AKP, Tarımı Bitirmekte Kararlı

AKP, Tarımı Bitirmekte Kararlı

Bu politikalarla köylüler, çiftçiler alım politikalarıyla, Türkiye halkları da yüksek gıda enflasyonuyla sefalete mahkûm ediliyor.

12 Temmuz 2024

AKP iktidarının arpalığına dönüştürülmüş olan Ziraat Bankası’nın düzenlemiş olduğu tarım programında konuşan Erdoğan, her zamanki öfkeli tarzıyla “AKP tarımı bitirdi” diyenlere kızarak tarımsal üretimi nasıl kalkındırdıklarını(!) anlattı.

Erdoğan’ın anlattığı kalkınma hikâyesi köylüler için bir anlam ifade etmiyor, çünkü küçük aile üreticileri tarımda neyin ne olduğunu iyi biliyor. Zira onun anlattığı kalkınma hikâyesi köylülerin, çiftçilerin kalkınma hikâyesi değil, uluslararası tarım-gıda tekellerinin ve komprador şirketlerin Türkiye tarımına egemen olmasının hikâyesidir.

AKP iktidarının 22 yıl boyunca kesintisiz bir şekilde uyguladığı (“IMF’siz”) IMF’nin neo-liberal serbest piyasa ekonomi politikasının özü; Türkiye tarımının endüstriyelleştirilmesi ve küçük aile üreticilerinin de sanayi tarım-gıda şirketlerinin sözleşmeli taşeron işçileri haline dönüştürülmesidir.

Siyasi iktidarın tarım alanındaki nihai perspektifi küçük aile üreticiliğini sanayi tarımına entegre etmek olduğu için çiftçinin bankadan kullandığı tarım kredisi bir yılda yüzde 9.75’den yüzde 56’ya çıkarılıyor (20.05.2024 NOW Haber), Çay alım fiyatı, buğday-arpa alım fiyatı, köylülerin maliyetini dahi karşılamakta zorlanacağı kadar düşük tutuluyor.

Alım fiyatlarının bu denli düşük tutulmasındaki amaç, köylünün-çiftçinin borç batağına saplanarak üretimden kopması veya üretimde kalabilmek için sözleşmeli tarıma yönelip şirketlerin belirlediği koşullarda üretim yapmasıdır. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 791 bin dekarlık alanda 205 bin civarında ailenin ve doğrudan bir milyondan fazla insanın geçimini sağladığı çayda üretim maliyeti 19 ila 21 lira arasındayken yaş çay kilogram alım fiyatının 17 lira olarak açıklanmasının tepkileri devam ederken yine benzer şekilde çiftçilerin tepkisiyle karşılayacağı bilinmesine rağmen buğday ve arpa fiyatının da maliyetinin altında açıklanması AKP iktidarının köylü-küçük aile üreticiliğini bitirmekte ne denli kararlı olduğunu gösteriyor.

TÜİK’in Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan sağladığı verilerle hazırladığı rapora göre 2023 yılında 77.7 milyon ton olarak gerçekleşen tahıl ve diğer bitkisel ürünler üretimi 2024 yılında yapılan ilk tahminlere göre 1.1 milyon ton azalarak 76.1 milyon tona düşeceği” (26.05.24 Karar) bilinmesine rağmen buğday ve arpa fiyatının maliyetinin altında açıklanması köylüyü üretimden uzaklaştırıp bu ürün gruplarında tamamen ithalata yani uluslar arası tarım-gıda tekellerine bağımlılığı artırmak için yapılıyor.

AKP, uyguladığı bu alım politikasıyla köylüleri kimi ürün gruplarının üretilmesinden uzak tutmaya çalışıyor.

AKP’nin Tarım Fiyat Perspektifi, Üçüncü Gıda Rejiminin Harfiyen Uygulanmasıdır

Emperyalist uluslararası iş bölümü programıyla uygulamaya sokulan kapitalist rejimin 1980 sonrası üretim, bölüşüm ve mülkiyet ilişkilerinin yeniden yapılandırıldığı neo-liberal serbest piyasa ekonomi politikasının tarım alandaki yansıması; devletin tarımsal üretim sürecinden dolaysız (tarımsal kamu iktisadi teşebbüsleri) ve dolaylı (tarımsal kooperatifler birliği) araçlarıyla bir bütün olarak çekilmesi ve yerine yerli ve yabancı şirketlerin ikame edilmesi olarak vücut bulmuştur.

Kapitalist uluslararası işbölümü ekseninde dünya tarımsal üretiminin neo-liberal üretim ilişkisine göre yeniden yapılandırılması üçüncü gıda rejimi olarak programlanmış ve günümüzde de halen devam ettirilen bir üretim rejimidir.

Bu üretim rejiminin, hâkim üretim haline gelmesi için yerli ve yabancı şirketlerin yolu üzerindeki büküntülerin temizlenmesi görevi de IMF ve Dünya Bankası ikizleri tarafından siyasi iktidarlara verilmiştir. Yerli ve yabancı şirketlerin tarım pazarında egemen olması için piyasayı regüle etme fonksiyonu taşıyan tarımsal KİT’lerin ve tarım satış kooperatif birliklerinin tasfiyesi görevini AKP iktidarı yerine getirdiği için bugün tarım ürünü fiyatlarının düşük tutulmasının yarattığı tahribatın sonuçları da yine AKP’nin eseridir.

2024 yılı buğday alım fiyatı sessiz sedasız bir şekilde Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) sosyal medya hesabından ekmeklik buğday için 9 bin 250 lira olarak duyuruldu. TMO, Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı çiftçiye ton başına bin 750 fark vererek buğdayı 11 bin liradan alacak. ÇKS’ye kayıtlı olmayan çiftçi bu destekten yararlanamıyor (ve Türkiye’de çiftçilerin yüzde 30 civarının ÇKS’ye kayıtlı olmadığı belirtiliyor.)

Ayrıca TMO zamanında ve yeterli oranda alım yapmadığı için Türkiye’de üretilen buğdayın hatırı sayılır bir oranı tüccara-un fabrikalarına satılıyor. Bu yıl ise TMO’nun depoları hâlihazırda uluslararası temellerden ithal ettiği buğdayla dolu olduğu için çiftçiden 4 milyon ton buğday alacağı söyleniyor. TÜİK verileri doğru çıkarsa bu sezon 21 milyon ton buğday üretimi bekleniyor. TMO’nun sadece 4 milyon ton alacağı varsayımıyla hesaplanırsa çiftçi bu yıl neredeyse tüm mahsulünü piyasaya satmak zorunda kalacak.

Çiftçiler ürününü TMO’ya satamadığından serbest piyasada özel şirketlere TMO’nun açıkladığı rakamın altında zararına satmak zorunda kalıyor.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) yapmış olduğu maliyet hesabına göre “kuru şartlarda üretimi yapılan buğdayın ortalama maliyeti geçen yıla göre yüzde 62 oranında artarak kilogram başına 10 lira 87 kuruşa ulaştı.” (07.06.2024, Birgün) Maliyeti 11 lira olan buğdaya TMO’nun tonuna 9 bin 250 lira (destekle 11 bin lira) fiyat vermesi köylünün, çiftçinin ölüm emrinden başka bir şey değildir.

Buğdayın serbest piyasada 9 bin liraya dahi alıcı bulamayacağı bir gerçekken açıklanan fiyatın bilinçli olarak maliyetin altında tutulması bir politikanın sonucudur. Çiftçiye, sen ekme tarlanı boş bırak, biz ithalat yapıp şirketlerin kasasını dolduracağız demektir. AKP, 22 yıl boyunca köylüden alıp patronlara aktardı.

AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılında Türkiye’nin toplam buğday ekim alanı 9.3 milyon hektar iken 2023’te 6.6 milyon hektara geriledi. 2.7 milyon hektarlık alanda artık buğday ekimi yapılmıyor! 2002 yılında 1.1 milyon ton buğday ithal edilip 150 milyon dolar ödenirken 2023’te 12 milyon ton buğday ithal edilip 3.4 milyar dolar ödedi: TÜİK verilerine göre son 20 yılda 99 milyon ton buğday ithal edildi. Son yıllarda yıllık buğday ithalatı 10 milyon tondan aşağı düşmüyor.

2023’te ithal edilen buğday (12 milyon ton) toplam üretilen buğdayın yarısından fazla. Yine TÜİK verilerine göre bu yıl kuraklık nedeniyle buğday üretiminde yüzde 4.5 (arpada yüzde 8.7, mısırda yüzde 5.6) gerileme bekleniyorken çiftçiyi tarımdan uzaklaştıran politikalar sadece üreticileri değil tüm halk sınıflarını yoksullaştırıyor.

Dünyada buğdayın anayurdu (tarımın ilk yapıldığı) Anadolu-Mezopotamya’da buğdayda kendine yeterlilik oranı her geçen yıl biraz daha düşüyor. Ülke nüfusu artarken buğday üretimi 30 yıldır 20 milyon ton bandına sıkışmış ilerlemiyor. Türkiye ithal ettiği buğdayın yüzde 95’ini savaşta olan Rusya ve Ukrayna’dan alıyor.

Ukrayna savaşta yerle bir olmuşken bile Türkiye’ye milyonlarca ton buğday satabiliyor. Türkiye ve diğer ülkeler buğday, arpa gibi tahıl ürünlerini Ukrayna’dan “satın alıyor” ama satılan ürünlerin parası ABD’li büyük endüstriyel tarım-gıda şirketlerinin kasasına gidiyor. Rusya ile yapılan her “Tahıl Koridoru Anlaşması” sonrası ABD’nin AKP’ye teşekkür etmesinin nedeni ABD’li şirketlerin malının Ukrayna’dan çıkıp dünya pazarına ulaşmasından kaynaklıdır.

Bir ürünün hangi ülkede yetiştirildiğinin de bir önemi kalmıyor, Ukrayna örneğinde olduğu gibi savaşın yıktığı ülkede her yıl milyonlarca ton tahıl ve diğer bitki ürünleri “ihraç” edildiği halde tarımsal ekonominin oluşturduğu ekonomik değer çiftçilere değil, çokuluslu şirketlerin kasasına gidiyor.

Kapitalist üretim rejiminin uluslararası işbölümü ekseninde uyguladığı gıda rejimi politikası Türkiye gibi yarı-sömürge ülkelerde stratejik ürün olarak tanımlanan stoklanabilir ürünlerin üretiminin siyasi iktidarlar eliyle şirketlere devredilmesi olarak yapılandırılıyor.

Köylü-küçük çile üreticileri çay, pancar, buğday, arpa, mercimek, nohut, ayçiçeği vb. gibi gıdada stratejik değer taşıyan ürünlerin üretiminden uzaklaştırılmak veya şirketler için sözleşmeli üretim yapan işçilere dönüştürülmek isteniyor. AKP şirket tarımcılığının Anadolu-Mezopotamya egemen üretim biçimi olması için alım fiyatlarını maliyetin altında tutuyor. “Üçüncü Gıda Rejimi” olarak kodlanan bu yapılanmanın Türkiye kırsalında ve bir bütün olarak Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerine sunduğu yaşam standardı oldukça aleni şekilde ortadadır.

Bu politikalarla köylüler, çiftçiler alım politikalarıyla, Türkiye halkları da yüksek gıda enflasyonuyla sefalete mahkûm ediliyor.

Mevcut sömürü ilişkileri içinde kalındıkça bu durumun değişmesi mümkün değildir. İşte tam da bu noktada bütün üretim alanlarında kooperatifleşmeyi düşünmek, piyasa dışı gelişerek demokratik üretim, bölüşüm, yönetim ilişkilerine dayalı üretim, dağılım örgütlenmeleri yaratma üzerinde durmak bugün çok daha önemli hale gelmiş bulunuyor.