28 Ekim tarihinde Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nde Sosyalist Meclisler Federasyon, Partizan ve Yeni Dünya İçin Çağrı tarafından “Kriz ve Şiddet Sarmalında Birleşik Mücadelenin Olanakları; Ne Yapmalı?” başlıklı bir Forum düzenliyor.
Foruma kısa bir süre kala forumu düzenleyen kurumlarla foruma ve güncel politik sürece dair röportaj yaptık. İlk söyleşiyi yaptığımız Yeni Dünya İçin Çağrı, yapılacak foruma dair, “Saldırılara karşı ne yapabiliriz? İşçilerin, emekçilerin, ezilenlerin birleşik ortak mücadelesini nasıl örebiliriz? Forum’da bu sorulara yanıt arayacağız” diyerek yanıtlar temelinde bir tartışma yürütüleceğini dile getirdi.
28 Ekim tarihinde Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nde Sosyalist Meclisler Federasyon, Partizan ve Yeni Dünya İçin Çağrı tarafından “Kriz ve Şiddet Sarmalında Birleşik Mücadelenin Olanakları; Ne Yapmalı?” Başlıklı bir Forum düzenliyor. Foruma kısa bir süre kala forumu düzenleyen kurumlarla foruma ve güncel politik sürece dair röportaj yaptık.
İlk söyleşiyi yaptığımız Yeni Dünya İçin Çağrı, yapılacak foruma dair, “Saldırılara karşı ne yapabiliriz? İşçilerin, emekçilerin, ezilenlerin birleşik ortak mücadelesini nasıl örebiliriz? Forum’da bu sorulara yanıt arayacağız” diyerek yanıtlar temelinde bir tartışma yürütüleceğini dile getirdi.
Yeni Dünya İçin Çağrı ile yaptığımız söyleşi şu şekilde;
24 Haziran seçimlerinden sonra özellikle de dövizde yaşanan dalgalanma ile çok geniş kesimleri derinden sarsan bir zam furyası ve enflasyon gerçeği ile karşı karşıya kalındı. TC ekonomisinde yaşanan söz konusu gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?
TL’nin dolar karşısında değer kaybetmesi, sürdürülemez olan dış borçla, öncelikle devlet altyapı yatırımlarına ve inşaata dayalı, içte de borçlanmaya dayalı tüketim temelinde yüksek kalkınma hızının duvara toslaması sonunda kaçınılmazdı. TL’nin değerinin üzerinde işlem görmesinin nedeni döviz olarak gelen sıcak parayı çekebilmek için yürütülen yüksek faiz politikası, buna karşı emperyalist metropollerde ise ekonomiyi canlandırmak için yürütülen düşük faiz, ucuz para politikası idi. Batılı emperyalist metropollerdeki düşük, nerede ise sıfır-faiz politikasının terk edilmesi, sıcak paranın yavaş yavaş daha az kârlı ve fakat daha güvenlikli metropol ülkelere geri dönme eğilimi, TL’nin değer kaybetmesini, yavaş yavaş gerçek değerine geri dönmesini beraberinde getirdi. TL’nin dolar/avro karşısında değer kaybetmesinin maddi temeli Türkiye’nin AKP döneminde yürüttüğü borca dayalı yüksek kalkınma ekonomi siyasetinde yatıyor.
TL’nin değer kaybetmesinin bir diğer nedeni de, doğrudan doğruya kurda spekülatif oyunlar üzerinden hükümete karşı çekilen finansal operasyonlardır. Bu finansal operasyonların hedefi Türkiye’nin siyaset yapıcılarına ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek, Türkiye’yi yeniden İMF kapısında sıraya sokmak, sonuçta mali ve bütün diğer siyasetini belirlemektir.
AKP, RT Erdoğan yönetimi ekonomi siyasetinde değişikliğe gitti. Değişikliğin adı Yeni Ekonomi Programı’dır. YEP’in sonucu; yüksek işsizlik, enflasyon ve düşük kalkınmadır. Burjuvazi işçilere kısa vadede, emekçilere daha fazla işsizlik ve enflasyon vaad ediyor. Burjuvazinin hedeflediği ve artık zorunlu hâle gelmiş olan “değişim”, onun orta vadeli ve uzun vadeli çıkarları için uygun olan bir siyaset değişikliğidir! Burjuvazi işçilerden “milli dava“ uğruna fedakârlık istiyor! İşçi ve emekçilerle,
egemen burjuvazinin ortak bir “milli dava”sı yoktur. Türkiye’de egemen Türk burjuvazisi, işçi sınıfının ve tüm emekçilerin sömürücüsü ve baş düşmanıdır. Bu gerçeği işçi sınıfı ve emekçilere taşımamız gerekiyor.
Ekonomide yaşanan gelişmelerle, devrimci, ilerici ve yurtsever güçlere, toplumun muhalif kesimlerine yönelik saldırganlık ve gözaltı furyası arasında bir ilişki kurmak mümkün mü?
Türkiye’de T.C devleti kurulduktan, 1925 Takriri Sükun Kanunu ile Kemalist diktatörlük iktidarını sağlamlaştırdıktan bu yana faşizm hüküm sürmektedir.
T.C hiç bir zaman demokratik bir devlet olmadı. T.C ordunun doğrudan yönetime el koyduğu dönemler dışında üzeri yer yer parlamenter yönetim ile örtülmeye çalışılan faşist bir devlettir. Devleti yöneten her hükümet de faşizmi uygulamıştır.
AKP/Erdoğan yönetimi, özellikle 2010’dan bu yana tehdit altında gördüğü iktidarını koruma çabası içinde giderek artan bir şekilde 12 Eylül Anayasası’na dayanarak faşizmi yoğunlaştırmaktadır. Özellikle 2015 Temmuz’unda Kuzey Kürdistan’da yeniden başlayan ve yoğunlaşan sömürgeci savaş, 2016 15 Temmuz Fethullahçı darbe girişiminin bastırılması, Türk ordusunun Suriye’deki savaşa doğrudan katılımı ile bu yoğunlaşma daha da koyulaşmıştır.
Dolayısıyla devrimci, ilerici, Kürt hareketine, toplumun muhalif kesimlerine yönelik saldırganlık ve gözaltı furyası yeni bir şey değildir. Temmuz 2015’ten bu yana dozu giderek artan, faşizmin en önemli özelliği olan açık terörün koyu bir şekilde uygulanmasıdır söz konusu olan.
Son dönemlerde 3. Havalimanı işçilerinin çığlığı ile daha görünür hale gelen, işçi ve emekçilerin çeşitli gerekçe ve taleplerle açığa çıkan bir tepkisi söz konusu. Emekçiler cephesinde yaşananları nasıl okumak gerekiyor?
İşçi sınıfının ayağa kalması için yeter neden var. Kötü çalışma koşulları, güvencesiz çalışma, sömürü, baskı, düşük ücretler vb. Fakat işçi sınıfı bırakalım siyasi alanı, sendikal alanda dahi örgütsüz. Devrimcilerin sınıf ile bağları çok zayıf.
İşçi hareketi saldırı değil savunma pozisyonunda. Direnişler ancak işten atma saldırısı olduğunda, sendikalaşma mücadelesi olduğunda gündeme geliyor. Bunun istisnası 3.Havalimanı işçileridir.
Kölece çalışma koşullarında çalıştırılan, insanlık dışı barınma, beslenme ve ulaşım koşullarına maruz bırakılan, iş cinayetlerine kurban giden 3.Havalimanı işçileri haklı olarak isyan etti. İşçilerin haklı direnişi devlet güçleri tarafından şiddet ile bastırıldı.
Devlet, patronlar aslında işçi direnişlerinin gelişmesinden/yaygınlaşmasından korkuyor. Metalde bu net olarak görüldü. Metal işkolunda grev olma ihtimali dahi devleti korkuttu. Ocak ayında metal işkolunda son yılların en iyi TİS’i imzalandı.
Önümüzdeki dönemde, enflasyonun yükselmesi, işsizliğin artması, patronların işçileri işten atmasına bağlı olarak işçi sınıfı hareketinde kıpırdama, gelişme, yükselme yaşanacaktır. Devrimciler bu sürece hazırlıklı olmalıdır.
28 Ekimde “Kriz ve Şiddet Sarmalında Birleşik Mücadelenin Olanakları; Ne Yapmalı?” Başlıklı bir Forum düzenliyorsunuz. Forumda hangi sorulara yanıt aranacak?
Kriz giderek etkilerini artırıyor. Diğer yandan faşizm dizginsiz bir biçimde uygulanıyor. Krize ve faşizme karşı sosyalistlerin, devrimcilerin, ilericilerin, Kürt hareketinin, işçi emekçi hareketinin; bir araya gelmesi, ortak mücadeleyi örmesi gerekliliktir. Saldırılara ancak birlikte karşı koyabiliriz.
Kriz ve faşizme karşı nasıl mücadele etmeliyiz? Saldırılara karşı ne yapabiliriz? İşçilerin, emekçilerin, ezilenlerin birleşik ortak mücadelesini nasıl örebiliriz? Forum’da bu sorulara yanıt arayacağız. Bu sorulara verilecek yanıtlar temelinde tartışma yürüteceğiz.
Forum çağrısında vurgulandığı gibi; “Zaman yalnız durma zamanı değil! Zaman bir araya gelmenin, ortak iş yapmanın, birlikte mücadeleyi örmenin zamanıdır.”