Devrimci pratik açısından Marksist teori sadece bütünselliğin bir yanını değil yol gösterici ve rehber bir niteliği tanımlamaktadır. Bu olmazsa olmaz karakter, Mao’nun “Siyasi çalışma tüm çalışmaların can damarıdır” sözü ile formüle ettiği şekliyle kritik yere sahiptir. Bu anlamda da devrimci pratiğin sınanmış formülasyonu olarak Marksist teoriye yaklaşım, tüm bir devrimci sürecin komünist rehberlikle sürdürülmesi açısından dikkate değer bir tartışma konusu olarak karşımızda durmaktadır.
Bu noktada dikkat çekmeye çalıştığımız alan, sadece teoriye yeterli ilginin gösterilmemesi eleştirisi değil, bütünde teoriye nasıl yaklaşıldığı ve bu noktada Marksizm’in kavranışındaki yöntem sıkıntılarıdır. Zira, net olan şudur ki, çok okumak, teorik kitapları birbiri ardına ezberlemek; doğru bir kavrayış ve yöntem yoksa bireyi devrimci değil lafazan yapmaktadır. Devrimci saflarda bu kaynaktan beslenen en problemli görüngü ise sağ ve sol sapmalara kaynaklık eden, çalışma tarzını ise bürokrat bir hatta hapseden Marksizm’e dogmatik yaklaşma sorunu olmaktadır.
Bu temelde tarihsel bir örnek yerinde olacaktır. İslam tarihinde Sıffin Savaşı olarak bilinen Ali ve Muaviye arasında geçen iktidar savaşında, Ali yanlıları ile Muaviye taraftarları arasındaki çatışmalar sırasında, ilginç bir örnek yaşanır. Ali yanlılarının karşısında direnci kırılan Muaviye ordusu, mızrakların ucuna Kur’an yaprakları asarak savaş meydanına çıkar ve böylece savaşı bir an olsun durdurmayı başarabilirler. Ali, ordusuna “önce benim, sonra da benim, yaşayan Kur’an benim” diyerek hücum emri verse de ordusu harekete geçmez ve Kur’an sayfalarının takılı olduğu mızraklara karşı silah kaldıramaz. Muaviye karşı öfkeli olan ordu, bu hile ile Kur’an’a kılıç kaldırmaz ve sömürüye karşı savaş talimatı veren Ali esir alınır.
Örnekteki olay, tarihsel gelişim adına başkaca sonuçlar da doğurmuştur ancak burada konumuz olmadığı için girmiyoruz. Bizim açımızdan dikkat çekici olan, burada, güncel olana, sürece denk düşene ve politikanın emrettiğine değil, kutsal ve tabu olana biat edilmesidir. Dogmatizme dair çok net bir örnek olarak bu tutum, güncelde ülkemiz devrimci hareketleri ve onların kadrolarının meselelere dair yaklaşımında da aynen geçerlidir. Şöyle ki, Marksizm dünyayı, doğayı ve onun iktisadi, sosyal ve siyasal pratiğini tahlil ettiği için değil, bu tahlil temelinde onu değiştirmenin güncel yöntem ve araçlarını sunduğu için bir bilimdir. Bu nedenle de teoriye, donmuş, geçmişe ait bir olgu olarak değil; yaşayan, canlı, dinamik, yenilenen ve her koşulda devrimci çözüm üreten bir süreklilik olarak görmek gerekmektedir.
Ancak dogmatizmin yaklaşımı, bunun aksine ışık tutmakta, ezber ve tekrarlar ile iş yapmaktadır. Ve sonuç olarak ortaya selefi ve gelenekçi, değişim ve gelişimden uzak bir örgütlenme biçimi çıkarmaktadır. Örneklendirmek gerekirse; SBKP tarihi açısından Troçki’nin Sürekli Devrim Tezi, Marks’ın bazı temel yaklaşımlarına dayanmaktadır. Marksizm’e dogmatik yaklaşıldığında teorinin de dinamik ve devingen bir olgu olduğunu kavrayamayan bir kafa yapısı, çok rahatlıkla Troçki’de Marksizm’i, Lenin’de de oportünizmi keşfedebilir.
Konuyu TDH’a çevirdiğimizde ise, bu temelde birçok ele alış örneklerine rastlamak mümkündür. Mao Zedung yoldaşın “eğer sosyal pratik sizi yadsıyorsa fikirlerinizi değiştirin” tespitinden hareketle devrimci önderlerin her sosyal pratik sonrasında eldeki fikirleri sınayarak bir kopuş yaşadığı aşikardır. Ülkemizde ise bu komünist kopuşun adı İbrahim Kaypakkaya’dır. Ancak o günden bugüne TDH açısından geçerli olan “kutsal” kitaplarda bulunmayan sözler söylenemez olmuş, on yıllar öncesine ait yazılardan yöntem çıkarmak ve tahlil yapmak bir kenara itilerek söylenen sözün üstüne söz eklememek keramet haline gelmiş; doğruya ve yeniye karşı kutsal kitapların sayfaları “mızrak” uçlarına takılarak güncel olan birçok olgu selefi örgütlenme biçimine kurban edilmiştir.
Çizdiğimiz çerçeveye dair Kalinin’in şu ifadesi yerinde olacaktır; “Oportünizm kendisini her zaman yalnızca Marksizm-Leninizm’in doğrudan doğruya inkârıyla göstermez. Bazen metne düşkünlük, kurama dogmatik olarak yaklaşmak da oportünizmdir.”
Teoriye yaklaşımda yöntemi bulmak…
Bu kapsamda dogmatizmin pratik hatalarından Marksist teoriye nasıl yaklaşılması gerektiğine çekersek eğer, burada ilk dikkat edilmesi gereken nokta yöntem sorunudur.
Bu noktada özellikle teorik çalışmalara dair Kalinin “Devrimci ahlak-devrimci eğitim, Marksizm’i öğrenme yolunun yalnızca Marx’ı, Engels’i, Lenin’i okumak olmadığından… söz etmiştim. Siz onları birinci sayfasından son sayfasına kadar öğrenebilir, şu ya da bu fikri aynen tekrarlayabilirsiniz. Ancak bu, henüz Marksizm’i öğrendiğiniz anlamına gelmez. Marksizm’i öğrenmek demek, Marksist yöntemi benimsedikten sonra, uğraşımıza bağlı diğer sorunlara Marksist’çe çözümler getirmeyi başarabilmek demektir” demektedir.
Marksist yöntemin özü somut koşulların somut tahlilidir. Doğallığında Marksist politikaya temel hâkim olan şey, güncelin yasaları olmak zorundadır. Devrimci bir örgütlenme adına program belirleyicidir ancak stratejik hattın kudreti, kendisini politik esneklik alanında sınadıkça artacaktır.
Bu nedenledir ki, Marksizm açısından teoriye yaklaşım, bir yöntem üretme ve olmuş olanı kendi koşullarında değerlendirerek, güncel olandan devrimci sonuçlar çıkarmak için teorinin dinamik karakterini esas almayı koşullar. Bu temelde dogmatizmin panzehiri olarak Marksist teoriye yaklaşırken esas alınması gereken şey, üretildiği dönem ve koşullar, evrensel boyutu, özgül yönleri, öncesi ve sonrası ile bağlarıdır. Yani Marksist olmak, kitap ezberlemek değil, “…kuramı hayatla beslemek, günlük işleri kurama bağlamak” demektir.
Sonuç olarak, açık olan şudur ki, devrimci bir süreci örgütlemek adına burjuvazi ve onun ekonomik-sosyal-politik türevleri ile mücadele etmek yetmemektedir. Esas olan, sürece ve onun gerekliliklerine denk düşebilmektedir. Kitlelerin istenç ve taleplerini politikalaştırmayan, bunu Marksizm’in evrensel teorisi ile sınayıp onu yaratıcı ve dinamik tarzda uygulamayanların akıbeti yenilgiye, tüm pratiği ise tarihin ilerleyişi karşısında seyre dalmaktır.