Devrimin görevlerine sıkı sıkıya bağlı, işini en iyi şekilde yapan, dürüst, yiğit kişilikler yaratılması için devrimci savaşa ve devrimci eğitime ihtiyaç vardır. Devrimci savaş örs ise devrimci eğitim çekiçtir. Devrimci savaş aynı zamanda muazzam düzeyde nitelikli bir sahra üniversitesidir. Hiçbir akademi ve eğitim kurumunda öğrenilmeyecek konular ve edinilemeyecek birikimlerin elde edildiği ciddi bir mücadele mevzisidir. Savaşçı başta kendini-halkını-yoldaşlarını-dost ve düşmalarını en iyi şekilde bu mevzide tanır-tanımlar. Sayısız gerçeğe dolaysız ve doğrudan yaklaşım devrimci savaş alanında edinilir.
Devrimci savaş ve devrimci eğitim iç içe bir bütün olarak ele alındığında sağlam nitelikli örgüt yaratılır görevine sıkı sıkıya bağlı militanlar yetiştirilir. Çok zaman kısmi-parçalı bilgiler edinilerek kitle ve komite çalışması yürütülmeye çalışılır. Savaş ve devrimci pratik içinde sınanıp olumlu sonuçları alınmayan bilgilere sahip olunarak hareket edilir. Ya da hiç bir alt yapıya, asgari bir Marksizm bilgisine sahip olunmadan devrimcilik yapılır. Bu tarz devrimciliği yıllar önce komünist önder Mehmet Demirdağ cahil devrimcilik olarak tanımlamıştı. Cahil devrimcilik yapılmaz. Yapılmaya çalışılsa bile yarı yolda kalınır.
Devrimci eğitimin önünde ki ciddi engelerin başında “ben bilirimcilik” gelir. Her şeyi bildiğini sananlar iş pratiğe kitleleri örgütlemeye devrimci savaşı büyütüp geliştirmeye örgüt yaratmaya gelince nedenler-gerekçeler peş peşe sıralamaya başlar. İkinci bir ciddi engel ise bazı “eski” kadroların akıl almaz şekilde eğitime-eleştirilere kapalı oluşları gelir. Bazı eski kadrolar ne hikmettir ki her konu hakkında bir bilgileri her konu hakkında söyleyecek bir sözleri, eleştiri ve uyarıları oluyor. Yeniden devrimci eğitime kendilerinin de ihtiyaçlarının olduğuna inanmak istemiyorlar. Zaten Kaypakkaya yoldaşın seçme eserini defalarca okuduğunu yıllarca zindanda kaldığını yıllarca yöneticilk yaptığını iddia ederek, yeni bir eğitim “ihtiyacın”ın olmadığına ikna oluyor ve karşısındakini de ikna etmeye çalışıyor. Oysa yaşamın ve pratiğin bakış açısı, dili farklı seyler söylüyor. Söylemle gerçeğin çok farklı olduğunu ifade ediyor. Nasıl ki ne yiyorsak oyuz. Aynı şekilde ne yapıyor ne üretiyor ne yaratıyorsak bizler de o kadarız. Fazlası değiliz.
Her şeyin değişmez ve yanılmaz ölçütü devrimci pratiktir. Herkes pratiğin tartısına çıkıp ölçüsünü alır. Pratiğin dili sadece gerçekliği tanımlar. Pratiğin dili söze beş para değer vermez. Fazla söze ihtiyaç duymaz.
En çok yanılgının yaşandığı diğer bir konunun önemli yerinde ise militanın-savaşçının kendisini doğru tanımaması ve tanımlayamamasıdır. Burjuva-feodal sistemde toplumsal-ulusal eğitim ve şekillenişin ağırlık merkezinde kendini tanıma ya yoktur ya da çok zayıftır. İnsanlar yanındakine-karşısındakine ve dışına bakmak-gözlem-inceleme yaparak tanımlamak için daha fazla uğraş ve çaba içinde olurken sorun kendi gerçekliğine gelince ciddi bir tutukluluğun ve yanılgının yaşandığı görülür. Anlama-tanıma-sorular-sorgular dışa yöneliktir. Gözler, duyarlılık, dikkatler hep dışa dönüktür. Bireyin kendine yönelik bakış-anlama-tanıma çabası ya hiç yoktur ya da çok sınırlıdır. Bu yüzden yanılgı ve yanılsama çok ciddi düzeydedir. Birey kendi gerçekliğini çok zaman abartılı ve yüksek tanımlar. Ya da kendini hiçleştirerek tanımlamaya çalışır. Eleştirilmeyi uyarılmayı kolay kabul etmez. Kolay içine sindirmez. Eleştiri, ciddi uyarı alındığında ise tepki ve kırılma yaşanır. En sert tepki ve karşı koyuş bireyin kendine yönelik yapılan eleştiri durumunda yaşanır.
Ulusal-toplumsal-eğitsel-ruhsal şekillenişten kaynaklı olarak devrimci dönüşümün önündeki en ciddi sorun burada başlamaktadır. Özellikle ileri yaş grubunda yer alan bazı “eski” kadro ve militanların devrimci savaş içinde değişimi kolay olmuyor. Bu kesimdeki yoldaşlar da hemen her konuda bilgi-birikim ve tecrübeye sahip oldukları yanılgısını yaşarlar. Kendilerinden daha genç ve “yeni” olan yoldaşların savaş alanında verdikleri eğitime soğuk bakar ve kuşku içinde mesafeli yaklaşırlar. Her eğitimde eğitimciden daha fazla söyleyecekleri bir söz bulup dikkat çekecekleri hatırlatacakları bir konu bulurlar. Kendisine verilen eğitimleri zaten bildiklerini ima edecek bir söz dillendirirler. Ancak pratiğin bakış açısı ve dili çok yalın ve acımasız bir şekilde bunun böyle olmadığını ortaya koyar. Bilgi kırıntısıyla gerçeğin bilgisi farklıdır. Bilindiği sanılan şeylerin gerçekliğin örs ve çekicinde sınanmadığı zaman eksik yetersiz kalmış, tamamlanmamıştır.
Dolayısıyla hem genç savaşçıların hem de “eski” yoldaşların devrimci savaş içinde ciddi eğitime ihtiyaç oldukları gerçekliğini unutmadan hareket etmek gerekir. Bilmediklerimizin bildiklerimizden her zaman daha fazla olduğunu unutmamak gerekir. En fazla bilgi-birikim ve tecürbeye sahip olanların bile yine devrimci eğitime ihtiyacı olunduğu bilinmelidir.
Bilmek yapmaktır. Herkes yaptığı kadar biliyor. Yapamadığı kadar bilmiyor. Yegane ölçüt pratiktir. Eğer yüzmekten bahsediliyorsa suya girmekten korkuluyorsa ya da doğru dürüst kulaç atılıp ilerlenemiyorsa “bilmekten” bahsetmek kadar utanç verici bir şey olamaz.
Keza “eski-tecrübeli kadro, eski yoldaş” olduğunu iddia eden ya da kendisini etrafındakilerine böyle tanıtan ve tanımlayan biri eğer faaliyet yürüttüğü alanda güven veren nitelikli bir komite yaratamamışsa yeterli sayıda kadro ve militan yetiştirmemişse kitleler içinde etki gücü görünür olan bir örgüt yaratamamışsa arkasında örgütsüzlük dağınıklık yıkım bırakmışsa o kadronun “eski-tecrübeli” söyleminin çok da değeri yoktur.
Kadın-erkek, genç-yaşlı, yönetici-sempatizan, komutan-savaşçı olmak üzere her yoldaşın mutlak suretle ciddi bir devrimci eğitime ihtiyacı vardır.
Devrimci savaş içinde halk-düşman hakkında en önemlisi de kişi kendi hakkında sahip olduğu bilgiler pratik süreç içinde ciddi değişime uğrar. Ve gerçeğe daha fazla yakınlaşmaya başlar. Bundandır ki devrimci eğitim sınıf terbiyesi herkese lazımdır.