Fransa’nın Cezayir İşgali ve Emperyalist İşgal Karşısında Doğru Çizgi
“Çok köklü bir sosyal-şovenizm, Fransa’nın özgül özelliklerinin sonucudur, Fransız devriminin öncü ideolojisi olarak burjuva ideolojisi kitleler içinde derin köklere sahiptir.”
5 Temmuz 2024
Fransız Komünist Partisi (FKP) ve Cezayir’in bağımsızlık mücadelesi, 5 Temmuz 1962’de Cezayir’in Fransız sömürgeciliğinden “bağımsız”lığını kutladı. Cezayir Ulusal Hareketi (CUH), emperyalizme karşı bir zafer kazandı -her ne kadar bu zafer bir proletarya partisinin yokluğu nedeniyle sonuna kadar götürülememiş olsa da-. Cezayir ulusal hareketinin mücadelesinin incelenmesi ayrı bir dosyayı hak etse bile, bugün bizi ilgilendiren Fransa “komünist”lerinin tutumudur.
Çok sayıda makale ve yazı, özellikle emperyalist ülkelerde kapitalizmin insan ideolojisi üzerindeki etkisini zaten açıklamaktadır. Bu ideolojik etkinin sadece bu ülkelerin halklarının ve komünistlerinin bireysel davranışlarına yansımadığını, aynı zamanda bu ülkelerin komünist partilerinin siyasi çizgilerine ve konumlanışlarına da yansıdığını anlamak önemlidir.
İngiltere ile birlikte kapitalizmin emperyalizm aşamasına ilk ulaştığı ülkelerden biri olan Fransa’daki işçi hareketinin gelişimini incelediğimizde; Fransız işçi hareketinde çok köklü bir oportünist çizginin varlığını gözlemleyebiliriz. Dahası bu oportünist eğilim işçi hareketinin gelişimiyle bağlantılıdır.
Fransa’da 1871 Paris Komünü’nün muazzam ve tarihsel deneyiminden sonra işçi hareketi güç kaybetmiş durumdaydı. 1900’lerde işçi sınıfının politik örgütlenmeleri uzun ideolojik mücadelelerle kendilerini yeniden örgütlediler. Jules Guesdes ve Paul Lafargue liderliğindeki Fransız İşçi Partisi (FİP), proletaryanın güçlü örgütlerinden biri olarak bilinirdi. Aynı FİP daha sonra Fransa Sosyalist Partisi’ne dönüşecek ve 1905 yılında diğer işçi örgütleriyle birleşerek İşçi Enternasyonal Fransız Seksiyonu (İEFS) yani Fransa’daki işçi hareketinin 2. Enternasyonal’e bağlı ana siyasi örgütünü oluşturacaktır.
Ancak İEFS’nin 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesindeki gelişimini incelemek ilgimizi çekecektir. Rusya ve Almanya’da sosyal-demokrat hareket, Kautsky gibi burjuvazilerini desteklemek için proletaryaya ihanet edenler ile Lenin, Luxemburg ya da Liebnicht gibi Marksizm’e sadık kalan ve proletaryanın enternasyonal karakterini savunanlar arasında ikiye bölünürken, Fransa’da İEFS oybirliğiyle burjuvazisinin saflarına katıldı ve böylece Kautsky’nin sosyal-şovenizmine destek vermiş oldu.
Çok köklü bir sosyal-şovenizm, Fransa’nın özgül özelliklerinin sonucudur, Fransız devriminin öncü ideolojisi olarak burjuva ideolojisi kitleler içinde derin köklere sahiptir. Yukarıda Fransız kapitalizminin emperyalizm aşamasına ilk ulaşmış ülkelerinden biri olmasından bahsetmiştik. 1910-1914 yıllarında Fransa, “eski” emperyalist ülkelerden biriydi ve Lenin’in açıkladığı gibi emperyalizm zorunlu olarak, amacı proletaryayı kendi sınıf çıkarlarından saptırmak olan bir işçi aristokrasisi üretir. İngiltere’de olduğu gibi, Fransa’da da işçi aristokrasisi zaten güçlü bir şekilde örgütlenmişti ve proletaryayı “Kutsal Birliğe” (1. Emperyalist Paylaşım Savaşı esnasında burjuvazinin kurduğu ittifak) dahil etmek ve “vatan için savaş” adına burjuvazinin çıkarlarını savunup ölmeye razı etti. Böylelikle işçi aristokrasisi proletaryayı kendi çıkarlarından nasıl saptıracağını ustaca bildi.
FKP ancak 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra Tours Kongresi’nde, İEFS içinde Komintern’e katılım konusunda yaşanan ve bölünmeye yol açarak FKP’nin kurulmasına neden olan tartışmaların ardından kuruldu.
2.Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Komintern’in önderliğinde FKP, Almanya faşizmine karşı direnişte aktif ve öncü bir rol oynadı ve gazetemizde sık sık bahsettiğimiz ettiğimiz Manouchian grubu yoldaşları gibi birçok şehit verdi.
Fransa’nın yenilgisinden ve zayıflamasından sonra Fransız sömürgelerinde ulusal hareketler gelişti, özellikle de Ho Chi Minh ve Viet Minh önderliğinde Vietnam, Laos ve Kamboçya halklarının Fransız emperyalizminden kurtulmayı ve bağımsızlıklarını kazanmayı başardı.
İşçi sınıfının burjuvazinin sınıf çıkarları arkasında yedeklenmesi siyaseti
Bu nedenle Cezayir Savaşı Fransız burjuvazisi için özel bir öneme sahiptir. Hindiçin halkları karşısında aldığı yenilginin ardından prestijini toparlamak ve Almanya ve ABD gibi büyüyen emperyalist güçlerle rekabete devam edebilmek için belirli bir güç dengesini korumak önemli idi.
Cezayir bağımsızlık savaşı, Fransa üzerinde Hindiçin’deki savaştan çok daha büyük bir etki yarattı. Çünkü savaştan sonra Fransa’yı yeniden inşa etmek için Kuzey Afrika ülkelerinden, özellikle de Cezayir’den gelen göç çok yüksekti. Ve birçoğu yalan sözler karşılığında Fransa’nın özgürlüğü için ölen Cezayirlilerin hakkını isteme talepler gündemdeydi.
Şimdi FKP’nin CUH’ye karşı tutumuna, UKH’nin (Ulusal Kurtuluş Cephesi) Fransa Federasyonu tarafından yazılan bir belgeyi kaynak olarak kullanarak bakalım: “Le PCF et la Révolution Algérienne” (FKP ve Cezayir Devrimi), giriş bölümüne UKH şöyle bir sunum yapar:
”Fransız kamuoyuna sunduğumuz bu metin, Fransız Komünist Partisi’nin Cezayir politikasına ilişkin olumsuz ya da tutkulu bir eleştiriden çok bir açıklama niteliğindedir.
FKP’nin şimdiye kadar savunduğunu iddia ettiği ilkeye uygun olarak davranmadığı tarihsel ve siyasi nitelikteki bazı noktaları açıklığa kavuşturmak bizim görevimizdir: ezilen halkların emperyalizme karşı mücadelesine koşulsuz destek.
FKP önderliğinin iddiaları karşısında, kontrol ettikleri ya da etkiledikleri toplumsal katmanların terhis edilmesinde omuzlarına yüklenen sorumlulukları ortaya koymak gerekli, kaçınılmaz hale gelmiştir.
Fransız Komünist Partisi’nin Cezayir Devrimi karşısındaki tavrını karakterize eden eylem ile siyasi düşünce, siyasi düşünce ile olguların gerçekliği arasındaki uyumsuzluğu vurgulayarak, Fransız işçilerinin Fransa-Cezayir çatışmasının derin doğasını daha iyi anlamalarına yardımcı olmanın bilincindeyiz. Nihayetinde, Fransız halkının bir bütün olarak tutumu, Cezayir ile Fransa arasındaki gelecekteki ilişkiler açısından sonuçsuz kalmayacaktır.”
1 Kasım 1954’te Cezayir’de Fransız emperyalizmini hedef alan bir dizi saldırı gerçekleşti. Savaşın ilk saatlerinde FKP, sömürgeciliğe karşı mücadelelerinde Cezayir halkını desteklediğini resmi olarak ilan etmesine rağmen aynı zamanda FKP Politbüro üyesi olan Léon Feix şu açıklamayı yapmıştır: “Komünistler, işçi sınıfını ve kitleleri, özellikle düşmanın tuzaklarına düşerek ya da herhangi bir şekilde onun operasyonlarını kolaylaştırarak, temel hedeflerinden sapmalarına ya da mücadelelerinde zayıflamalarına neden olabilecek her şeye karşı uyarırlar.”
Bu, FKP’nin Cezayir halkını mücadelelerinde şiddet kullanımına karşı uyararak oportünist ve reformist çizgisini bir kez daha teyit etmesidir. FKP’nin sloganları şuydu: “Cezayirli işçilerin maddi taleplerinin savunulması (aile ödenekleri vs.), baskıya karşı ve af için mücadele; Cezayir halkının meşru özgürlük taleplerinin desteklenmesi.”
FKP, egemen ulusun üyesi olduğunu bir kes daha teyit ederek “bağımsızlık” ya da “ulusal kurtuluş mücadelesi” gibi kavramlardan kaçınmaya özen gösterdi.
FKP sadece FKP’nin Cezayir’deki kolu olan Cezayir Komünist Partisi’ni (CKP) dikkate almakta ve Cezayir Ulusal Hareketi’nin öncü örgütü olmasına rağmen UKC’ni duymayı ya da konuşmayı reddetmektedir.
UKC, FKP’nin duruşunu ironi kullanarak şöyle tarif ediyordu: ”Bir diyalog vardı: FKP önderlerinin aynaları karşısındaki diyaloğudur.”
Fransız işçi sınıfı, bazen spontane ve örgütsüz bir şekilde, grevler ve gösteriler yoluyla savaşa karşı çıkmaya çalıştı ama ilk karşı çıktıkları kimdi? Fransız burjuva devleti değil, elbette FKP!
1955-1956’da işçiler Cezayirlileri öldürmek üzere cepheye çağrıldıklarında, bazı karşıt gösteriler düzenlendi ve bu işçiler ”L’Humanité” gazetesinde (FKP’nin yayın organı) “solcu” ve “provokatör” olarak tarif edildiler.
FKP bir kez daha burjuvazisinin çıkarlarını savunmak için proletaryanın enternasyonalist karakterini tamamen inkar edip, Lenin’in “sömürge halklarına koşulsuz destek” ilkesini reddederek, Fransa burjuvazisinin işçileri savaşa göndermesini destekledi.
Zincirin zayıf halkasındaki mücadelede ısrar!
FKP’nin o zamanki önderi Maurice Thorez, “boşanma hakkı boşanma yükümlülüğünü gerektirmez” sloganı altında sömürgeleştirmeyi destekledi. FKP, sömürgeleştirilen ülkelerin ulusal taleplerine karşı çıkarak her zaman sömürgeleştirmeyi ve burjuvazisinin çıkarlarını desteklemiştir. 1930’larda, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan önce FKP Kuzey Afrika ülkelerindeki mücadelelere Franco ya da İtalyan faşizmi tehdidi bahanesiyle karşı çıkmıştır. 1945’te Suriye ve Lübnan’da, kurtuluş hareketine yönelik eleştirileri haklı çıkaran Anglo-Sakson emperyalizmiydi. Cezayir savaşı sırasında, şovenizmini meşrulaştırmak için bahane olarak kullanılan Amerikan emperyalizmiydi.
FKP’nin Cezayir’e bakışını daha net bir şekilde ortaya koymak için, Mart 1957’de FKP’nin Parlamento’da yaptığı bir konuşmadan bir alıntıyı bakalım:
”Partimiz şu tamamlayıcı gerçekleri dikkate almaktadır: ilk olarak, Fransa ve Cezayir arasında somut tarihsel bağların varlığı. İkinci olarak, çıkarlarının sömürgecilikle hiçbir ilgisi olmayan Fransız ve Avrupa kökenli Cezayir nüfusunun birkaç nesildir Afrika topraklarındaki varlığı. Üçüncüsü, yeni özgürleşmiş halkların sömürge rejiminin kendilerine dayattığı geri kalmışlığı telafi etmek için ihtiyaç duydukları yardım. Bu önermeler temelinde FKP, Fransa ve Cezayir arasında gerçek bir ‘Fransız Birliği’ içinde kalıcı siyasi, ekonomik ve kültürel bağların varlığını desteklediğini ilan ediyor.”
Bu açıklama hiçbir yorumu hak etmemektedir. FKP, Cezayir’de “tam askeri yetki” için oy verdiği gerçeğine ek olarak, sömürgeleştirilmiş ulusa ve proletaryaya kesinlikle ihanet etmektedir.
Cezayir ulusunun bağımsızlık mücadelesi, bağımsızlığının 5 Temmuz’da resmileştiği 1962’de zaferle sonuçlandı. Elbette, Lenin’in bize açıkladığı gibi emperyalizm ve proleter devrim çağında, burjuvazi artık devrimi sonuna kadar taşıyacak omuzlara sahip değildir ve bugün bu görev proletaryanındır. Cezayir’in gerçek bağımsızlığını elde etmek ve kendisini emperyalistlerin sömürüsüne tabi yarı-sömürge bir konumda bulmamak için eksik olan şey budur.
Cezayir savaşı ve Fransa Komünist Partisi örneği bize emperyalist ülkelerdeki komünistlerin görevlerini hatırlatmaktadır: Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki anti-emperyalist mücadeleleri desteklemek.
Emperyalist ülkelerin proletaryası, sahip oldukları demokratik hakların, proletaryanın sınıf mücadelelerinin sonucu olsalar bile emperyalizmin sömürgeleştirilmiş ve yarı-sömürgeleştirilmiş ülkeleri sömürmesi nedeniyle mümkün olduğunun farkına varmalıdır. Bu, emperyalist ülkelerin proletaryasının, kendi burjuvazisi tarafından sömürülmekten kurtulmak istiyorsa, öncelikle egemen bir ulusun proletaryası olarak ayrıcalıklarından vazgeçmesi gerektiği anlaması gerekir. Emperyalizm, zayıf halkaları bulunup kırılması gereken bir zincirdir.