General Martager’i, komutan Nubar’ı şehit düştükten sonra tanıdı çoğu genç devrimci… 40 senedir mücadele içerisinde ve neredeyse savaşa girmediği, cenk etmediği hiçbir mücadele alanı olmamasına karşı, mütevaziliği ve komünist ilkeleri gereği bunları anlatmaz, tecrübelerini pratikte gösterir ve komutanlığını anılarda değil cephede yapardı. Genç devrimciler, mücadeleye emek verenler açısından çok değerli olan bu komünist yaşam pratiğini, önder yoldaşı her yönüyle anlamak ve anlatmak adına devrim ve demokrasi mücadelesinde yer alan genç Ermenilerle Nubar üzerine konuştuk. Nubar’dan söz açılınca Armenak’ı (Bakır), Hrant’ı (Dink), (İbrahim) Kaypakkaya’yı, Karabağlar’ı da anmadan edemedik.
Gaspar Nubar ile nasıl tanıştığını anlattı ilk olarak. “Ermeni tarihi okumak üzerine Ermenistan’a gittim. Nubar abiyle 2014’ün Nisan ayında tanıştım. İstanbul’da Ermeni arkadaşlarım vardı, bir şeye ihtiyacın varsa sana yardımcı olur demişlerdi. Yine 2014’te 24 Nisan öncesi HDP Heyeti Ermenistan’a gidecek ve buraya bir ziyaret düzenleyecekti. Bunun için Nubar abiyle irtibata geçtim. Onunla gerekli organizasyonu yaptık. O sırada birkaç hafta birlikteydik, orada tanıştık. Sonra ben 24 Nisan için İstanbul’a döndüm, Mayıs’ta tekrar Ermenistan’a gittim ve yaz aylarında ben Türkiye’ye geri dönene kadar irtibat halindeydik.”
Ne gidişine ne şehit düşüşüne şaşılmayan devrimci…
Ve sonrasında irtibatlarının nasıl kesildiğini ve bunu nasıl normal karşıladığını: “Daha sonra yine 2014’ün Eylül’ünde gittiğimde Nubar abiyi sordum, ‘yok’ dediler, ‘Karabağ’a gitti’. Siz de biliyorsunuz Rojava’da 2014 yazının nasıl geçtiğini. Nubar abinin böyle bir durumda yerinde durmaması, hazırlanması gerekiyordu.”
Söz konusu Nubar olunca şaşırmamıştı Gaspar, Şengal ve Kobanê’den devrimcilere halk çağrı yaptığında Nubar’ın Ermenistan’da zaten duramayacağının farkındaydı. Şehit düşmesine de aynı sebeple, Nubar’ın savaş içerisinde ön saflarda yer alacağına olan inancından kaynaklı, şaşırmamıştı.
“Bu adam gerçek mi diye düşündüm”
Yervant ise “Farklı bir hattan İstanbul’a geldiği bir dönemde, bir dernek panelinde sohbet ile başlamıştı tanışıklığımız. Aslında o güne kadar varlığını bilmiyordum. Evet, şu an bulunduğu hareket içerisinde çok arkadaşımızın, çok abimizin olduğunu biliyorduk ama onu ismen bilmiyor, tanımıyordum. Konuşmamızdaki entelektüel birikimini fark ettikten ve yaptıklarının çok az bir kısmını paylaştıktan sonra araştırdım ‘bu adam gerçek mi’ diye. O zaman gerçekliğinin çok azını anlattığına şahit oldum” diyerek anlatacaktı, Nubar’la tanışıklıklarını…
Yervant ile Gaspar aynı okuldan mezunlar. Bu okul aynı zamanda Armenak ve Hrant’ın da mezun olduğu, o meşhur eskiden papazları yetiştiren din okulu… Ancak Armenak dönemlerinden itibaren o okuldan mezun olanların ağırlıklı bir kısmı devrim ve demokrasi mücadelesinde yerini almıştı. Yervant, TC devleti tarafından sırf bu yüzden okulun vakıf olma özelliğinin elinden alındığını anlatıyor.
“Armenaklar, Nubarlar bize ışık olacak”
“Biz aynı okuldan mezunuz Gaspar’la. Hrant da aynı okuldan mezundu. Bizim için Armenak Inger’in (Yoldaş) o anıları hep çocukluğumuzdan itibaren belleğimizde var olduğu bir okuldu. Burada öğrendiklerimiz daha sonraki siyasi hayatımızda, gençlik hayatımızda sosyalizme yakınlaşırken de Armenak ve arkadaşlarını tanımak bir onur oldu. Bizler mücadelenin içerisinde hep vardık ama gerçek mücadelenin aslında reel karşılığını Orhan ağabeyler, Armenaklar ve Nubar yoldaşlar yaptı. Bize gerçekten bu ışık olacak.”
“Nubar Ermenilerin devrimci hareketteki varlığının ispatıdır”
Nubar’ın Ermeni olması elbette sohbeti sık sık Türkiye Devrimci Hareketi’nin bu konudaki eksikliklerine hatta şoven yaklaşımlarına dair tartışmalara getiriyor. Yervant, ülkedeki devrimci hareketin ilk nüvelerini taşıyan ve programlarında bugün özlemini duyduğumuz, mücadelesini verdiğimiz özgür dünyayı programlarına alan Hınçakları, Taşnakları anıyor, Ermeni devrimci önderler Paramazların ölüm yıldönümlerinde mezarları başında yaptıkları anmaya yakın zamana kadar sol, sosyalist hareketten yana sahiplenme olmayışından bahsediyor.
Ancak Suphi Nejat Ağırnaslı’nın Paramaz kod ismini kullanarak Rojava’da şehit düşmesinin bu konuda yaşanan kırılmaya bir örnek oluşturduğunu vurgulayan Yervant, Nubar’ın şehit düşmesini de böylesi bir kırılma olarak gördüğünü ve 1915 sonrası Ermenilerin devrimci harekette varlıklarını görünür kılması bakımından bir ispat olduğunu söylüyor, onun için yapılan anmalarda çok farklı siyasi kesimlerin yer aldığını hatırlatıyor.
Söz sırası Karabağlar savaşına gelince…
Sohbet sırasında söz Nubar’ın Karabağlar savaşındaki yerine geliyor. Gaspar, Nubar’ın bu konuda pek konuşmadığını söylese de ona dair anlattıkları genç devrimciler açısından Nubar’ın hayatına dair değerli yaşamsal kesitler:
“Nubar abi 1980 darbesinden sonra Fransa’ya gitti. O dönem orada daha milliyetçi tandanslı, Ermeni Soykırımı’nın tanınmasını isteyen ASALA da vardı. Ama o burada devrimcilere dahil oldu.
80’lerin sonunda Ermenistan Azerbaycan ile iç savaş eşiğine gelmişti. Nubar abi burada savaşmayı tercih etti. Çünkü o dönemki savaşta milliyetçi cenah ‘İkinci bir soykırım yapacağız’ diye söylemde bulunuyordu. Doğallığında bir Ermeni devrimci için karşı çıkılması gereken bir durumdu bu. Kendi komuta birliğinde devrimci ilkelere bağlı bir askeri birlik oluşturdu. Savaş ortamlarında sıkça insanlar, insanlıktan çıkabiliyor ve insanlık dışı uygulamalara başvurabiliyorlar. Nubar abi böyle şeylere asla müsamaha göstermedi.”
“Biz savaş halindeyken Ermenistan Azerbaycan’a elektrik sattı”
Sohbet ederken Nubar’ın savaş sırasında, ailesi tarafından terk edilen ya da bir ihtimal ailesi savaşta öldürülen bir çocukla tanıştığını ve onu evlat edindiğini öğreniyoruz. Gaspar, Nubar’ın sadece o çocuğa değil, savaşta ailesiz kalan tüm çocuklarla elinden geldiğince ilgilendiğini ve gençlerle iletişimine önem verdiğini söylüyor:
“Nubar abi bu savaş sırasında bir çocukla tanıştı ve bu çocuğun babası savaşta ölmüştü ya da terk etmişti. Nubar abi o çocuğu evlatlık edindi. Onun eğitiminde ve devrimci gelişiminde katkıda bulundu. Savaştan sonra da elinden geldiğince yetim kalmış çocuklarla ilgilenirdi.
Şöyle bir durum da var, Nubar abi bu savaşın halkın savaşı olmadığının da farkındaydı. Bana bir gün şöyle bir şey demişti ‘Biz 90’larda savaş halindeyken Ermenistan devleti Azerbaycan’a elektrik satıyordu.’ Bu gerçekten de bu savaşın ne kadar haksız olduğunu gösteriyor. Halkı açken Ermenistan’da bazı burjuva sınıf temsilcileri keyif yapıyordu. Keza savaşta olanlar da onlar değil, zaten devrimci terbiye almış insanlardı. Nubar abi bu konuda konuşmayı sevmezdi.”
“Yuvasından ayrı kalmak onun için sıkıntıydı”
Kimi insanların bu savaştan sonra burada rant elde etmesine rağmen Nubar’ın bunlara tamah etmediğini ve son derece mütevazi ve basit bir yaşam sürdüğünü anlatan Gaspar, “Devrimci terbiye ile çok mütevazi şekilde yaşayan, sürekli okuyan, eğitim yapan, askeri idmanını savaştaymış gibi sürdüren biriydi. Orada da Türkiye’deki yoldaşlarının yaptıkları sürekli takip ediyor, elinden geldiğince mektup, yazı yazıyordu. Onun için sınırın bu tarafında olmak, yuvasından ayrı kalmak büyük bir sıkıntıydı ancak o bunu bir şekilde aşmaya çalışıyordu” diyerek Nubar’ın partisine ve yoldaşlarına olan bağımlılığının da onun önemli bir özelliği olduğunu hatırlatıyordu.
“Biz gençlerde onlar hala bir efsanedir”
Söz gene dönü dolaşıp Türkiye Devrimci Hareketi ve Ermeni meselesine yaklaşıma geliyordu. Bu konuda Ermeni devrimci ve demokratlar, 1915 soykırımının ardından aldıkları büyük yaranın hala travması içerisinde yetişmekteyken devrimci ve komünist hareket aslında bunun tam olarak bilincinde hareket etmiyordu. Bu açık olan bir durum.
Ancak buna karşın her bildirisine “Türk, Kürt, Ermeni ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımıza…” diyerek bildiri kaleme alan ve son yıllarda Türkiye devrimci hareketi tarihini Hınçaklı Ermeni devrimcilerden, Paramazlardan başlayarak aktaran Proletarya Partisi’nin ve elbette ona bu komünist bakış açısını kazandıran komünist önder Kaypakkaya’nın Ermeni meselesine yaklaşımını es geçemezdik. Bunların önemine değinirken Yervant ekliyor: “Hareketin Dersim gibi hala yaşayan Ermenilerin varlığının sürdüğü bölgelere hitap etmesi de bu konudaki yaklaşımını etkiliyor.”
Peki ya Armenak?
“Armenak’ın çok katkısı var. Bu harekete katkısı… Biz gençlerde hala onlar bir efsane olarak görülür ve anlaşılmaya çalışılırdı” diyor Yervant.
“Biz 1915 travmasını açığa çıkardıkça devrimci hareket de
Biz Türkiye devrimci hareketinin eksikliklerini tartışırken Gaspar, önemli bir noktaya parmak basıyor: “Hrant’ın da sıkça bahsettiği, bizler de soykırımın ne olduğunu her geçen yıl aslında yeni yeni tanımlamaya ve etkilerini su yüzüne çıkarmaya başlıyoruz. Yaşadığımız bu büyük felaket, o kadar ağır bir travma ki, bu travmayı biz ortaya çıkardıkça Türkiye’deki insanların da, devrimcilerin de bununla yüzleşmesi gerçeklemeye başlıyor. Karşımızda işlediği bu ağır cürmü, her şekilde unutturmaya çalışan, bunun için elinden geleni yapan bir zihniyet var.”
Tabii Gaspar’ın söyledikleri ne devrimci ne de komünist hareketlerin kendisini aklaması için yeterli değil. Yine bu konuda Gaspar’ın söyledikleri çok değerli ve savaş generali Martager’i sonsuzluğa uğurladığımız şu günlerde bilince çıkarmamız gereken bir bakış açısını da özetliyor adeta:
“Hakikatlari açığa çıkararak yüzleşmek gerek”
“Bir de bu konuda araştırmalar çok yetersiz. Mesela o dönem İttihat ve Terakki’den bir kesim daha devrimci bir duruşa girerek, Sovyetlerle görüşüyor ama bu görüşmelerde farklı durumlar ortaya çıkıyor. Örneğin Topal Osman 1919’da Bakü’de Sovyetler’den aldığı silahlarla Pontus katliamına girişiyor.
Evet, Kaypakkaya dönemine ve yaşına göre çok değerli ve büyük belirlemeler de bulundu ancak ortaya çıkan yeni bilgiler, belgelerle bizim, gençlerin aklı bunu aşıyor artık. Biz devrimciler olarak bu konularla ilgili ortak çalışmalarla bu hakikatleri açığa çıkarmamız ve bunlarla yüzleşmemiz gerekiyor. Bunun mücadelesini ortak bir şekilde verebileceğimiz mücadele alanları oluşturmamız gerekiyor.”
Doğru söze ne denebilir ki!
Belki de sadece şu: Nubar’ı anmak, ona sadece güzelleme yapmak değildir!
Bir Partizan