
Suriye’de Aleviler Yanıyor!
“Suriye’de Alevi katliamlarına ve olup bitenlere baktığımızda da görüp anlayacağız ki, en büyük savunma ve korunma gücü özgürlük bilincidir. Kurtuluş, silahı ve örgütlenmedir.”
11 Mart 2025
Türk ordusu ve ona bağlı çetelerin Rojava’ya yönelik saldırıları, 3 aydır aralıksız devam ediyor. Topraklarını ve onurunu koruyan, savunan özgürlük savaşçıları direnerek çetelere ağır kayıplar verdirmektedir. Tışrin ve Qarakozağ direniş mevzisi olmaya devam ediyor. Her türlü ağır ve yıkıcı silaha rağmen SMO çeteleri ve destekçileri olan Türk ordusu, direniş barikatını aşamıyor.
Türk ordusunun eğitip donatıp beslediği SMO çeteleri, bir yandan Rojava topraklarına ve savaşçılarına; diğer yandan Suriye’nin kıyı şeridinde yaşayan Alevi halkına saldırıyor. Her iki saldırı da aynı merkezden ve güçten beslenen, desteklenen, yönetilen çeteler tarafından gerçekleşiyor.
Esad yönetiminin devrilmesiyle birlikte Alevilere dönük saldırılar, katliam başladı. Bugün yaşlı genç, kadın erkek sivil demeden halka yönelik gerçekleşen kanlı saldırıları, dünün devamı olarak okumak gerekir. Yüzleri aşan sayılarla ifade edilen ölü sayısı DAEŞ çetelerinin devamı olan HTŞ ve SMO eliyle gerçekleşmektedir. Sosyal medyaya düşen görüntüler tüyler ürperticidir. Katliamın çığlığı ve kanlı rengi, herkes tarafından görülüp lanetlenirken dünyanın uygar denilen efendileri tarafından ne doğru dürüst lanetleniyor ne de dur denmesi için çalışılıyor. Uygar denilen dünyanın sessizliği, katliamın acısı kadar inciticidir.
Savunmasız halktan insanlar, gençler, kadınlar sokak ortalarında, duvar diplerinde, evlerinde katlediliyor. Kaçırılıyor. Alevi kadınlar tecavüze uğruyor. Evlere baskın düzenlenip yakılıyor. Tıpkı Çorum, Maraş, Sivas, Gazi mahallesinde Alevilere yönelik saldırıların bir benzeri Suriye’de çeteler tarafından gerçekleştiriliyor.
Katliama kılıf!
Bir kısım batılı ülke ve Türk medyası HTŞ merkezli yayın yapan çete medya, çarpıtarak “Esad rejim artıklarına karşı yapılan temizlik harekatı” olarak açıklama yapmaktadır. Alevi halk, “Esad artıkları” olarak gösterilmektedir.
Basın yayın organlarının katliamları savunma ve yapılanları meşrulaştırması yetmezmiş gibi camiler de devreye sokuldu. Camilerde insanlık düşmanı imamlar, cihat çağrısı yaparak Alevilerin katledilmesinin helal, mal ve mülklerine el konulmasının da ganimet olduğunu açıkladı.
Uluslararası sermaye güçlerinin, silah baronlarının ve faşist TC devletinin desteklediği, sahip çıktığı HTŞ çetelerinin gerçekleştirdiği suçları, işledikleri cinayetleri örtbas etmek için olmadık yalana, iftiraya başvurarak kendilerini zorlamaktadırlar. Çıkarlar ortak, amaçlar aynı olunca yalanlar da benzer olmaktadır. Efendiler, bir yandan kan ve barut görüntüleri arasında yaşanan katliamları yalanla örtbas etmeye çalışırken diğer yandan büyük bir çaba göstererek uşaklarını koruma ve savunma altına almaya çalışmaktadır. Oysa ne güneş balçıkla sıvanır ne de kan, yalan ve suyla yıkanır.
Lazkiye, Tartus ve kıyı bölgelerinde yaşayan Aleviler tek merkezden yönetilen suç ve cinayet şebekesi gibi çalışan Suriye’nin yeni ordusu HTŞ’nin katliamlarına maruz kalmaktadır.
Tarihsel hatalar
Anlatıldığı ve dillendirildiği gibi Aleviler, Esad yönetimi döneminde de rahat ve huzur içinde değildi. O dönemde bile mağdur durumundaydılar. Şimdi de HTŞ yönetimi altında mağdur ve baskı altındadırlar. Alevi halk, şimdiye kadar bir öz savunma örgütü kurmamanın büyük hata ve yanılgısını yaşamaktadırlar.
Esad yönetiminin yıkılmasıyla birlikte Alevilerin büyük çoğunluğu ellerindeki silahları, “yeni Suriye ordusu”na teslim etti. Ermeni Soykırımı, Dersim katliamları ve 12 Eylül sürecinde olduğu gibi önce halkın elindeki silahlar toplandı. Halk, silahsızlandırılarak savunmasız bırakıldı. Katliamın ön hazırlığı için ne gerekiyorsa yapıldı.
Medya ve dini kurumlar, bir yalan ve iftira makinası gibi çalışarak halkların bilinç ve duyguları tutsak almaya çalışıldı. Alevilere yönelik kin ve nefret her tarafa yayıldı. Alevi düşmanlığı, Esad’a düşmanlıkla özdeş hale getirilmeye çalışılarak Alevi halka yönelik kin ve nefretin yolunun açılmasına çalışıldı.
HTŞ denilen çete yapılanması, emperyalist devletlerin ve bölge gerici faşist devletlerinin destek ve yönlendirmesiyle yönetime getirildikten sonra Alevilere yönelik yapılan saldırılar münferit olaylar olarak gösterildi. Bu saldırıların sonlanması, faillerin cezalandırılması vb. sözler verilerek halk yatıştırılmaya, öfke ve tepki yumuşatılmaya çalışıldı.
Tüm diktatörlerin yaptığı açıklamaların bir benzerini Colani teröristi “Güvenlik güçleri sivilleri koruyor. Sivillere dokunmuyor” diyerek yalanın Arapçasını okudu. TC devleti yetkilileri de açıklama yaparak “Rejimin yanında olduklarını” açıklayarak rejimin gerçekleştirdiği katliamları açıktan savunma cesaretini gösterdiler. Uluslararası kurumlar ise inandırıcılıktan uzak göstermelik birkaç cümlelik açıklamayla katliamları kınamakla yetindiler.
Yeni Suriye’de barış ve huzur, halkların, inançların can ve mal güvenliği yoktur. HTŞ ve SMO çetelerin halklara inançlara yönelik saldırıları kısa sürede son bulmayacaktır. Türk ordusu, Suriye’ye İdlib ve Menbiç kırsalına askeri sevkiyat yaparak, boşlukları doldurmaya ve askeri hegemonyasını artırmaya çalışarak HTŞ ve SMO’ya olan tam desteğini sürdürmeye devam ediyor.
Türk ordusunu katliamların yürütücüsü ve sürdürücüsü olarak görmek gerekir. Türk politik ve askeri yetkililerinin tümü, yeni Suriye yönetimini desteklediklerini her fırsatta açıklamaktadırlar. “Türkiye’nin sahaya inme vakti gelmiştir” denilerek HTŞ’ye açık destek vermeye devam edeceklerini açıktan dile getirmektedirler.
“Zafer” konferansıyla tüm çete grupları birleştirilerek tek bir Suriye yönetimi olarak örgütlendi. Ancak sahaya bakıldığında her çete grubu, kendi isimleri ve öz güçleriyle bulunmaktadır. HTŞ çete yapılanmasına öncelikli olarak Türk devleti ile birlikte Katar hükümeti destek sundu.
Katliamlar karşısında korunmasız, savunmasız, çaresiz ve sahipsiz kalan Aleviler, SDG’den, Durzilerden yardım ve destek istediler. Rus askeri gücüne sığınmaya çalışarak korunmanın yolunu aradılar.
Türk devletinin elinin uzandığı, sözünün ulaştığı her ülke ve toprak parçasında istikrarsızlık, kaos ve çatışma eksik olmaz. Düşmanlık son bulmaz. Bunun en açık örneği Suriye’dir. Adına “yeni Suriye hükümeti” denilen suç örgütü ve çete yapılanmasına en büyük desteği veren, onun ayakta kalması için çalışan yayılmacı hegemonyacı faşist TC devletidir.
Suriye halklarının eşit, özgür, baskısız bir yaşamın önünde en ciddi engellerin başında TC devleti gelmektedir. Ve desteklediği çete yapılanmaları HTŞ ve SMO gelmektedir. Suriye’de hem dış hem de iç nedenlerden dolayı barış ve istikrar gerçekleşmeyecektir. Yeni Suriye yönetimi, istikrar sağlamaktan uzak kaos ve krizin yegane sorumlusu olarak saldırıların yaratıcısı olduğunu gösterdi.
Emperyalist kapitalist sistemin ve bölge gerici faşist devletlerinin, Suriye’de barış ve huzuru getirmesini beklemek ham hayaldir. Onların varlığı halklar, inançlar ve kültürler arasında farklılıkların kışkırtılması, çatışma ve düşmanlıkların sürmesi demektir. Emperyalizm gericiliktir, hegemonyacılık ve halk düşmanlığıdır.
Halklar ve inançlar için can ve mal güvenliğinin olmadığı Suriye’de demokratik bir çözüm bulamayan Durziler, Aleviler özerklik yaratarak çözüm yoluna gitmeye çalışmaktadır.
Savunma hakkı
Halkların en temel yaşam haklarından biri savunma ve korunma hakkıdır. Halklar, savunma hakkını kullanarak silahlanıp kendi öz savunma güçlerini oluşturarak kendilerini saldırganlardan koruyabilir. Bunun dışında var olma, korunma ve savunma yolu yoktur.
Ülkemizde ve Orta Doğu’da yaşanan tüm katliamların, zorbalıkların tarihine, oluşum ve sonuçlarına bakıldığında görülecektir ki, katliamları gerçekleştiren diktatörlerin neden ve gerekçeleri, kullandıkları yol ve yöntemler, söz ve ifadeleri oldukça benzerdir. Emperyalist kapitalist ve bölge gerici faşist devletleri, asla halkların dostu ve özgürlüklerin koruyucusu değildir. Hiçbir emperyalist ülke, halkları koruyan bir güç ve onların gerçek dostu değildir. Gerçek dost, ezilen halklar, inanç ve kültürlerdir.
Suriye’de Alevi katliamlarına ve olup bitenlere baktığımızda da görüp anlayacağız ki, en büyük savunma ve korunma gücü özgürlük bilincidir. Kurtuluş, silahı ve örgütlenmedir. Başka hiçbir güç, ne özgürlük bilinci ve umudu kadar güçlüdür ne de namlular kadar dosttur. Var olmak, yaşamak katliam ve saldırılardan korunmak için özgürlük bilincinden, ezilen halklarla dostluk ve ittifak dışından, silahlanmaktan başka bir yol yoktur. Yeni Kerbelalar yaşanması istenmiyorsa Aleviler; ezilen, özgürlük ve eşitlik arayan halk ve inançlarla el ele vererek güçlü-birleşik örgütlenmeler yaratarak kurtuluşun yolunu aralayabilir. Kurutuluş, özgürlük bilincinde ve emekçi ellerdedir.