“İsrail’in hedefinde Türkiye Var” Açıklaması, Devletin Kürt/Kürdistan Korkusu!
Bu sözde yeni çözüm süreci söylemleri, yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız gibi, ekonomik kriz, halkın desteğinin ve güveninin giderek azalmasının bir sonucudur.
16 Ekim 2024
R.T. Erdoğan, Meclis’in yeni yasama yılı açılış konuşmasında İsrail’in Lübnan’dan sonraki hedefinin Türkiye olduğu iddia etti. Erdoğan’ın bu açıklamasından sonra Mecliste kapalı bir oturum yapıldı, konu hakkında Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplandı. R. T. Erdoğan, 1 Ekim’de yeni yasama yılına başlanması vesilesiyle Genel Kurul’da yaptığı konuşmasında, Siyonist İsrail’in, Filistin işgalini ve savaşı Lübnan’a taşıyan saldırılarla ilgili değerlendirmelerde bulunarak, “İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım bugünlerde Lübnan’a uzandı. Dün işgal güçleri Lübnan topraklarına karadan girdiğini duyurdu. İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye’dir. Bu niyetini de çeşitli vesilelerle ifşa etmektedir” dedi. Geçtiğimiz günlerde yine Erdoğan yaptığı bir konuşmada “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkanla karşı duracağız” ifadelerini kullandı. Bu açıklamaların yapılmasından hemen sonra, devletin burjuva basınında savaş tamtamları çalınmaya başlandı. Televizyon programlarında devletin kadrolu ajan ve uzmanları haritalı ekranlar önünde İsrail’in Türkiye’ye nereden gireceğinden, hangi şehirlerde nasıl bir önlem alınmasına varana kadar önemli bir algı operasyonu başlattı.
Faşist TC’nin bu ve benzeri açıklama ve taktikleri aslında yeni değil. Türkiye ve Türkiye Kürdistan’ında ciddi anlamda ekonomik bir çökmüş yaşanmaktadır. İktidarda olan AKP-MHP kliğine taban desteği giddikçe azalıyor. Yoksuluk derinleşiyor, issizlik artıyor, ekonomideki mal ve hizmetlerin fiyatları almış başını gidiyor, mutfaklar adeta bir yangın yeri. Devletin kasaları boşaltıldı. Ülke egemenler açısından yönetilemez hale gelmiş durumda.
Tam da bu sebeplerden dolayı devlet aklı bu tür manipülasyonlara başvuruyor. Eğer halka “savaş tehditi var, İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır, işgal edilebiliriz, vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için karşı duracağız, vatan elden gidiyor” gibi sözlerle, halka üst düzeyde güvenlik tehditi ile karşı karşıya oldukları şeklinde bir algı yaratırsanız.
Geniş halk kitleleri öncelikle güncel dertlerini bir tarafa bırakma eğilimi gösterir. Oluşturulan suni güvenlik endişeleri yüzünden halk devlete sarılır. Devletin yarattığı tam da böyle bir korku psikolojisi. Erdoğan bu gündemi suç ortaklığını bastırmak için de gündemi işgal edici çıkışlar yapıyor. Erdoğan’ın bugüne kadar yapmış olduğu hiçbir çıkışı, açıklaması İsrail’i rahatsız etmedi. Bunların hiçbiri İsrail için bir tehdit unsuru oluşturmuyor. Erdoğan’a, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog yanıt verdi.
Herzog, İsrail’in Türkiye’ye yönelik hiçbir zaman askeri bir planı olmadığını açıkça belirtmek istiyorum. Aksine, Türk halkına büyük saygı duyuyoruz. Halklarımız arasında kurulmuş ilişkilerimiz, dostluğumuz var.’’diyerek dostluklarının daim olduğunu ifade etti. Türkiye bir taraftan da ABD’den emin olmak istiyor. Yaptığı bu açıklamalar ile ABD’nin de nabzını yokluyor. Oradan gelecek tepkileri gözetiyor ve kendi politikaların ABD ile uyumluluğunu teyit de etmiş oluyor. TC tabii ki bu söylem ve çıkışların altını dolduramıyor. İsrail ile ticareti kesmiyor. Amerika’nın Türkiye üzerinden İsrail’e sunduğu olanakları önlemiyor.
Netenyahu “Yeni bir Orta Doğu”, Ortadoğu’da tarih yeniden yazılacak, dengeler ve güç blokları değişecek” açıklamalarında bulundu. TC devleti bundan dolayı da endişeli ve Erdoğan’ın Lübnan çıkışını, bu endişenin bir yansıması olarak okumak da yanlış olmayacaktır. TC’nin korkusu bölgede yeni bir dizayn yapılırsa kendisinin nerede konumlanacağı ve durumunun ne olacağıdır.
Devletin iki yüzlü ‘Kürt politikası’
ABD başta olmak üzere emperyalistlerin ve ABD’nin ileri karakolu olan Siyonist İsrail devletinin yeni Ortadoğu plan ve çalışmaları, TC devletinden bağımsız düşünülemez. TC’nin esaslı meselesi Kürt ve Kürdistan gerçeğidir.
Bu mesele TC için Kürt ve Kürdistan sorunu, sıkca ifade edilen ve dillere peleseng olan bir beka sorunudur. Kürt ve Kürdistan sorunu kelimenin tam anlamı ile olarak bir beka sorunudur. Bu mesele TC devletinin hem iç hem de dış sorunudur. TC devleti bundan dolayı Irak Kürdistan’ında bulunan Medya Savunma Alanlarına yönelik azgınca saldırıyor. Bu saldırıları Irak Kürdistan bölgesel yönetiminde olan KDP ile geliştirdiği işbirliği ve ittifak sonucu yapıyor. Amacı PKK’yi yok etmek.
Rojava’nın Afrin ve Serekaniye gibi şehir ve kantonlarını işgal ederek sürekli bir saldırı sonucu Kürt ve Kürdistan kazanımlarını yok etmeye çalışıyor. Türkiye Kürdistan’ında ise gerillaya yönelik kimyasal silah kullanımına varan, insanlık dışı vahşi saldırılarını sürdürürken, demokrasi kırıntılarıyla legal siyaset yapmaya çalışan bütün güç ve dinamikleri ya hapse atıyor ya öldürüyor ya da yasaklarla yaşam hakkı tanımıyor.
Bütün bu faşist saldırılara rağmen zayıflayıp yara alsa da Kürt hareketinin bir direniş ve karşı koyuş durumu söz konudur. TC devleti bunu yok etmeyi başaramıyor. Başaramadığı için de iki yüzlü politikalara başvuruyor. Bunlardan birini de yakın tarihte meclis açılışı sürecinde yaşadık.
Devlet Bahçeli meclis açılışında DEM Parti sıralarına giderek, bazı DEM Parti Milletvekilleri ile el sıkıştı. Çıkışta ise uzatılan mikrofonlara “tüm sevecenliği” ile ’’yeni bir döneme giriyoruz, dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım’’ dedi. Meclis açılış sonrası grup toplantısında yapmış olduğu konuşmada ’’Uzattığım el milli birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır. Hala birbirimizin ayağına basmakla, açığını aramakla vakit mi kaybedelim?’’ dedi. Erdoğan, Bahçeli’nin DEM Parti’ye dair yaptığı açıklamaları “takdirle” karşıladığını belirterek, “Sırtını dağa yaslayan terör siyasetine asla yer yoktur” diyerek yeni yaratmak istediği sözde çözüm sürecinde PKK’yi ve Demirtaşı da devre dışı bırakmayı amaçladığını söyleyebiliriz.
Bu sözde yeni çözüm süreci söylemleri, yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız gibi, ekonomik kriz, halkın desteğinin ve güveninin giderek azalmasının bir sonucudur. Altını çizerek bir daha belirtmek gerekirse TC’nin Ortadoğu denkleminde gözettiği ve esasa aldığı ana mesele Kürt ve Kürdistan meselesidir.
Erdoğan’ın İsrail’in Lübnan saldırısı sonrası sıra Türkiye’de çıkışı sonrası MGK “Komşumuz Irak ile başta PKK/KCK-PYD/YPG olmak üzere ülkelerimiz için müşterek tehdit oluşturan terör örgütleriyle mücadelede iş birliğimizi ilerletme konusundaki kararlılığımız teyit edilmiş; kardeş Irak halkının güvenliğine, huzuruna ve refahına atfettiğimiz önemin altı bir kez daha çizilmiştir.’’ denilmekte ve beş maddelik bildirinin üçüncü maddesinde ayrıca ’’Suriye topraklarında yuvalanan terör örgütlerinin etkisiz kılınmasına yönelik faaliyetler sürdürülecek’’ açıklaması yapıldı. MGK, “sıra bizde, İsrail Türkiye’yi vuracak” gündemi ile toplanıyor fakat toplantının esas gündemi Kürtler.
Rojava’ya Yönelik Saldırılar Artıyor
TC devletinin Rojava saldırıları artarak devam etmektedir. Türk ordusu ve çetelerinin Minbic’in Tehna Mezin köyüne yönelik saldırısında aynı aileden 2 çocuk katledildi, 3 çocuk yaralandı. Qamişlo Havaalanı’nın yakınına isabet eden havan mermisinin patlaması sonucu bir kişi yaralandı. TC ordusu Cizîr Kantonu’nun Çilaxa kentine 6 gence ateş açarak katletti. İşgalci Türk devletinin çetelerinin işgal altındaki Efrîn kırsalını sürekli bombalanıyor.
Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM), işgalci Türk devletinin 9 Ekim günü Şehba’da 3 TEV-DEM üyesi katledildi. 10 Ekim’de Minbic kantonunun batısındaki Tehna köyü bombalandı. Saldırı sonucunda çocuklar 5 yaşındaki Ebdo Cuma El Casim ile 9 yaşındaki Casim Cuma El Casim hayatını kaybetti. AKP-MHP iktidarı bütün bu kaotik süreç içerisinde kendi hegemonyasını sürdürebilmek için sıkıştığı dar alanda bütün tuşlara birden basarak süreci yönetmeye çalışıyor.
Önümüzdeki günlerde özellikle Rojava üzerinden Kürt ve Kürdistan’a yönelik saldırılarak artarak devam edeceğe benziyor. ABD’de gerçekleşecek 5 Kasım başkanlık seçim sonuçlarının, Ortadoğu’nun geleceğini tayin edeceği beklentisi yüksek. Ortadoğu’da 5 Kasım seçimlerine kadar kaotik durumun devam edecek gibi gözüküyor.