Özlem, Ekin ve Zilan’ın İlmek İlmek Ördüğü Cins Bilinci
“Ekin, Özlem ve Zilan yoldaşların bu basit, gösterişten uzak yazılarını okurken bir kez daha görüyorum ne kadar da aynı şeylerle mücadele ettiğimizi.”
26 Ocak 2025
Tüm dünyada kıyamet kopacaksa bundan yine en çok kadınlar ve LGBTİ+lar enternasyonal anlamda etkilenir. Ataerki ve heteroseksizmin tarihi, özel mülkiyetin tarihi kadar eskiyken diğer taraftan da özel mülkiyetin kendisi kadar dünyanın her yerinde sömürü düzeninin sac ayaklarını oluşturmaya devam ediyorlar. Emperyalist paylaşım savaşlarının eşiğinde faşizm hızla yükselirken ataerki ve heteroseksizm ideolojik, politik, örgütsel her anlamda etkisini güçlendiriyor. Henüz kadınlar ve LGBTİ+ların haklarını geniş oranda kazandığı bir durumdan söz edemezken geri çekilme de ilk etapta ataerki ve heteroseksizme karşı verilen mücadelede meydana geliyor.
Proletarya partisinin gerillaları 2016 baharını karşılarken 3 genç kadın bu iyi niyetlerle, görmezden gelmelerle, kendileriyle yüzleşmelerle nasıl baş ettiklerini anlatırlar. Bu yazdıklarını okuyunca hiç tanımadan nasıl tanış olduğumuzu görerek bir kez daha üçünü de sevdim. Her üçü de bize Beşler’i işaret ediyor. Beşler’in güzergahında kurtuluşun rotasını gösteriyorlar yazılarında. Ekin, Özlem ve Zilan yoldaşların bu basit, gösterişten uzak yazılarını okurken bir kez daha görüyorum ne kadar da aynı şeylerle mücadele ettiğimizi. En çok da bu durum tanış kılıyor bizi. Elbette mücadele, yoldaşlarımızın bıraktığı yerde kalmadı. Proletarya partisi devrime bir adım daha yaklaşarak Kadınlar Birliği’ni kurdu.
Ekin, Özlem ve Zilan yoldaşlar, Beşler’in güzergahından yürüyeceklerinin sözünü verirken gencecik omuzlarında daha fazla sorumluluk hissettiklerini de gösteriyorlar yazılarında. “Kadın yoldaşların ordumuzda hem nitelik hem de nicelik olarak çoğalması aynı zamanda beş kadın yoldaşımızın da hedefiydi. Onu gerçekleştirmenin adımlarını atmış olmanın mutluluğunu da yaşıyoruz pratiklerimizde. Bizim tohumlarımızı Beşlerimiz atmıştı. Bizler de o tohumdan çıkan filizleriz, kök saldıkça dallandıkça güçleneceğiz. Ama bunu da kendi gücümüze güvenerek yapmamızla mümkün olacağını görmemiz gerekir” diyor Özlem yoldaş. O kadar haklı ki, şu cümleleri kurarken; “Kendi gücümüze güvenerek yapmamızla mümkün olacağını görmemiz gerekir.”
Ekin yoldaş ise “Bugün beş kadın yoldaşımızın umutlarını, hayallerini yeniden canlandırabilme çabasıyla yürüdükleri yoldan geçiyoruz. Özgün çalışmalarımızı daha aktif hale getirmeye, daha çok kadına gidebilmeye çabalıyoruz. Kadın ordusu hedefimizin gerçekleşmesini istiyoruz. Eylem yoldaşın ‘herkes görevini yapsın’ dediği gibi aldığımız görevi yerine getireceğiz. Bunun için adımlar atıyoruz” diyor, özgün çalışmanın kendisini nasıl da güçlendirip gerilla saflarına taşıdığını anlattığı yazısında. Bize kadın ordusu hedefinin gerçekleştirilmesi gibi önemli bir görev de bırakıyor. Elbette bu görev, önümüzde daha da yakıcı biçimde duruyor bugün. Erbilmişliğin, gaslightingin, ghostingin kısacası her renkten ataerkinin dört bir yanımızı kuşattığı, bizi bizden koparttığı bir dünyada kadınların ve lubunyaların özgün ordularını yaratmaları en hayati ihtiyaçlardandır.
“Sistemdeki erkeklerle buradaki erkek yoldaşların bir farkı var doğru ama kadınlara bakış açıları bence hep aynı. Burada örgüt eğitim vererek, kendilerini eleştirerek, bunların yanlış olduğunu göstererek toplumdaki kadın-erkek ilişkilenmesini gözler önüne sermiş oluyor” diyen Zilan yoldaş, ataerkinin ezen tarafında kimin olduğunu gözler önüne seriyor yeniden. Bununla birlikte kendisinden ve diğer kadınlarla yaşadığı pratiklerden yola çıkarak ataerkinin ezilen taraf üzerindeki etkisini de geniş geniş tahlil edip “İç birliğimiz sağlamlaştıkça kendimizi daha güçlü hissettik” diyor kendimizi daha güçlü hissetmeye ihtiyacımız olan bugünlerde içimizi ısıtarak.
Emperyalist saldırganlık güç geçtikçe artarken ataerki ve heteroseksizm daha da bileylenmiş durumda. Kadının yine ve yeniden eve dönüp ücretsiz bakım emeğine devam etmesi bir “iç huzur” gibi reklam edilirken yıktığımız duvarlar yeniden örülüyor. Bunun daha da elverişli olabilmesinin ön koşulu olarak da LGBTİ+lar recmedilmek isteniyor. Bu elbette sistem içerisinde ataerki ve heteroseksizmin ortaya çıkış biçimi. En kaba ve en vahşi biçimleriyle Filistin’de, Kürdistan’da, Filipinler’de, Hindistan’da, Afganistan’da, Afrika’da, Türkiye’de, Çin’de, Rusya’da, Avrupa’da, Amerika’da kısacası dünyanın dört bir yanında na-trans, heteroseksüel erkek-devlet şiddeti kendisini gösteriyor. Bir tarafta sisteme karşı mücadele edenler varken diğer tarafta, sisteme karşı mücadele edenlerin içerisinde de mücadele etmek zorunda kalanlar var. İki çizgi mücadelesi böyle veriliyor galiba. Zira Ekin, Özlem ve Zilan yoldaşların yazılarında da Dersim dağlarının zorlu patikalarının kadınlar için camdan kayalarla, görünmez dikenlerle örülü olduğunu görüyoruz. Elbette bu görünmez engelleri aşmanın ilk adımı olarak ayaklarındaki bağları çözmeye yöneldiklerini de görüyoruz klasik kadınlık rolleri ile yüzleşmelerinde. “Kadının savaş içinde de kendini varedebilmesi, özne olabilmesi için ayrıca mücadele etmesi gerekiyor” diyor Zilan yoldaş. Nasıl adım adım kadın timinin kurulup kendi özgün noktalarını oluşturduğunu, köylere faaliyete kadın timi olarak gittiklerini anlatırken. Bütün bunlar yaşanırken karşılaştıkları zorlukları da anlatıyor ve ekliyor “Başlarda köylüler ‘sizin yanınızda niye erkek yok, size bir şey olursa ne yaparsınız, siz güçsüzsünüz’ diye yaklaşıyorlardı. Ama biz ısrar ettikçe bize bakışları değişti. Kadınlar olarak askerileşme, savaşa daha aktif katılma daha fazla gündemimize girmeye başladı… Kadını güç olarak görmede başlarda çok sorun yaşadık. Ama pratik içinde beraber faaliyet yürüttükçe, birbirimizin acılarına dokundukça, aynı sorunları yaşadıkça, birbirimizi daha fazla anladık. Birbirimizden güç almaya başladık. O zaman gördük ki, kadınlar birbirini daha iyi anlıyorlar. İç birliğimiz sağlamlaştıkça kendimizi daha da güçlü hissettik.”
Ekin yoldaş, “Mücadelenin sadece sisteme karşı değil kendimize karşı da olması gerektiğini eğitimlerde pratik örneklerde daha açık görebiliyoruz. Yaşadığımız toplumun özellikleri burada da açığa çıkıyor. Örneğin erkek yoldaşların kadın yoldaşlara yaklaşımı… Erkek yoldaşlar yardım ediyor, korumaya çalışıyor, gelişimimiz için bir şeyler sunuyor, küçümsüyor ama tartışma konusu olduğu zaman bunlar kabul edilmiyor. ‘Yani biz sizi şimdi küçümsüyor muyuz? Siz de her şeyi böyle anlıyorsunuz!’ diyerek karşı savunmaya geçiyorlar” diyerek hayatımızın her anında karşımıza çıkan erbilmişliği teşhir ediyor. Genç yaşına yaraşır bir coşkunlukla anlatmaya devam ediyor; “Ben normalde bu tür şeyleri fark etmezdim. Normal olarak karşılardım. Ama özgün çalışmalar, ortamda yapılan şeyleri daha iyi görüp yorumlama gücü katıyor. Ve yaşama daha geniş bakmamızı sağlıyor. En başta da kadınlar olarak kendimizi tanımamızı sağlıyor. Bu gücü kazandıkça şimdiye kadar neden fark edemeyişime öfkeleniyorum. Ama kadın olma bilincini kuşandıkça mutlu oluyorum. Bu bilinci gittiğimiz tüm kadınlara verme isteği çoğalıyor…” Katılma kararı aldığı ilk andan, katıldıktan sonra yaşadığı yüzleşmelere kadar cins bilincinin kendisinde nasıl şekillendiği anlatırken sık sık savaşta, eylemde öncüleşmenin isteğini görüyoruz Ekin yoldaşın bu yazısında: “Ekin Wan için karakola saldırı eylemini kadınlar yaptı. Sonra hevallerle ortak eylem yapıldı. Eylem öncesi hazırlık aşamasında kadınlardaki düşmana vurma isteği, cesareti yine bende de isteğe dönüştü. Yeni katıldığım için ancak eylemi koordineden izleyebildim. İzlerken dürbünü elimden bırakmamıştım. Katıldığımda beni etkileyen en önemli şey, savaşta kadının çok önemli olduğuydu. Ama erkeğin arkasında değil. Savaşın en önünde olmasıyla… Kadın savaştıkça tümüyle geri yanlarından sıyrılmış olarak gücünü açığa çıkarıyor. Sovyet devriminde kadınlar sosyalizmin kurulması için her alanda savaştılar ve kazandılar. Bizim de yaratmak istediğimiz bu…”
Özlem yoldaş ise bu cins bilinci mücadelesinde farkındalığın oluşmasını anlatırken değişimin nasıl sancılı ve fakat muhteşem olduğunu anlatıyor: “Biliyorum takılan zincirleri kırmak, o dört duvarla çevrili dar dünyamızı değiştirmek kolay değil ama bunları böyle bir devrimci ortamda yaşamak daha da can yakıyor. Yoldaşlar pratikte çıkan hataları gösterince kabullenmek daha zor geliyor. Bir de kitlenin karşısına çıkınca onlara bilinçlenmeden, değişimden bahsederken kendinde bunları değiştirmemek beni daha çok zorluyor. Faaliyette kadın timi olarak hareket ediyorduk. Erkek yoldaşlarla gittiğimizde faaliyette bizi küçümsemeleri, konuştuğumuz zaman biz hiç konuşmuyormuşuz gibi sözümüzü kesip kendilerinin konuşmaları, yani bunun gibi birçok şey tartışıyorduk. Erkek yoldaşlar olmamasına rağmen yine birçok şeyi kendi aramızda da tartışıyorduk kadın timi olarak. Birbirimizi küçümsemeyi ya da komutan kadın yoldaşın her söylediğine bir öneri getirerek boşa çıkarma vb. örnekler yaşanıyordu. Ama erkek yoldaşlarla yürüttüğümüz faaliyet gibi olmuyordu. Kadınlar olarak bir arada olma, çözüm gücü olarak kadını görme, herhangi bir sorun karşısında zorlansak bile bunu kendi gücümüze dayanarak yapmamı, kadın timlerinin önemini bir kez daha bize gösterdi.”
Ayaklarına dolanan bağlardan kurtularak özgürlüğünü patikalarını adımlarken ölümsüzleşen bu 3 genç kadının deneyimleri, faşizmin saldırılarına karşı en ön mevzilerde mücadele ederken bizlere yeniden ve yeniden hatırlatıyor neden ve nasıl savaşmamız gerektiğini. Dağlarda, sokakta, fabrikada, tarlada ölümlerden yeniden doğarken neyi, nasıl değiştirmemiz gerektiğini anlatıyor yoldaşlarımız. III. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın emareleri gün geçtikçe artarken kitlelerin dişleri ve tırnaklarıyla can ve kan pahasına kazandıkları bütün kazanımlar gaspedilmeye çalışılıyor. Bütün bu saldırıların ideolojik ve politik yansımalarını saflarımızda da görmek elbette mümkün. Bir tarafta Maria Suphi’den Meral Yakar’a, Sırma Boyoğlu’ndan Özlem, Ekin ve Zilan yoldaşlara, Yıldız Çiçek’ten Ayfer Celep’e, Beşler’den Güzel Anaya, Hatice Dilek’ten Suzan Zengin’e ilmek ilmek, emek emek dokunan komünist kadın hareketinin kazanımları diğer tarafta ise yakın zamanda sonsuzluğa uğurladığımız Hülya Yaman’ın da “Erkek iktidarlar onu koruduğu, beslediği, güçlendirdiği, kendi iktidarını sağlam tutabilme adına her türlü sosyal, kültürel, ekonomik, cinsel vb. hakları kendine alabildiğince kolay bahşettiği için ve erkek de bu imtiyazları kaybetmeme adına yakınındaki kadın üzerinde ve hatta üretimde ise tanımadıklarına dahi otoritesini kullanarak kendi iktidarını korumaya özen gösteriyor” şeklinde belirttiği gibi kendini vareden ataerkil ve heteroseksist tahakküm sürerken 2016 sonbaharında ölümsüzler kervanına katılan Özlem, Ekin ve Zilan yoldaşlara sözümüzdür; Eylem yoldaştan aldığınız talimatı tamamlayacağız, Kadınlar Birliğimizle kurtuluşu sağlayacak ve özgürlüğü kazanacağız!
(Trans+ Bir TİKKO Savaşçısı)