Sıradan Bir Halk İnsanı, Sıradışı Bir Karakter ve Çocukluk Arkadaşım, Yoldaşım Mustafa Dana

Sıradan Bir Halk İnsanı, Sıradışı Bir Karakter ve Çocukluk Arkadaşım, Yoldaşım Mustafa Dana

“Kaza sonrası kaybettiği hafızasıyla en yakınlarını hatırlamadığı halde, ideallerini paylaştığı İbrahim Kapakkaya’yı fotoğrafından tereddütsüz “yoldaşım” diyerek tanıması…”

22 Nisan 2025

Onu tarif etmek hem zor hem de kolay. Kolay olan kısmı, evirip çevirmeden düşüncesini dümdüz söyleyen, sade ve dobra bir halk insanı olması gerçeğidir. Zor ve şaşılası olan tarafı ise her türlü Ali Cengiz oyununun oynandığı günümüzde, doğru ve dürüstlüğü ömrü boyunca sürdürebilmiş olmasının sırrıdır.

Mustafa’nın, ip cambazlarına benzer şaşılası maharetiyle kaygan zeminlerde, eli yüreğinde ve vicdanı açık bir şekilde dosdoğru ilerleyebilmesi her baba yiğide nasip olmaz… Kuşkusuz, bu istikrarlı hayat çizgisi, onun ilk gençlik yıllarında aldığı ve tüm yaşamını şekillendiren devrimci ahlâkta yatar.

Bir de çocuk yaşından itibaren toplumun en alt seviyelerinde sürdürdüğü hayatın ona öğrettiği empati duygusuyla harmanlanmış vefa duygusu vardır. Zaman zaman onun empati ve vefa duygusundan faydalananlar olsa da o, bu pespaye karakterlere hiç kafaya takmadı. Çünkü çekik gözlü ustasından okuduklarından biliyordu ki “halk denen deryada her zaman zıtlar yan yana, iç içe durur…”

Hayat ona, boyu birkaç karışken ilk tokatını atmış ve daha çocuk yaşta babasını elinden alarak öksüz bırakmıştı. Neyse ki kasabanın kısa boylu, sakin ve güleç yüzlü berberi olan abisi, Recep abi onu köyden getirip kasabada yanına almış ve namertlere muhtaç olmaması için de kendi mesleğini ona öğretmişti.

Onu, o beş metrelik dükkanda akşama kadar ileri geri çalışırken, çıraklıktan kalfalığa terfi ettiği dönemde tanımıştım. Çok da sevmiştim. O sıralar, ben de ailemin kaynak atölyesinde çıraklık yapan, bıyıkları henüz terlemeye yüz tutmuş, özentileri olan bir yeni yetme olarak yanına sık sık uğrardım. Hafta sonları onun berber koltuğuna oturur, ona talimat verirdim:
“Saçımın şurasını şöyle kes, burasını böyle düzelt ve tara…”
O, her zamanki sakin edasıyla “tamam, sadıcım” der, başlardı makası saçıma daldırıp, bildiğini yapmaya.

Bana caka olsun diye mi bilmem, arada bir sol elindeki tarakla sağ elindeki makası ritmik bir şekilde birkaç kez çarpıştırıp burnunu nefes alır gibi hafifçe çekip sorardı:
“Eee Kemal, kaç çırak var sizin dükkanda?”
Ben sayıyı söylediğimde, “Sen de bu sayıya dahil misin?” derdi…

Dükkan babamın olduğu için ben orada çalışsam da kendimi çırakların içinde saymadığımı anlayınca, “Olur mu sadıcım? Sen de emek veriyorsun oraya. Sen emeğine değer vermezsen, kimse vermez…” Kısa bir süre sonra anladım durumu.

Meğerse biz, sonradan çok tokatını da yediğimiz Ecevit’e, yani nam-ı diğer Karaoğlan’a düzülen methiyelere dahil olmaya çalışırken o çoktan bir simurg olup Kaf Dağı’nın ardına kanat çırpmaya başlamış bile. Çok sürmeden de Banaz’ın efsaneleri arasında yerini almış, uzun yıllar alnının akıyla geçirdiği mahpusluktan sonra Almanya’ya giderek hayata yeniden başlamıştı.

O Almanya’da da, görece iyi yaşam koşullarına kapılıp inandığı onurlu ve örgütlü yaşamından asla vazgeçmedi. İnsan olma, insan kalma kavgasında, gözünü kırpmadan gençlik ve orta yaşlığında olduğu gibi, emeklilik sonrası Banaz’da hayvanların ve tüm doğanın savunulmasında da yine o vardı.

Ülkesiyle daha sık ve uzun süreliğine geldiği zamanlarda doğa talancılarına karşı mücadeleye öncülük edip “Murat Dağıma Platformu”nun kurulmasına önderlik edenlerden biri de o oldu. Ne ki o kötü kaza olmasaydı…!

Kaza sonrası kaybettiği hafızasıyla en yakınlarını hatırlamadığı halde, ideallerini paylaştığı İbrahim Kapakkaya’yı fotoğrafından tereddütsüz “yoldaşım” diyerek tanıması, gülüşmemize sebep olmuş ve güzel bir anı olarak hafızamıza kazınmıştı.

Yalnız kaldığımda, onunla ilgili çoğu zaman “Erken gittin be canım arkadaşım, ne acelen vardı?” düşüncesi oluşsa da, yaşadığı hayata sığdırdığı birkaç ömür, onunla yaşadığım güzellikleri düşünüp “İyi ki doğmuşsun, Berber Mustafa ve iyi ki benim arkadaşım, yoldaşım olmuşsun sevgili Mustafa Dana” diyerek avutuyorum kendimi.

(Bir yoldaşı)