Sardarabad
“Dünyanın ve Kafkaslar’ın sömürücü egemen sınıflarının izlediği strateji ve gösterdikleri nedenler oldukça benzerdir. “İç düşmanı unuttur! Hayali bir dış düşman yarat! İç düşman yerine halkı oyalayıp gerçek düşmanı unutturcasına dış düşmanı taşlat ve saltanatını keyifle sürdür” yaşanan, olan ve olmakta olan kelimenin tam anlamıyla da budur.”
17 Ocak 2025
Petrol ve gaz baronu Aliyev, bir kez daha Ermenistan’ı tehdit etti. Tarih boyunca Ermenistan topraklarının bir parçası olan Zangezur (Sunyik) bölgesinin “Batı Azerbeycan”, olduğunu Azerbeycan’a ait topraklar içinde olduğunu iddia edecek kadar gözü döndü. Naxiçevan’la, Azerbeycan’ın bağlanmasını istedikleri Zangezur koridorunun bir an önce açılmasını talep etti. Koridorunun Ermenistan tarafından açılmaması halinde kendilerinin zorla açacaklarını da belirtti.
Güney Kafkaslar’ın kabadayısı Aliyev, insan aklıyla oynarcasına gerçekliği ters yüz ederek ya “Ermeni yönetimi bu faşistleri alaşağı eder” ya da “kendilerinin alaşağı edeceğini” belirterek kendi faşistliğini unutturmaya çalıştı. Ermenistan’ın iç işlerine karışarak toprak bütünlüğüne müdahale etme, bir kısım toprakları işgal etme hakkını kendinde bulan gözü dönmüş oligark, kendisini demokrasi temsilcisi göstermeye çalıştı. İnsana “Aymazlığın, utanmazlığın, ikiyüzlülüğün bu kadarı da olmaz!” dedirtecek düzeyde gerçeklerle oynamaya, gerçekliği alt üst etmeye çalışması diktatörlerin izledikleri politikaları analiz etmek açısından önemlidir.
Gerçekliği haddini aşarak zorlayan, uluslararası temel evrensel yasaları çiğneyerek tehdit dolu prvakasyon dilini kullanmaktan çekinmeyen Aliyev diktatörü, ekonomik-askeri gücün kendilerinde olduğunu, bu gücün her şeyi belirleyeceğini söyledi. Açıkça Ermenistan’ı işgal ve ilhak edeceği tehdidinde bulundu. Zalimlerin mazlum rolü oynamaya çoktan başladığı dünyamızda, uzun zamandır R.T.Erdoğan gibi Aliyev oligarkı da “Zalimden mazlum, diktatörden demokrat olunamayacağını” bilerek mazlum postuna bürünmeye ve diktatör yüzünü örtmeye çalıştı.
Dili zehir, eli tehdit ve niyeti provakasyon dolu olan Aliyev, bu gücü nereden alıyor? Ona bu türden tehdit ve Ermenistan’ı işgal etme cüretini kim veriyor? Bu küstahlığı, bu sınır tanımaz hadsizliği kimden alıyor? Elbette bunun bir değil birden fazla nedeni olduğu açıktır. Öncelikle ülkesindeki petrolün, gazın, bankaların, ticari şirket ve limanların kısaca tüm maddi zenginliklerin yegane sahibi olmanın verdiği küstahlıkla hareket ediyor. Bir diktatör olarak halka ait olan tüm zenginliklerin üzerine çökmüş olmaktan güç almaktadır. İkinci neden uluslararası tekellerin, sermaye sahiplerinin, emperyalist devletlerin kendisine sunduğu askeri-politik-diplomatik destekten güç almaktadır. Üçüncü neden ise ülke halkının örgütsüz, dağınık ve öncüsüz olma halinden güç almaktadır.
Diktatörler birbirine benzer!
Tarihin ve anın tüm diktatörleri gibi ülke halkını insanca bir yaşamdan yoksun bırakıp her türlü ekonomik ve siyasal yönetme erkini kendi elinde bulundurmaktadır. Yer altı ve yer üstü zenginliklerinden ve iktidar olmanın bütün olanaklarından yararlanan bir avuç oligark ve ona destek sunan bürokratların, apoletli generallerin dışında kalanlar yokluk ve yoksunluk içinde baskıcı bir yönetim altında zorla nefes almaya çalışmaktadır. Azeri halkı demokrasiden uzak diktatoryal br rejim altında varlığını sürdürmeye çalışmaktadır.
Azeri halkının güven ve desteğini kazanmış, sosyalizm fikri ve idiealleriyle donanmış bir öncünün olmaması diktatörlerin ülkeyi yönetme işini kolaylaştırmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Azeri halkı da örgütsüz, dağınık ve bu nedenle güçsüz durumdadır. Bu durum diktatörlere güç ve cüret vermektedir.
Dünyanın ve bölgenin tüm diktatörleri gibi Aliyev’in de yaratması, lanetleyip taşlaması gereken hayali bir düşmana ihtiyacı vardır. Kısa bir sovyet sosyalizm süreci dışında tarih boyunca halklar ve inançlar arasında sonlanmayan düşmanlık, bitmeyen husumetlik yaşanmış ve egemen burjuva sınıflar tarafından bilinçli bir şekilde düşmanlıklar kışkırtılmıştır. Tarihi bir geçmişi olan Ermenistan’la yaşanan husumet Aliyev yönetimi için bulunmaz bir fırsat olmuştur. Aliyev için Karabağ ve Ermenistan’ın düşman seçilmesi ve ilan edilmesi zor olmamıştur. Ermenistan ve Ermeniler, Aliyev için arayıp da bulamadığı bir düşman olarak görülmüş ve kendi halkına gösterilmeye ve buna inandırılmaya çalışılmıştır. Her gün Ermenileri lanatleyip taşlayarak “Ermenistan sınırlarından ülkesine yönelik saldırı olduğu” yalanını kendisine savaş gerekçesi haline getirmiştir. Aliyev, Karabağ işgalinden sonra sahte bir kahramanlık türküsü söyleme, başarı ve zafer tarihi yazmaya ihtiyaç duymuştur. Şimdi kendi ülke halkını daha iyi kandırıp aldatmak için sahte yeni kahramanlık türküsüne ihtiyaç duymaktadır.
Dünyanın ve Kafkaslar’ın sömürücü egemen sınıflarının izlediği strateji ve gösterdikleri nedenler oldukça benzerdir. “İç düşmanı unuttur! Hayali bir dış düşman yarat! İç düşman yerine halkı oyalayıp gerçek düşmanı unutturcasına dış düşmanı taşlat ve saltanatını keyifle sürdür” yaşanan, olan ve olmakta olan kelimenin tam anlamıyla da budur. Erdoğan diktatörüne bakın! Her gün, her sabah ve akşam Kürtleri ve Kürdistan’ı düşman olarak ilan edip Türkiye halklarına Kürtleri lanetleyip taşlatmaktadır. Bu utanç dolu, ikiyüzlü burjuva politika sayesindedir ki, sarayların sultanı şimdilik korkusuz ve endişesiz bir şekilde huzur ve sefahat içinde keyf çatıp iktidarını sürdürebilmektedir.
Erdoğan’ın akıllı ve uslu öğrencisi olan diktatör Aliyev de öğretmeninin yaptıklarının bir benzerini yapmaya çalışmaktadır. Azarbeycan halkı, Aliyev oligarkı yüzünden zenginlik ve bolluk içinde yokluğu ve yoksulluğu yaşıyor. Yaşanan ve yaşatılan yoksulluğu unuttumak için sahte bir düşman yaratmakta Ermenileri hedef göstererek her gün kendi halkına taşlatmakta ve lanetlemektedir. Hemen her fırsatta ve kendi çıkarlarına denk düşecek uygun zamanda sınır bölgesinden Ermenistana ateş açtırmakta kendi halkına ve dünya kamuoyuna da “Bakın! Ermeniler sınırlarımıza ateş açarak provokasyon yapmaktadır” demektedir. Bu provakasyon dolu tehditler üzerinden Ermenistan’ı işgal gerekçesi haline getirerek adım adım hegemonyacı turancı politikasını yaşama geçirme zemini hazırlamaktadır.
Erdoğan da Aliyev gibi benzer cümleler kurmuyor mu? Erdoğan da sabah akşam Rojava’dan kendi topraklarına yönelik terör tehditi olduğunu ülke güvenlikleri için “Teröristler etkisiz kılmak için” Rojava’yı bombalatmaktadır. “Teröristlerin” varlığı ve saldırganlığından dolayı ülkelerinin sınır bölgelerini korumaya çalışarak meşru savunma haklarını kullandıklarını iddia etmektedir. Gerçeklerin iddia edildiği gibi olmadığını kendileri de çok iyi bilmelerine karşın halkı aldatmaktan ırkçılığı halkların bilinç ve duygu dünyalarına aşılamaktan bir an olsun vazgeçmiyorlar.
Sahi Erdoğan diktatörüyle Aliyev diktatörü arasında bu kadar benzerlik nedendir? Erdoğan diktatörünün düşmanı mazlum Kürt halkı oluyor; kumarbaz Aliyev’in düşmanı ise mazlum Ermeni halkı!
Kapitalizm, hegemonyadır, yalandır!
Dünya kapitalist sistemi ve bölge gerici, feodal-faşist devletlerinin yaptıkları ve yapmaya devam ettikleri oldukça benzerlik taşımaktadır. Diktatörler birbirinden öğrenmesi gereken dersler alır ve kendi ülke gerçekliğine uygun tarzda benzer argümanları ileri sürerek tehdit provakasyon dolu şiddet politikasını uygular.
Kapitalist sistemin, bölge gerici faşist devletlerin gerçekliğini en açık en yalın ve yorumsuz bir biçimde Aliyev ifade etmektedir. Serbest çeviriyle “Ekonomik-askeri güç kimdeyse süreci sınırları zenginlikleri anayasayı ve hukuku belirleyenin odur” diyor. Bu cümlede sisteme yaşadıklarımıza ve yaşatılanlara ait tüm gerçeklik saklıdır. Kurulan bu cümleye bakarak kapitalizmi dünyda egemen olan sistemi en yalın ve açık haliyeliyle okuyabilir ve anlayabiliriz.
Ekonomik-askeri güç kimdeyse dünyanın ve bölgelerin kaderini belirleyen o oluyor. Zenginliklerin, toprakların paylaşımı sınırların çizimi, hak ve hukukun belirlenmesi toplumların yaşamının nasıl şekilleceğini yöneticilerin hangi politikayı izleyeceklerini dil, inanç ve yaşam tarzlarının belirlenmesini tayin eden ekonomik-askeri gücü ellerinde bulunduranlar oluyor. Ulusların hangi biçimde nasıl yaşayacaklarını belirleyen emperyalist-kapitalist dünya oluyor.
Kimdir dünyanın efendileri ve kimdir zenginliklerin sahipleri? Kimdir Ortadoğu ve Kafkaslar’daki sınırları, zenginlikleri, yasaları ve hukuku belirleyenler? Petrol ve gaz baronu Aliyev’in sarf ettiği cümle, kapitalist dünyayı bu kadar anlamlı ve açık tanımlayamazdı!
Yaşamda, sokakta, eğitim, kültür, basında öğretilen ezberletilip anlatılanların hiçbirinin gerçek olmadığı ve öğretilenlerin sahtelikten başka bir kıymetinin olmadığı açıktır. Sermayanin gücü sadece verili sınırlar içinde saklı değildir. Sınırlar ötesinde başka pazarlarda ekonomik-politik hakimiyetini sağlayarak yegane efendi ve tartışmasız sahibi olduğunu göstermiştir. Ve işçi-emekçi kanlarıyla yıkalı sermayenin sürekli sahte bir düşmana, lanetleyip taşlayacakları nedenlere ve öznelere ihtiyacı vardır. Bu düşman bazen Ermeni halkı olur bu düşman bazen Kürt halkı olur. Bu düşman baldırı çıplak işçiler olur. Bu düşman kadın ve çocuklar olur!
Demokrasi denilen şey, sömürü ve zulüm düzeninin seçimler aracılığıyla arada bir onaylatılmasından başka bir şey değildir. Kapitalizm yağmanın önünün açılması, toprakların yeniden paylaşılması ve hakimiyetinin artırılmasından başka bir şey değildir.
Görev nedir?
Bugün, ezilen halkların, direnen işçilerin safında olmalıyız. Devrim felsefesiyle hareket etmenin yanında olmalıyız. Baldırı çıplakların, özgürlük için savaşanların, haksızlık karşısında dik duran her gün terörist olarak lanetlenip taşlananların safında olmalıyız. Herkesin görebileceği bir kızıl bayrağı yükseklere çekip dokunduğumuz her işçi ve emekçiyi her ezilen halk ve inanç sahibi mazlumları devrimcileştirmek, sosyalizm fikriyle kurtuluş bilimiyle donatarak örgütlemek ve harekete geçirmek zorundayız.
Yalın, açık, anlaşılır, görülebilir devrimci bir dille kitlelere sömürü ve zulüm dünyasının kötülüklerini bıkmadan usanmadan tekrar tekrar anlatmalıyız. İkna, inandırma, etkileyip örgütleme gücünü kitlelerin güven ve desteğini kazanma yeteneğini kuşanmalıyız. Kitleler tarafından sevilen, güven duyulan, başaracağına ve kazanacağına mutlak inanılan devrimci bir pratik içinde olmalıyız. Öğrenirken öğreten, örgütlerken örgütlenen, bilinçlendirirken bilinçlenen bir doğrultuda yürümeliyiz. Özüyle sözü bir olan, fedakar, atılgan cesur bir pratik devrimcilikle kitlelerin güven ve desteğini kazanacağız.
Süreç ve görevin başında sayısız zorluk ve engelle karşılaşacağız. İçinde çalışma yürüttüğümüz kitleler belki önce bizlere güven duymayacak, hemen destek vermeyecek. Bu hal bizlerde umutsuzluk yaratmamalıdır. Kitlelerin yakıcı, örgütleyici gücüne güvenerek adım adım basitten karmaşığa doğru, kararlı ve inançlı, güven veren bir pratik uyuyan devi uyandıracaktır.
Kapitalizm ve her türlü bataklığı temizlemek, örgütlü kötülükleri kurutmak partizanların görevidir. Bu görev kutsal ve onurludur. Bu görevi kendine dert edinenler sermayenin saltanatını yok olmaya doğru yakınlaştırabilir; sultanların, haramzadelerin, mücrimlerin iktidarını alaşağı edebilir. Bugün özgürlük ve adalet arayanlar için elzem olan imparatoru atından alaşağı edecek cüreti gösterebilmektir. Bunu başaracak güce, bilime ve iradeye sahibiz. Yeter ki önderimize, toprağa düşen şehitlerimize doğru bakıp doğru anlayıp sürece ve dışımıza cüret ve cesaretle müdahele edip örgütleyelim.