Üçüncü Emperyalist Savaşı Tehlikesi ve Görevlerimiz
Üçüncü emperyalist paylaşım savaşının tehlikesi giderek artmaktadır. Savaşı engelleyebilecek, savaşın çıkmasını imkânsız kılacak mücadele güçleri hızla örgütlenirse savaşı önlemek mümkündür.
23 Ocak 2025
“Son emperyalist savaşın sonucunda yapılan dünyanın ve nüfus alanlarının yeniden paylaşımı artık ‘eskimiş’ durumda. Bazı yeni ülkeler ön plana geçmiş bulunuyor.” (J.Stalin, Cilt 10, s. 254, İnter Yayınları)
Stalin bu tespiti, 1929 ekonomik krizi ve onun sonucunda çıkması kaçınılmaz olan II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ön yıllarında yapmıştı. Stalin’in 1929 bunalımdan on yıl sonra çıkan II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın üzerinden geçen 85 yıl sonra, dünya yeni bir emperyalist savaşın ön yıllarını yaşıyor.
İçinde bulunduğumuz süreçte değişen durum, Stalin’in de vurguladığı gibi “bazı yeni ülkeler ön plana geçmiş bulunuyor” olmasıdır. II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda, Alman emperyalizmi savaşın başını çeken bir güç olarak sahneye çıkarken ABD, İngiltere, Fransa ve Japonya, Almanya’yı takip eden güçler oldu. Savaşın 1941 yılında Sovyetler Birliği’ne dönmesi ile sosyalist bir ülkenin yıkılması hayalleri boşa çıkmış ve Stalin önderliğindeki Sovyet Kızıl Ordu, 10 Mayıs 1945 tarihinde Nazileri Berlin’de tarihin sayfalarına gömmüş ve savaşa son vermişti.
Günümüzde sosyalist bir ülkenin olmaması, emperyalistleri kendi aralarında kapışacakları bir savaşa doğru sürüklüyor. Günümüzdeki güç dengesinde geçmişte sosyalist birer ülke olan Rusya ve Çin’de yaşanan sosyalizmden geriye dönüşlerle birlikte; bugün emperyalist bir güç olarak Rusya ve Çin sosyal emperyalizmi aynı saflarda bir blok oluşturmuş bulunuyorlar.
Yeni emperyalist güçler olarak Rusya ve Çin, pazar kavgasında diğer rakiplerini hayli zorlayan bir yerde duruyorlar.
Günümüz dünyasında öne çıkan “yeni ve genç” emperyalist güçler, Çin sosyal emperyalizmi ve Rusya’dır. Dünyanın yeniden paylaşımında Çin ve Rusya’nın; ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve Japonya ile çelişkileri giderek daha fazla artmaktadır. Çin’in Afrika üzerindeki etkisi, Rusya’nın BRİCS üzerinden etkinliğini artırması çelişkilerin temeli oluşturuyor. ABD ve diğer emperyalist ülkelerin Çin’i ve Rusya’yı önlerindeki en büyük engel olarak görmeleri bundandır.
Ukrayna’nın NATO’ya alınmak istenmesini, kendi egemenliği için tehlike gören Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açması, ABD’nin Tayvan üzerinden Çin’i çevrelemek istemesi, tüm bu gelişmeler olası bir savaşın bu bloklar arasında vuku bulacağını gösteriyor.
Proleter hareket bu süreci çok açık ve net olarak şöyle tespit etmiş bulunuyor:
“Dünya, 3. Emperyalist Paylaşım Savaşına doğru hızla sürükleniyor. Emperyalist mali kriz savaş tehlikesinin temelini oluşturuyor. 2008 yılında ABD’de baş gösteren ekonomik kriz bir anda tüm dünyayı sarmış, kriz geçici olarak kontrol edilse de sonraki yıllar krizin derinleşerek arttığı yıllar olmuştur.
1) Dünya ekonomik krizi dalgası giderek genişlemektedir. Devrevi kriz, 2008 yılında başladı. Kriz kısa süreliğine yönetilmeye çalışılsa da emperyalist sistem krizi bir bütün olarak atlatabilmiş değildir. Paylaşılmış pazarların yeniden paylaşılması, enerji ve hammadde kaynaklarının ele geçirilmesi, pazarlara ulaşım yollarının denetlenmesi kısaca pazarların yeniden paylaşılması mücadelesi derinleşmektedir. Kapitalist emperyalist ülkeler arasındaki rekabet, hakimiyet ve üstünlük mücadelesi hızından bir şey kaybetmeden devam etmektedir.
2) Gelinen aşamada emperyalistler arası bloklaşma ve saflaşma daha da belirgin hale gelmiştir. İngiltere, ABD ve Avrupa Birliği bir blok, Çin sosyal emperyalizmi, Rus emperyalizmi bir diğer bloku oluşturmaktadır. Japonya ara bir güç olarak görülse de, bir savaş durumunda NATO’nun yanında yer alacağı açıktır.
3) Süreğen krizi çözemeyen emperyalist ülkelerin süreçlerini savaşla çözme yönünde attıkları adımlar hızlanmıştır. Dünya emperyalist paylaşım savaş tehlikesi giderek artmaktadır. Emperyalist güçler, askeri olarak her geçen yıl silahlanmaya ve savaşa daha fazla ağırlık vererek hazırlanmaktadırlar. Faşist partilerin iş başına gelmesi, ırkçılığın giderek tırmanması, yabancı ve göçmen düşmanlığının artması, demokratik ve sosyal haklarda gidilen sınırlandırma, anti-demokratik yasaların ard arda çıkartılması savaşa hazırlık olarak okunmalıdır. Bazı Batı Avrupa ülke yöneticilerin savaşa hazır olma söylemleri boşuna olmadığını görmek gerekir.
4) Dünyadaki ve Ortadoğu’daki gelişmeler açık olarak göstermiştir ki, savaşın baş kışkırtıcısı ABD ve İngiliz emperyalizmdir.”
Yukarıdaki dünya değerlendirmesi oldukça önemli ve isabetli bir yerde duruyor. Dört maddede ifade edilen ve her bir başlığında dünya gerçekliğini özlü bir şekilde ifade etmesi bakımından da görevlerimizin ne olduğunu da belirlemiş oluyor.
Birinci ve ikinci emperyalist paylaşım savaşları öngünlerinde ve sırasında yaşananları proletaryanın öğretmenleri şu şekilde tanımlamışlardır:
“En büyük kapitalist devletlerin, dünyanın yeniden paylaşımı uğruna emperyalist mücadelesi, birinci emperyalist dünya savaşına (1914-1918) yol açtı. Bu savaş, dünya kapitalizminin tüm sistemini sarstı ve böylece onun genel bunalım dönemini, başlattı. Savaş, savaşan ülkelerin tüm ulusal ekonomisinin kendi hizmetine zorladı, devlet kapitalizminin demir yumruğunu yarattı, üretken olmayan harcamaları baş döndürücü bir yüksekliğe çıkarttı, muazzam miktarlarda üretim aracına ve canlı işgücünü yok etti, nüfusun geniş tabakalarını perişan etti ve sanayi işçilerinin, köylülerin ve sömürge haklarının sırtına ölçüsüz yükler bindirdi. Açık devrimci kitle eylemlerine ve iç savaşa dönüşen sınıf mücadelesini keskinleştirdi. Emperyalist cephe en zayıf noktasından -çarlık Rusya’sında yarıldı. 1917 yılındaki Şubat Devrimi feodal mutlakıyeti devirdi: Ekim Devrimi ise burjuvaziyi, bu muzaffer proleter devrimi, mülksüzleştirenleri mülksüzleştirdi…” (Derleme Kollektif, Proleter Devrimin Teorisi, cilt 2, s. 30, İnter Yayınları)
İkinci emperyalist paylaşım savaşının ön yıllarında ise “Kapitalist ülkelerde 1929’un ikinci yarısı içinde başlamış bulunan iktisadi bulanalım, 1933 sonuna kadar sürdü. Sonra bu bunalım, durgunluğa dönüştü, bu durgunluktan sonra da sanayide belli bir canlanma, belli bir yükselme başladı. Ama bu sınai canlanma, kalkınma döneminde genellikle olduğu gibi, gönence dönüşmedi. Tersine, 1937’nin ikinci yarısından itibaren, önce Birleşik Devletleri, sonra da İngiltere, Fransa ve başka birçok ülkeyi etkisi altına alan yeni bir iktisadi bunalım başladı.” (s. 686)
İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda Sovyetler Birliği, faşizme karşı büyük bir zafer kazandı. Bu zaferde Stalingrad Direnişi dönüm noktası olmuştur. İkinci Emperyalist Savaşın sonunda dünyanın üçte birinde devrimler gerçekleşti. Sosyalist sistem, emperyalist-kapitalist sistemi önemli oranda geriletmiş oldu.
Günümüzde emperyalist güçlerin durumu
Günümüz koşullarında üçüncü emperyalist savaş tehlikesini iyi okuyabilmek için dünyadaki belli başlı emperyalist ülkelerin ekonomik durumlarına bakmak önemli ipuçları verebilir.
ABD ekonomisi, 2008 yılında büyük bir ekonomik mali krize yaşadı. Konut kredilerinin ödenememesi üzerinden patlak veren krizin tek nedeni elbette konut kredilerinin ödenememesi değildi. Emperyalizmin kendisi zaten bir kriz sistemidir. Her 10-15 yılda bir başlayan devrevi kriz, sistemin kâr oranının düşmesiyle doğrudan ilintilidir.
ABD’de başlayan kriz, çok kısa bir sürede tüm dünyayı sarsmış ve sistem genel bir ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştır. Emperyalistler krizi yönetilebilir bir düzeye getirdikleri için yeniden bir toparlama dönemine girdilerse de kriz, bir bütün olarak atlatılamadı.
ABD, 2008 krizinden sonra ekonomik olarak ancak % 3’lük büyüme kaydetti. Dayanıklı mallarda alınan siparişler 2024’te bir önceki yıla göre geriledi. ABD ekonomisinin temel direği silah üretimi olmaya devam ediyor. İşsizlik giderek büyüme göstermektedir. ABD Çalışma Bakanlığı; “Eylül (2024) ayına ilişkin enflasyon verilerini paylaştı. Verilere göre TÜFE aylık bazda % 0.2 yıllık bazda ise % 2.4 oranında yükseldi.” (Aktaran Tımeturk)
Keza, ABD Ticaret Bakanlığı, Ocak-Mart 2024 arası açıkladığı Gayri Sayfi Yurtiçi Hasılası’na ilişkin yaptığı açıklama da, büyümenin ancak % 1.6 arttığını belirterek 2022 yılına göre bunun beklentinin çok altında olduğu açıklandı. Ağustos ayında yapılan açıklama da ise ABD ekonomisinin ancak % 3 büyüdüğü açıklandı.
Japonya ise yılın ilk çeyreğinde % 2.9 bir büyüme kaydetti. Dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahip olan Çin’de de ekonomik büyüme önceki yıllara göre gerilemiş bulunuyor. Çin ekonomisinin beklenenden daha düşük oranda büyümesi devam ediyor.
Ekonominin canlanması için Çin devletinin ortaya koyduğu politikalar henüz sonuç vermiş değil. Çin ekonomisi, Eylül 2024’te yıllık % 4.6 büyürken bu oran bir önceki çeyrekteki 4.7 oranına kıyasla düşük olduğu vurgulanmaktadır. Çin devleti 2024 yılında ekonomik büyümeyi % 5 olarak ön görmelerine rağmen bu rakam tutturulamadı.
Çin hükümeti, ekonominin canlanması ve yatırımların artması için Çin’in en büyük devlet bankları faiz oranlarını vadesiz mevduatlar için yüzde 0.5’ten yüzde 0.1’e ve uzun vadeli mevduatlar için yüzde 1.35’ten yüzde 1.1’e çekti.
Almanya ekonomisinde de küçülme devam ediyor. Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck, 2024 yıl sonu itibariyle Almanya ekonomisinin 0.2 küçüleceğini açıkladı. Avrupa Ekonomik Araştırmalar Merkezi (ZEW) Eylül 2024 verilerini açıkladığı raporunda; “Almanya’da Mevcut Durum Endeksi ise eylülde önceki aya göre 7.2 puan düşerek eksi, 84.5 oldu. Endeksin Eylül’de Mayıs 2020’den beri en düşük seviyesine gerilediğini” ifade etmektedir.
Almanya’da giderek düşen yatırımlar, artan faiz oranları ekonomik krizin bir resesyona dönüşme tehlikesini artırdığına dikkat çeken ekonomistler, bunun Avro Bölgesine yansımasının kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadırlar. Yapılan araştırmalarda Eylül 2024 itibariyle Avro Bölgesinde ekonomik gelişme 8.6 daha da azaldığını göstermektedir.
Kasım 2022’de % 8.7’ye çıkan enflasyon, sonrasında belli oranda aşağıya çekildiyse de, 2024 yılının ilk aylarında % 2.5 olarak kaldı. İşsizlik de yükseliş 2024 yılı itibariyle % 5-6 bandında seyretmektedir.
Fransa, beklenen ekonomik büyüme ancak % 0.3 artış gösterdi. Fransa devletinin her yıl bütçe aşığı giderek daha da artmaktadır. 2023 yılında bütçe açığının % 5.5 olduğu vurgulanırken, bu açığın 2025’de daha artacağı öngörülmektedir. E.Marcon, bütçe açığının kapatılması için hükümetin tasarruf tedbirlerinin artırılması ve “kemer sıkma” politikaların devam edeceğini sık sık açıklamaya devam ediyor. Kitleler buna karşı büyük bir öfke duyarak sokağa çıktılar.
İngiltere ekonomisi de son 14 yılın en kötü dönemini yaşıyor. OECD’nin İngiltere ekonomisine ilişkin yayımladığı raporda, ülke ekonomisinin 2023 yılında ancak % 1.1 oranında büyüdüğünü, 2024’de bunun değişmeyeceğini yine % 1.1 oranında bir büyümenin beklendiği vurgulanan raporda, 2025 de ise ancak % 1.2 oranında bir büyümenin beklendiği vurgulanmaktadır. Ülkede enflasyonun % 3.7 bulması ile faizlerin de buna göre artacağı vurgulanmaktadır.
İngiltere’nin bu zayıf büyümesine karşı kapsamlı reformların yapılması gerektiği, ülke nüfusunun giderek yaşlandığı ve bununda ek maliyetler getirdiği, hükümetin “ekonomimizin temellerini düzeltmek için uzun vadeli kararlar almak zorundayız” açıklamasına karşın, İngiliz Ulusal İstatistik Ofisi’nin yaptığı açıklamada ise, ülke ekonomisinin bir büyüme göstermediği vurgulanmaktadır.
Emperyalist sistemin krizinin nedeni
Mevcut dünya tablosu böyledir. Önce şunu belirtmeliyiz: Bugün emperyalist sistemin yaşadığı kriz, fazla üretim krizidir. Sistem olduğundan daha fazla meta üretmiştir.
Bunun karşılığı şu sonuçları doğurmaktadır: Gelirleri düşük olan ya da kendi geçimlerini sağlayacak kadar geliri olan geniş halk kitlelerinin ellerindeki parayla alabileceklerinden daha fazla araba, televizyon, yakıt, gıda vb. maddeleri üretilmiştir. Kapitalist emperyalist sistem altında emekçi kitlelerinin satın alma gücü en alt seviyede kaldığından kapitalist tekeller, fazla ürettikleri metaları ya depolamakta ya imha etmekte ya da fiyatları yukarı çekerek, üretimi kısıtlayarak, işçileri sokağa atmaktadır.
Ekonomik aşırı üretimin sonucunda meydana gelen krizin temel nedeni, kapitalist emperyalist sistemde yatmaktadır: “Üretimin toplumsal karakteriyle, üretimin sonuçlarının mal edilmesinin kapitalist biçimi arasındaki çelişkide yatmaktadır.” (J.Stalin, cilt 12, s. 212, İnter) Kapitalizmin bu çelişkisi azami kâr elde etmek isteyen tekelleri bu kârı elde etmek için muazzam ölçüde büyümesiyle, asgari alım gücüne sahip milyonlarca emekçinin ödeme gücüne sahip olmasındaki çelişkidedir.
Kapitalizmin üretimi kâr üzerine değil de emekçilerin yaşam standartlarının iyileştirilmesine, sermaye ihracına yönelik değil de emekçiler için kullanılsaydı kriz de olmazdı. “Ne var ki o zaman da kapitalizm, kapitalizm olmazdı. Krizleri ortadan kaldırmak için kapitalizmi ortadan kaldırmak zorunludur.” (Stalin, cilt 12, s. 212, İnter)
Ancak bugünkü kriz diğerlerinin bir tekrarı olarak değerlendirmemek lazım. Bunu açığa çıkartmak için değişen bu koşulları incelemek önemlidir.
Günümüzde değişen nedir?
Kriz en büyük sanayiye sahip ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin gibi ülkelerde kendisini göstermektedir. Değişen koşulların içinde Çin Sosyal Emperyalizmi yeni ve gelişen bir güç olarak; Afrika, Asya ve Avrupa pazarlarına girmesi emperyalistler arası çelişkiyi daha da derinleştirmektedir. NATO ve G7 toplantılarında Çin’in baş tehlike olarak görülmesi değişen yeni koşulların en büyük sonucu olarak okunmalıdır.
Rusya’nın klasik kapitalist sisteme geçmesinden bu yana hızla büyümesi, BRİCS ekonomik topluluğu pazarların yeniden bölüşümünde öne çıkması değişen ikinci neden olarak okunmalıdır.
Keza Almanya’nın öne çıkma arzusu emperyalistler arası çelişkinin bir diğer boyutunu göstermektedir. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan yenik çıkan Almanya’ya uygulanan ambargo son yirmi yıldan bu yana kırılmıştır. NATO üyesi olması, AB’de kilit bir konumda bulunması ve ekonomik olarak dünyanın önde gelen emperyalist ülkeleri arasında yer alması, değişen koşulların bir diğer boyutunu göstermektedir.
Diğer yandan emperyalist devletlerle yarı-sömürge ve bağımlı ülkeler arasındaki çelişkilerde giderek daha fazla açığa çıkmaktadır. Ekonomik krizin büyümesinin doğrudan sonucu olarak, sürüm ve hammadde pazarları yarı-sömürge ve bağımlı ülkeler üzerindeki emperyalist baskının artmasına yol açmaktadır.
Emperyalist kapitalist ülkelerdeki proletarya-burjuvazi çelişkisi daha fazla açığa çıkmaktadır. Açığa çıkan çelişki, krizi derinleştikçe daha fazla keskinleşmektedir. Almanya, İngiltere, ABD, Fransa vb. ülkelerdeki grev ve direnişler bu keskinleşen çelişkilerin doğrudan sonuçlarıdır.
Değişen bu koşullar, emperyalistleri üçüncü paylaşım savaşına iten nedenler olarak okunmalıdır.
Bugün emperyalistler arası saflaşmalarda iki blok öne çıkmaktadır: Birinci blokta; ABD, İngiltere ve arkasına aldığı AB (tümü olmasa da) ve askeri ittifak örgütü NATO bloku bulunmaktadır. Bu blokun başı olan ABD, aynı zamanda İngiltere’yle birlikte hareket etmeye özel önem vererek; Kanada, Avustralya, Y.Zelanda’yı arkasına almakta, diğer yandan Japonya, G.Kore, Filipinler olmak üzere kimi Güney Asya ülkelerini yanında tutmaya devam etmektedir.
Diğer yandan Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan’ı yanına çekmeye, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan’la ilişkileri geliştirmeye, Çin’e kaptırdığı Pakistan’ı kazanmaya, Hindistan’ı BRİCS’in içinden çekip Çin’e karşı savaşa sokma planları yapmaktadır.
İkinci blokun başını, Çin ve Rusya çekmektedir. Bunların her birinin, kendilerine yakın olanları etrafına çekme çabaları olmakla beraber Rusya’nın önderliğinde BRİCS ülkeleri olarak saflaşmış bulunuyorlar. ABD ve AB emperyalistlerinin ekonomik hakimiyetine karşı belli bir birliktelik içindeler. Ancak emperyalist blokların çelişkilerinin keskinleşmesiyle birlikte bu bloklar kırılganlık gösterecek birlikteliktir.
Batılı emperyalistler karşısında Rusya ve Çin’in önderliğinde K.Kore, İran ve bunların etkilediği kimi ülkeler birlikte hareket edebilir. Belarus, Suriye, Lübnan, Yemen vb. gibi.
Emperyalistler arası çelişkiler keskinleştikçe, emperyalist bloklaşmaların saflarında farklılaşmalar meydana gelmesi kaçınılmazdır. Kimi bir bloktan diğerine iltihak edebilir, kimi “tarafsız” kalmaya çalışabilir.
Savaş hazırlıklarının somutlanması
Dünya, hızla savaşa doğru sürüklenmektedir. Hükümetler kendi içinde ona göre düzenlemeler yapmakta, dışişleri, “savunma”, içişleri bakanları, adalet bakanları, sözcüleri en gerici, ırkçı, faşist, saldırgan olanlar getirilmektedir.
Basın yayın alanlarına asker, istihbarat, polis şefleri getirilmektedir. İşçi ve emekçilerin demokratik hak ve özgürlükleri gasp edilmekte, gerici faşist yasalar çıkarılmaktadır. Belli stratejik bölgelere askeri güçler, askeri araçlar, cephanelikler kaydırılmakta, aynı zamanda başta ABD olmak üzere, NATO şemsiyesiyle son iki yıldır Romanya’ya, Bulgaristan’a, Yunanistan’a, Finlandiya’ya, Estonya’ya, Letonya’ya, Litvanya’ya, Polonya’ya binlerce tank, zırhlı araç ve trenlerle, uçaklarla, gemilerle cephanelikler depolanmaya devam etmektedir.
Emperyalist ülkeler savaş bütçelerini artırıyor. Sık sık askeri tatbikatlar yapıyor. NATO bünyesinde ortak tatbikatlar daha fazla yapılmaktadır. Orduya yeni alımlarla asker sayısı artırılıyor. İlanlarla, okullarda yönlendirmelerle, işsizlik kurumlarıyla, basın ve yayınlarla orduya, polise, istihbarata insanlar yönlendiriliyor. Son aylarda kimi ülkelerde kadınlar için zorunlu askerlik yasası ya çıkarılıyor ya da yeniden çıkarılması için tartışılıyor.
Örneğin Almanya’da sözde “kamuoyu yoklaması”nda zorunlu askerlik için % 76-80 oranında “evet, destekliyoruz” çıktığı söylenerek kitleler zihinsel olarak hazırlanıyor. İki yıldır her yerde savaş durumundaki “uyarı siren”leri birkaç defa test edilerek hazır hale getirildi. Yer yer, en az, “iki haftalık su ve gıda depolaması yapın” uyarıları yapılıyor.
Ekonomik alanda da savaşa göre düzenlemeler yapılıyor, savaş bakanlıkları oluşturuluyor. Milliyetçilik, ırkçılık, göçmen ve yabancı düşmanlığı artıyor. İltica ve göçmenlere oturum zorlaştırılıyor. Bir kısmını geri yolama veya üçüncü bir ülkeye (Afrika’ya) gönderme tehditleri sürekli gündemde tutuluyor.
İlerici, devrimci, sosyalist/komünist hareketler üzerinde baskı ve takibatlar artmaya devam ediyor. Bazı flamalar, fotoğraflar, sloganlar, demokratik kurumlar yasaklanıyor. Anti-siyonist etkinlikler yasaklanıyor, izin verilmiyor.
Silah fabrikaları tam kapasite çalışıyor. Savaş uçakları, füze, dron, tank, top, mermi, patlayıcı fabrikaları artırılıyor.
Bu olgu ve gidişatı görmek gerekir. Emperyalist ekonomilerin sıçramalı dengesiz gelişmesi, aşırı üretim ve sermayenin yoğunlaşması, yeni pazarlar, enerji ve ham madde kaynaklarını ve yollarını kontrol altına alma ve rakiplerini etkisizleştirme hamleleri çelişkileri artırmakta ve güce göre dünyayı yeni bir paylaşım savaşına doğru hızla sürüklemektedir.
Bu olgular, emperyalist savaş tehlikesini giderek arttırıyor. Durum ve gidişat bu yöndedir. Emperyalistler ise devrimci ve komünist hareketin, işçi sınıfı ve halk muhalefetinin zayıflığı, savaşa karşı ciddi bir kitlesel hareketin olmamasının rahatlığını yaşıyorlar.
Emperyalist savaş önlenebilir mi?
Bugünün dünyası artık İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası gibi değildir. Güçlü sosyalist bir kamp yoktur. Ulusal kurtuluş savaşları cılızdır. Sınıf mücadelesi kendi rotasında yürüse de çok güçlü değildir. Kitlelerde sınıf bilinci geridir.
Dünya devrimci ve MLM güçler dağınıktır. Emperyalistlerin ve gericilerin saldırıları ve artan savaş tehlikesi karşısında geniş halk kitleleri hala artan savaş tehlikesinin çok az farkındalar. Emperyalistlerin bu kadar rahat hareket etmelerinin nedenleri, biraz da devrimci durumun subjektif koşulları ilgilidir. Bu durum tersine çevrilmediğinde savaşı önlemek daha da zorlaşacaktır.
Lenin yoldaş, “mutlak çaresiz durumlar yoktur” demektedir. Emperyalist bir savaş tehlikesine karşı komünistlerin ve devrimcilerin ne yapması gerektiğini Stalin şu ifadelerle tanımlamaktadır: “Görev, Avrupa’nın bütün ülkelerinde yeni bir savaş tehlikesi alarmı vermek, kapitalist ülkelerde işçi ve askerlerin uyanıklığını artırmak ve kitleleri burjuva hükümetlerin yeni bir savaş örgütlemek için giriştikleri bütün ve her türlü girişimi tam donanmış olarak, devrimci savaşla karşılamaya hazırlamaktır, hiç durmaksızın hazırlamaktır.
Görev, yeni bir savaş tehlikesinin ‘bir kuruntu olduğunu’nu söyleyen işçileri pasifist yalanlarla uyutan, burjuvazinin yeni bir savaşa hazırladığını görmezlikten gelen işçi sınıfı hareketinin bütün liderlerini teşhir etmektir, çünkü bu kişiler, savaşın işçileri hazırlıksız yakalamasını istemektedirler.” (Stalin, Cilt 9, s. 258, İnter)
Üçüncü emperyalist paylaşım savaşının tehlikesi giderek artmaktadır. Savaşı engelleyebilecek, savaşın çıkmasını imkânsız kılacak mücadele güçleri hızla örgütlenirse savaşı önlemek mümkündür. Mao Zedung, 13 Haziran 1950’de kitlelerin siyasi bilinci yükseltilir ve “eğer bütün Komünist Partileri, birliğin mümkün olduğu bütün barış ve demokrasi güçleri ile birleşirlerse ve daima bu güçleri daha da genişletmeyi göz önünde bulundururlarsa, yeni bir dünya savaşı önlenebilir” diyordu. (Polemik, s. 307, İnter)
Uluslararası alanda MLM parti ve örgütlere büyük görevler düşmektedir. Anti-emperyalist cephelerin kurulması öncelikli görevlerimiz arasındadır. Keza, kıtalarda ve ülkemizde de anti-emperyalist savaş cepheleri kurulması görevi ile de karşı karşıyayız.