Çelişki Yasasını Doğru Anlayıp Kendimize Uygulamalıyız!
“Özgürleşme dediğimiz olgu çelişki yasasını doğru anlayıp kendimize uyguladığımızda gerçekleşmeye başlayacaktır.”
26 Nisan 2024
Marks, “İnsanın özü tek tek her bireyde var olan soyutlama değildir. Gerçekte, insanın özü toplumsal ilişkilerin toplamıdır” der. Bizler de sınırlı ömürlerini sınırsız bir davaya adayanlar olarak tüm bu toplumsal ilişkilerden azade değiliz elbette. Özel mülkiyetin ortaya çıkışından kapitalizmin emperyalist aşamaya geçtiği süreç boyunca insan, kendi emeğine yabancılaşarak yalnızca bir ezenler grubunun değil, kendi benliğinin de kölesi haline gelmiştir. Bu nedenledir ki sık sık tekrarlarız; “erkekler kendi erkekliklerinin kölesidir”, “eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecek” ya da “ezilen ulusun kurtuluşu gerçekleşmeden ezilen ulusun proleterleri kurtulamaz”.
Bu kölelik sistemine karşı kafa yoruşlar, mücadele edişler tarihin her aşamasında ortaya çıkmıştır. Ancak bu mücadeleyi yürütenler de kendi içinden çıktıkları toplumun belirli özelliklerini her daim üzerlerinde taşırlar. Tıpkı bugün bizim de üzerimizde bazı hastalıkları taşıdığımız gibi.
Bu elbette bu sistemin asla sonunun gelmeyeceği anlamına gelmez. Sistemin her fırsatta kulağımıza fısıldadığı “insan doğası gereği bencildir” safsatasını doğrulamaz. İnsan, üretim ilişkileri sonucu bugünkü insan olmuştur ve bu üretim ilişkilerini yeniden örgütleyerek yarının yeni insanını da yaratacaktır. Bencilliğin bir sonucu olan ben-merkezcilik de yeni insanı yaratma mücadelesinde yönelmemiz gereken önemli noktalardan birisidir.
Ben-merkezcilik bizim olay ve olgularla nasıl ilişkilendiğimize damgasını vuran hastalıklarımızdandır. Dünyayı en doğru biçimde anlayıp onu değiştirmeye yönelirken zihinlerimizi bulanıklaştırır. Bu bulanıklık içinde birçok yanlışı doğru zannetmemize sebep olur. Ne demişti Jean Jacques Rousseau? “Yanlış sayısız şekillere girebilir, ama doğrunun tek bir hali vardır.”
Ben-merkezcilik kolektifimiz içinde farklı biçimlerde ortaya çıkmaktadır. Ancak ben-merkezciliğin yüksek olduğu kişilikler kolektif yaşama aykırı olduğu için hemen kendisini gösterir. Çünkü kendisini parçası olduğu kolektif ile tanımlamak yerine bu kolektiften bağımsız bir birey olarak tanımlar. Kolektifin başarısızlığından ancak kendi başarılarından söz eder. Oysa parçada elde edilen göreceli başarı ve kolektifin mevcut durumudur bu parlamanın esas sebebi. Her zaman ve her koşulda haklıdır. Haksız olduğu durumda da sebep kendisi değil çevresidir.
Ben-merkezcilik, herkeste elbette aynı düzeyde ortaya çıkmaz. Bazen bir bütünde kendisini gösterirken bazen de parçalarda ortaya çıkabilmektedir. Adı üstünde dünyanın merkezine “ben”i koyan bu düşünüş biçimi, doğru ve yanlışın ayrıştırılmasında ve belirlenmesinde tek otorite olma şeklinde ortaya çıkmaktadır. İçinde bulunduğu kolektifi, toplumu küçümser. Kendisini sınıf mücadelesi için bulunmaz sanmak da tipik özelliğidir ben-merkezciliğin. Bunun bir sonucu olarak da kendisini eleştiriye kapatır. Eleştiriyi kabul ediyormuş gibi görünür ama bunun somutta bir karşılığı olmaz. Başkalarını eleştirirken sekter bir tutum izler.
Bu özelliğin sahipleri çevresindekilerin özgüvenlerine de saldırır. Özgüvenlerini yıktığı kişiler üzerinden “her şeyi bilen” kişi olarak “yükselir” ancak gerçekte birilerinin üzerine basarak yükselme diye bir şey yoktur. Hele uğruna mücadele yürüttüğümüz dünyayı kurmaya böylesi bir tutumun ancak zararı olabilir. Kendi ihtiyaçlarını, kendi sorunlarını, kendi istek ve arzularını kolektife, sanki kolektifin gerçek gündemi bunlarmış gibi dayatır. Bunlar kabul edilmediği oranda da sorunlar çıkararak bütünü bireye tabi tutmaya çalışır. Oysa gerçekte çevresinde mücadelenin öznesi olmaya çabalayanların özgüvenlerini yükseltmeyen, kendisini unutup kolektifin bir parçası olmayı hedeflemeyen, kitleleri ve kolektifi esas almayanların yarattığı sonuçlar büyük başarısızlıklardır.
Bu anlamıyla sınıf mücadelesinin vazgeçilmez bir parçası olarak içinden geldiğimiz toplumsal gerçekliğin üzerimizdeki etkileriyle baş etmemiz bir tercih değil bir zorunluktur. Özgürleşme dediğimiz olgu çelişki yasasını doğru anlayıp kendimize uyguladığımızda gerçekleşmeye başlayacaktır.