BELLEK (15) | Yusuf Ayata anısına: “Onlara…”

Kolay mıdır sanırsın

geride hasret, özlem

bırakıp gitmişsin

zordur elbette

Kim ki ister böyle olmasını

Ama biz ve onlar

Ama bizden öncekiler

Ve sonrakiler

Hep böyle olmuştur

Ve

Olacaktır,

Gidecekler, kalacaklar

Yarınla kucaklaşanlar

Sonsuz yolculuğa

Yıldızlara el uzatanlar

Gökyüzünde

Sıra neferi olanlar

Hep olacaktır.

İşte onlar

Ve

Bizler

Böyle olmak

Böyle ölmek

Ve

Sonsuz yolculuğa çıkmak

İçin

Sıradayız.

Çünkü, yoldaşlar

Ve kavga bizi çağırmaktadır.

Öyleyse kuşan öfkeni

Kuşan Partizan öfkeyi

Ve öyle gel…

 

25 Nisan 2000 tarihinde Dersim’in Ovacık ilçesinde gerillalarla düşman kuvvetlerinin çatışmaya girdiklerini, çatışmada 8 gerillanın şehit düştüğünü ileri okurlarımızdan birinden duyuyorum. Bir anda beynimin içinde acaba yoldaşlar mı yoksa diğer devrimci yapılardan mı diye sorular soruyorum. Diğer yapılardan olması dahi içimi hüzünlendiriyor, öfkeleniyorum. Özellikle sayının da fazla olması üzüntümü iki katına çıkarıyor. Hemen iki-üç tane gezete alıyor, bakmaya başlıyorum. Gazetelerde Yusuf Ayata yoldaşın adı ve kod ismi, kolektifimizin ismi geçiyor yazıda. Ama ben yine de inandırıcı bulmuyor, daha da sağlıklı bilgiler almak için yoldaşımın yolunu tutuyor, ona sormayı daha sağlıklı buluyorum. Yoldaşı bulduğumda, bizimkilerin olmadığını söylüyor. Ancak yine de kafamdaki soru işaretleri gitmiyor.

Ertesi gün ise randevuya gittiğimde, randevuya gelen yoldaş da bizimkilerin olduğunu ve ayrıca isimlerini de söylemesi… Beynimden kaynar sular dökülüyor sanki… Ve yoldaşın tekrardan isimleri bir bir sıralaması öfkemi, kinimi, hüznümü artırıyor. Vücudum terliyor, ayaklarım titriyor, o an suskunlaşıyorum öylece. Daha sonraki günlerde ise durum netleşiyor, yoldaşın söylediği bir bir çıkıyor.

Birçok yoldaş da olduğu gibi bana de en zor gelen şeylerden birisi de şehit düşen yoldaşlarımız hakkında yazı yazmak, ayrıca şehit düşen yoldaşlarımızı tanıyor olanlarımızın, onların özelliklerini kaleme almak ve onları kelimelerle ifade etmek çok zor gelmiştir. Çünkü onlarla paylaşımı, sevgiyi, dostluğu, YOLDAŞLIĞI, daha da yoğun yaşamışızdır. Bu yüzden onları anlatmak insanı daha çok hassaslaştırıyor. Ben Özgür Gelecek’i yeni okumaya başladığım zamanlarda tanışmıştım Mustafa yoldaşla… O süreçlerde yoldaş hapishaneden yeni çıkmış, ailesiyle bir takım sorunlar yaşıyordu. Kolektifle belli bir süre uzak kalmıştı. Hapishaneden çıkan yoldaşlarla tanışıyor, konuşuyor sohbet ediyorduk. Yalnız hapishaneden çıkan görmediğimiz diğer bir yoldaşımızı merak edip duruyorduk. İşte bu yoldaş Mustafa idi.

Onu ilk olarak çay ocağında görmüştüm. İlk etapta gayet sakin, dostça bir izlenim bırakmıştı bende. Zamanla gidip gelmeler çoğalmış, birbirimize yakınlaşmaya, dostluğumuzu ilerletmeye başlamıştık. Yoldaşın, en belirgin özelliği suskunluğu, yani gereksiz yere konuşmamak, daha çok dinlemek ve dinlemekti. Ama yanlışa yaklaşırken bir o kadar da acımasız, katıydı, değerlere sonsuz bir bağlılığı vardı. Bu benim gördüğüm gibi diğer yoldaşlarında Mustafa’da gördükleri en belirgin özelliğiydi. Daha sonraki süreçlerde yoldaş kolektifle ilişkiye geçmek istemiş, o zaman yaşanan kimi sorunlardan ötürü Mustafa yoldaşın gençlikle olan bağı gecikmişti. Kolektifle ilişkiye geçtikten sonra hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan en zorlu görevleri seçmesi, verilen her görevi yerine getirmesi, her yoldaşımız gibi benim de ona karşı bir hayranlık yaratmıştı, belli bir süre sonra da Mustafa yoldaş çalıştığı yerden ayrılmış, artık çalışmak istemediğini söylemişti. İşi bıraktıktan bir hafta sonra kıra gittiğini öğrendik. Şimdi anlamıştık Mustafa’yı…

Özlediği dağlara, kırlara, özgürlüğe kavuşmuştu. Ona olan sevgimiz de artmış, gözlerimizde ve bilincimizde paylaştığımız sevinçler, acılar, neşeler bir bir sıralanmıştı. En çok hafızamda kalan, onla yaşadığım, gördüğüm özellikleri de buraya aktarmak isterim.

Durumu kötü olduğunda devrimci geçinen, devrimci gözüken; maddi durumu düzeldiğinde veya sistemin verdiklerini şirin gören ve özel mülkiyeti her şeyden üstün tutan, en yüce değerlere sırt çeviren başıboş asalaklara, ufak tefek bireysel çıkarları seçenlere cevap olarak, kurtuluşun bireysel değil toplumsal olduğunu, bireyciliğe, bencilliğe, kaçkınlığa büyük bir tokat vurmuştu.

Evet ona herkes suskun diyordu. Çünkü ona göre gereksiz konuşmaktansa, susmak bir şeyler öğrenmek, durumu iyi görmek, hazırlanmak, zayıfı görmek, gücü olabildiğince yükseltmek ve böylece konuşmaktı. O süreçlerde konuşarak devrim yapanlara karşı, hatta kendisini devrimci yetiştirmekle hoca ilan edenlere, ama pratikte ise öğrencilerinden geri kalan lafazanlara laf ebelerine karşı, her zaman pratikte konuşmayı bilirdi.

O süreçlerde hainliğin, ihanetin, kavga kaçkınlığının, birçok aramızdan çıkan alçağın kol gezdiği süreçlerde, hatta dayak bile yemeden bülbül gibi şakıyan, kendini bir şeylerin sorumlusu gören, daha sonra da, değerlerimize eyvallah, ihanete kucak açan, ama her şeye rağmen karamsarlığın, umutsuzluğa yakınmacılığa, kişisel tasayla bedel ödemeyi göze alamayanlara karşı gösterilecek biricik örnektir. O işkencede, çatışmada ser verip, sır vermeyenlerin sürdürücülerindendi.

O, yoldaşlara olan sevginin, fedakârlığın, güvenmenin adıydı. Çünkü, herkes onunla olduğunda kendini güvende hisseder, umudu cesareti artardı. O; suskun ama, doğacak fırtınanın habercisiydi. O korsanlarda mekânı en geç terk eden, o pankart asıldığında, polisin gelmesine rağmen, pankartı asıp silah çekip, duranlardandı. O, yapılan eylemin, eylemin bitmesinin hemen sonrasında polis kovalamasına rağmen yorulan kadın yoldaşının elinden tutup da bırakmayan yoldaşlığın simgesiydi…

Evet yoldaşı anlatmak zor, zor ama başarılmayacak da değil. Taşıdıkları kavga bayrağını yarına taşımak, sınırsız ve sınıfsız bir toplum için, karanlığın, ihanetin ortasında bir ışık olup gökyüzüne yükselttikleri kızıl yıldızlı, kavga bayrağını taşıyan, taşımakta olanlara bin selam. Omuzlarımızda dalgalanan, doruklarda dağlara yansıyan, alanlarda milyonların gözlerine ışık saçan, mavi gülüşlü komünist öndere ve onun ardılları olan yüreği partizan umuduyla dolu olan yoldaşlara, engin deniz halkımıza, şehit düşen yoldaşlarımıza binlerce, milyonlarca selam.

 

Anıları yolumuzu aydınlatıyor!

Silah elde düşenlere bin selam!

Ovacık şehitleri ölümsüzdür!

 

İstanbul’dan bir Partizan