İlber Ortaylı ve Celal Şengör: Resmi İdeolojinin Tarihçileri Yine Sahnede!

İlber Ortaylı ve Celal Şengör: Resmi İdeolojinin Tarihçileri Yine Sahnede!

Sözde aydınlanmacı, ilerici, bilim insanı olan bu “aydınlar”, resmi ideolojinin borazanlığını yaparak, sırtlarını Türk hakim sınıflarına ve saraylarına dayayarak aslında gericiliğin sembolü haline gelmişlerdir.

11 Eylül 2025

Türk devleti imha ve inkâr, katliam ve sürgün üzerine kuruludur. Şüphesiz ekranlarda bu politikaları açıkça savunacak ve dile getirecek birileri de eksik olmamaktadır.

Geçtiğimiz günlerdeki bir yazısında, İlber Ortaylı denilen resmi tarih ideoloğu “Fırat-Dicle havzasında boşaltılan köylere Uygur ve Kırgızların yerleştirilmesi gerektiği”ni ifade etti. Bu söylem TC devletinin bu topraklardaki Türk-Sünni olmayanlara yönelik “Türkleştirme” ve “Müslümanlaştırma” politikasının bir tezahürüdür.

Tarihte bolca örneği mevcut olan bu devlet politikasının bir “tarihçi”, gerçekte ise tarihi çarpıtan ve resmi ideolojinin yalanlarını kitlelerin zihnine akıtan Türkçü/ırkçı bir akademisyen tarafından dile getirilmesi şaşırtıcı değildir.

Türk hakim sınıfları tarafından son yıllarda medya üzerinden popülaritesi artırılan Ortaylı’nın bu ırkçı yaklaşımı, kendisi ve savunuculuğunu yaptığı zihniyetin bir göstergesidir. Ortaylı, her fırsatta Kürt, Ermeni ve Rumlar başta olmak üzere Türk olmayanlara yönelik düşmanlığını sözde “bilim insanı” sıfatıyla dile getirmekten hiç çekinmiyor.

Soykırım ve katliamlar tarihi!

Bu topraklar soykırım ve katliamlar tarihi açısından çığır açıcıdır. Türk hakim sınıfları, Türk ulusu ve Sünni mezhebi üzerine inşa edilecek bir ulus devlet yaratma amacıyla bir dizi soykırıma, katliama, sürgüne imza atmıştır. Demografik yapıyı değiştirmek açısından da boşalan bölgelere Türkleri ve Müslüman halkları yerleştirme uygulaması Osmanlı’dan günümüze kadar uzanan bir Türk devlet geleneğidir.

İttihat ve Terakki zihniyeti tarafından 1915 yılında başlatılan Ermeni Soykırımı ile toplamda bir buçuk milyon Ermeni katledilmiştir. Katledilen Ermenilerin mallarına ve mülklerine el konulmuş, kiliseleri ve evleri yağmalanıp, yakılıp yıkılmıştır. Ermenilerden boşalan bölgelere Türk-İslam sentezine uygun bir şekilde insanlar yerleştirilmiştir.

Osmanlı’nın son dönemi ve TC’nin kuruluş yıllarında yine bir soykırıma tanıklık edilmiştir: Pontos Rum Soykırımı.

1916’dan 1923’e kadar 353 bin Pontos Rum’u toplu katliamlar ve ölüm yürüyüşleri ile katledilmişlerdir. Bu soykırımdan kurtulabilenler sürgün edilmiştir. Bununla beraber Rumların mallarına ve mülklerine el konulmuştur.

Pontos Rum soykırımından sonra Rumların yaşadığı bölgelere balkanlardan getirilen Türkler ve Müslümanlar yerleştirilmiştir.

1914 yılında yüzde 30 civarında tespit edilen Müslüman olmayan nüfus oranı, TC’nin ilk kuruluş döneminde, 1924 yılında sadece yüzde 3 civarındaydı. Türk-İslam sentezi politikası ile ulus devlet yaratma gayesiyle milyonlarca insan binlerce yıldır yaşadığı topraklarda katledildi ve sürgün edildi.

Müslüman olmayan uluslar “temizlendikten” sonra sıra Kürt düşmanlığına gelmişti. Kürtlerin kahir ekseriyeti Müslüman olmakla birlikte, Türk değillerdi. TC devleti, kurulduktan sonra Zilan, Koçgiri, Dersim vb. gibi Kürtlere yönelik birçok katliama imza atmıştır.

TC devletinin Kürtlere yönelik en büyük katliamlarından biri Zilan Katliamıdır. Wan’ın Erciş ilçesinin Zilan Deresi bölgesinde on beş bin kişiden fazla insan korkunç bir şekilde katledilmiştir.

Katliam boyunca sayısız kadın ve çocuk cinsel istismara maruz kalmıştır. Aşê Keşiş ve Aşê Dawuda gibi mıntıkalarda toplu katliamlar gerçekleştirilmiştir. Katliam sonrası Erciş’in demografik yapısını “Türkleştirmek” için belirli adımlar atıldı. Kars Arpaçay Kümbet köyünden 138 kişi Erciş’e yerleştirilmişti.

Zaten katliamdan 5 yıl sonra Erciş’e uğrayan İsmet İnönü, bu bölgenin “Türkleştirilmesi” gerektiğini açıkça ifade etmiştir.

Erciş’i “Türkleştirme” çalışmaları daha sonraki zamanlarda da devam etti. Afganistan-Sovyet savaşı döneminde Afganistan’dan 1.150 Kırgız göçmeni Türkiye’ye getirildi. 1983 yılında, Zilan katliamında yakılan ve yıkılan Bonizli, Birhan ve Milk köyleri üzerine onlar için konutlar inşa edildi.

Bu köylere yerleştirilen Kırgızlılar, 90’lı yıllardan itibaren koruculaştırılarak devletin kontrgerilla aparatı oldular.

İmha ve inkâr politikaları TC devletinin ana politikalarından biridir. Sürgün, katliam, soykırım, asimilasyon, zorla Türkleştirme ve Müslümanlaştırma vb. yapılan her şey Türk hakim sınıfların çıkarları içindir.

Tek ulus, tek bayrak, tek din, tek dil hedefi için yapmayacakları veya yapmaktan kaçınacakları hiçbir şey yoktur.

Burjuvazinin medya aparatları İlber ve Celal

İlber Ortaylı, sözümona “değerli bir tarihçi” olarak lanse edilir. Kitlelerin zihnine medya aracılığıyla bu propaganda empoze edilmeye çalışılıyor. İlber Ortaylı, gerçekte resmi ideolojinin borazanlığını yapan, tarihi yalan ve çarpıtma üzerine kurgulayan bir akademisyendir.

Türk hakim sınıflarının Ermeni ve Rumlara yönelik gerçekleştirdiği soykırımları yok sayan, Kürtlere yönelik katliamları görmezden gelen bir “bilim insanıdır.” Aslında meselenin özü tam olarak böyle de değildir. Soykırımları ve katliamları bilen ama konuşmayan, yok sayan, hatta ve hatta bu katliamları gerekli gören bir zihniyettedir.

Devletin bekası adına “Türkleştirme” politikalarını onaylayan bir pozisyon almaktadır. Zaten böyle bir noktada durmasa şu an için ona medyada “değerli bir tarihçi” rolü verilmezdi.

Bir de İlber Ortaylı ile birlikte sık sık gündemde olan, burjuvazinin medya aparatlarından Celal Şengör var. Her fırsatta soyunun saraylara dayandığını “gururla” söylemekten çekinmeyen ve halkımızı “senin cahilliğin benim yaşamımı etkiliyor” diyerek aşağılayan, hatta kitabına direk bu ismi vermekten çekinmeyen bir akademisyenden bahsediyoruz.

Söz konusu kişi bir jeolog olmasına rağmen her gün ekranlarda tarihten fiziğe, sanattan felsefeye, teolojiden hukuka kadar çok sayıda konu üzerinde ahkam kesmekten de geri durmuyor.

Karl Marks’a ve Hegel’e hakaret edecek kadar kendini bilmez, “Kapitalizm kimseyi sömürmez” diyecek kadar ahmak bir şahsiyettir. Salt böyle söylemek tabi ki eksik ve hatalı olacaktır. Burjuvazinin ahmağı olarak Şengör, görevini yerine getirmek için çabalıyor.

Emperyalizm hayranlığını dile getirmekten çekinmeyen Şengör, “batılılışma sevdası” adı altında emperyalist Avrupalı devletleri “ilerici” görüyor.

Aynı zamanda bu şahıs kendi ağzıyla açıkça genç bir kadını taciz ettiğini söylemiş olmasına rağmen medya nazarında popülaritesinden hiçbir şey kaybetmedi. Kadın örgütleri ve devrimciler tarafından gösterilen tepkiler ise burjuva medyada kendine yer bulamadı. Tacizci ve kadın düşmanı bu şahsiyet, önemli bir bilim insanı olarak halen daha televizyonlara çıkıp ahkam kesmeye devam ediyor.

Sözde aydınlanmacı, ilerici, bilim insanı olan bu “aydınlar”, resmi ideolojinin borazanlığını yaparak, sırtlarını Türk hakim sınıflarına ve saraylarına dayayarak aslında gericiliğin sembolü haline gelmişlerdir. İşçilerin, köylülerin, Kürtlerin, Ermenilerin, kadınların ve LGBTİ+ların düşmanı olmakla beraber halkı sürekli olarak cahillikle itham ederek ekranlarda ezilenlere korkunç bir sefaleti reva görmektedirler.

Ancak emekçi sınıfların, Kürtlerin, kadın ve LGBTİ+ların özgür bir gelecek mücadelesi, dün olduğu gibi bugün de ne İlber Ortaylı ne de Celal Şengör tanıyacaktır! Bu tür şahsiyetleri hak ettikleri yere, tarihin çöplüğüne gönderecektir.