar. Bazı hayvan türleri tamamen yok olmakla karşı karşıya durumdadır. Faşist sistemin zaten hayvanlara bakış açısı katliam yasalarıyla ortadadır.
Bir ay içerisinde onlarca projeye onay verildi!
Yanan bölgeler ranta açılarak özellikle enerji, maden ve turizm şirketlerine peşkeş çekiliyor. Turizm bölgelerinde yanan alanlara oteller dikiliyor. İktidar ve sermaye için bu gibi “fırsatlar” sürekli değerlendiriliyor!
Türkiye ve T.Kürdistanı genelinde Temmuz ayı boyunca 84 tane maden ocağı ve 142 taş ocağı için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) kararı verildi. Bu kararlar arasında yanan bölgeler de var. Mersin’in Silifke, İzmir’in Beydağ ve Ödemiş; Bursa’nın Mustafakemalpaşa; Aydın’ın Bozdağan ve Karpuzlu; Eskişehir’in Sivrihisar; Antakya’nın Samandağ ve Hassa, Muğla’nın Kavaklıdere; Tekirdağ’ın Malkara, Balıkesir’in Balya ilçeleri gibi birçok yerde ÇED kararı verildi.
Yakın zamanda Muğla Dalaman ilçesinde KMM Madencilik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi tarafından yapılması planlanan krom ocağı ve Antakya’nın Arsuz ilçesinde Arar Petrol Anonim Şirketi tarafından yapılması planlanan petrol arama işlemleri için ÇED kararına bile gerek duyulmadı.
Başta İzmir, Antakya, Sakarya, Antalya, Muğla, Eskişehir, Uşak, Bursa, Denizli olmak üzere büyük yangınların yaşandığı birçok şehirde yüzlerce proje hayata geçirilmek için hazır bekliyor.
Ormanları ve doğayı sadece yakarak veya yangına geç müdahale ederek yok etmiyorlar. Aynı zamanda verilen izinle kesilen ağaçların sayısı çok yüksek rakamları buluyor. 1984-2024 yılları arasında devletin onayıyla şirketlerin yok ettiği tam 932 bin hektarlık alandan bahsediyoruz. Bu 40 yıldaki kıyımın neredeyse yarısı da 2021-2024 yılları arasında yapılmıştır. Son yıllarda artan bu oran şunu gösteriyor; iktidar, rant ve talan için sadece yangına ihtiyaç duymuyor!
Bununla beraber devlet, özel savaş politikalarıyla da orman katliamını sürdürüyor. Şırnak’ın Ballıkaya ve Cevizli köylerinde asker gözetiminde korucular tarafından günde 270 ton ağaç kesiliyor. Sözde “güvenlik” bahanesiyle hem doğa hem de köylülerin yaşam alanı yok ediliyor.
Yakın zamanda meclisten geçen yeni maden yasasıyla daha çok ormanın yok edileceğini, yakılacağını, ranta ve talana açılacağını söyleyebiliriz. Türkiye ve T.Kürdistanı genelinde şimdiden sayısız maden projesi hazır halde bekletiliyor. Yasayla beraber ormanlarımız ve doğamız şirketlere daha rahat peşkeş çekilebilecek duruma getirilmiştir.
Bir tarafta “Ormanıma, doğama, suyuma, havama dokunma!” diyen halk, diğer tarafta kapitalist kâr hırsıyla gözü dönmüş, insana, doğaya, hayvana, iyi ve güzel olan her şeye düşman sömürücüler bulunuyor.
Doğa katliamına karşı mücadeleyi büyütmeliyiz!
Orman yangınlarını felakete çeviren kapitalist sömürü sisteminin kendisidir. Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı kesiyor, yakıyor, yıkıyor! Ya da en hafif tabirle yok oluşunu keyifle izliyor!
Bitmek tükenmek bilmez kâr hırsı nedeniyle insana, doğaya, hayvana, havaya, suya zarar vermekten bir saniye bile imtina etmiyorlar. Bunu bazen kılıfına uydurmak için yasalaştırarak bazense kendi yasalarına bile uymayarak gerçekleştiriyorlar.
Doğamız ve yaşam alanlarımız yok edilirken bunun karşısında durmak, mücadele etmek ve buna uygun politikalar üretmek gerekiyor. Özellikle ekoloji konusunda daha çok kafa yormanın, bununla ilgili ciddi adımlar atmanın artık zamanının çoktan geldiğini söyleyebiliriz.
Doğa katliamları toplumsal olarak tüm kesimler tarafından kesinlikle kabul edilmeyen bir durumdur. Rize’den Amed’e, İzmir’den Cizre’ye, Dersim’den Tekirdağ’a kadar doğayı, ormanları, dereleri ve nihayetinde yaşam alanlarını savunan halk pratiğinin örnekleri mevcuttur.
Yaşadıkları en büyük çelişkilerden biri olan bu durum için doğru politikalarla kitlelere gidildiği zaman karşılık bulunacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Yağma ve talana karşı örgütlü mücadeleyi büyütmeliyiz!