Bölgede Emperyalistlerin Uydusu: İsrail
“İsrail’in Lübnan’a yönelttiği saldırılar yeni bir seviyeye ulaşırken emperyalizme karşı birleşik bir direniş konusunda doğru bir hattın örgütlenmesi tüm dünyada önemli bir noktada duruyor.”
24 Haziran 2024
Lübnan ve İsrail arasında bir savaşın başlama ihtimalinden söz edilirken, resmi olarak ilan edilmemiş ancak 8 Ekim’den bu yana yüksek gerilimle süren fiili savaş, yeni bir seviyeye geçti. Lübnan ve İsrail arasındaki bu durum elbette geçtiğimiz 8 Ekim’de başlamadı. Birinci İntifada döneminden bu yana İsrail, Lübnan’ı bölgedeki baş düşmanlarından birisi olarak görüyor ve Lübnan topraklarına, başta Filistinli direnişçileri koruduğu gerekçesiyle olmak üzere, onlarca farklı gerekçe ile onlarca farklı saldırı düzenledi. Lübnan iç savaşında aktif olarak yer aldı, gericiliği kışkırttı ve Beyrut’u işgal etmeye çalıştı.
İsrail, bölgede batılı emperyalistlerin uydusu olma görevini uzun yıllardır sürdürüyor. Bu nedenle de yaptığı hiçbir hamle emperyalistlerin çıkarlarından bağımsız bir yerde durmuyor. Şu anda Büyük Abiyi dinlemeyen yaramaz kardeş imajı çizse de İsrail’in bölgedeki hiçbir saldırısı batılı emperyalistlerin desteğinden yoksun değil.
Lübnan’da uzun yıllardır emperyalist politikaların ve bölge gericilerinin etkisi ile bir ekonomik kriz devam ediyor. Bu krizin bedeli çeşitli sebeplerle Lübnan işçi ve emekçilerine ödetiliyor. Bir yandan da İsrail’in 2006’daki saldırısının izleri henüz hafızalardan silinmiş değil. Aynı zamanda emperyalistler kendi çıkarları için daha önceki yıllarda iç savaşta Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında gerilimi tırmandıran, çatışmaları tetikleyen bir rol oynamışlar ve bu süreçte binlerce Lübnanlı yaşamını kaybetmişti. Halk, İsrail’e ve batılı emperyalistlere büyük bir öfke duyuyor ve bu nedenle de direniş sürdüren gruplar içerisinde yer alıyor. Hizbullah bu gruplar içerisinde şu anda en etkilisi ve en büyüğü. Ancak direniş grupları tek başına Hizbullah’la sınırlı değil. Tıpkı Filistin Direnişinde olduğu gibi olası bir savaş durumunda İsrail-Hizbullah savaşı söylemi şimdiden kabul edilmiş olsa da İsrail saldırılarını Hizbullah’ı bahane ederek Lübnan’a yapıyor. Bu nedenle savaşta yalnızca Hizbullah militanları yaşamını yitirmiyor. Şimdiden sivil yerleşim yerleri fosfor bombaları ile bombardıman altına alınmış durumda. Lübnan’ın güneyi olarak adlandırılan bölgede İsrail, Hizbullah’ın 30 km geri çekilmesi ve güvenli bir tampon bölge oluşturulmasından bahsediyor. Bu durum akıllara tıpkı R.T.Erdoğan önderliğindeki faşist TC’nin Rojava’ya yönelttiği tehditleri ve işgal saldırılarını getiriyor. Efrin ile başlayıp Serekaniye ve Gire Spi ile devam eden süreç henüz bitmiş değil. Tıpkı Netanyahu hükümetinin her gün Hamas’ı ve Hizbullah’ı bahane ederek yaptığı saldırılarda olduğu gibi Erdoğan da her gün yeniden YPG ve PKK’yi bir ve aynı şeymiş gibi göstererek ve terörist ilan ederek Rojava’ya çeşitli hava saldırıları düzenliyor. Netanyahu ve Erdoğan’ın benzerlik ve ortaklıkları elbette bununla sınırlı değil.
Partizan’ın sitesinde yer alan “Sömürgeciliğin Siyonist Hali” başlıklı makalede de belirtildiği gibi “Terörist ilan edilen mazlum halklar ya da direnişçilere karşı silahlı şiddet uygulanması sırasında ölen sömürgeci-işgalci askerler, şehit ilan edilir. Böylece dinin meşruiyeti ile kutsiyeti şehitlik ve vatan savunması ekseninde genişletilip, sömürgeciliğin üzerine –P.L.Berger’in ifadesiyle- kutsal şemsiye örtülür. Bu kutsal şemsiye ile milliyetçilik ve ırkçılık genişletilip sağlamlaştırılırken; yeni nesillere öğretilen ahlak, insanlık, hukuk vb. derslerde –şehitlerin neden öldüğüne bakılmaksızın- yaratılan ikiyüzlülükler, kutsiyet ve milliyetçiliğin yarattığı bakış açısında (hakikat paradigmasında) ‘görünmez’ olur.”
Emperyalist dalaşta el güçlendirmek
Yeni bir seviyeye geçmiş olan İsrail-Lübnan gerilimi içerisinde ortaya çıkan tablo, Rusya-Çin-İran ve batılı emperyalistlerin bu savaşı körüklemeye devam ettikleri yönünde. NATO ordularının Ukrayna’da Rusya ile savaşı sürerken Rusya’yı çevreleme taktiği sonuç alamasın diye Rusya yaygın bir biçimde ABD ve diğer batılı emperyalistlerin Ortadoğu ve Afrika’daki üslerini hedef alacak taktikler geliştiriyor. Bu şekliyle kendi topraklarına sıçramış olan emperyalist dalaşta elini güçlendirmenin peşinde. Batılı emperyalistler en nihayetinde Rusya ile süren gerilimi Ukrayna savaşı ile Rusya topraklarına taşımakla kalmadılar, şimdi de güneyden Rusya’yı çevreleyecek yeni adımlar atmaya çalışıyorlar. Gürcistan tartışması bu konuda kilit bir rolde duruyor. Rusya’nın radikal İslamcı grupları bu savaşta kullandığı belirtilse de bu grupları kullanan tek emperyalist güç elbette Rusya değil. ABD bölgedeki ortaklarını bir araya getirecek bir hamle yaptı. Merkezi Komutanlığının koruması altında İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’yi 10 Haziran’da Manama’da Suudi Arabistan, BAE, Ürdün, Mısır ve Bahreynli üst düzey komutanlarla bir araya getirerek savaşı genişletme çabasında İsrail’i yalnız bırakmayacağını bir kez daha gösterdi. Bir yandan televizyonlarda “Gerilimi yükseltmeyin” şeklinde açıklamalar yaparak kendisini barış yanlısı gibi gösterse de ABD’nin ve diğer batı emperyalistlerin bölgedeki çıkarları için aldıkları rol dünya halkları açısından bir sır değil. Fransa’nın son G7 zirvesinde İsrail ve ABD’ye teklif ettiği dar koalisyon da bunun bir başka göstergesi elbette. Özellikle Avrupalı emperyalistler ellerini çok kirletmeden bu savaştan azami oranda kâr etmenin peşindeler.
2006 savaşı ilk etapta akla gelse de durum 2006’dan oldukça farklı. Dünyada 2008’de başlayan ekonomik kriz yeni bir boyuta taşındı ve emperyalistler arasındaki çelişkiler daha keskin bir hale geldi. İsrail’in bu süreçte ulaştığı teknolojik gelişim her zaman gündem yapılsa da Hizbullah gibi direniş örgütleri de boş durmadı. Geçtiğimiz haftalarda İsrail’e yapılan saldırılarda bu açıkça gösterildi. Yenilmeyeceği propagandasını ısrarla sürdürmeye devam eden İsrail’in elbette güvendiği şey özgücü değil batılı emperyalistler. Başta ABD olmak üzere batılı emperyalistler İsrail’in bölgedeki varlığını kendileri açısından kilit bir önemde görüyorlar. ABD’de de süren Filistin’e destek eylemlerinde üniversitelerin aldığı önlemlerin kapsamı düşünüldüğünde ABD-İsrail ilişkilerinin ne boyutlarda olduğu ve ABD’nin İsrail’den neden vazgeçmeyeceğini gözler önüne seriliyor. Gazze ve Refah’da yaptığı katliamlarda cephanesinin çok büyük bir bölümünü harcadığı için cephane sorunu yaşayan İsrail’e daha şimdiden 200 uçaktan oluşan bir filo cephane sağlandı. Netanyahu daha fazla manevra yapabilmek için savaş kabinesinin feshedip daha küçük bir ekiple hareket etmeye karar verdi.
Emperyalizme karşı birleşik direniş
Elbette Lübnan’daki direniş gruplarının durumu da 2006’dan oldukça farklı bir yerde. Bu süreçte sadece İsrail değil Hizbullah başta olmak üzere farklı direniş grupları da hem teknik hem askeri anlamda büyük bir ilerleme katettiler. Tek başına Hizbullah’ın elinde olduğu iddia edilen cephanelik bile düşünüldüğünde savaşın İsrail için Gazze ve Refah’da sürdürdüğü katliamlar kadar rahat geçmeyeceği bir gerçektir. İran destekli milislerin bulunduğu çeşitli ülkelerden de İsrail ciddi saldırılar alacaktır. Böylesi bir çatışmanın durduğu yerde durmayacağı aşikar. Bu durum Irak tarafından da bu şekilde görüldüğü için şimdiden İran ile çeşitli görüşmeler yapılmaya başlandı. Rusya’nın da bu durumu kendi lehine çevirmek için Hizbullah’a destek vereceğine dair söylentiler Arap basınında çoğalmaya başladı. Bununla birlikte Yemen’deki Ensarullah gruplarını, Filistin’de Hamas’ı, Irak’ta çeşitli İslami grupları ve Afrika Boynuzu’ndaki (Somali, Cibuti, Eritre, Etiyopya, Kenya) İslami radikal gruplara da silah verdiği Arap basınında yer alan bilgiler arasında.
İsrail’in Lübnan’a yönelttiği saldırılar yeni bir seviyeye ulaşırken emperyalizme karşı birleşik bir direniş konusunda doğru bir hattın örgütlenmesi tüm dünyada önemli bir noktada duruyor. Önümüzdeki süreçte Türkiye ve İsrail gibi gerici devletlerin Ortadoğu’da sürdürdükleri katliamlar çeşitli gerekçelerle artırılacaktır. Bu süreçte elbette emperyalist merkezlerde sürekli olarak radikal İslami grupların varlığı vs. bahane edilerek hem İslamofobi körüklenecek hem de bu grupların bazıları ile olan ilişkiler maskelenerek kâr marjı yükseltilmeye çalışılacaktır. Rusya-Çin-İran gibi gerici devletler ise kendileri emperyalist değilmişçesine bu grupları sahte bir anti-emperyalizm söylemi çerçevesinde destekleyecekler ve Ortadoğu halklarının emperyalizm karşıtlığını manipüle ederek kendilerine yönelik öfkeyi durdurmaya çalışacaklardır.
Bütün bunlar olurken emperyalizm karşıtlığı adı altında gericilik büyük oranda yayılıp büyümektedir. Başta LGBTİ+lar ve kadınlar olmak üzere farklı veya azınlık konumunda olan dini ve etnik gruplar şeytanlaştırılarak hedefe konulmaktadır. En temel düzeyde hak iddia eden herkesin önü terörle mücadele, milli birlik ve bütünlüğe zarar verme, dini ve milli değerleri zedeleme, halkın hassasiyetleri gibi argümanlarla manipüle edilmektedir. Gericilik ve emperyalizm birbirlerinin zıddıymış gibi gösterilmeye çalışılsa da birisinin varlığı diğerinin garantisidir. Bu nedenle anti-emperyalizmin doğru bir hatta örülmesi görevi başta Ortadoğulu devrimciler olmak üzere tüm dünyada devrimcilerin ve ilericilerin omuzlarında önemli bir yük olarak durmaktadır.