Kadife tenli zamanlara… Devrimci olması kaçınılmaz Hasan’a…

Şüphesiz ki kişiyi devrimciliğe götüren şey içinde bulunduğu koşullardır. Bu koşullar içinde bir de devrimcilerle tanışmış ve onları benimsemişseniz, devrimci olmanız kaçınılmazdır. İşte Hasan yoldaş tam da böyle biriydi.

Devrimcilerle tanışıklığı Dersim’dendi. Evlerine gelen devrimcilerin kendisiyle oynadığı çocukluk dönemlerinden… Doksanlı yıllarda faşizmin tüm Kürdistan’da azgınca saldırdığı, evleri yakıp insanları sürgün ettiği bir dönemde Hasan yoldaş ailesiyle birlikte İstanbul’a, Altınşehir’e yerleşmişti. Henüz 14-15 yaşlarında iken Zeytinburnu’nda deri sektöründe çalışmaya başlamış, zaman geçtikçe zaten yabancısı olmadığı devrimcilerle tanışmıştı. Oturduğu mahallede en yakını, ablası Leyla’yı dinliyor ve diğer devrimcilerle de tanışıyordu.

Yaşadığı yer, gecekondu bölgesiydi. Evleri bir iki defa yıkılmaya çalışılmıştı. Ancak yıkımlara devrimciler izin vermemiş, engel olmuştu. Şüphesiz ki Hasan yoldaşı devrimcilere yakınlaştıran bir diğer neden ise gerillaya katılan ve şehit düşen Leyla yoldaştı. Hasan, ablasının mezarı başında söz vermişti, “intikamını alacağım” diyordu.

Hasan yoldaş bir yandan yoğun bir iş yükünün altına girerken diğer yandan evin ihtiyaçlarını karşılıyordu. Tüm bunlara karşın çevresindeki olaylara duyarsız da değildi. Zaten bu yönüydü onu devrimci yapan. Zaman hızla geçiyordu ve 18-19 yaşlarına geldiğinde devrimcilerle bağ kurmuştu. Çünkü ablasına sözü vardı. Bulunduğu mahallede bir dernek etrafında çalıştı. Bu faaliyet içerisinde Devrimci Çözüm Dergisi çevresinde örgütlendi ve mücadeleye başladı. Mahallede 7’den 70’e herkesi tanır ve iyi ilişkiler geliştirirdi. Mahallenin gençleri arasında çok sevilirdi. Cezaevleri için yardım topluyor, elbise temin ediyordu. 19 Aralık katliamının yaşandığı dönemde korsan gösterilere katılıyor, devlete olan kini daha da artıyordu.

Bu süreçte yükü daha da artmıştı. Bir yandan çalışıyor, eve bakıyor öte yandan ise okuduğu derginin yükünü omuzluyordu. Bu anlamda tam bir dava insanıydı. Koşullar ne kadar ağır olursa olsun devrimci mücadeleden ödün vermiyor, her yere koşuyordu. Umutsuzluk, yılgınlık yoktu onun literatüründe. Adanmışlık ve tutarlı bir kişilik vardı. Polis mahalleye yıkıma geldiğinde barikatın en başındaydı. Her yerde devrim propagandası yapıyor ve düşündüklerini korkusuzca söylüyordu. Yardımlaşma ve fedakarlık onun yapısında vardı. Bu yönüyle mahalledeki herkesin sevgisini kazanmıştı.

Tüm bunların yanı sıra gerillaya bitmek bilmeyen bir tutkusu vardı. Birlikte oturduğumuz bir gün en büyük hayalinin ne olduğunu sormuştum. O da gerillaya katılmak olduğunu söylemişti. Dağların doruğunda ateş yakmak, o kara çaydanlıkta çay demlemek, yanan ateşten sigara yakıp dumanını savurmak ve elbette ki sırtında keleşiyle köylülerin evlerine misafir olmak… İşte buydu onun en büyük hayali.

Uzun zaman faaliyetini yürüttüğü Devrimci Çözüm’den bazı sorunlardan kaynaklı ayrılmıştı. Sonra yeniden devrimcilerle bağ kurmuştu. Ama bu sefer Leyla’nın yoldaşı olarak mücadeleye atılmıştı. Daha yakındı artık düşlerine. Mücadele azminde, heyecanında zerre azalma yoktu.

Yaklaşık bir yıl sonra gerillaya katılacağını söylemişti. Çünkü söz vermişti Leyla yoldaşa ve hayalleri vardı gerçekleştirmesi gereken. Gerillaya katılım talebi kabul edilmişti. Dağlara, keleşine kavuşacaktı, zaman gelmişti artık. Bana söylerken heyecanlı ve duygusaldı. Ne diyeceğimi bilememiştim. Yılların dostluğu vardı nihayetinde. Ağlamaklı olmuştum, o ise beni teselli ediyordu. Sımsıkı kucaklaştık çünkü acelesi vardı, geç bile kalmıştı gerillaya.

Bir gün Dersim’de bir köyde karşılaştık. Işıl ışıl gözleriyle karanlığın içinden birden gelivermişti yanıma. Sarıldık sımsıkı. Elinde keleşi, göğsünde telsiziyle tam bir gerillaydı artık. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Leyla yoldaşa verdiği sözü de tutmuştu. Fakat yine vedalaşma zamanı gelip çatmıştı. Vedalar zor olurdu hep, yine aynı zorlukla ayrıldık.

Şehit haberini aldığımda ise tarifsiz bir duygu hissettim. Fakat Hasan yoldaş, ideallerine, düşlerine ve hayallerine hep sadık kalmayı başarmıştı. Yazımı Hasan yoldaşın çok sevdiği ve sıkça okuduğu bir şiirle sonlandırmak istiyorum. Hasan yoldaşın duygularını en çok ifade eden Sinan Kukul’un şiiri…

 

Kadife Tenli Zamanlara

şimdi artık vakit yok gülüm

vakit yok ağlamaya, üzülmeye, gülmeye

şimdi artık savaş zamanıdır

bırakıp sevdamızı kadife tenli zamanlara

ellerimiz ellerimizin sıcaklığını kaybetmeden

sarılıp soğuk tenine silahın

o kutsal ateşin sıcaklığını

hissetmeliyiz tüm benliğimizle

bilirim bir bahar sabahı

seninle el ele verip

kırlarda dolaşmanın hazzını

bilirim sırt sırta verip türküler söylemeyi

hem de en güzelinden

en coşkulusundan

en sevdalısından

bilirim bir nisan yağmurunda

sırılsıklam ıslanmaya aldırmadan

kalbinde sevdayla tükenmeyi

adım adım karış karış

bilirim gözlerinin güzelliğini

bilirim bir anne şefkatiyle okşayan sıcaklığını

bilirim çiçeklerin en renklisini en kokulusunu

bilirim bu dünya güzel

bilirim bu dünya yaşanası

bilirdi daha on sekizine varmadan

cephede savaşan cephede ölen çocuklar

bilirdi Hiroşima’da atomdan kavrulanlar

Etiyopya’da açlıktan ölenler de bilir

kim bilmez ki…

ama gülüm

ama bir tanem

ama sevdiğim

bak yanıyor dünya

bak ölüyor insanlar

şimdi artık savaş zamanıdır

bırakıp sevdamızı kadife tenli zamanlara

ellerimiz ellerimizin sıcaklığını kaybetmeden

sarılıp soğuk tenine silahın

o kutsal ateşin sıcaklığını

hissetmeliyiz tüm benliğimizle…

 

İstanbul’dan bir yoldaşı