Proletarya Partisi’nin Örgütlenme Komitesi imzasıyla geçtiğimiz günlerde yaptığı Parti ve Devrim Şehitleri konulu açıklamada şehidi parti şehidi olduğunu duyurduğu dört devrimciden biri de Cahide Karakaş’tır. Proletarya Partisi’nin Siverek’teki çalışmalarından etkilenerek bu mücadeleye gönül veren bir ailenin evladıdır Cahide. Ailesi, siyasi baskılar karşısında İstanbul’a taşınsa da burada sürdürür Proletarya Partisi ile ilişkisini… Gözaltı ve Diyarbakır 5 No’lu Zindan Cehenneminde geçirdiği tutukluluk sürecinde erkek egemen devletin cinsel işkencesine uğrar sistematik bir şekilde ve Nisan 1983’te tahliye olur. Tutukluluk sürecinde işkencelere dayanamayarak intihar etmeyi denese de kadın yoldaşlarının desteği ile kendine gelen Cahide, 1984’te İstanbul-Kasımpaşa’da bulunan ailesinin evinde intihar ederek yaşamına son verir. Cahide’ye ilişkin şimdiye kadar en geniş kapsamlı bilgi Hasan Hayri Aslan’ın kaleme aldığı “Diyarbakır 5 No’lu Cehenneminde Ölümden de Öte” isimli kitabın 387-388-389. sayfalarında yer almaktadır. O bölümlerde Aslan, Cahide’yi şöyle anlatır:
“… Sorgulamadan sonra cezaevi süreci içinde kadınlarla ilgili aklımda kalan tek kare Cahide Karakaş’la ilgili olanıydı. Sanırım iki davanın birleştirilmesinden sonra çıktığım ilk duruşmaydı. Cahide’nin adı okundu, sanık kürsüsüne gitti, ama bir şey konuşmadı, daha doğrusu daha konuşamadı, elleriyle ümitsiz ve çaresiz bir iki hareket yaptı., sustu, boğazı düğümlenmiş, nutku tutulmuş kürsüde heykel gibi kalmıştı. Herkes bu genç kadının çok kötü şeyler yaşadığını, diliyle anlatamadığını, diliyle anlatamadığını elleriyle anlatmaya çalıştığını hissetmişti, mahkeme heyetinin ise tahmine ihtiyacı yoktu, zaten biliyorlardı.
Cahide konuşmayınca Duruşma Hakimi Şakir Kadıoğlu, ‘Konuşamayacaksan yerine geç otur’ dedi. Cahide sanık kürsüsünden yerine dönerken yüzünü gördüm ve hemen tanıdım; 1981 Haziran-Temmuz civarında İstanbul Karaköy yeraltı geçidi pasajındaki pastanede kasiyerlik yapan kızdı bu! Bir defasında Süleyman Cihan’la oradan geçerken karnımız acıkmış, ayaküstü atıştırmak için pastaneden yiyecek bir şeyler almış, ödeme yaparken kasada onunla konuşmuştuk. Beklenmedik bir yakınlık göstermesi ve bize içtenlikle ‘abi’ diye hitap etmesi dikkatimizi çekmişti. Ödemeyi yapıp vapur iskelesine yönelince Süleyman, ‘Kirve kasiyer kız bizi tanıdı herhalde’ demişti. Ben de öyle düşünmüştüm, çünkü kasten oyalayıp konuşmak istemişti, fakat bir Partizan sempatizanı olduğu hiç aklımıza gelmemişti, herhalde Dersimli falandır demiştik. Bizler çok sıkı aranan iki devrimci olduğumuzdan bu tür yakınlıklardan yüksünür o alandan hızla uzaklaşırdık, öyle yapmıştık.
Pastanedeki siması hala aklımda, esmer güzeli, siyah saçlı, orta boylu, sempatik bir kızdı. Oysa şimdi solmuş, kurumuş, üflesen düşecek kadar takatsiz bir kadın vardı karşımızda. Bir yandan da inanamıyorum, o değil herhalde, insan insana benzer diyorum kendi kendime. Hiçbirimizin yüzüne bakmadan geçip yerine oturdu Cahide. Görünüşü çok dokunaklıydı. Bütün arkadaşlara anlamlı bir hüzün çökmüştü. Nisan 1983’te kadınların hepsi tahliye olup gitmişlerdi ve ben Cahide’nin kesin olarak pastanede çalışan o kasiyer kız olduğunu ancak yıllar sonra tam olarak öğrenebilecektim.
Cahide Siverekli 68 Kuşağı’ndan İbrahim Kaypakkaya’ya sempati duyan bir ailenin kızıydı. Dayanılmaz siyasi baskılar sonucu aile İstanbul’a yerleşmiş, orada hayatını sürdürüyordu. Siverekli bir sempatizanın gereksiz yere adını vermesi yüzünden İstanbul’da çalıştığı pastaneden gözaltına alınmış, Diyarbakır Kurtoğlu işkence merkezine getirilmiş. Burada istedikleri gibi ifade alamayınca ağır işkence görmüş jopla tecavüze uğramıştı. 5 No’luda da bu cinsel saldırı ve işkence devam etti, yalan ifade ve itirafa zorlamak için bütün alçaklıkları yaptılar. Neredeyse her gün koğuştan alınıp götürülüyor, taciz, sarkıntılık, cinsel saldırı ve dayaktan geçirildikten sonra perişan halde geri getiriyorlardı. Artık tamamen içine kapanmış, kimseyle konuşmuyor, gülmüyor, gardiyanların sesini duyunca ürkek bir ceylan gibi telaşla sığınacak yer arıyormuş. Bir gün güvendiği kadın arkadaşlardan birine, ‘dayanamıyorum, istediklerini yapmak zorundayım, hazırladıkları itiraf kağıdını imzalayacağım’ demiş. Kadın arkadaşlar, ‘Bununla o alçaklardan yakanı kurtaramazsın, o zaman daha çok üstüne gelir, seni köle gibi kullanırlar, sakın böyle bir şey düşünme!’ deyip ikna etmiş, vazgeçirmişlerdi. Bu konuşmadan birkaç gün sonra Esat Oktay Yıldıran, Minik Asteğmen ve Karabela adlı gardiyanla gelip yine koğuştan alıp götürüyorlar. Uzun süre geri gelmeyince, arkadaşlar, ‘herhalde itiraf yaptı’ diye düşünüyorlar. Oysa itiraf yapmayı reddettiği için tecavüze uğruyor, ağzı yüzü kan içinde, üstü başı paramparça perişan vaziyette getirip koğuşa atıyorlar. Artık sürekli ağlıyor, intihar etmeyi düşünüyor, bunun için fırsat kolluyormuş. Arkadaşlar bunu hissedince, aralarında konuşup onu yalnız bırakmamaya karar veriyorlar. Bir gün arkadaşlardan biri, ‘Sana yapılanı herkese yapıyorlar, bak hiç kimse senin gibi düşünmüyor, dışardayken sınıf mücadelesi, karşı devrimcilerin alçaklığı, faşizm üzerine boşuna mı o kadar şey okuduk, kendine gel!’ deyince ilk kez açılıyor, başından geçenleri sarsıla sarsıla ağlayarak anlatmaya başlıyor, rahatlıyor ve intihardan vazgeçiyor. Tahliye olduktan sonra yine bunalıma girmiş ve Kasımpaşa’daki evlerinde, ailesinin olmadığı bir anda kendini asarak hayatına son vermişti.”
***
Gecikmiş bir kabulleniştir Cahide’nin Proletarya Partisi şehitlerine girişi… Örgütlenme Komitesi’nin açıklamasında denildiği gibi “Cahide Karakaş yoldaş, faşizmin kadın düşmanı erkek egemenliğinden soracağımız hesabın adı; devletin cinsel işkence tezgahlarından geçmiş Kamile Öztürk ve Yıldız Çiçek yoldaşlar başta olmak üzere faşist cellatları emekçi kadınların örgütlü isyanı ile ait oldukları tarihin çukuruna gömeceğimizin andı olacaktır!”
Cahide yoldaşa bin kez selam olsun!