Mustafa Suphi ve 15’ler; Bu Miras Bizim!

Mustafa Suphi ve 15’ler; Bu Miras Bizim!

“Hile, entrika, yok sayma ve hakim ulus anlayışında vuku bulan kutsal devlet erki söz konusudur. Suphilerin devlet adına, devletin bekası adına katledilmeleri Osmanlı’dan devralınan faili “meçhul” katliamlar geleneğinin bir izdüşümüdür”

22 Ocak 2025

28-29 Ocak 1921’de Karadeniz sularında Mustafa Suphi ve 15 yoldaşının katledilişinin 104. yılında onları saygı ile anıyoruz. Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşundan dört ay sonra Genel Sekreteri de dahil olmak üzere ve on beş önder kadrosunun Kemalistler tarafından katledilmesi, bu fırtınalı yolda acı ve önemli bir kilometre taşı olarak tarihe not düşmüştür.

Katliam, Kemalist ideolojinin Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında komünistlere karşı açık ve net tutumu olarak görülmelidir. Zira bu yeterince görülmediği içindir ki, Suphilerin katledilmesinin ardından TKP sözde ardıl ve mirasçılarının, son halkada Kemalizm savunuculuğuna bürünmeleri, bu tarihsel mirasa en büyük ihanettir. Geçmişi ile ideolojik hesaplaşmayı yerine getiremeyen ismi ve sıfatı komünist ya da sosyalist olan yapıların, Kemalist dehlizlerde gün yüzü görmeyeceği açık ve nettir.

İttihat ve Terakki sürecinde, bu ideolojinin gerçek niteliğini açığa çıkaramayan veya görmek istemeyen Ermeni devrimcilerinin ve partilerin sonu, büyük kayıp ve hüsranla sonuçlanmıştı. Yine TKP ve Suphilerin aynı sürecin devamcısı olan Kemalist ideolojiyi tahlil etmedeki yanılgıları maalesef geriye dönüşü olmayan ağır bir bedele yol açmıştır.

Özgür Gelecek Gazetesi’nin Ekim 2024 tarihli sayısında “Osmanlı dönemi Ermeni sosyalistleri, Mustafa Suphi ve günümüz TKP’si” adlı yazıda genel hatlarıyla TKP öncesi sosyalist yapılara vurgu yapılmıştı. Ermeni devrimcilerin eksikliklerine karşın bu topraklarda devrimci mücadeleye büyük katkıları ve mücadele dolu yaşam panoramaları kaleme alınmıştı. Gerçek ve yaşanılmış bir tarihin görünmek istenilmeyen bir emeğin ve mirasın yalın gerçeği ifade edilmişti.

TKP’nin bu emeğin ve mirasın ortaya çıkardığı değerler üzerinden yeniden yeşerdiğini söylemek abartı olmasa gerek. TKP, Bakü Kongresi’nde (10 Eylül 1920) üç grubun birleşmesiyle kuruldu. Bu grupların mücadele geçmişleri ve sosyalist deneyimleri; örneğin 1885 Osmanlı Amele Cemiyeti, Armenagan Partisi, 1887 Sosyal Demokrat Hıncak Partisi ve 1892 Taşnaktsutyun (Ermeni Devrimci Federasyonu) 1910 Osmanlı Sosyalist Fırkası’ndan sonraki bir tarihsel kesiti kapsar.

Bu anlamda TKP, bu mücadele geleneğinin son parçasıdır. Köklü bir geleneği yoktur, deney ve tecrübe birikimi azdır. Delege ve kadrolar, ideolojik kopuşu sağlayamamıştır. Bu nedenle, üzerinde yükseldiği zemini yeterince etüt edememiştir. Kurucu önderlerden biri olan Mustafa Suphi, 1912’ye kadar İttihat ve Terakki Partisi üyesi olarak kalmıştır.

1913’te Sinop sürgünü sırasında bir grup arkadaşıyla Kırım’a kaçması yeni bir dönemin kapılarını aralamıştı. Çarlık Rusya’sında siyasi mülteci olarak bir süre yaşadıktan sonra I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başlaması ve Osmanlı Devleti’nin de savaşa girmesi nedeniyle Çarlık rejimi elinde bulunan bütün Osmanlı vatandaşlarını esir statüsüne almasıyla Mustafa Suphi için üç yıl sürecek esaret hayatı başlamış oldu. Bu zaman diliminde çeşitli yerlere sürgüne gönderilen Suphi, buralarda Lenin’in yoldaşları ile tanışmış ve onlardan etkilenmiştir. 1914 ve 1915 yılları esasen bu fikirlerden etkilenmenin en yoğun dönemi olmuştur. Ekim Devrimi’ne kadar Bolşevik fikirlerin en önemli savunucularından biri olmuş ve esir kamplarında bulunan Türk askerleri arasında Bolşevik fikirlerin yaygınlaştırılmasında büyük emekleri olmuştur.

Ekim Devrimi ile özgürleşen Suphi, ülke devrimi için gerekli çalışmalara daha çok yoğunlaşmaya başlamıştır. Gazetecilik deneyimi, farklı dilleri bilmesi ve çeviriler yapması, Paris’te ekonomi, İstanbul’da hukuk okuması, entelektüel birikimi onun olayları hızlı okuması ve gelişmesini sağlayan çok önemli avantajlar sağlıyordu. Teorik kavrayış ve gelişimin yanı sıra sürgün yıllarındaki pratik çalışmalar önemli deneyimler kazanmasına neden olmuştu.

Bu teorik gelişim ve pratik öğreti Komünist Parti anlayışını tetiklemiştir.  20 Temmuz 1918’de Moskova’da Sosyalist Konferans’ta yaptığı konuşmadaki, “İlk müsait fırsatta Türkiye’den celb olacak vekillerle Rusya’daki teşkilat vekilleriyle mürekkip ilk Türkiye Komünist Kongresinin davet ve celbi parti haline getirilmesi” sözleri aslında iki yıl sonra kurulacak Komünist Partinin önemine vurgu yapması açısından önemlidir.

Kongre ve Program

Bakü’de yapılan Kongre birtakım eksiklikler taşımasına rağmen ortaya çıkan program ve “Türkiye işçilerine” adlı çağrı o günkü ülke özgülünde siyasi ve ekonomik şartların tahliline dayanan demokratik talepleri ve devrim anlayışını açıktan ifade eden bir belgedir. “Türkiye işçilerine” çağrısı o günün koşullarında mümkün olan bütün demokratik ve devrimci talepleri gündeme getiriyordu. Devrim anlayışını, üretim ilişkileri ve alt üst oluşları, toprak reformu ve programı ve örgütlenme meselesini açıkça belirtiyordu.

Program, proletarya önderliğinde demokratik devrime tekabül eden işçi-köylü devrimci demokratik diktatörlüğünü gerçekleştirecek sosyalizme giden yolu açan Marksist-Leninist siyasi bir programdı. Programda, feodalizme ve emperyalizme karşı mücadele çağrısı oldukça önemliydi.

TKP “kurtuluş savaşını destekliyoruz” çağrısı yapmayarak Kemalist burjuvazinin peşine takılmamıştır. Türkiye işçi sınıfının siyasi iktidarını hedeflemiştir. Çıkarılan gazete ve yayınlar (Yeni Dünya, Aydınlık, Orak-Çekiç) Türkiye işçi sınıfının sorunlarını ortaya koyan önemli yayınlardı. Bu yayınlar aynı zamanda işçi sınıfının bilinçlenme sürecini ve bağımsız örgütlenme anlayışını teşvik etmekteydi. Kongrede kimi yetersizliklerine rağmen ortaya konan program Marksist bir programdır.

Çeşitli ulus ve azınlıklar meselesinde ise yanlış ve yetersizlikler söz konusudur.

 Sonu Getiren Başlangıç

TKP’nin en büyük yetersizliği, Kemalist ideolojiyi ve devletin niteliğini çözememesidir. İttihat ve Terakki kökenli Kemalist kadrolara duyulan güven, sonu getiren başlangıç olmuştur. Bun da TKP’nin örgütsek olarak deneyimsiz olması da etkili olmuştur. Sonradan TKP merkezi içinde doğrudan Kemalistlerle çalışan, onların emirleriyle hareket eden görünürde komünist gerçekte İttihatçı olan kişiler açığa çıkmıştır.

TKP kadroları, Mustafa Suphi öncülüğünde Ankara’ya gidip Mustafa Kemal ile görüşme ve Türkiye’deki komünist faaliyetlere yön vermek için 28 Aralık 1920’de Anadolu’ya geçtiler. Mustafa Kemal’in emriyle Kars’ta Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir tarafından karşılandılar ve uzun bir süre bekletildikten ve zahmetli bir yolculuktan sonra tekrar Trabzon’a gönderildiler. 28 Ocak akşamı Batum’a gönderilmek üzere bir takaya bindirildiler.

Trabzon veya Sürmene açıklarında arkadan gelen ikinci bir teknedeki grubun saldırısına uğradılar katledildiler. Bu tekneye bindirilmeyen Maria Suphi, Yahya Kaptan tarafından alıkonulmuş daha sonra bölgenin zenginlerinden Ragıp Bey’e verilmiştir. Maria Suphi, yaklaşık iki yıl sonra öldürülmüştür.

Suphilerin Ankara gidip görüşmek istedikleri M.Kemal tam da o dönemlerde mecliste şu konuşmayı yapmıştı. “Hükümetimiz müstakil bir devlet olarak Rusya Bolşevik Cumhuriyeti denilen devletle münasebat-ı siyasiyesin de hiçbir vakit Komünistlik ve Bolşeviklik esasatini dahi telaffuz etmemiştir. İşte bu serseriler bir iş yapma hülyasına kapılarak zahiren memleketimize ve milletimize nafi olmak için Türkiye Komünist Fırkası diye bir fırka teşkil etmişlerdir ve bu fırkayı teşkil edenlerin başında da Mustafa Suphi ve emsali bulunmaktadır. Bu suretle memleketimize hariçten komünizm cereyanı sokulmaya başlanmıştır.”

Kemalistlerin aslında Bolşeviklere ve TKP’ye bakış açıları çok net ve somuttur. Bu bakış daha doğrusu bu düşmanca tutum, komünist kadrolar tarafından yeterince görülememiştir. Sonuç, pratikte bir katliam siyasal anlamda büyük bir yok oluş olmuştur. Sonraki yıllarda bu topraklarda komünist bir başlangıç için elli yıllık bir zaman gerekecekti. Bu suskunluk İbrahim Kaypakkaya ile parçalanırken Kemalizm gerçeğini gün yüzüne çıkararak devlet gerçeğini ortaya sermiştir.

Bu devlet gerçeği, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan ve bugünlere uzanan yalın bir gerçekliktir. Hile, entrika, yok sayma ve hakim ulus anlayışında vuku bulan kutsal devlet erki söz konusudur. Suphilerin devlet adına, devletin bekası adına katledilmeleri Osmanlı’dan devralınan faili “meçhul” katliamlar geleneğinin bir izdüşümüdür.

Bizler Mustafa Suphi TKP’sinin mirasçılarıyız. Yarıda bırakılan devrim ve sosyalizm mücadelesini omuzlayanlarız.