
Dersim Kırımı, Tertele
“Önce evleri sonra ekinleri ateşe verdiler. Çiçekler çığlık içinde, bedenler ateş içinde kaldı.”
13 Mayıs 2025
Dile kolay, 88 yıl geçti aradan. Ne su gibi akan zaman ne duvarda asılı kalan takvim yaprağı unutturamadı Dersim tertelesini. Unutuldu mu Ermeni Soykırımı? Unutuldu mu Ararat-Zilan-Koçgiri katliamları? Peki nasıl unutulsun Dersim katliamı? Acı vermeye devam ediyorsa, acı geçmemiş demektir. Taşın bile çatladığı zamanlardır, Dersim Tertelesi.
Dilinizi konuşmayan, sizin gibi giyinip yaşamayan, size benzemeyen, sizden olmayanları aşağılama, nefes bile almasına müsaade etmeme muktedirlerin kirli hegemonik zihniyetidir. Sırtını sermayeye, iktidar gücüne dayayarak kimse haklı olmaz.
Kemalizm’in homojen Türkiye yaratma fikrine ve ırkçı Türklük ruhuna uygun olarak Dersim katliamı Mustafa Kemal’in emriyle başladı. İttihat Terakki’nin geride bırakıp tamamlayamadığını sahte solcuların, bilcümle cumhuriyetçilerin önderi M.Kemal tamamladı. Sonra katliama katılanlara M.Kemal imzalı utanç dolu kan renkli madalya verildi.
Dersim Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, Zazaların ortak yurdudur. 1938, aynı zamanda 1915’te tamamlanmayan, geride yarım kalan Ermenilerin yok edilme tarihidir.
Soykırım, bir topluluğa yönelik bilinçli planlı bir yok etme hareketidir. İkinci sacayağı ise zorla tehcire-sürgüne yollamadır. Üçüncü sacayağı zorla asimilasyon yani Türkleştirmedir. Ve yaşadıkları topraklardaki yaşamsal, inançsal mekanların imha edilmesi, hafızanın silinmesidir. Geriye dönüp bakıldığında Kürde, Aleviye ait hiçbir değerin ve izin bırakılmamasıdır. Tarihin ve hafızanın sıfırlanması ve ırkçı-şoven zehir dolu “Yeni bir çağdaş, modern Türkiye” tarihinin başlatılmasıdır. Yeni doğan çocukların bilinç ve duygu dünyalarına Türklük ideolojisinin taşınarak kirletilmesidir.
Yaşadığımız toprakların kıyım ve kırım isimleri olur “Medz Yexerni (Büyük Felaket)-Seyfo-Ferman-Tertele.” Vurma, yakma, bir ulusun soyunu ortadan kaldırmaktan başka bir şey bilmeyen ceberrut bir devletle karşı karşıyayız.
Unutmak ihanettir!
Proleter devrimcilerin, Partizanların görevi sadece anın sosyo ekonomik sorunları ve yaşattığı sonuçlarıyla sınırlandırmaz ilgi ve duyarlılık konularını. Yaşatılan, yaşanan her tarihi ve sosyal haksızlığa, soykırım ve kırımlara doğru bakmayı, doğru anlamayı, an içinde saklı olan tarihsel gerçekliği bulup çıkarmayı görev edinir. Tarihe bakarak anı görmeyi inceleyip devrimci görev ve sorumluluklar çıkarmayı kendine dert edinir. Bilinçlenme ve örgütlenmenin temel bir adımı olarak büyük bir sorumluluk taşır.
Ne soykırımları unutacağız ne de unutturulmasına müsaade edeceğiz. Dersimli olmayıp Dersimlilerin, Kürt olmayıp Kürtlerin, Alevi olmayıp Alevilerin acılarını duyuyor ve dertlerini dert edinip bu derdimize bilinç ve sorumluluk yükleyerek bunu örgütlenmeye çeviriyorsak gerçek anlamda proleter devrimci bir kimliğe sahip olmanın yolunu açıyoruz demektir. Devrimcilik insanlaşmak ise canlı olan her şeyin acısını içselleştirip bilince eyleme ve örgütlenmeye çevirmek devrimciliğin temel sorumluluğudur.
Soykırımcı Türkiye Cumhuriyeti’nin muktedirleri, bürokrat ve aydınları, utanç verici soykırımla karşılaşıp yüzleşmek, hesaplaşıp özür dilemek yerine katliama uğrayan halkları akıl tutulması gerekçeler üzerine inşa ettikleri yalanlarla suçlu olarak göstermekten geri durmuyorlar. Türk devleti, bir zulüm ve kırım makinası olduğu gibi aynı zamanda bir yalan ve manipülasyon aygıtıdır. Hangi soykırım karşısında suçunu kabul ettiler ki, Dersim Tertelesi’nde suçlarını kabul etsin? “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” kirli ve kanlı zihniyeti, kendi dışında kadim ve mazlum halkları, her dönem düşman ve tehlikeli görür. Onları aşağılamak ve değersizleştirmek için elinden gelen her türlü kötülüğü yapmaya devam eder. Türk komprador burjuva ve bürokratları, sahte solcu ve aydınları açısından başta Ermeniler, Rumlar, Kürtler, Aleviler her dönem düşman olmuş ve Türkiye Cumhuriyeti’ne düşmanlık yapmıştır(!) Türk resmi tarihi, yalan ve gerçekleri alt üst etme üzerine kurulmuş yazılı bir utanç defteridir.
İttihat Terakki’den, Kemalist hükümete devredilen Pan Türkizm’in kanlı, kirli soykırımcı zihniyeti sonucu Türk olmayan halklar barbar şekilde boğazlanarak sürgün yollarında kırılarak yok edilmeye çalışıldı. Yarattıkları zenginliklere çökülerek talan edildi. Tarihi ve inançsal değerleri yıkıma uğratılarak yok edilmeye çalışıldı.
Her soykırım için bir kanun çıkarıldı
Şark Islahat Kanunu’nun 14. Maddesiyle bölge halkına zorla Türkçe konuşma dayatılır. “Türkçe’den başka bir dili kullananların hükümet emirlerine muhalafet etmek ve direnmek suçundan cezalandırılır.” İttihatçı Kemalist Türk devleti, bu kanunla homojen bir Türk ırkı yaratmak için tüm zorbalıkları devreye sokar. Katliam sürgün ve zorla Türkleştirme devletin resmi politikası ve zihniyeti haline getirilir.
Oysa anadil, bir ulusun ruhudur. Düşünsel ve duygusal dünyasının kendisidir. Anadilini konuşamayan, konuşmayan bir ulus ruhunu ve hafızasını kaybeder ve düşünme ve ifade etme yetisini zedeler. Anadilini konuşamayan özgürlüğünü kaybetmiştir.
Pan Türkizm, Kürdün sadece bedenine değil ruhuna da zincir vurarak onu köleleştirmeye çalıştı. Aşağılanan dışlanan Kürtler özgüvenleri ve öz saygıları kaybettirilmeye çalışıldı. Kurtuluşun, Türk olmak ve Türkçe öğrenmekte olduğunu dayattılar. Kürt halkına ölmemek, zindana düşmemek için Türk olmaktan başka yol bırakılmadı.
Dersim kırım gerçekliği aynı zamanda bağımsız diye tanıtılan Türk adalet sisteminin nasıl çarpık sahte ve düzmece olduğunu göstermiştir. Acımasız ve vicdansız bir yargılama sistemiyle hazırlanan en berbat dekoruyla berbat bir tiyatro olduğunu göstermiştir. Yaşı küçültülen, oğlunun yaşı büyütülen Dersim Piri Seyit Rıza’nın oğlundan önce asılma talebine bile rıza gösterilmemiş, son nefesini verme anında bile ölüm acısının yanında bir baba için en dayanılmaz olan evlat acısını da yaşatmışlardır.
Önce evleri sonra ekinleri ateşe verdiler. Çiçekler çığlık içinde, bedenler ateş içinde kaldı. Gecenin en koyu karanlığında cellatlar sansar sesleriyle geldiler. Gökyüzü o kadar uzak, yıldızlar kayıptı ki Dersim’in mazlumları karanlıktan başka bir kötülüğe bakmaktan kurtulamadılar. Munzur’un sesi mazlum Dersimlilerin çığlığında kayboldu. Sabahın kötü düşleri insanları uykusundan uyandıramadı. Dersimlilerin önünde uçurum arkalarında sadece ateş ve ölüm vardı. Sığındıkları mağaralar bile onları kimyasal zehirden kurtaramadı. Kanatları olmayan kuşlar gibi can veridler oracıkta. XO VİR RA MEKE!