Ortadoğu’da Değişen Dengeler ve Suriye
“Yapılan işgaller, havadan ve karadan saldırılar, bölge halklarını hedef almıştır. Başta Filistin ulusu olmak üzere tüm bölge halkları, emperyalistlerin, İsrail’in, TC’nin, selefi cihatçı çetelerin saldırılarına maruz kalmış durumdalar. Bir başka deyişle Filistin, Rojava, Ortadoğu tehdit altındadır.”
8 Ocak 2025
Emperyalistler arası pazar ve hegemonya kavgası günümüzde giderek agresif boyutlara tırmanıyor. Aralarında var olan çelişki daha keskin bir hal alıyor ve onları daha saldırgan kılıyor. Bu durum, emperyalizmin genel karakteristik yapısında vardır. Sermaye ihracı, meta ihracı, pazarlara sahip olma dürtüsü öne çıktıkça aralarında saflaşma, güç ve nüfuz kavgası giderek öne çıkar. Uluslararası jeo-politik hegemonya mücadelesi de o denli keskin hal alır.
Elbette ki, her tarihsel süreçte oluşan emperyalist blok ve saflaşmalar bir önceki dönemin aynısı değildir. Jeo-politik durumun ve stratejik hedeflerin değiştiği her dönem farklı ittifaklar oluşur. I. ve II. Emperyalist Paylaşım Savaşı ve ardından “Soğuk Savaş”, emperyalistler arası kutupların pazar kavgasının sonucuydu ama her saflaşma ve savaş, farklı tarihsel konjonktürde gündeme gelmişti. Elbette ki, emperyalist sistem var olduğu müddetçe, aralarındaki rekabet, birbirlerinin pazarlarını, nüfuz alanlarını ele geçime histerisini devamlı kılar. Ve emperyalist savaşların varlık nedenlerini, nesnel koşullarını barındırır. Ancak bu evrensel yasa, her özgül koşulda farklı biçimler alır.
Bundan dolayı önceki döneme göre farklı konjonktüre tekabül etse de günümüzde de emperyalistler arası çelişki ve nüfuz kavgası söz konusudur. Ve giderek bu durum ivme kazanmaktadır.
Nitekim günümüzde tüm dünyada tırmanan bu durum, Ortadoğu’da da söz konusudur. Ortadoğu geçmişten beri enerji kaynaklarını, doğal kaynaklarını, hammaddelerini kontrol altına alma hırsı ve bölgenin askeri-siyasi stratejik önemi vb. nedeniyle emperyalistlerin sürekli müdahalesine maruz kalmış ve aralarında dalaş ve talan kavgasına neden olmuştur. Günümüzde de Ortadoğu böylesi bir minvale girmiş durumdadır. ABD’nin başını çektiği batılı emperyalistler, Ortadoğu’ya böylesi bir hamle yapmış durumdadırlar. ABD’nin jandarması İsrail Siyonizmi, yaptığı saldırılarla üstlendiği askeri vasfı yerine getirmektedir.
Geçmişe kıyasla Ortadoğu’da son durum iyice katmerli ve çalkantılı bir hal almış durumdadır. Öyle ki, emperyalistler ve onların saldırgan ve gerici güruhları tarafından yapılan saldırılar, agresif boyutlara tırmandı. Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda tasarlamak isteyen devletler arasındaki çatışma giderek işgallere, halklara karşı saldırıya, yığınların kitlesel katliamlarına, yerlerinden yurtlarından zoraki göçe dönüştü. Hatta Filistin’de bizzat soykırım mertebesine ulaştı. Zamanında çoğunluğu oluşturdukları topraklarda demografik yapı iyice Filistin ulusu aleyhinde değişti. Ve azınlık durumuna düşürüldüler.
Bir taraftan emperyalist emellerle yapılan saldırılar, diğer taraftan bölge halklarını hedef alan katliamlar! Günümüzün Ortadoğu’su böylesi bir döneme sokuldu. Emperyalist devletlerin pazar ve hegemonya kavgası, Ortadoğu’da bu denli keskin bir hal aldı. Emperyalist emeller sonucu çıkan Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi Ortadoğu’da da saldırılar, işgaller, katliamlar gerçekleşti. Ülkelerin işgal edildiği ve halkların katledildiği bir sürece girildi.
Emperyalist devletler arası rekabet ve pazarların yeniden paylaşım kavgası tüm dünyada hızla keskin boyutlara tırmanmış durumdadır. ABD’nin başını çektiği kamp ile Çin-Rusya ittifakına dayalı kamp arasında baş gösteren bu kapışma Asya, Avrupa, Afrika, Latin Amerika kıtalarında giderek daha çetrefilli, daha saldırgan, daha azgın boyutlara tırmanmış durumdadır. Emperyalistler ve onlara bağlı pazarların ve tüm gerici güruhların da yer aldığı bu kapışma, Ortadoğu’da keskin ve kanlı boyutlara tırmanmış durumdadır.
Yakın döneme kadar Rusya’nın, Çin’in giderek daha fazla Ortadoğu’ya açılmaları, kendilerine bağımlı İran ve Suriye dışında genelde ABD emperyalizminin hükmü altında olan devletlerle bağ kurmaları, ABD’yi ve İsrail’i rahatsız etti. Öyle ki, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da ABD’ye en sadık Arap devletler içinden bazılarının, giderek Rusya ve Çin ile ekonomik ve politik ilişkiler geliştirmeleri rakip devletlerin işine gelmedi. İran ve Suriye ile beraber Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Mısır, Cezayir, Libya, Fas gibi devletlerle Çin ve Rusya ile temasları ABD’yi, İngiltere’yi, Fransa’yı, İsrail’i rahatsız etti.
Emperyalist kamplaşma, ittifaklar ve rekabet: Ortadoğu
Zamanında Çin ve Rusya tarafından kurulan ekonomik ve mali kurum BRICS+Plus giderek üye sayısını artırdı. Günümüzde BRICS’e üye devlet sayısı 10’a çıktı. Ayrıca üye olmak isteyen devletlerin sayısı arttı. Rusya’nın Kazan kentinde 22-24 Ekim 2024 tarihlerinde yapılan son BRICS toplantısına 36 devlet katıldı. Ayrıca 2001’de kurulan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) günümüzde giderek gelişmesi de dikkat çekidir. Bu gelişmeler, emperyalist kamplar arasında ittifak politikasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Ayrıca Çin tarafından 2013 yılının sonlarına doğru uygulamaya konulan “Kuşak-Yol Projesi” günümüze değin devam etmiştir. Projenin amacı Asya, Avrupa, Afrika’ya dek uzanan kara yolları, demir yolları, deniz yolları, enerji santralleri, dijital yollar, üretim yerleri üzerinden dünya ekonomisine ve dünya ticaretine üstünlük sağlamaktır. On bir yıl önce başlayan bu projenin 2049’da tamamlanması hedeflenmektedir. Dünya nüfusunun yüzde 65’inin yaşadığı topraklarda uygulanması hedeflenen, bir nevi geçen yüzyıl II. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası ABD tarafından yürürlüğe konan Marshall Planı yerine, çağımızda bu projenin yürürlüğe konmasıdır. Dünya pazarlarına “Kuşak-Yol Projesi” ile hakim olmaktır. Uygulamaya konan bu proje dünyanın birçok yerini kapsadığı gibi Ortadoğu’yu da içine almaktadır.
ABD, Çin’in “Kuşak-Yol Projesi”ne müdahale etme ve kesintiye uğratma kararı aldı. Bunun için projenin geçtiği önemli yerlerde engel olmak istemektedir. Alınan bu karar, bir önceki ABD Başkanı J.Biden döneminde daha agresif hal aldı. Önce Ukrayna’yı NATO’ya almayı, NATO sınırlarını genişletmeyi, Ukrayna-Rusya sorunlarını gündeme getirdi, Rusya’yı kışkırttı, savaşı körükledi. Amaç, Rusya’yı Ukrayna savaşı ile dar alana sıkıştırmak, yıpratmak ve Rusya-Çin ilişkilerini koparmak, en azından ilişkilerini zayıflatmaktı.
Böylece “Kuşak-Yol Projesi”ni sekteye sokmak, ilerlemesini engellemekti. Ancak bu amaçlarında pek başarılı olamadı. Çin dünya çapında ekonomi, ticari, siyasi ilişkilerini sürdürmektedir. Rusya savaşta yıpranmasına rağmen Rusya-Çin ilişkileri de kopmadı. Günümüzde de devam etmektedir. Hatta ABD önderliğinde NATO devletlerinin Ukrayna’ya aktif desteğine rağmen Rusya Ukrayna’nın yüzde yirmisini işgal etmiş durumdadır.
Ancak ABD’nin bir diğer amacı da Rusya ve Çin’in Ortadoğu’ya açılmalarını ve etkinlik oluşturmalarını engellemekti. Rusya-Ukrayna savaşıyla ABD tarafından güdülen bir diğer hedef de buydu. Amaç, Ukrayna savaşı ile yıpranan Rusya’yı Ortadoğu’da etkinliğini zayıflatmaktı. Daha açık bir deyimle ABD’nin hedefi, Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmekti. Bunun sonucu Ukrayna savaşı ile yıpranan Rusya’nın, İran ve Suriye ile politik ve askeri ilişkileri sekteye uğradı, ilişkileri zayıfladı. Bunun üzerine ABD, İngiltere, Fransa emperyalistleri (NATO) desteğinde, yapılan İsrail’in saldırıları ile Ortadoğu yeniden dizayn sürecine sokuldu. ABD öne sürdüğü İsrail devletinin yaptığı saldırılar ile bölgeye kendi çıkarları doğrultusunda yeniden çeki düzen vermek istedi.
İsrail önce gasp ettiği ve işgal ettiği Filistin ulusunun topraklarına yönelik baskı ve saldırılarını daha katmerli boyutlara tırmandırdı. On binlerce Filistinli katledildi, yüzbinleri yaralandı, kaldıkları yerlerden yığınlar halinde koparıldı. Ardından Yemen’e, Lübnan’a, Suriye’ye, İran’a yönelik saldırılar, sabotajlar gerçekleşti. Lübnan’da yapılan saldırı ve suikastlarla İran yanlısı Hizbullah hedef alındı. Hizbullah’ın lideri Hassan Nasrullah ve yönetici kademeden birçok kişi öldürüldü. İsrail örgüte ciddi darbeler vurdu. İsrail uçakları, Lübnan saldırıları ile 4 binden fazla kişiyi öldürdü, on binlerce kişiyi yaraladı. 200 bine yakın kişi, yerlerinden göç etti. Ayrıca Hizbullah’ın telsiz ve haberleşme cihazlarına da darbe vuruldu. Onların haberleşme ve hareket etme imkanlarına hasar verildi. Kısacası Ortadoğu’da İran’ın en etkin müttefiki Hizbullah, ağır darbe yedi. Hizbullah-İran ilişkileri sekteye uğradı.
Ayrıca İran’a yönelik de suikastlar düzenlendi. Lübnan’da, Suriye’de, İran’da Devrim Muhafızları komutanları ve ileri gelenleri öldürüldü. Ayrıca 31 Temmuz 2024’te İran’da olan Filistin örgütü lideri Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye, Tahran’da öldürüldü. Diğer taraftan İsrail tarafından yapılan hava saldırıları ile İran’ın füze üslerine ve füzelerin üretildiği tesislere saldırılar yapıldı. Her ne kadar İran bu saldırılara karşı füzelerle yanıt verse de, İsrail daha etkin saldırılarla İran’ı yıprattı. Bunun sonucu darbe alan Hizbullah ve İran’ın Devrim Muhafızları, Suriye’deki güçlerini çektiler.
Böylece Ukrayna savaşı ile Rusya’nın İran ve Suriye ilişkilerinde zayıflama ve boşluk oluştu. Oluşan boşluk ve İsrail saldırıları İran ve Hizbullah’ın da Suriye’den güçlerini çekmelerini beraberinde getirdi. Böylece Ortadoğu’da güçler dengesi, ABD ve İsrail lehine değişti. Öyle ki içte iyice hasar gören, siyasi ve askeri irade birliği zayıflayan Suriye yönetimi ve ordusu teslim oldu.
Suriye’de iktidar değişikliği emperyalist çıkarlardan bağımsız değildir
İsrail işgal ettiği Suriye’nin güneyindeki Golan Tepeleri’nden hızla kuzey taraflarına gitti. Suriye’nin başkenti Şam’ın 15 kilometre yakınlarına kadar ulaştı. Ayrıca savaş uçaklarıyla Suriye’nin tüm askeri karargahlarını ve hava savunma alanlarını bombaladı. İsrail ayrıca işgal ettiği Suriye topraklarında halk üzerine baskı uygulamaktadır.
Buna karşın ABD ve İsrail tarafından oluşturulan ve yönlendirilen Heyet Tahrir-el Şam (HTŞ) TC devletinin de önünü açmasıyla, üstlendiği İdlip vilayetinden çıkarak ve hiçbir direnişle karşılaşmadan Suriye illerine doğru ilerledi. Önce Halep ardından başkent Şam’a girdi. HTŞ’nin direnişiyle karşılaşmadan Şam’a girmesiyle Suriye yönetimi el değiştirdi. Esad yönetimi devrildi. Devletin ordusu ve diğer devlet kurumları HTŞ’ye bırakıldı.
Elbette ki bu içteki işgalin ardında ABD ve İsrail var. Bu cihatçı örgüt, ABD’nin desteğiyle piyasaya çıkan El Kaide’nin devamıdır. Yıllar önce ise yine ABD’nin önünü açmasıyla El Nusra adıyla Suriye’ye girmiştir. Daha sonra teşhir olunca ismini HTŞ olarak değiştirmiştir. Dolayısıyla HTŞ işgali ve saldırılar, ABD ve İsrail devletinden bağımsız değildir. Onların komutasında hareket eden cihatçı bir yapıdır. Ayrıca HTŞ’den daha zayıf olan Suriye Milli Ordusu (SMO) çetesi ise doğrudan TC devletine bağlıdır. TC tarafından sevk ve idare edilmektedir.
Kısacası bu çetelerin işgal ve saldırılarının arkasında ABD, İngiltere, Fransa emperyalistleri ile İsrail Siyonizmi ve TC devleti vardır. Böylece ABD, Ortadoğu’da zayıflayan Rusya’nın denetimi ve hükmü altındaki bir ülkeyi kendi hükmü altına almıştır.
TC devleti de Suriye işgalinde yer aldı. Bunun için kendisine pay istemekte, emrindeki SMO çetesi üzerinden Rojava topraklarına saldırmaktadır. Suriye işgalinden pay isteyen TC’nin saldırganlığının bir diğer nedeni Kürdistan’a alerjisi olmasıdır. TC, emrindeki SMO çetesini Rojava topraklarına karşı bunun için saldırtmaktadır. Rojava’yı Kürtlerden koparmak ve kendi hükmü altına almak istemektedir. Saldırılar Fırat’ın batısındaki topraklara daha çok yapılmaktadır. Bu saldırılara karşı Suriye Demokratik Güçleri (QSD) ile SMO çeteleri arasında çatışmalar olmaktadır. ABD, Türkiye tarafından Rojava’nın batısına yapılan saldırılara sessiz kalmakta, doğusundaki saldırılara şimdilik karşı çıkmaktadır. TC’nin tutumunda son tahlilde belirleyici ABD olacaktır.
Suriye’nin de içinde yer aldığı Ortadoğu ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda yeniden örgütlenecektir. Yeniden sevk ve idare oluşturulacaktır. Daha net deyimle Ortadoğu ABD’nin ve İsrail’in çıkarlarına göre yeniden dizayn edilecektir. Bölgeye yapılan saldırıların nedeni budur. Bunun için bazı yerlerin sınırları onlar tarafından tekrar çizilecek, yönetimler onlar tarafından göreve getirilecektir, çıkarları doğrultusunda ekonomik ve politik hat izlenecektir. Kısacası Ortadoğu’da son jeo-politik durum onların çıkarları doğrultusunda oluşturulmaya çalışılacaktır.
ABD’nin İMEEC koridoru
Amaç, bölgenin zenginliklerini ve pazarlarını kendi tekeline almak, çıkarları için kullanmaktır. Bu durum emperyalistlerin uluslararası pazar ve hegemonya kavgasından kopuk değildir. Tersine dünya çapında giderek keskin boyutlara tırmanan bu dalaş ve talan kavgasının Ortadoğu’ya yansımasıdır. Bunun sonucu Ortadoğu’da yaptığı son hamleler ile etkin olan ABD emperyalizmi ve müttefikleri, Çin’in uluslararası “Kuşak-Yol Projesi”nin Ortadoğu’da önünü kesmektir. Ortadoğu’da ABD’nin tasarladığı Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru (IMEEC) projesini yürürlüğe koymaktır. “Kuşak-Yol Projesi”ne göre tasarlanan Rusya ve İran petrolleri, doğal gazları yerine; kendi denetimlerindeki Ortadoğu’nun ve Kuzey Afrika’nın petrollerini, doğal gazlarını, hammaddelerini, kısacası tüm zenginlikleri kendi hazırladıkları IMEEC projesi üzerinden kullanmak ve ihraç etmektir.
Kısacası IMEEC projesi ile Ortadoğu’nun tüm zenginliklerini rakiplerini dışlayarak kendi tekellerine almaktır. Ortadoğu’daki son gelişmeler, emperyalistler arası pazarlara hakim olma ve hazırladıkları projeleri uygulama kavgasından kopuk değildir. ABD, bu projede sadık jandarması İsrail devletini öne çıkaracaktır. Bölgedeki enerji kaynaklarını taşıyacak IMEEC boru hatlarının İsrail içinden geçeceği ve İsrail denetiminde dünyaya ihraç edileceği tasarlanmaktadır. Tabi ki tüm bölgenin merkezinde ABD olacak, aslan payını da ABD alacaktır.
Kısacası; Ortadoğu’ya ABD önderliğinde yeniden çekidüzen verilmesinin ekonomi-politik temelini bu durum oluşturmaktadır. Bu proje, 2000’li yılların başlarında ortaya atılan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) günümüzde daha geniş şekilde yürürlüğe konmasıdır.
Ama bunun bedeli, bölge halklarına çıkarılmaktadır. Yapılan işgaller, havadan ve karadan saldırılar, bölge halklarını hedef almıştır. Başta Filistin ulusu olmak üzere tüm bölge halkları, emperyalistlerin, İsrail’in, TC’nin, selefi cihatçı çetelerin saldırılarına maruz kalmış durumdalar. Bir başka deyişle Filistin, Rojava, Ortadoğu tehdit altındadır. Nitekim Suriye’de bizzat HTŞ üzerinden yönetim oluşturulmaktadır. Selefi cihatçı çetelerin Suriye yönetimi içinde yer almaları kararı alınmıştır. Rojava’nın durumu henüz net değildir. Suriye ABD, İsrail, TC, HTŞ tarafından işgal edilerek adeta sömürgeleştirilmiştir.
Kısacası önümüzdeki dönem, Suriye’yi ve Ortadoğu’yu çalkantılı günler beklemektedir. Ancak Ortadoğu halkları bu dönemde yaşadığı baskı ve zulmü görecek, tepki gösterecektir. Nitekim şimdiden Suriye’nin birtakım yerlerinde kitleler yer yer sokaklara çıkmışlardır. İşgal, katliam, baskın, saldırı, talan ve yağma bölgede ezen-ezilen çelişkisini derinleştirecektir. Burada sorun devrim perspektifiyle örgütlenmenin oluşturulması ve mücadelenin ileriye taşınmasıdır.