
“Türk Nicol”un Marifetleri!
“1930’larda olmayan “Adalet ile Hakikat” savaşı, derin uykudan uyanan Ermeni halkının 1965 yılında ilk defa, soykırımın 50. yılında Ermenistan Yerevan’da anma etkinliklerinin düzenlenmesiyle başladı.”
15 Şubat 2025
Ermenistan ile Ermeni halkı çok zor tarihi bir dönemeçten geçiyor. Osmanlı-Türk soykırımı ile işgal edilen anavatan toprakları, 1.5 milyon Ermeni halkının 1915’de yok edilmesi yetmiyormuş gibi, bugün de aynı şekilde Türk-Azeri-İsrail işbirliği, IŞİD çetelerinin katılımı ile Artsakh Cumhuriyeti’nin varlığına son verildi. İşgal edildi. Üstelik 21. yüzyılda dünyanın gözü önünde soykırımı bir kez daha yaşayarak, 150 bin kişi, üç bin yıldır yaşadıkları topraklar üzerinden tehcir edildi.
Artık ne Birleşmiş Milletler ne Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararları ne yasaları ne uluslararası sözleşmeler ne de sözde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin altında imzası bulunan “uygar” ülkelerin, burjuva anlamda dahi ilkelere riayet etmediği, hiçbir hükümlerinin olmadığı, “orman kanunları”nın geçerli olduğu, haklı ve haksız ayırt edilmeden, “kimin gücü kime yeterse” diyebileceğimiz bir sürecin içindeyiz. Bizzat kanunları ortaya koyan emperyalist haydutların yine kendi kanunlarını uymadıkları olağanüstü koşullarda yaşamaktayız.
Burjuvazi söz konusu olduğunda bu “doğal”dır denilebilir. Ancak bu durum doğrudan halkları etkilemektedir. Düzensizliğin düzen olduğu günümüz koşullarında, bu durumun doğrudan ezilen ulus ve halkların katliam ve soykırımlar yaşamasına kapı aralamaktadır. Dolayısıyla tavırsız kalmamak, safını ezilen ulus ve halklardan yana belirleyenler için önemlidir.
Ermeni halkı Artsakh’ta soykırım yaşadı. Rojava ve Kürdistan’da Kürt halkının soykırımcı Türk Devleti’nin katliamlarına maruz kalmadığı gün yoktur. Ezilen ulus ve halklar soykırım tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor. Halen çözülmesi istenilmeyen Filistin sorunu dünyanın gündeminden düşmüyor. Bir yıldır devam eden Filistin topraklarının işgali ile 60.000 Filistinli katledildi. Gazze haritadan silindi. Halk çaresiz, yaşayabilecekleri bir karış toprak parçası çok görüldü. Halkın çöllere tehcir edilerek, ölüm yolculuğunda katledilmeleri hesaplanıyor. Bugün, Ermeni-Kürt ve Filistin halklarının içerisinde bulunduğu durum ancak soykırım ile açıklanabilir.
Ermenistan ile Ermeni halkına karşı ezeli ve tarihi düşmanlıkları olan Türkiye-Azerbaycan devletlerine bugün İsrail de eklenmiştir. Yüz yıldır Ermenilerin ve Ermenistan’ın ortadan kaldırılması için bütün yol ve yöntemleri kullanan Türk ve Azerbaycan düşmanlığı “anlaşılır”dır. “Anlaşılır” olmayan ise Ermenistan’ın başbakanı Nicol Paşinyan’ın Ermenistan ile Ermeni halkına olan düşmanlığıdır. Nicol Paşinyan, iktidara geldiği 2018 yılından bu yana Ermenistan tarihi, Ermeni kimliği, Ermeni soykırımı, Ermeni kültürünü “yeni” politika adı altında red ve inkar ederek düşmanlarına hizmet eden, onları cesaretlendiren, yeni yeni işgal ve katliam saldırılarına zemin hazırlayan bir politika izlemek üzere “görev”lendirildiği anlaşılmaktadır.
Ermenistan Başbakanı olan Nicol Paşinyan, bütün ülkelerin başbakanları kendi çıkarlarını savunduğu gibi, Ermenistan ve halkının çıkarlarını savunması gerekirken, sanki karşımızda “Türkiye’nin çıkarlarını savunan”, “Türk devlet aklına hizmet eden”, bir devlet görevlisi gibi davranmaktadır. Stratejik konularda her açıklaması olay olan N.Paşinyan’ın sözleri yurt içinde ve diasporada tartışılmakta ve tepkiyle karşılanmaktadır. Bu yüzden Ermeni halkı 2024 Ermeni soykırım anmalarında Ermenistan başbakanını “Türk Nicol” diye yuhalamış ve tepki göstermiştir.
Birleşmiş Milletler 79. oturumu nedeniyle New York’ta bulunan N.Paşinyan ile R.T.Erdoğan, “Türk Evi”nde buluşmuşlar ve görüşme yapmışlardır. N.Paşinyan bu görüşmede; sanki Eylül 2023 Artsakh’ın soykırımından, 2020 yılında 44 günlük Artsakh katliamlarından, Suriye’nin, Irak’ın parçalanmasında rol oynayan R.T.Erdoğan değilmiş gibi Erdoğan’ın sözde yazmış olduğu “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” kitabını hediye olarak almış ve kameralara gülümseyerek poz vermiştir. Bu görüşme ve basına verilen fotoğraflar Ermenistan ile diasporada halkın tepkisini çekmiştir. Ermenistan Başbakanı N.Paşinyan, R.T.Erdoğan’ın Ermeni halkının celladı olduğunu görmemezlikten gelmiştir.
“Türk Nicol”un en son 25 Ocak’ta İsviçre ziyaretinde, yandaş iş insanları ile bir araya geldiği toplantıda yaptığı skandal açıklamalar yine tartışmalara sebep olmuştur. İlk defa yaşanmayan bu skandal açıklamalar; bilinçli, programlı adım adım uygulamaya konulan bir politikanın devamı olarak anlaşılmalıdır. N.Paşinyan, Ermenistan ile diasporada tepkiyle karşılanan açıklamaları karşısında, sonradan geri adım atmak zorunda kalmıştır.
N.Paşinyan bu ziyaretinde; “Ermeni soykırım tarihi yeniden incelenmeli, ne olduğunu, neden olduğunu anlamalıyız. 1939’da nasıl Ermeni soykırımı gündemi yoktu da, 1950’de Ermeni soykırımı gündemi ortaya çıktı” diyerek yeniden tartışmaları alevlendirmiştir.
Bu açıklamaların hemen ardından “tetikte bekleyen” gerek Türkiye medyası ve propaganda araçları devreye girmiştir. N.Paşinyan’ın açıklamalarını manşetten vermişler ve kimi ırkçı faşistlerden “görüş”lerine yer vermişlerdir. Örneğin Türk Tarih Kurumu eski başkanı olan Yusuf Halaçoğlu “bakın Ermeniler bizim dediklerimize geldiler” diyerek Ermenistan Başbakanı N.Paşinyan’ı “tanık” olarak göstermiştir. Böylelikle Türk egemenleri soykırımcı ve eli kanlı tarihi geçmişlerini bir kez daha temize çıkarmaya, soykırım gerçekliğini red ve inkar etmeye yeltenmişlerdir. Ama bu saatten sonra hiçbir kurum ile hiçbir devlet TC devletinin yalanlarına inanmayacaklardır.
Ne var ki “elmanın kurdu kendi içindedir” misali N.Paşinyan işlev ve görevini sürdürmektedir.
“Türk Nicol”un affedilemeyecek ihaneti!
N.Paşinyan; 2018 yılında R.Koçaryan (1998-2008) ile S.Sarkisyan (2008-2018) döneminin yolsuzluklarına ve anti demokratik yönetimlerine karşı Ermeni halkının tepkilerini ve demokratik taleplerini kullanarak; “batı” emperyalizminin Ermenistan’da Açık Toplum Vakfı ile Gerorge Soros’un doğrudan desteğiyle tarihe “Kadife Devrim” olarak geçen, halk ayaklanmasında iktidara yerleşti. N.Paşinyan’ın önderliğinde Sivil Anlaşma Partisi, ABD-AB Batı yanlısı politika izledi. Aradan geçen zaman dilimi içerisinde Rusya ile ilişkiler adım adım gerilerken, ABD ile “stratejik ortaklık” düzeyine geldi.
N.Paşinyan’ın bu tavrı ve açıklamaları, öteden beridir TC devleti karşıtı söylemler, Ermeni soykırımının uluslararası alanda mahkum edilmesi, Türkiye üzerinde soykırımın tanınması ve hesap vermesi mücadelesine bilinçli olarak engel oldu. N.Paşinyan, BM ile AKPM’de konuşmalarında soykırım konularına hiç değinmek istemedi. Ülke içerisinde ise Ermeni tarihini, Ermenistan tarihi diyerek değiştirdi. Ermeni yazısının yaratıcısı Mesrop Maşthots, Ermeni tarihinin babası ve tarihçisi Ermeni Herodot olarak kabul edilen Movses Khorenatsi vb. zengin 3000 yıllık Ermenistan Tarihi artık müfredattan çıkarıldı. Batı Ermenistan, Artsakh ile Nahıçevan’ın Ermeni tarihi ve geçmişin üzeri örtüldü. Artık Anayasa’da bahsi bile olmayacak.
N.Paşinyan’ın izlediği politikayla, Ermeni halkının özgürlüğünün, Ermeni topraklarına dönüş umudu ile mücadelesinin sembolü Ararat inkar edilerek, Ermenistan’da bulunan Arakaz olarak değiştirilmektedir. Ermeni Soykırımı’nda katledilenlerin isimlerinin tespit edilmesi gibi, soykırımın reddedilmesi anlamına gelen, yeni yeni teoriler icat etmenin peşinde oldu. Ancak N.Paşinyan’ın İsviçre’de son konuşması bardağı taşıran son damla oldu. Öyle anlaşılıyor ki N.Paşinyan, Ermeni Soykırımı’nı red ve inkar etmesi için görevlendirilmiş, iktidara getirilmiştir. Ya da bu konuda belli merkezlere “söz”ler verilmiştir.
20. yüzyılın başlarında gerçekleşen Ermeni Soykırımı uluslararası alanda şimdiye kadar 40’a yakın hükümet ve devlet tarafından kabul edildi. Türkiye hariç, Almanya-Fransa-Amerika… gibi birçok devletin ulusal arşivlerinde soykırımla ilgili belgelere ulaşmak mümkündür. (Ki Ermeni Soykırımı’nda Almanya’nın dahli ve teşviki bilinmektedir.) Kaldı ki Mondros Mütarekesi’nden sonra Türkiye’de savaş suçlularının, eli kanlı katillerin yargılanması için mahkemeler kurulmuş birçoğu mahkum edilmiş, sürgüne gönderilmiş idam edilenler olmuştur. Türkiye’nin kendisi bile suçluları “yargı”lamıştır.
Dönemin diplomatları ülkelerine soykırım gerçekliğini ispatlayan raporlar sunmuştur. Görgü tanıkların anlatımları bugün dünyanın her tarafında yayınlanmıştır. Yine soykırım konusunda birçok düşünce kuruluşu, gazeteci, tarihçi ve yazarlar kitaplar yayınlamıştır. Filmler çevrilmiştir. N.Paşinyan bu gerçekliği görmemezlikten gelerek skandal açıklamaları ile Ermeni Soykırımı’na şüphe getirecek, inkar ve red edecek, ima eden açıklamalarına devam ediyor. Ermeni halkının çıkarlarına hizmet değil, TC devletinin çıkarlarına, red ve inkar politikasına hizmet ederek, bütün bu akademisyen ve yazarların soykırım çalışmalarına gölge düşürmüştür. Dahası gerçeğin karartılmasına hizmet etmiştir.
N.Paşinyan “Ne olduğunu, nasıl olduğunu, ne oldu da 1939’da Ermeni soykırımı gündemi yoktu, 1950’lerde Ermeni soykırımı gündemi ortaya çıktı” diyor. Böylelikle I. Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarında geliştirilen, Pantürkizm ideolojisi ile dönemin Osmanlı iktidarında bulunan İttihat ve Terakki Partisi tarafından “sermayenin Türkleştirilmesi” amacıyla “Türk’ten başka halklara ve Hıristiyan azınlıkları tanımayan, onları köle olarak gören, Türk’ün en büyük ırk olduğu ideolojisini savunan ve Osmanlı Ermenilerinin ulusal taleplerini “hain ve bölücü” olarak tanımlayarak, Alman emperyalizmin bölgede çıkarları doğrultusunda Ermeni ulusuna soykırım uygulayan bir suç aklanmaktadır.
Kaldı ki Ermeni Soykırım trajedisini inceleyen Raphael Lemkin, 1920 ile 1930’ları incelemiş, soykırım kavramını geliştirmek için örnek olarak Ermeni Soykırımı’nı almıştır.1939’larda Ermeni Soykırımı kavramının, siyasi olarak bir tanımlama olmamasının sebebi, “soykırım” tanımlamasının ancak 1943 yılında icat edilmiş olmasından kaynaklanmıştır.
Raphael Lemkin, soykırım kavramını 1943 yılında Nazi Almanya’sının Yahudi halkına yönelik Holokost ile Ermeni Soykırımı üzerine, kitlesel katliamlar üzerine yaptığı tarihsel araştırmalardan sonra ortaya atmıştır. Bu terimi Yahudilerin Naziler tarafından katledilmesinde kullanan R.Lemkin, 1945’te Nürnberg Mahkemeleri’nde Nazilerin yargılandığı davalarda “soykırım“ kelimesini kullanmıştır.
1946 yılında BM Genel Kurulu’nda, “soykırım” fiili dünyanın kınadığı faillerin ve suç ortaklarının cezalandırılması gereken, uluslararası hukuka göre suç olduğu kabul edilmiştir. R.Lemkin’in çabaları ile 1948’de BM tarafından “soykırım sözleşmesi“nin kabul edilmesiyle sonuçlandı. Uluslararası hukuk çok önemli bir noktayı işaret etti. Aynı yıl “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” insan onuru ile haklarının korunması için kabul edildi.
Lemkin Enstitüsü: Tarihçiler ve yazarlar yara aldı!
Her türlü yalan, demagoji, red ve inkar politikalarına karşın gerçeklerin üstünün örtülemeyeceği, adalet mücadelesinin bir gün muhakkak yerini bulacağını zaman göstermiştir. Bu anlamda 1930’larda olmayan “Adalet ile Hakikat” savaşı, derin uykudan uyanan Ermeni halkının 1965 yılında ilk defa, soykırımın 50. yılında Ermenistan Yerevan’da anma etkinliklerinin düzenlenmesiyle başladı. Tüm dünyaya yayıldı. 100.000 kişinin katılımı ile Ermeni Sorunu’nun adil çözümü ile Nahıçevan, Artsakh ile ilgili talepler dile getirildi. Bir ilk yaşandı.
Yine aynı şekilde Yerevan’da Dzidzernagaberd’de (Kırlangıçlar Yuvası), Ermeni Soykırımı’nda hayatını kaybedenler anısına 1967 yılında bir kompleks inşa edildi. Anıt Ermeni halkının yeniden doğuşunun simgesi oldu. 12 sütundan oluşan kompleks Batı Ermenistan’da 12 şehrin simgesi olarak tasarlandı. Soykırımda katledilen 1.5 milyon anısına sönmeyen meşale yakıldı.
Yerevan’da yakılan ve tüm dünyaya yayılan kor ateşi, nar taneleri gibi dünyaya dağılan Ermeniler uykudan uyanmışlar, sıra TC devleti ile onun temsilcilerinden hesap sorma hareketine dönüşmüştür. Bu hareketin öncüsü ise Gurken Mıgırdiç Yanıkyan olmuştur. Tehcir sırasında bütün aile fertlerini kaybeden G.Mıgırdiç Yanıkyan önce Kafkaslar’da “Ermeni Gönüllüler” ordusuna katılmış, savaştan sonra ABD’ye yerleşmiştir. 1970’lerden sonra “ilk kurşun eylemi” ile “Adalet ve Hakikat” savaşının kıvılcımını tutuşturmuştur. Türkiye’nin ABD Konsolosluğu temsilcilerini cezalandırmıştır. “Ailemin bütün fertlerinin intikamını aldım” diyerek polise teslim olmuştur. Arkasından Marksizm Leninizm’den etkilenen devrimci bir örgüt olan ASALA tarih sahnesinde yerini alarak hesap sorma bilinciyle hareket etmiştir.
N.Paşinyan’ın açıklamalarının ardından birçok kurum, önemli şahsiyetlerden ve Diasporadan gelen tepkiler üzerine “Ermeni Soykırımı tartışılamaz” diyerek “geri adım” atarak düzeltmeye çalışmıştır. N.Paşinyan’ın bu açıklamalarına tepki gösterenler arasında; Kilikya Patriği Aram I, “Ermeni başbakanın açıklamaları düşmanın ekmeğine su taşımaktadır.”, Hayak Girişimi, “Türkiye’ye karşı başka bir yükümlülüğünü yerine getirmeye başladı.”, Vartan Oskanyan (1998-2008) Dönemi Dışişleri Bakanı, “Affedilemeyecek, görmezden gelinemeyecek bir ihanet.”, Rusya Ermeniler Birliği, “Ermeni Hükümetinin Diasporaya ve Ermeni halkının tarihine yönelik art niyetli politikalarının tezahüründen birisidir.”, Ermeni Devrimci Federasyonu (EDF), “Soykırım Kurbanlarının anısına hakaret.”, İsviçre Ermeni ve Ermeni Taraftarı Dernekleri Konseyi (CAAS), “Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Zürih’te çeşitli alanlarda faaliyet gösteren İsviçre Ermeni toplumu üyeleriyle yaptığı son görüşmede yaptığı açıklamalardan derin endişe duyduğunu ifade ediyor…. Başbakan’dan, açıklamalarını netleştirmesini ve Ermeni Soykırımı’nın uluslararası alanda tanınması konusundaki kararlılığını açıkça teyit etmesini talep ediyoruz…” vb. açıklamalar yapılmıştır.
Ermenistan Başbakanı N.Paşinyan’ın devam eden inkarcı söylemine ilişkin Lemkin Enstitüsü açıklamasında ise şöyle denilmektedir. “…Paşinyan, Türkiye’nin soykırımdaki sorumluluğunun yanı sıra soykırımın statüsü ve önemi konusunda da şüphe uyandırarak Türk ve Azeri inkarcı söylemlerini bir kez daha desteklemektedir. Bu tehlikeli bir hamle zira Ermenistan’ın komşularını Ermenistan’a karşı cesaretlendirmekle tehdit ediyor. Artsakh Ermenilerinin yaşadıkları soykırım için adalet arama haklarını daha da zorlaştırıyor. Son olarak geçmişteki zulümler için hesap verebilirliği ortadan kaldırarak ve önleyici bir gerekçe sunarak Türkiye ve Azerbaycan tarafından Ermenilere yönelik gelecekteki soykırımın önünü açmaya yardımcı olabilir…
Bu tür sorumsuz açıklamalar hem Ermenistan’da hem de Diaspora da zaten kırılgan olan psikolojik iklimi daha da kötüleştirmekte, Ermenileri yeni bir soykırım tehdidi altında uzlaşmaya zorlandıkları soykırımcı devletlerden ziyade kendilerini sorun olarak görmeye zorlamaktadır…
Başbakan’ın bu tür açıklamaları Ermeni egemenliğini, tarihini ve kültürünü tehlikeye atmakta, Türkiye ve Azerbaycan’a Ermeni kimliğinin altını oymak için yeni bir araç sağlamaktadır. Ayrıca soykırım kurbanlarına ve onların torunlarına karşı da büyük bir saygısızlıktır…”
Başbakan N.Paşinyan’ın skandal açıklamaları, Başta Ermeni tarihçiler John Giragosyan, Reymond Kevorkyan, Ronald Grigor Sony ve yazarlar Yves Ternon, Hans Lukas Kıeser, Henry Morgenthau, Raphael Lemkin gibi soykırım üzerine bütün dünyanın referans kabul ettikleri Ermeni dostlarını incitmiş ve yaralamıştır. Ermeni halkının “Adalet ve Hakikat” mücadelesine gölge düşürmeye çalışan N.Paşinyan, uluslararası emperyalist güçlerin kullanışlı elemanı olduğunu açıklamaları ile ortaya koymuş durumdadır. Henüz üstlendiği görevler ile sorumlulukları bitmiş değildir. Ermeni halkı yeni yeni tehlikeler ile karşı karşıyadır. Artsakh Cumhuriyeti’ni bir gecede teslim ettiği gibi, şimdi sırada Zangezur Koridoru üzerine “göstermelik tartışmalar” yürütülmektedir. Yeni yeni “sürpriz”ler yaşanmasına şaşırmamak gerekir.
N.Paşinyan Ermeni soykırım anmalarına “neden 1950’lerden sonra“ diyerek, Ermeni Soykırımı gerçekliğine ve Ermeni Soykırımı anmalarında “gizli bir el“ ima ederek, soykırımı anma törenlerine kuşkulu yaklaşmaktadır. Böylelikle N.Paşinyan, Ermeni halkının hafızasına saldırmaktadır. Buradan Ermeni halkının geleceğini “savunduğu”nu sanmaktadır. Oysa hafızlarını kaybeden halkların ne duruma düştüğünü, yeniden ve yeniden soykırım ve katliamlarla karşı karşıya kalacağını yok saymaktadır. Kısa bir süre önce Artshak’ta yaşananlar ortadır.