Hindistan’da Kapitalist Dönüşüm ve Yeni Demokratik Devrim

Hindistan’da Kapitalist Dönüşüm ve Yeni Demokratik Devrim

“Genellikle ana akım burjuva medyada “hijyen”, “doğanın kirliliği”, ölümcül doğal afetler, sıra dışı kalabalık vb. gibi ırkçı imajlarla ve ikiyüzlüce nedenlerle lanse edilen Hindistan ya da Hindistan’daki halk aslında bütünüyle yakın dönem kapitalizmin en hızlı, en kaotik ve en öldürücü biçimiyle karşı karşıyadır.”

27 Haziran 2025

Asya ana karasının bir alt bölgesi şeklinde de tarif edilen Güney Asya; Pakistan, Hindistan, Sri Lanka, Bangladeş, Bhutan, Nepal ve Afganistan’ın belirli bölgelerini kapsamaktadır.

Bu alt kıta, iki milyardan fazla nüfusu barındırmakla birlikte geniş tarım arazilerine, nehir havzalarına, yeraltı ve yerüstü kaynaklarına da ev sahipliği yapmaktadır. Güney Asya’nın bölgeleri tarihsel, kültürel ve sosyal bir ilişki taşımakla birlikte, sömürgeci geçmişin açtığı yaraları da paylaşmaktadır.

Kuzeyde Himalayalar, Karakurum ve Pamir dağları bu bölgeyi Asya’nın geri kalanından katı bir şekilde ayırmaktadır. Güney Asya’nın doğusunda kalan Güneydoğu Asya bölgesi ise yine sömürgeci ilişkilerin, faşist ve gerici iktidarların, yarı-feodal/yarı-sömürge üretim biçimlerinin ve revizyonizmin modern tarih boyunca kendini gösterdiği bir başka Yeni Demokratik Devrim kuşağıdır. Şimdilik konumuz Güney Asya ve onun özelinde Hindistan Yeni Demokratik Devrimi olacaktır.

İngiliz emperyalizmi eliyle fethedilen, sömürgeleştirilen, gerici nitelikleri hariç (kast sistemi, patriyarkal yasalar, sömürgeci işbirlikçiliği, feodal ve aristokratik kalıntılar vb.) özgün ya da özerk tüm iktidar biçimleri ortadan kaldırılan, jeo-politik olarak birlikteliği olan bir bölgeden oluşmaktadır.

Güney Asya, Hint alt kıtası, tarihsel Hindistan vs. gibi şekillerde de tarif edilen bu geniş bölgede, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ardından İngiliz emperyalizmi yeni devletler ortaya çıkararak, çıkmasına izin vererek sömürgeci ilişkilerini dönüştürmüş ya da dönüştürmek zorunda kalmıştır. Güney Asya’nın sömürgeci tarihi, feodal tarihi ve erken dönem tarihsel analizleri bu yazıya sığamayacak kadar derin ve karmaşıktır.

Ancak bilmekte fayda var ki, Hindu-Müslüman gerilimi, kast sisteminin meşruluğu, patriyarkal uygulamalar İngiliz emperyalizmi sonrası açık yaralar olarak geride kalmış ve bu yaraların üzerinde Hindutva faşizmi Hint komprador burjuvazisi eliyle yükselmiştir.

Küresel kapitalist üretim

Kapitalist üretimin sürekli ucuz iş gücü arayışı devasa firmaların Asya kıtasını tercih etmesinde büyük bir rol oynamaktadır.

Daha öncesinde Çin’in kendi işgücünü pazarlamasıyla büyüyen Çin kapitalizmi ve dolayısıyla Çin’deki işgücünün ücretleri küresel pazar için doygun, yani yeterince ucuz olmayan bir noktaya erişmiştir. Sıra Güney Asya’daki işçilerin ucuza çalıştırılmasına gelmiştir. Bu yüzden günümüzde Bangladeş başta olmak üzere Hindistan ve Pakistan’daki işçiler ucuz işgücü şeklinde küresel kapitalizme pazarlanmaktadır.

Tekstil, yazılım, mühendislik, hizmet sektörü gibi alanlarda bu “ucuz işgücü”nden faydalanılmaktadır. Hindistan devletinin, Hindistan komprador burjuvazisinin kendi halkının sırtından sağladığı bu ciro Hindistan’ı kapitalist ekonomi grafiklerinde üst sıralara taşımaktadır. Dolayısıyla Hindistan’ın bölgede yarattığı vakum ya da ekonomik çekim gücü, Hindistan devletini kendi halkına karşı daha katı kapitalist koşullar ve daha sert faşist saldırılar uygulama noktasına getirmektedir.

Daha doğrusu burjuvazinin başından beri istediği, kapitalist üretim biçiminin gerekliliği sonucu büyümek ama kanla, sömürüyle ve imhayla büyümek istemektedir. Bunu neo-liberal politikalarla da pekiştiren ve ideolojik bir anlatıya dönüştüren Hindutva faşizmi hem kendi halkına hem de doğaya karşı amansız bir savaşın içerisine girmiştir. Günümüzde Hindistan’daki nüfusun yalnızca % 37’si kentlerde yaşamaktadır. Komprador burjuvazi kapitalizmin gelişim rüyasının kokusunu almış, dolayısıyla nüfusun geri kalanını ve yaşam alanlarını kapitalizmin çarkları içine çekebilmek için kollarını sıvamıştır. Yani Hindistan’da yoğun bir Halk Savaşı, onun karşısında da “Halka Karşı Savaş” sürmektedir.

Neo-liberal talanın en büyük mağdurları Adivasi (yerli halklar), köylüler ve özellikle topraksız köylülerden oluşmaktadır. Kast sisteminin yarattığı acımasız sosyal koşullar, kültürleri ve yaşam biçimlerini yok olmanın eşiğine getiren neo-liberal saldırılar, kapitalist yağmanın ve imhanın kendine has, yani Hindistan’a özgü sömürü koşullarını yaratmaktadır.

Hindistan komprador burjuvazisinin karşısındaki en büyük tehdit Halk Savaşı’dır

Hindistan başlı başına bir yaşam alanı, halklar ve kültürler bütünüdür. Dünyanın en kalabalık ülkesinde nüfus, hemen hemen tüm coğrafyaya yayılmış, tarımdaki endüstriyel gelişmeler sonucu da 1960’tan bugüne üç kat artarak dünyada birinci sıraya yerleşmiştir.

Genellikle ana akım burjuva medyada “hijyen”, “doğanın kirliliği”, ölümcül doğal afetler, sıra dışı kalabalık vb. gibi ırkçı imajlarla ve ikiyüzlüce nedenlerle lanse edilen Hindistan ya da Hindistan’daki halk aslında bütünüyle yakın dönem kapitalizmin en hızlı, en kaotik ve en öldürücü biçimiyle karşı karşıyadır. Yüz milyonlarca insanın kapitalizmin çarklarına atıldığı ya da atılmaya zorlandığı koşullarda, üzerinde yaşadıkları toprak, altındaki madenler, tüm gerici ve komprador kurum ve kuruluşlarca yağma ve talan edilmektedir.

Dünyanın en zengin yüz insanı arasında yedi Hindistanlı vardır. Bunlar demir-çelik, altyapı, yazılım desteği, gıda ve ilaç endüstrisi gibi alanlarda faaliyet göstermektedir. Hindistan’ın kapitalist pazarlarda yakaladığı istatistiksel başarı ve rekor düzeyde kâr grafiklerinin karşısında yoksulluk hiç de aynı hızda azalmamaktadır.

Komprador burjuvazinin bu gözü dönmüşlüğü sonucu yükselen Hindutva faşizmi, neo-liberal saldırıların başını çekmekle birlikte ırkçı, kastçı ve kadın düşmanı politikaların da günlük hayattaki uygulayıcıları olmaktadır. Özellikle Adivasi, Dalit (en düşük kasta mensup topluluklar) kadınlar olmak üzere, Müslüman kadınlar ve diğer azınlık kadınlar yoğun saldırılara maruz kalmaktadır. Bunun karşısında Hindutva faşizmi kendi Hindu kadın figürünü yaratarak, devrimci, demokrat ya da özgürlükçü kadının karşısına koymaktadır.

Hindutva faşizmi ülkenin içinde yaşadığı çıkmazlar, çarpık kapitalist ilişkiler, yükselen muhalefet, süregiden yoksulluk karşısında bir Hindu şovenizmi yaratmıştır. Böylece öncelikle içerideki savaş koşullarını güçlendirmek, mümkünse de dışarıya sert bir imaj çizmek istemektedir. Modi’nin başını çektiği bu hükümet ve politikaları Bangladeş’i adeta domine ederek, basıncını her an üzerinde tutmaktadır. Öte yandan Pakistan’a karşı ise yoğun bir savaş propagandası yürüterek hem içerideki Müslüman karşıtlığını diri tutmakta hem de Pakistan’la yaşadığı sınır sorunlarını gündemde tutmak istemektedir.

Pakistan’da da Hindistan’dakine benzer şovenist ve komprador burjuvazinin egemen olduğu bir devlet yönetimi söz konusudur. İki taraf da İngiliz emperyalizmi sonrası oluşan ırkçı, mezhepçi, dinci ve işbirlikçi gediklerde gelişmiş siyasi akımlarla yönetimlerini sürdürmektedir. Geçtiğimiz aylarda Pakistan ve Hindistan arasındaki gerilimin yükselmesi ve çatışma noktasına gelmesi özellikle Hindistan’ın içeride yaşadığı buhranın dışavurumu şeklinde okunmalıdır. Çünkü bu sırada Hindutva faşizmi gerilla bölgelerine ve çevresindeki yerleşim yerlerine, yaşam alanlarına ve yerli halklara karşı yoğun bir imha girişimi içerisindeydi.

Öte yandan Pakistan tarafında da belirli çelişkiler, çıkmazlar ve birtakım siyasi hareketlerin basıncı söz konusudur, ancak bu da bir başka yazının konusu olabilir.

Hindistan devletinin karşısındaki en büyük tehdit içeride süren Halk Savaşı’dır. Dolayısıyla içeride genişleyen devrimci muhalefet, burjuva muhalefet ve genel olarak dünyadaki hak ve yaşam savunucularının muhalefeti karşısında Hindutva faşizmi kendisine çıkar yol aramaktadır.

Burada en çok korktuğu güce karşı, yani başta HKP(Maoist) olmak üzere Halk Savaşı’nın dostlarına ve onların bağrından çıktığı Adivasiler, Dalitler, işçiler ve köylülere karşı bir saldırıya girişmektedir. Bu noktada silah elde ölüme giden yoldaşları, yeni demokratik devrimle kader bağı kurmuş işçileri, köylüleri ve öğrencileri selamlamak gerekir.

Özellikle geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz yoldaş Basavaraju ve yoldaş Sudhakar başta olmak üzere tüm devrim savaşçılarını ve devrim hamallarını selamlamak gerekir.