
Hiçbir Korkuya Benzemez, Halk Düşmanlarının Korkusu!
“Ülkenin dört bir yanında milyonlarca (10 milyona yakın olduğu tahmin ediliyor) insanın katıldığı, daha fazlasının sokağa çıkmasa da evinden takip ederek desteklediği Gezi İsyanı süreci bu topraklardaki ezilen emekçi yığınların yarattığı önemli bir değerdir.”
17 Şubat 2025
Egemen sınıfları ve onların temsilcilerini en çok korkutan şey, halk ve onun isyanıdır. Ne kadar büyük kolluk güçleri kurup, içinde adaletin zerresinin olmadığı yasalar koysalar da, kitleleri ne kadar terörize ederek susturup ses çıkaranı hapislere koysalar da yine de bu korku onları içten içe kemirir. Yönetememe krizi büyüdükçe faşizmin dozunu yükseltir de yükseltir.
Denilebilir ki, mevcut iktidar her istediğini yapma özgürlüğüne sahip; devletin sahip olduğu tüm güç ellerinde; hukuk dersen hiçbir tutarlılık kaygısı olmadan önüne gelene ceza kesecek yetkileri var; sözde muhalefeti dahi dizayn etme kapasitesi, her türlü manevrayı yapabileceği genişlikte alanı var. Hele bir sistem içi “muhalefet”i var ki, her iktidarın hayalinde dahi göremeyeceği kadar kendisine tabi.
Ancak yine de korkuyorlar! Bu korkuyu göremeyenler, gelişmeleri sürekli biçimde hakim sınıf klikleri arasında mücadele olarak okuyarak büyük bir yanılgıya düşenlerdir. Hakim sınıf klikleri arasındaki mücadeleye gözünü-kulağını dikip, derinleşen sınıf çelişkilerini ve halk kitlelerini görmeyenler, iktidarın açık biçimde son birkaç yıldır gemi azıya alarak saldırganlaşmasının sebebini R.T.Erdoğan’ın ve ekürisi Devlet Bahçeli’nin psikolojik durumlarına mı bağlamaktadırlar? Ya da daha “komik” olanı CHP’den korktuklarını mı sanmaktadırlar?
Böylesi bir değerlendirme, bir yandan bir kliğin yedeğine düşme riskini taşırken, AKP-MHP’nin direksiyonda olduğu devletin bütünlüklü ve esaslı saldırılarını anlamama tehlikesi de barındırmaktadır. Daha da kötüsü egemenlerin her şeye kadir olduğu ve halkın iradesinin bir anlamının olmadığı fikrinin yolunu açar. Egemenlerin tam da istediği şey!
Oysa, anlaşılması gereken husus, her şeyin lehlerine gibi gözüktüğü, çok güçlü olduklarının gösterildiği bu tabloda, işin aslının hiç de öyle olmadığıdır. Zira ne bastıkları zemin sağlamdır ne de tutundukları saldırganlık dalı. Bunu kendileri de iyi bildikleri için bu kadar panik yapıyor ve bu kadar saldırganlaşıyorlar. Yani onlar, korkularını diri tutan gerçekliklerin farkındadırlar. Yani onlar parmaklarıyla nereyi işaret ederlerse etsinler asıl tehdidin nereden geliştiğini ve gelişeceğini iyi biliyorlar. Korkularını büyütecek olan ise halkın bu gerçekliğin bilincine varabilmesidir.
Bunu görebilmek için iktidar sözcülerinin yüksek volümlü sözlerine değil, satır aralarındaki asıl vurgulara bakmak gerekir. Erdoğan, Bahçeli ve bilumum halk düşmanı hakim sınıf klik sözcülerinin de her konuşmasının doğrudan ya da satır aralarında gizli bir tehdit bulunmaktadır ve bu tehdidin muhatabı geniş halk kesimleridir. Özellikle son yıllarda halk kitlelerinin “sessizliği”nden kaynaklı AKP-MHP iktidarının halk korkusunun olmadığını iddia etmek ise büyük bir öngörüsüzlüktür.
Devlet Bahçeli, 28 Ocak tarihli Meclis Grup Toplantısı konuşmasında ne diyordu: “Seçim beklentisi hayali bir beklentidir. Boşa kürek çekmektir. Türkiye sahipsiz değildir. Cumhurbaşkanlığı sistemi yaşayacak ve yaşatılacaktır. 15 Temmuz’dan ders almayanlara sesleniyorum: Hadi, yüreğiniz yetiyorsa çıkın sokağa görelim. Sokağa çıkma çağrılarının isyana teşvik olduğunu biliyoruz. Boykot moykot ezberlerinden sonra sokağa çıkma çağrılarının, direniş kışkırtmalarının ya darbeye ya da isyana davet olduğunun farkındayız.”
Aynı günlerde R.T.Erdoğan da yine Meclis Grup Toplantısında “Gezi kalkışmasından çukur eylemlerine, terör saldırılarından deprem felaketine kadar kendi ülkesine karşı olanların yanında saf tutan muhalefet anlayışını reddediyoruz” diyordu.
İktidardaki Cumhur İttifakı’nın bileşenlerinin peş peşe yaptıkları bu açıklamalar ve sokağa çıkma vurgusu önemliydi. Bunlar her ne kadar “muhalefe”e edilmiş sözler gibi dile getirilmiş olsa da CHP’nin kitleleri sokağa dökme niyetinin, hatta isteğinin olmadığını herkes biliyor olmalı. Bu tehdit sözleri, açlığa, yoksulluğa mahkum edilen ve mevcut düzenle ilişkisi en hafif deyimle bozulan kitlelere yöneliktir. Bu kitlelerin 12 yıl önce Gezi İsyanı’nda iktidarları için nasıl bir tehdit olduğunu bazıları unutmuş olsa da, AKP iktidarı kesinlikle unutmadı. Nitekim sokağa çağrı yapanları tehdit ederken Gezi İsyanı’na atıfta bulunmaları, birçok kişinin dizi sektöründeki tekelleşme tartışmalarıyla (daha çok da çamur magazin haberleriyle) ismini duyduğu menajerlik şirketi sahibi Ayşe Barım’ın Gezi İsyanı’nı örgütleyenlerden biri olarak tutuklanması, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın RTÜK’e yazı göndererek o dönemde yayın yapan bazı medya kuruluşlarının “Gezi Parkı eylemlerinin propagandasını yaptığı” ve “bu şekilde toplumsal olayların yaygınlaşmasına neden olduğu” gerekçesiyle soruşturma açacağının duyurulması Gezi’nin hala “canlarını yaktığını” ve “korkularını taze tuttuğunu” gösteriyor. Öyle ki, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 12’nci sınıflarda okuttuğu Tarih kitabının 2023 yılı baskısında Gezi İsyanı anlatılarak “dış güçlere” bağlanmış, kitapta, eylemler nedeniyle hükümetin zor durumda bırakıldığı belirtilerek, eylemlere destek veren milyonlarca insana yönelik, “mağduriyet algısı oluşturulduğu” yazılmıştı.
Korkularını büyütelim!
Ülkenin dört bir yanında milyonlarca (10 milyona yakın olduğu tahmin ediliyor) insanın katıldığı, daha fazlasının sokağa çıkmasa da evinden takip ederek desteklediği Gezi İsyanı süreci bu topraklardaki ezilen emekçi yığınların yarattığı önemli bir değerdir. Ama daha önemlisi, giderek yoksullaşan, yok sayılan, aşağılanan, kısacası bu sistemle çelişkisi olan halk kitlelerinin dipte biriktirdiği öfkenin yüzeye çıktığında nasıl yıkıcı bir güce dönüştüğünü gösteren, “bu halktan bir şey olmaz”cıların yüzünü kızartan bir isyandır.
Gezi İsyanı sürecinde yaratıcı birçok slogan dillere pelesenk olmuştu. Bunlardan biriydi, “Korkma la, halkız biz!” sözü. Oysa, tam da halk oldukları içindi iktidarın korkusu. Bu yüzden, “Evet korkun, halkız biz” diyoruz. Biriktirdiğimiz öfkemizden, açlığa mahkum ettiğiniz çocuklarımızdan, emeğini alınterini çalarak zenginleştiğiniz işçilerden, emekçilerden, geleceğini çaldığınız gençlerden… Bizden, halktan korkun!