12 Eylül askeri faşist diktatörlüğü sürecinde bir zulüm ve kıyım merkezi olan 5 nolu Amed zindanlarını anlatan Hasan Hayri Aslan yoldaşın “ÖLÜMDEN de ÖTE” kitabı devrimci dersler ve deneyimlerle dolu bir eserdir. “Acımasız vahşet dalgası cehennemi bir sessizlik yaratır. Sadece işkence ve çığlık seslerinin duyulduğu zindandan” bahsedilmektedir. Her dakikası bir cehennem azabı olan bir zindandan bahsedilmektedir. 5 nolu zindanı anlatan her yazarın, her anlatıcının ortak cümlesi “Biliyorum ki anlatılanlar yine de yaşananları tam olarak yansıtmaktan acizdir” olmuştur. 5 nolu zindanı, faşizmin işkence ve vahşetini ve ona karşı görkemli direnişi tanımak anlamak açısından “ÖLÜMDEN DE ÖTE” bir eğitim kitabı olma niteliğindedir. 5 nolu zindanda tarihsel-güncel sürece ışık tutacak kanla, emekle yaratılan, sayısız devrimci değerlere-pratiklere rastlamak mümkündür. 5 nolu zindan gerçekliği kim tarafından hangi biçimde nasıl anlatılırsa anlatılsın mutlaka “anlatılanlar yine de yaşananları tam olarak yansıtamayacaktır” sonucuna varır. Bu nasıl bir zulüm ve vahşettir ki; anlatılar yetmiyor ve hep eksik kalıyor. Nasıl bir zulüm yaşanıyor da gerçeklik karşısında kelimeler, cümleler her defasında acze düşüyor.
Süreci bir bütün olarak hem de her bir direniş pratiğini parçalar içinde ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Öne çıkarılması ve devrimci öğretinin ön cephesini oluşturması gereken konular, olaylar, devrimci değerler vardır. Asıl vurgulanmak belirtilmek istenen okunup mutlaka üzerinde durulması gereken değerler, devrimci ilkeler vardır. Unutulmayan, unutulması mümkün olmayan devrimci anılar vardır.
Partizancılar, devrimciler, yurtseverler zulme ve cehennemi andıran işkencelere karşı direndiler. Hasan Hayri Aslan yoldaşın Partizancıların direnişine ve duruşuna ilişkin bu değerlendirmesi isabetli ve anlamlıdır. “Biz direndik! Ancak TKP/ML’ye yakışır bir direniş sergileyemedik!” Devrimcilerin-yurtseverlerin direniş sürecinde kırıldıkları noktalar, düştükleri yerler, sarsıldıkları anlar oldu. Sendeledikleri, geriledikleri hatta içine düştükleri “kurallara uyma” durumuna büyük öfke duydukları anlar yaşandı. Faşizmin askeri kurallarına uymak onurlu hiçbir devrimcinin içine sinmedi. Yaşananları ve içine düştükleri durumu kabullenmediler. “Bir gün mutlaka” dediler. Ve mutlak mücadele günü büyük bedeller ve acılar pahasına geldi. Bir Anka kuşu misali kendilerini yeniden ve yeniden küllerinden yaratmasını bildiler. Düştükleri ve yenildikleri yerden kalkma cesaretini gösterdiler ve yeniden yürüme iradesini ortaya koymayı başardılar. Ve bir direniş tarihi yazdılar. Direnişin pratiğini-yoldaşlılığını örgütlediler. “ÖLÜMDEN DE ÖTE” kitabında güne ve ana ışık tutacak özellikte muazzam değerde devrimci adanmışlıklar ve sayısız fedakarlık ve kahramanlıklar sonucu ortaya çıkan bilgiler vardır. Özellikle genç devrimcilere eğitim konusu olacak değerde konular vardır.
“Düştüğün yerde derman sendedir” ya da “Acılardan al ilacı” cümlelerinin ne anlama geldiğini doğrulayan sayısız pratik örneklerle doludur, 5 nolu zindan gerçekliği. Hem devrimci örgütlerin birbirine devrettikleri sayısız fedakarlık dolu pratiklere rastlamak hem de devrimci örgütlerin kendi yoldaşları arasında yaratıkları muazzam özellikte devrimci değerlere, yoldaşlıklara fedakarlıklara rastlamak mümkündür. Hem kendi iç yoldaşlığında hem de devrimci örgütlerin “dış” yoldaşlığında birbirlerine olan bağlılık-fedakarlık-feda ruhunun en renkli öğretileri, pratikleri vardır. Yıllar ve yıllar geçse bile asla unutulmayacak ve unutulması mümkün olmayan kalıcı ve evrenselleşen nitelikte yaratılmış devrimci kazanımlar yaşanmışlıklar vardır.
“GÖREVİNDE BAŞARISIZ OLAN ÇEKİLMELİDİR” (Kemal Pir)
Hasan HAYRİ Aslan yoldaşın kaleme aldığı “Ölümden de öte” kitabında yer alan bazı yaşanmış olaylar ve pratikler üzerinden devrimci eğitimin temel başlıkları yapılacak birçok konu mevcuttur. Bunların içinde önemli konu başlıklarından birisi de Kemal Pir arkadaşın birinci ölüm orucunda başarısız olduğunu ifade ederek, ikinci bir ölüm orucunun komutanlığını üstlenmemesi gelir. Devrimci ve yurtsever hareket 12 Eylül’ün ağır baskı ve işkence koşullarında yeterli ve gerekli direniş deneyim ve tecrübesine sahip değildi. Karşı devrimin saldırısının amaç ve niteliğini bir bütün olarak değerlendirip buna uygun bir konumlanma ve mevzilenme içine giremiyor. İlk dönemde karşı devrimin vahşet dolu saldırılarına karşı ölümüne bir duruş sergileyemiyor. Kırılma ve yenilgi yaşıyor. 5 nolu zindan direnişi “Direniş-yenilgi-tekrar direniş ve ayağa kalkışın” tecrübe ve deneyimleriyle dolu bir öğreti kitabıdır.
İlk yenilgisini yaşayan devrimciler ikinci kez direnişlerine başlarken önemli düzeyde ders ve deneyim çıkararak işe başlıyorlar. Ölümüne bir bedel ödenerek yenilgi ve teslimiyet alt ediliyor. Zulmün şiddeti ne kadar ağır olursa direnişin görkemi o kadar büyük olur. “Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür” ilkesinin ne demek olduğunu nasıl bir anlam ve değer taşıdığını devrimciler canları pahasına büyük bedeller ödeyerek öğreniyor. Ve kanlarıyla karanlık zindan duvarlarına DİRENİŞİ yazıyorlar. Teslimiyet ve ihaneti canları pahasına direnerek parçalıyor alt ederek süreci tersine çeviriyorlar.
Kemal Pir arkadaş, Hasan Hayri Aslan yoldaşla birlikte kaldıkları hücrede zindan sürecine ve direnişine ilişkin kendi durumunu şöyle ifade ediyor. “1981 Mart-Mayıs ölüm orucuna ben öncülük ettim. Yenildik. Yenilmiş bir komutanın ikinci kez komutayı üstlenmesi doğru olmaz. Ama birisi başlatırsa ikinci kişi ben olurum.” Kemal Pir arkadaş 5 nolu zindan direnişinin en parlak yıldızlarından biridir. Dürüstlüğü-fedakarlığı-direnişçiliği ve öncülüğüne ait ne kadar değerli ve anlamlı cümle kurulsa yetersiz kalacağını belirtmek gerekir. Gerçek bir direnişçi, yiğit bir komutan ve korkusuz bir devrimcidir. O sadece PKK dava tutsaklarının ve ona gönül vermiş dost ve yoldaşlarının değil o aynı zamanda 5 nolu zindanında zulmü yaşamış, direnmiş bütün devrimcilerin yoldaşı ve doğal komutanlarından biridir. Bunu kimse inkar edemez.
5 nolu zindan tarihi ve direnişi yazılacaksa Mazlum Doğan, Kemal Pir, M. Hayri Durmuş, Dörtler, Sakine Cansız, Cafer Cangöz, Müslüm Elma, Hasan Hayri Aslan, Necmettin Büyükkaya, Recep Maraşlı, Cemal Miran, Orhan Keskin ve adları saklı ve yazılı olmayan sayısız sıra neferleri mutlaka anılmalı ve anlatılmalıdır. Amed zindan direnişi zulmün koridorlarında büyük devrimci değerlerin yaratıldığı, kazanıldığı bir direniş akademisiydi. Nasıl ki Amed zindanları için “Anlatılanlar, yaşananları anlatmaktan aciz kalır” belirlemesi yapılıp cümle kuruluyorsa aynı bu cümle Kemal Pir, Mazlum Doğan, Cafer Cangöz şahsında bütün direnişçiler için de geçerlidir. Onları hangi biçimde nasıl anlatırsak anlatalım anlatılar hep eksik kalacaktır.
Asıl vurgu yapmasını istediğimiz anlaşılıp öğrenilmesini istediğimiz konu şudur; Sınıf savaşımında devrimci görevler icra edilirken başarısız olunduğunda komutayı ve görevi bir başka yoldaşa devretmeyi bilmek. Kemal Pir arkadaş ilk ölüm orucu eylemin komutasında başarısız olduğunu kabul ediyor, ahlaki olarak çok değerli bir tavır sergileyerek. Durumunu şöyle açıklıyor; “Yenilmiş bir komutan ikinci kez komutayı üstlenmez!” Onun bu tavrında muazzam düzeyde devrimci erdem ve yüksek ahlaki değer vardır. “Başarısız olduğunu bildiğin an görevi bir başka komutana bırakmak.” Kemal Pir arkadaşın ilk pratiğinin başarısız olması demek onun bir başka pratikte başarılı olmayacağı ya da olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır. Nihayet M. Hayri Durmuş arkadaşın öncülük ve komuta ettiği ikinci ölüm orucu eyleminde hayranlık uyandıracak bir direniş ve kahramanlık örneği sergileyerek tarihe, halka ve devrimcilere mal oluyor. Son sözü “Bırakın yoldaşlarımın yanında öleyim” oluyor. Her genç devrimci, Kemal Pir arkadaşın direnişini, komutanlığını örnek almalıdır. Onu bir direniş yıldızı olarak izleyip, takip etmelidir.
Elbette Kemal Pir arkadaş sadece yiğitliği, düşman karşısında gözü pekliğiyle tanınan, bilinen bir devrimci değildir. Aynı zamanda devrimci dostlarına sahip çıkması onları korumaya ve kollamaya çalışması açısından da değerlendirildiğinde her bir pratiğinin belli başlıklar altında incelenmesi ve devrimci dersler çıkarılması gereken yiğit bir komutandır.
Devrimci mücadelede pratiğin ölçüsü ve dili tayin edicidir. Pratik her şeyin görünen ve görünmeyen yüzüdür. Rengi ve hakikatidir. Dili ve yüreğidir. Hiçbir sözün ve söylemin pratikten daha değerli ve öğretici bir yanı yoktur. Kalıcı ve eğitici olan hakikattir. Değerli ve anlamlı olan pratiktir. Güncel ve dolaysızdır. Aynı zamanda evrensel nitelikte değer taşımaktadır. Hangi düzeyde ve görevde olunursa olunsun. Özellikle yönetim ve komuta kademesinde ya da önemli bir konumda görev yapanlar için daha tayin edici ve gerekli olan ilke şu olmalıdır; ” “Başarısız olan, görevini bir başka yoldaşına bırakmalıdır.” Başarısızlık üzerinden görevi “bırakma-devretme” olayı bir tek pratik ve bir tek faaliyet üzerinden belirtilmiyor. Sürecin ve bir dönemin bütününden bahsediliyor. Keza “başarısızlık” sadece bir sürecin bütünü üzerinden de değerlendirilmemelidir. Eğer başarısızlık aynı zamanda sürecin kaderini tayin edici nitelikte, belirleyici özellikte bir eylem ve pratiğin sonucunda da ortaya çıkıyorsa o zaman da “Başarısız olan, görevini başka bir komutana bırakmalıdır“. Bu ilkenin uygulanması durumunda başarısız pratiğe son verilerek, ortaya çıkan olumsuzluklar gerilikler engellenmiş olur, sürecin ve eylemin daha nitelikli eller tarafından örgütlenmesinin önü açılmış olur. Başarısız olan yoldaşın pratiğine son verilerek, onun kendisini yeniden sorgulayıp değerlendirmesinin yeniden eğitip ve geliştirmesinin olanakları hazırlanır. Keza görev devri durumunda yeni ve genç yoldaşların pratik içinde kendini sınamasının zemini hazırlanmış olur.
Unutmamak gerekir ki “başarısızlık” devrimci görevlerin yerine getirilmemesidir. Devrime hizmetin kesintiye uğramasıdır. Başarısızlık; eksik ve yarım kalan, tamamlanmayan görevlerin sonucu ortaya çıkan olumsuzlukların yaşanması ve yaşatılmasıdır. Başarısızlık, devrimi geciktirmenin, özgürlüğün yolunu uzatmanın adıdır. Devrim, başarısızlıklar üzerinden kendini yeniden “düşünsel-yöntemsel-yönetsel” olarak düzenlemektir. Gerçeği kavrayacak ve değiştirecek nitelikte örgütlemektir. Devrim, başarılı pratiklerin örgütlenip süreklileştirilmesi üzerinden gerçekleşir.
Başarısız pratikler “Düşünce -koşul ve yapılış tarzıyla- zaman itibariyle” bütünlüğü içinde doğru ele alınıp çok yönlü değerlendirildiğinde başarılı bir pratiğin örgütlenmesinin ciddi ön adımı olur. “Başarısızlık başarının anasıdır. Bir musibet bin nasihattan iyidir” cümlesi yerli yerine oturmuş olur.
Bir sürecin ve dönemin önemli ve ciddi devrimci görevlerin sorumluluğunu yüklenmiş yöneticiler-komutanlar görevlerinde başarısızlık yaşadığında önce kendisi “Görevini başka bir yoldaşa-komutana devretme” erdemini göstermelidir. Özellikle yönetici düzeyde ve komuta kademesinde görev yapanlar “Önceden planlanan, tasarlanan düşünceler-pratikte istenen, beklenen sonuçları vermiyorsa düşünceler değiştirilmelidir.” Eğer bu başarısız pratik birden fazla bir kaç kez tekrar ediyorsa sadece düşüncelerin değiştirilmesinden bahsedilmemelidir aynı zamanda kişilerin kendisi de değiştirilmelidir.
Görev almak kadar ciddi başarısızlıklar yaşandığında görevi bir başka komutana-yoldaşa devretmek de onurludur.
Bir Partizan