Krizlerden beslenen emperyalist-kapitalist sistem, gayri meşru olsa da öz evladı olan faşizm ile birlikte dünya halklarını koşar adım uçuruma sürüklemeye devam ediyor. Emperyalist-kapitalist sisteme göbekten bağımlı olan TC devletinin, bu krizden etkilenmemesi mümkün değilken, bu krizi kendisi açısından “Allah’ın bir lütfüne”, fırsata çevirme konusunda attığı adımlar; Osmanlı’dan Kemalist faşist diktatörlüğün her evresinden alınan devlet deneyiminin egemenlerce (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vurguladığı tabirle) “usta”ca kullanıldığını göstermektedir! Bunlardan biri özyönetim direnişleri fırsat bilinerek yıkılan, yağma edilen kentlere ilişkin açığa çıkan rant planlarıdır. Sur, Nisêbîn, Şirnex, Gever, Silvan gibi bölgelerde çatışmaların yaşanmadığı mahalleleri bile aylarca süren sokağa ve şehre girme yasakları sırasında yerle bir eden AKP, bugün buralara dair rant planlarını peşkeş çekmeye başladı bile…
14 Mart 2016’da Şirnex kent merkezinde 6 mahallede başlayan operasyonlar sırasında burada yaşayan yaklaşık 40 bin kişi yakın il ve ilçelere göç etmek zorunda bırakılmış, Şirnex’in ilçesi Kumçatı ile Şirnex kent merkezi arasına çadırlarla yerleşenler ise asker ve polis zoruyla bölgeden uzaklaştırılmaya çalışılmıştı. Çatışmalar 83 gün sürmüş ve ardından YPS’nin bölgeden çekildiği açıklamasına karşın bölgeye dönük abluka ve yasak, tam 9 ay sonra 14 Kasım’da kaldırılmıştı.
Geçtiğimiz hafta buraya heyet olarak giden Cizre’den Sur’a Dayanışma Koordinasyonu’nun ve daha önce de tutuklu Şirnex HDP vekilleri ve belediye eşbaşkanlarının yaptığı açıklamalara göre bu 9 ay boyunca devlet, kent merkezinin % 70’ini yıkmış ve molozlar üzerinden alanı ranta açmış durumda… Bölgeye dönen insanların değil evini, sokağını bile bulamadığı Şirnex, devlete/AKP’ye yakınlığıyla bilinen Şirnexli Acar şirketinin acımasız ellerine teslim edilmiş ve şirket de “Modern ve Yaşanabilir Bir Şırnak İnşa Ediyoruz” diyerek ailelere 60-70 bin TL gibi oldukça yüksek meblağlar karşısında evlerini teslim edeceklerini söylemişlerdir.
Hala o molozların altında evlatlarının akıbetini arayan Şirnex gibi diğer bölgelerde de devletin sermaye ile geliştirdiği rant projelerini ilk olarak Başbakan Binali Yıldırım, ardından da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıkladı. Diyarbakır Valiliği tarafından ağırlanan Soylu “bölgeden” yaptığı açıklamada artık “terörle mücadele kavramını kullanmadıklarını” çünkü “terörün tasfiye edileceği bir dönemin içerisinde” olduklarını gerinerek anlatırken Kürt gençlerinin kan ve canları üzerine kuracakları yeni “modern” kentlerden, sanayi bölgelerinden, ekonomik yatırımlardan “heyecan”la bahsediyordu:
“Bir taraftan terörle mücadele ederek terörü tasfiye edeceğiz, diğer taraftan da cazibe merkezleri oluşturarak 5 ayrı bölgenin içerisindeki iller ve bunlarla oluşturacağımız süreç ile her huzurla geçen günün katmer katmer burada ekonomiyi canlandıracağını ve işsizliği ortadan kaldıracağını gördüğümüz bir süreç olarak devam edecektir. Fabrikaların yapımında kullanılan teşvikler, yani sıfır faiz ve vergilerle ilgili teşvikler, buradaki cazibe merkezlerini çok önemli bir noktaya taşımaktadır. (…) bütün ekonomik yatırımlar ve organize sanayi bölgeleri için büyük bir heyecan içerisindeyiz.”
Egemenler yoksuldan nefret eder!
Ancak bu ekonomik yatırımlarla yoksul Kürt halkını düşünmediklerini, “modern” dediklerini emekçi kitleler için istemediklerini daha önce Romanlar’ın yaşam alanlarına dönük “kentsel dönüşüm” planlarını devreye konulduğu yerleşim alanlarına bakarak anlamak da mümkün! İstanbul-Sulukule’de evleri başlarına yıkılan Romanlar, sokağa ve hiç bilmedikleri ilçelerin kent merkezlerine en uzak yerlerine yerleştirilmiş ve zamanla onlara verilen konut sözleri unutulmuştu. Yine İstanbul-Sapanca’da çadırlardan bile kötü koşullarda inşa edilmiş derme çatma yerlerde hayata tutunmaya çalışan yaklaşık 70 Roman aile, kışı nasıl geçireceğini bilmezken burada yeni doğan bir bebek soğuktan yaşamını yitirmişti. Romanlar bir röportajda “Şehre 3 km uzaklıktaki İtalyan Kampı denen yere bizi attılar. Elektrik yok, su yok, kömür yok, eşlerimizin işi yok, çamur içinde yaşıyoruz. Biz Tayyip Babayı çok seviyoruz. Bize Tayyip baba daha önce söz vermişti. Bize de yazık. Burada bir tane bebek öldü soğuktan” (11 Aralık, OdaTV) şeklinde durumlarını anlatmıştı.
Çünkü egemenler aslında yoksuldan, yoksul halktan nefret ederler!
Bu nefrettir onların safını, sınıfını netleştiren…
İstanbul-Bağcılar’da iş cinayetinde ölen bir işçiyi AKP’li belediye işbirliğinde yakarak yok etme cesaretindeki taşeron şirketin katilliğidir egemen sınıfların niteliğini belirgin kılan…
Adana-Aladağ’da en küçüğü 6 yaşında olan 11’i çocuk 12 kişinin yanarak katledilmesine yol açacak kadar erkekliktir, kadına düşmanlıktır egemen sınıfların üzerinden yükseldiği…
Erdoğan’ın ağzından kaçırdığı “Esad’ı devirme” planına karşı Wikileaks’in dünyayla paylaştığı “damat” Berat Albayrak’ın e-posta kutusunda “DAİŞ’in petrol ticaretiyle birlikte anılan Powertrans şirketiyle bağlantısını” kanıtlayan maillerde görülen kirli pazarlıklar, dünya halklarının kanını elinde taşımaktır.
Faşizm paramparça edilip yere serilmeden…
Komünistlerin, devrimcilerin, ilericilerin safını belirleyen ise tam da egemenlere karşı konumlanışı ve bu sistemi yerle bir etme konusunda atılımları, öne çıkışları, ablukayı yaran pratikleri ve halkın çıkarı için yeni bir dünyayı inşa etme misyonunu yüklenmektir. Şirnex-Kumçatı’da kurduğu çadırda evine geri dönmeyi bekleyen yaşlı bir Şirnexlinin dediği gibi “Toprak da yesek, taş da yesek Şirnex’i terk etmiyoruz” kararlılığında olmaktır.
İşte Aliboğazı Vadisi’nde toprağa düşen halk ordusu gerillaları Aşkın (Hasan Karakoç), Hakan (Ersin Erel), Tuncay (Murat Mut), Orhan (Alican Bulut), Bakış (Samet Tosun) (ve henüz adları netleştirilemeyen 3 kızıl karanfil) bu kararlılığın en nadide örnekleridirler.
Onların yakılan bedenlerinden öğreneceğiz bir kez daha faşizmi ve sınıfımızın devrimciliğinin nasıl yapılacağını…
Dur yok, durak yok!
Çünkü Clara Zetkin’in de dediği gibi “Faşizmin tüm ülkelerdeki karşıtları! Kanlı zulümle terörle açlık ve savaşla birleşmiş faşizm paramparça edilip yere serilmeden aramızdan hiç kimse dinlenme ve mola verme hakkına sahip değildir.”
* Aliboğazı’nda şehit düşen TİKKO gerillalarından Samet Tosun’a dair bir anlatıda geçen ve Tosun’un söylediği “Elimizdeki bu gazeteleri bitirmeden bir yere gitmiyoruz” cümlesine atıfla…