Kaypakkaya, Mücadele Zincirinin Tarihsel Halkasıdır!

Kaypakkaya, Mücadele Zincirinin Tarihsel Halkasıdır! Proletaryanın Nihai Zafere Gideceği O Engebeli Yolun Pusulasıdır

“Tüm baskı ve yıldırma saldırılarına rağmen bu bahar uzun soluklu bir kavgaya tanıklık edecektir. Onun için ittifak güçlerini önemsemeli, ortak mücadele paydalarını tutmalıyız. Geniş bir alanda dinamik bir gençlik etrafımızda. Direngen ve ısrarcı. Ancak 52 yıllık geleneğin sınıfsal ve kültürel tarihindeki derin izleri anlamada zayıf ve eksiktir: ‘İleriye doğru atılan her adım, her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha önemlidir!'”

18 Mayıs 2024

 

Asıl olan mücadele zincirini kopartmamaktır.” (James Connollly)

51. ölümsüzlük yılında komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’yı mücadele ruhu ile sahiplenmek, anmak ve kitlelere taşımak önemlidir. Temel-teorik görüşlerinin kavranarak güncele uyarlamak bugünkü mevcut durgunluğun panzehiri olacaktır.

31 Mart, 6 Mayıs ve 18 Mayıs, Türkiye devrimci mücadelesi ve önderliği noktasında önemli kesitlerdir. Her bir kesitin anlam ve önemi kuşku götürmez derecede tarihseldir. Mücadele ruhu, davaya olan bağlılık, halka olan sınırsız sevda, kurtuluşa giden yolun ortaya konulması gibi onlarca önemli olguyu sayabiliriz. Bu olguları bağrında taşımakla birlikte Kaypakkaya’nın proleter dünya anlayışı, sınıfın tarihsel ve ideolojik derinliğini kavramaktır. Bu kavrayışı halkçı çizgiden çıkararak ihtilalci ve proleter devrim yörüngesine oturtmuştur. Diyalektik-tarihsel-materyalist yöntemindeki berraklık onun önemli ayaklarından biriydi. Tam da bu noktada Kaypakkaya yoldaşı ele almak önemlidir. Zira Mayıs ayı vesilesi ile önder yoldaşın tarihteki iz düşümü birçok yazı ile kitlelere ulaştırılacaktır. Yaşamı, mücadelesi, ideolojik, politik ve örgütsel yaklaşımları gibi.

Bizim bu yazıda ele almak istediğimiz yönü ise genelde tüm bu yazılanları kapsamasının yanında özelde Kaypakkaya’nın işçi sınıfı ile olan bağlarını irdelemek olacak.

Kaypakkaya’yı sadece işkencede direnen bir devrimci olarak anmak önemli bir eksiklik olur. Ya da onu sadece köylü devrimcisi görmek… Ya da onu sadece ’68 gençlik hareketinin ateşli genç bir devrimcisi olarak algılamak. Sonra söylenecek şeyi ilk söyleyerek başlayalım: Kaypakkaya sınıf bilinçli Türkiye proletaryasının komünist önderidir.

Önder yoldaşın işçi sınıfı ile olan bağı bugün “o sınıfı temsil ediyorum” diyenlerden daha köklü ve ideolojik temellere sahip bir önderdir. İşçi sınıfının devrimde oynayacağı misyonun farkındadır. Bu anlamı ile işçi sınıfı ve emekçi halkın tarihsel olarak 1 Mayıs’ta daha da ivme kazanan direngenliğine vurgu yapmak önem taşımaktadır. 1 Mayıs geride kalırken bıraktığı direngen pratikler hala tartışılmaktadır. Keza Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlama mücadelesine korkuları ile yenişemeyen iktidarın yasak hükmüne rağmen binler Taksim alanını zorlamıştır.

Onlarca kişi göz altına alınmış, tutuklanmıştır. Her zamanki gibi sendika ağaları son anda çark ederek direniş ile aralarına mesafe koyduklarını iktidara deklare etmişlerdir. Sözün özü, 1 Mayıs dünya işçi sınıfının, mücadele ve hak kazanma günüdür. Kapitalist barbarlığın proletarya karşısındaki geçici kazanımlarının korku dolu anılarını hatırlamaktadır. Saldırganlıkları esasta bu tarihsel kesitin, sürecin geleceğine yön vermedeki kaygılarıdır. Tarih ilk proleter iktidarın yanısıra dünya genelinde burjuva devletleri sarsan işçi ayaklanmaları ile doludur. Kanlı çatışmalara karşın hak alma kararlılığı ve bilinci, ezilenlerin soluklanmasına vesile olmuştur. İşçi sınıfının kazandığı tüm haklar bedel ödenerek kazanılmıştır. Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanların sadece hak kazanma talepleri değil değiştirecekleri bir dünya idealine dönüşmüştür. Bu ideal, Marks ve Engels ile teorisi yapılmış; Lenin ve Mao ile pratiğe uygulanır bir olguya dönüşmüştür.

Yani dünyanın yükünü omuzlarında taşıyanların iktidarı.

İşte önder yoldaşın tarihsel komünist önderlik rolü buradan çıkıyor. Diyalektiği kavramak ve tarihsel analiz yeteneği… İşçi sınıfı ile olan bağları… Devrimi proletarya önderliğinde gerçekleştirme kavrayışı… Köylülüğün temel güç olma meselesi ve işçi-köylü ittifakı… Her bir meselenin ideolojik bağlamda temel nokta Marksizim-Leninizm-Maoizm’in kavranması ve uygulanmasına dayanmaktadır. Önder yoldaşın Türkiye ve T. Kürdistanı yaklaşımına bu güzergah yön vermiştir.

İşçi sınıfı içinde yer alma kavrayışı da bilfiil o çalışmanın içinde olmasındaki gerçeklik de burada yatmaktadır. Kaypakkaya’yı ortaya çıkaran tarihsel koşulların temeli de burada atılır. 1917 Ekim Devrimi ve dünyadaki heyecanı, 1949 Çin Devrimi ardından Büyük Proleter Kültür Devrimi, ulusal kurtuluş mücadeleleri, Vietnam direnişi, dünyayı sarsan ’68 gençlik hareketleri ve Avrupa ve Amerika’daki işçi direnişleri vb. Ülkedeki yansımaları keza aynı heyecan ve siyasal atmosfer içinde gelişti. 1960’larda sınıfın toplumsal ve maddi bir güç olarak ortaya çıkışı gibi.

1961 Saraçhane mitinginin güçlü cazibesi ve ardından Türkiye İşçi Partisi’nin kurulması da önemlidir. 1963 Kavel direnişi ve grevi, hak alma geleneğinin kazanımlarını perçinliyordu. 1965-66-67’li yıllara doğru yükselen işçi grevlerine tanıklık ediliyordu. Kozlu  ve Paşabahçe bunların en önemlileriydi. DİSK’in  kuruluşu ve ardı sıra gelen fabrika ve işgal eylemleri, pratikte yükselirken teorik bir zenginlik katıyordu. “Üreten biziz, yöneten de biziz” sloganındaki politik argüman bu zenginliğin somuttaki yansımasıydı.

15-16 Haziran işçi direnişi önder yoldaşın esasta şekillendiği en önemli hareketlerden biridir. Direniş başladığında İbrahim, Ankara’dadır. Direniş haberini öğrenir öğrenmez 15 Haziran gece yarısı direnişe katılmak için İstanbul’a gelir. Ve Diyarbakır sıkıyönetim askeri savcılığına verdiği savunmasında “Yine bu arada Trakya’daki topraksız köylülerin, ellerinden toprağı jandarma gücüyle gasp etmiş büyük çiftlik sahiplerinin topraklarını işgal etmesi eylemlerine, İstanbul’da Demir Döküm, Sungurlar, Horoz Çivi, Tetriks, Ege Sanayi, EAS Akü, Gıslaved, Gamak, Singer ve Derby fabrikalarındaki işçilerin haklı grev ve direnişlerine yardımcı olmak için elimden geleni yaptım. 15-16 Haziran Büyük İşçi yürüyüşüne katıldım’ diyerek o dönem işçi sınıfı ile olan bağlarını net olarak ortaya koymuştur.

Bilfiil işçi çalışmaları içinde yer almıştır. Kaypakkaya’nın yazılarında özellikle ulusal sorun noktasında sık sık “sınıf bilinçli Türkiye Proletaryası” kelimesini kullanması tesadüfü değil ideolojik bir belirlemedir. Keza partisinin isminin konulmasında ve tartışılmasında sınıf bilinci ve yaklaşımını açıkça ortaya koymuştur. Bu anlamıyla parti ve ideolojik yaklaşım bakımından Kaypakkaya proleter sınıf karakterini çok net şekilde belirtmiştir.

Sonuç olarak; Devrimci mücadelenin en önemli temel ayaklarından biridir işçi sınıfı içinde örgütlenmek. Bugün mevcut iktidarın genel anlamda psikolojik üstünlüğü elinde tutması göreceli bir durumdur. Her ne kadar bu üstünlük uzun bir zaman dilimini almış olsa da dipten gelen dalganın gün yüzüne vurması olasılığı yüksektir. 2000 yıllardan sonra Türkiye Devrimci Hareketinin ve  toplumsal muhalefetin kan kaybetmesi, durgunluk sürecini de  beraberinde getirdi. Her ne kadar 2010 Tekel direnişi, Hava-İş grevi önemli etkiler bıraksa da bu toplumsal dönüşümü tamamlayamamıştır. 2013 Gezi İsyanı bu dönemin en can alıcı parçasını oluşturdu. 2015-16 döneminde yaşanan Sur, Cizre ve Nusaybin katliamları, Ankara Gar ardından Suruç katliamları aslında yükselen direniş ve toplumsal muhalefeti bastırma saldırılarının bir parçasıydı.

Bugün ırkçı-faşist dalganın geliştirilmesi tükenen burjuvazinin ömrünü uzatma projesidir. İşçi sınıfının teslim alınarak sarı sendikacılığı aşan teslimiyet politikası işçi sınıfından korkunun göstergesidir.  Savaş çığırtkanlığı yaparak her türlü saldırganlığı, katliamı ve işgali meşrulaştıran yaklaşım bu sonu engelleme politikasıdır. Aynı zamanda emperyalist politikaların taşeronluğudur.

Bu anlamıyla bu 1 Mayıs ve ardından gelecek olan direniş ve geri adım atmadan direnmek adına önemliydi. İşçi sınıfının hem sarı sendika hem de mevcut devletçi muhalefetin ekseninden çıkarılması en az bu iktidara karşı verilecek tepkiler kadar önemlidir. Tam da burada Kaypakkaya’nın “sınıflar ve Kemalizm” tahlili büyük önem taşıyor. AKP aracılığıyla aklanılmaya çalışılan resmi ideoloji yeni dönemde cilalanmış haliyle kurtarıcı olarak karşımıza çıkarılıyor. Bu anlamıyla ezilen yığınların ve başta işçi sınıfının bilinçlendirilmesi daha da önemlisi örgütlü mücadelenin komünist parti etrafında şekillenmesi aciliyet arz ediyor.

İhtilalci mücadelenin temel kıstasları uygulanmak zorundadır. Aksi taktirde bir kırma bir el yapımı patlayıcıyla Vartinik’te olması nasıl açıklanabilir? Bu yaklaşım maceracı ve kör bir yaklaşım değildi. “Asıl olan mücadele zincirini kopartmamaktır.” (James Connollly) Bütün mesele burada saklıdır.

Tüm baskı ve yıldırma saldırılarına rağmen bu bahar uzun soluklu bir kavgaya tanıklık edecektir. Onun için ittifak güçlerini önemsemeli, ortak mücadele paydalarını tutmalıyız. Geniş bir alanda dinamik bir gençlik etrafımızda. Direngen ve ısrarcı. Ancak 52 yıllık geleneğin sınıfsal ve kültürel tarihindeki derin izleri anlamada zayıf ve eksiktir: “İleriye doğru atılan her adım, her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha önemlidir!”