Selvi Demirdağ Ana’ya ve milyonlarca acılı kadına minnetle…

Bazı kadınlar vardır, acıların gölgesinde demlenir; hayat ağacının dallarına tutunup oradan güç aldıklarına inanılır ama aslında o dallara güç verenler bu kadınlar olurlar. O kadınlardan biridir Selvi Ana… Proletarya Partisi’nin şehit düşen dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ ile yine Proletarya Partisi’nin Yel Dağı’nda şehit düşen gerillası Ali Demirdağ’ın annesi… Annemiz…

Genç yaşında yaşadığı onlarca acı ve yoksulluğun içinde gözbebeği gibi büyüttüğü iki cihan genci evladını devrim ve komünizm mücadelesinde toprağa veren Selvi Ana ve Mustafa Amca’yı, Devrim ve Komünizm Şehitlerini Anma Haftası sebebiyle ziyaret ettik.

75 yaşına girmişti Selvi Ana ve hastalıklarla boğuşuyordu. Hastalıklarla boğuşuyor dememiz lafın gelişi, hastalıklar bu güçlü kadını genç bedenlerin yapabileceği kimi atikliklerden mahrum etse de, sırtını yere getirememişti. Evin içerisinde ne işi varsa kendisi görüyor, Mustafa Amca’yla yapıyordu. Yemek ve çay ikramlarında kesinlikle gelenleri ayağa kaldırmıyor, tüm işi titizlikle kendisi yapma çabasında hala.

Bizim için yaptığı hazırlıkların bir parçası olamamaktan, ona yardım edememekten rahatsız olsak da Selvi Ana’nın otoritesine karşı gelmek ne mümkün? Kendine ait düzeni içerisinde bizlere düşen; onun lezzetli ikramlarını yemek, ağır ağır demlenen çayını hoş sohbetinin eşliğinde içmektir.

Bir de Selvi Ana’nın isabetli yorum ve sorularına cevap vermek.

 

“Bizim evde parti hiç konuşulmazdı”

Bilen bilir, Selvi Ana gündemi takip eder, gelişmeleri yorumlar ve anlamaya çalışır. Oldukça zeki bir kadındır ve Ali ile Mehmet’in zekasını ondan aldığı açıktır.

75 yaşında olmasına rağmen hafızası pırıl pırıl ve oldukça nettir.

“Bizim evde parti hiç konuşulmazdı” diyor Selvi Ana. Hem Ali’nin hem Mehmet’in illegal çalışma tarzını nasıl ele aldıklarına dair veri olarak onların parti ve partililere ilişkin hiçbir bilgiyi evde konuşmadıklarını ve evdekilerle paylaşmadıklarını anlatır.

 

Ali ile Mehmet değildi tek sohbet kaynağımız…

Ali ile Mehmet değildi tek sohbet kaynağımız… Ev, aile, günlük yaşam, tertemiz ve düzenli olmasına rağmen bir türlü kaynağını bulamadığımız ve güve olma ihtimali olan siyah böceklerin nereden türediği… Sonra yine söz dönüp dolaşıp acılı deneyimlerimize geldi.

Yoldaşlardan biri, 1990’lı yıllarda eşi ve kardeşi tutsakken yaşadıklarını anlattı önce… Hasta bir yoldaşın ve iki çocuğun bakımı, başka bir evde yalnız olan yaşlı bir anneye yardım, evin geçimi, illegal ve legal mücadele ile geçen yıllarını anan yoldaş, bazen o yılları düşününce o enerjiyi nasıl bulduğuna şaşırdığını söyledi.

Selvi Ana da yaşadığı acıların kendisinde aynı duyguları yarattığını anlatırken iki çocuğunu yitirdiği dönemlerdeki acılarını nasıl kaldırdığını anlayamadığını, bazen bugün o dönemleri düşünmenin bile kendisine çok ağır geldiğini anlattı.

Yer yer gözlerimiz doldu, yer yer anıların tatlı ve hoş anlarında gülümsemekten kendimizi alamadık.

 

Devrime ihtiyaç duyup onu çelikten inşa edecek olan kadınlar

Evet, şehit ve tutsak ailelerimiz bizim mirasımız ve geleneğimizdir. Geleceğimizdir de…

Ancak Selvi Ana’ya bakınca bu geleceği örebilmek için ona sadece Ali ve Mehmet’in annesi, onların anılarının biriktiricisi olarak bakmanın ötesine geçmek zorunda olduğumuzu bir kez daha derinden hissettik.

Selvi Ana, bu topraklardaki yoksul ve emekçi kadınların yaşadığı acılara rağmen dimdik yaşamanın tarihidir aynı zamanda. Devrime ihtiyaç duyup onu çelikten inşa edecek olanların tarihi ve anıtıdır.

Proletarya Partisi’nin yüzlerce şehidi ve onların ailelerine temas tam da bu ihtiyaç ve kurucu gücü inşa etmekten geçmektedir.

Bunu bir kez daha hatırlatan Selvi anaya ve milyonlarca acılı kadına minnetle…

 

Bir Partizan okuru