Partizan Yürekli, Asi Ruhlu Hülya Yoldaşıma…

Partizan Yürekli, Asi Ruhlu Hülya Yoldaşıma…

“Şu an faaliyet yürüttüğüm yerde, ölümsüzleştiğinin haberini bir görüşme esnasında aldım. Birden bir boşluk hissi doğdu içimde… Işıklar yoldaşın olsun yoldaşım.”

31 Ocak 2025

Hülya yoldaş… Bir zaman Partizanlarla ilk tanışma sürecimde, mücadele içinde tanıdığım, türlü dönemlerde birlikte omuz omuza mücadele yürüttüğüm yoldaşım… Zamanın ne kadar aktığı değil, akan zaman içinde yıkılası düzene ne kadar karşı koyduğumuzdu yaşamımızı anlamlı kılan. 1980’li ve 90’lı yılların tanığı değildim ancak anlatılır Hülya yoldaşın, bir kadın olarak hangi zorluklarla mücadeleye katıldığı ve devam ettiği. Kaypakkaya geleneğinin bir neferi olmaya adayken hangi zorlu süreçleri yaşadığını anlatanlar, Hülya yoldaşın ailesini aşarak kolektife katılımının nasıl binbir zorlukla geçtiğini, kadın olmanın, sadece anne-babaya karşı değil, erkek kardeşlerine karşı da mücadele yürüttüğünü dile getirirlerdi. Mücadelenin zorlu süreci ailede başlar ancak bununla bitmez. Hülya yoldaşın pratik yaşamında önünde birçok engel vardır. O sadece kadın olmanın zorluğunu yaşamadı aynı zamanda mücadele içinde de erkek egemen düzene karşı inatçı ve direngen bir mücadele yürüttü. Bilenler ve tanık olanlar hatırlar, yoldaş aynı zamanda devrimci ortamlarda da kadın özgürlüğünün amansız bir neferi olarak anılacaktır.

Özellikle kolektifimiz içinde kadın mücadelesine yaklaşımda bir pusula görevi görmüştür. Bu konuda kollektif içinde ve toplumsal mücadelede amansız eleştirileri, yol açıcı önerileri ve verdiği sayısız eğitim ile bilinir. Yoldaşları ve tanıyanlar bilirlerdi ki, Kadının özgürlüğü meselesinde Hülya yoldaşın tavizsiz duruşuna her daim ihtiyaç vardı ve güç alınacak yerlerden birisi olarak her daim kendisine başvurulmuştu.

Kendisinin deyimi ile “ufak tefektim ama hiçbir pratikten alıkoyamadılar beni” söylemi aslında yoldaşlarınaydı. Kadın yoldaşlara fiziksel olarak “yapamaz” denip arkada bırakılmaları onu en fazla hiddetlendiren durumlardan biriydi. En fazla kendi yaşamında hissetmişti bunu ve en çok bu meselede engelleri aştığına tanık olmuştuk.

Salt Türkiye toplumu açısından değil, aynı zamanda Avrupa toplumunda da kadın özgürlüğü üzerine yoldaşlarını sürekli uyanık kılan bir yerde duruyordu. Bir yandan farklı akımlarla ilişki içerisinde diğer yandan ideolojik olarak tartışma içerisindeydi. Denilebilir ki, toplumda ileri kesimlerin özellikle kadın mücadelesinin birlikteliği için yıllar boyu didinen, çabalayan bir yaşam öyküsüdür Hülya yoldaşın yaşamı.

1980’li ve 90’lı yıllarda kolektifin bir neferi… Zor dönemlerinde kurumumuzu amansız savunan, tehditleri direngen kişiliği ile savuşturan ve yakınındakilere de cesaret veren devrimci bir kişilik olarak bilindi.

Berlin duvarının yıkılması ile burjuvazi büyük bir saldırıya hazırlanırken, proleter güçlerin mücadeleyi daha da boyutlandırdığı atılımlar yaşanıyordu. Gençliğin kendisini demokratik alanda özerk olarak örgütlediği bir dönemde kadın mücadelesinin de özerk bir örgütlenmeye ihtiyacı olduğunu ilk kavrayanlardan ve duraksamadan bunun adımlarını atanlardan biriydi Hülya yoldaş. “Zor bir süreçti” diye nitelendirirdi bu örgütlenme çalışmalarını. Geniş kadın kitleleri değildi anlattığı, bizzat kolektif saflarındaki kadınların bu örgütlenmeye pek de yanaşmadığını vurguluyordu. Bilinçlenmenin nasıl kıyasıya bir mücadele ile gerçekleşeceğini, bu nedenle esas mücadelenin yine “iç”te verilmesi gerektiğini zamanla anlayacaktı. Şu gerçekliğe sürekli vurgu yapardı; “Kurumlarımızda ne zaman bir etkinlik iptal edilmek zorunda kalınsa-buna gerek duyulsa ilk olarak kadın etkinliklerinde bu yapılır. Bu bilinçsizliğe dur demek gerekir. Bunu kadın yoldaşların yapması, kendi işlerini kendilerinin ele alması gerekir.”

Bu şekilde yanıbaşındaki kadın yoldaşını ikna etmesi gerektiğini ilk fark edenlerdendi. 1990’lı yıllarda kadın mücadelesinin örgütlenmesine dair atılan adımlar Yeni Kadın’ı tarih sahnesine çıkardı. Hülya yoldaş, tüm süreçlerde Yeni Kadın mücadelesi/örgütlenmesi ile özdeşleşen kişilerden biri oldu. Yazınsal, eğitsel, pratik ve örgütsel anlamda, her yanıyla Partizan kimliğinin savunucusu, kadın özgürlük mücadelesinin bir öznesi, öncüsü olarak tanındı ve bilindi.

2000’li yıllara gelindiğinde, tanıştım onunla. Bir yandan sınıf mücadelesine yönelik enternasyonal anlamda büyük bir tasfiyeci süreci yaşıyorduk, diğer yandan özellikle Uzak Asya’dan taşınan mücadelenin sıcaklığını kucaklıyorduk. Zorlanıyorduk, zira egemenlerin söylemleri gençleri çok etkiliyordu.  “19. ve 20. yy. ideolojileri öldü, herkes bilim çağına göre kendisini konumlandırmalı, yeni bir dönem başlıyor…” vs. Bizler bu sürecin insanları, bu sürecin devrimcileriyiz. Bilincimize hükmetmek isteyen egemen sınıfların karşısında “çaresiz mahlukatlar” olarak şekillendirilmek istendik. Bir yanı ile egemenlerin direkt ideolojik saldırıları, diğer yanı ile anarşizmin, revizyonizmin ve reformizmin binbir türlüsü ile ideolojik planda dumura uğratılmak istendik. Ara akımların ve kimlik mücadelelerinin öne çıktığı bir dönemdi ama aynı zamanda emperyalizmin deniz aşırı yeni işgallerine at başı koşuşturduğu bir süreçti…

2000’li yıllarda devrimci olmak zordu, devrimci kalmak ise daha da zordu. Herkes kendi gemisinin sürükleyeni oldu. Devrimci mücadele yürütenler, böylesi bir süreçte daha derinlikli analizlere ihtiyaç duyar, ikna olmak ister yaşananlar karşısında. Bu süreçte Hülya yoldaşın varlığı, bir şanstı bizim açımızdan. Pratik çalışmaların yoğunluğu/yorgunluğu, takvimsel etkinliklerden arta kalan zamanlarda yaptığımız sohbetler her daim bende olumlu etki yaratmıştır. Genel söylemlerden öze, yüzeyden derine yaptığımız tartışmalarda mücadelenin yaşamımızdaki anlamına dair, mücadeleden kopanlara ve ödenen bedellere dair net söylemleri, bizleri cesaretlendiren bir yerde durdu. Kenarda köşede duranları saflara “itekleyen”, duranları yürüten, arkada kalanları sürekli uyaran ve ikna edici bir Hülya yoldaş oldu mücadele yaşamımızda. Burjuvazi karşısında ilkeli mücadeleyi, reformizm karşısında devrimi savunan ve devrimci mücadelenin sistem içine hapsedilemeyeceğine dair sürekli uyarılar yapan yanına tanık olduk. O, sistem içine çekilemeyecek kadar uzaktı bu sisteme. Savaşçı bir ruha sahipti.

2000’li yıların tasfiyeci rüzgarı fazla sürmedi. Kürdistan’da derinleşen savaş, sınıfa yönelik artan saldırılar ve işçi ve emekçilerin yeniden direnişe geçmeleri, kadınların ve LGBTİ+ların kırıma uğradıkları ve sokakları zapt ettikleri süreç, yeniden diriltmiş oldu mücadele saflarını.

Sadece devrimci kurumlarda değil aynı zamanda farklı kurumlarda ve Alevi kurumlarında da kadın mücadelesinin öznelerini yaratma perspektifi ile çalıştı Hülya yoldaş. Devrimci mücadelenin kitleler içinde kök salmasında yıllarca emek sarf etti.

Dile kolay gelebilir ancak “yıllarca aynı alanda çalışmanın şansını daha iyi kullanabilir miydik?” diye soramadan edemiyor insan. Kanser hastalığı nedeniyle gördüğü tedavi sonuç vermişti ve “bu hastalık bize vız gelir, daha bundan sonra ölmem” demişti bir zaman önce. Ve kaldığı yerden mücadeleye devam etmişti. Bu inatçılığı Karadenizli damarına bağlanabilir ama bence devrimci bir inadı da vardı yoldaşın. Kolay kolay pes etmemek, “sonuna kadar gitmek” onun hayat mücadelesinin şiarıydı. Bizde yorgunluk/bezginlik veya moral bozukluğu gördüğünde anında müdahale ederdi. Kendi deyimi ile tatlı-sert müdahalelerine uğruyorduk sürekli. Evet “tatlı-sert” diyordu… Yönetici yoldaşların müdahale yöntemlerini ve üsluplarını sürekli tartışıyor ve “tatlı-sert” olmanın ne demek olduğunu uzun uzun anlatıyordu. Anlıyorduk ama kavramada zorluk yaşıyorduk.

Geç vakitlerde işlerimizin bittiği sıralarda, sorunlar ve pratikler karşısındaki tutumumuzu özlü şekilde anlattığı sayısız sohbetin ne anlama geldiğini insan zamanla kavrayabiliyor. Yaşam öğretiyor Hülya yoldaşın ne demek istediğini.

“Bu kitabı okudun mu?” diye sorduğumuzda “evet iki defa” yanıtını kesin duymuşuzdur ondan. Bir kitap kurduydu, birçok kitabı iki-üç defa okuduğunu bilirdik. Okuduğumuzu tartışma sırasında, özü ortaya koyarkenki yaklaşımına hep hayran olmuşumdur. İnce detayları kaçırmadığı gibi detaylarda boğulmaz, okuduğunun özünü ve neye tekabül ettiğini kavratmaya çalışırdı. En çok tartıştığımız meselelerden biri de mekanikliğimizdi. Buna karşı bizimle sürekli mücadele içindeydi. Çok tartıştık, kavgalarımız çok oldu ama yoldaşlığımızın sürekli geliştiği yılları birlikte paylaştık. Evet yıllarca…

Şu an faaliyet yürüttüğüm yerde, ölümsüzleştiğinin haberini bir görüşme esnasında aldım. Birden bir boşluk hissi doğdu içimde. Belki belli bir süre görüşemedik yoldaşla ama yoldaşların varlığı, nerede olursa olsunlar, güç kaynağımızdır. Yoldaş, bıraktığın yerden bu mücadeleyi sürdürecek yoldaşlarımıza hep güvendin ve sürekli bunun vurgusunu yaptın. Evet bıraktığın yerden mücadeleni sürdüreceğiz. Bu sözümüz sana, tüm ölümsüz yoldaşlarımıza, zindanlarda direnenlerimize, halkımıza olsun.

Işıklar yoldaşın olsun yoldaşım.

(Savaş alanlarından bir yoldaşı)