YDG’den eğitim çalışması “Doymak bilmeden öğrenmek, bıkıp uslanmadan öğretmek”

H. Merkezi: Sistemin halk gençliğine yönelik yozlaştırma, okuma-bilgilenme, araştırma-sorgulama kültüründen uzak tutma politikasına karşı haftalık periyodik şekilde eğitim çalışması gerçekleştiren Yeni Demokrat Gençlikokurları, eğitim çalışmalarının 1. bölümünü tamamladıklarını açıkladılar. Çalışmalarında Nisan Yayımcılık’tan çıkan Devrimci Eğitim ve Çalışma Üzerine kitabını kullanan okurlar, kitapta geçen konular üzerine tartışmalar yürüterek notlarını yazılı hale getirdiler.

1 aylık çalışmanın raporlarını sizlerle paylaşıyoruz.

 

Devrimci Eğitim Üzerine

Eğitim çalışmamıza Mao’nun bir sözü ile başlamak istiyoruz. “Bizlerin görevi halka balık tutup vermek değil, onlara nasıl balık tutulacağını öğretmektir. Aksi halde balık vermediğimiz zaman aç kalınır”.

Bizler halk gençliği olarak toplumun en dinamik, en hareketli kesimi olduğumuz için sistem tarafından sürekli hedef halinde olup, çeşitli saldırılara maruz kalıyoruz. Bunun en büyüğü ise sistemin biz halk gençliğine dayattığı burjuva-feodal kültürüdür. Halk gençliğinin devrimin asıl gücünü oluşturduğu tarihsel süreç boyunca yaşananlar pratiklerle kendisini göstermiştir. Nitekim buna verilecek en büyük örnek kuşkusuz Büyük Proleter Kültür Devrimi’dir. Başkan Mao öncülüğünde başlatılan BPKD boyunca halk gençliği oluşturduğu Kızıl Muhafızlar ile Çin’de devrimi sırtlamış, gerek parti içerisinde var olan revizyonist kanada karşı proletarya ideolojisi ile yürüttüğü mücadele, gerekse de ülkede hala varlığını sürdüren burjuva-feodal anlayışlara karşı giriştikleri mücadelelerde başarıya ulaşmışlardır. Halk gençliğinin bu denli güce sahip olması elbette ki tarih boyunca egemen sınıfların hep korkusu olmuştur.

Ülkemizde de egemen sınıflar, halk gençliğine karşı yürüttüğü politikalar ile gençliği siyasetten, okuma ve bilgilenme kültüründen uzak tutarak, apolitik bir gençlik yaratma çabası içerisindedirler. Özellikle halk gençliğinin devrimci, demokrat ve yurtsever örgütlerle bağ kurmaması için çaba sarf etmekte, buna karşı çeşitli saldırılar gerçekleştirmektedir. Her şeye rağmen halk gençliği ile bağ kurmak, ona gitmek devrimin gelişimi ve ilerlemesi bakımından hayati önem taşımaktadır. Halk gençliğinin devrimci eğitimi demek, hâkim egemen sınıflara karşı sınıf bilinçli, temel hak ve özgürlüklerinin bilincine varmış bireyler haline gelmesi demektir.

Bu anlamda halk gençliğini demokratik halk devrimini amaç haline getirmiş, örgütlü, kolektif, inançlı ve fekadar bireyler haline getirmek için devrimci eğitim bir zorunluluktur. Sabırlı ve istekli olmak bu çalışmanın temelini oluşturur. Her şeyden önce şunu bilince çıkarmak gerek; önümüzde (bazı istisnalar hariç) tüm yaşamı boyunca burjuva-feodal değer yargıları ile gelişip buna göre şekillenen bir halk gençliği var. Onları değiştirmek elbette ki sabır gerektiren bir iştir. Değişim ve dönüşüm mutlaktır lakin sabırsız, “hemen olsun” anlayışı ile hareket etmek kişide isteksizlik ve heyecanın bitmesine yol açabilir.

Düşman karşısında istekli, inançlı, fedakar ve kararlı bir halk gençliği yaratmak DHD için temel görevimizdir. Bu temelde üzerime düşen ilk iş önce kendimizi değiştirip dönüştürmektir. Unutmamalıyız ki kendisini değiştirip dönüştürmeyen, MLM bilimini kavramayan bir kimse çevresini de değiştiremez.

 

Bilgi ve bilginin aktarılması süreci

Bilgi konusunda öncelikle bilgiye nasıl ulaşacağımızı ve nasıl kavrayacağımızı öğrenmemiz gerekiyor. Bilgi kendi içerisinde iki evreden oluşuyor birinci evre algısal bilgi ikinci evre mantıksal bilgi. Bir konuda bilgi sahibi olmak istiyorsak önce onu gözlemlememiz gerekir. Buna Mao algısal bilgi aşaması yani duyusal algılamalar izlenimler aşaması der. İkinci evre ise mantıksal bilgi aşamasıdır. Bu aşamada artık izlenimler tekrarlandıkça kafamızda oluşanlar netleşir ve zamanla kavramlar izlenimlerin yerini alır. Kavramlar artık bütünselliği ve iç ilişkileri kavramamızı sağlar. Artık kavramlar sayesinde çıkarımlar yapıp en nihayetinde mantıki sonuçlara varabiliriz. Artık sonuca vardığımız için bu evre daha fazla üzerinde durmamız gereken evredir. Özetlersek bilgiye ulaşmak istiyorsak önce çok iyi bir şekilde gözlemlemeli,  algıladıklarımızı düşüncelere dökmeliyiz. Sonrasında iç ilişkilerini farklı süreçlerdeki çelişkilerini kavramalı ve mantıki bilgiye varmalıyız. Mantıki bilgi burada bize çevremizdeki dünyanın iç ilişkilerini anlayıp açığa çıkarmada yardımcı olacaktır. Marksizm Leninizm de bilginin bu iki aşamadan oluştuğunu ve ikisinin bütünleşmiş bir süreç içerisinde olduğunu savunur. Mantıki bilgi ve algısal bilgi birbirinden farklı bir şekilde ele alınamaz. Bir şey algılandığı gibi kavranmaz ancak kavranan bilgi derin bir şekilde algılanabilir. Eğer dolaysız bir şekilde öğrenmek istiyorsak pratik bir şekilde mücadele etmemiz gerekecektir. Eğer biz dünyayı değiştirmek istiyorsak dünyanın yasalarını kavrayıp bu yasalar ile ilgili edindiğimiz bilgiyi teknik bir biçimde kullanmalıyız. Yani algısal bilgi ve mantıksal bilgi süreci sonrası bildiklerimizi pratiğe dökmemiz şart.

 

Bilginin aktarılması

“Bilgi pratiğin aynasıdır.” Yani bu ikisinden biri gerçekleşmezse eksik kalınır. Pratik teorikten daha önceliklidir. Çünkü somut bir yansımadır. Bilgi üç yol ile kazanılır: maddi üretim, bilimsel deney, sınıf savaşımı. Maddi üretim bireyin çevresini tanımasını, doğayı anlamasını sağlar. Üretime katılma salt işe girip çalışmak değildir. İdeolojik açıdan belli bir doygunluğa ulaşmalı bunu pratiğe dökmeli ve yeterli bir süreç içerisinde gerçekleştirmelidir. Özetle sınıf mücadelesi sabır ve özveri ister. Bilginin aktarılmasında eğer başarıyı sağlamak istiyorsak bilgi ve bilgilenme eğitimimizi belirli bir programa ve amaca göre gerçekleştirmeliyiz. Anlaşılmayan bilgi ölü bilgidir. Yani mesele bilgili görünmekte değil gerçekten bilgili olmaktır. Bilgili olmakta teorik ve pratiği bir arada yürütmekle sağlanır.

Öğrendiğimiz bilgi mücadeleyi ileriye taşımalıdır. Bilgi sorunlara doğru çözümler getirmelidir.

 

Bilginin aktarılma süreci olarak eğitim

Gelişim ve değişimin esaslarından biride eğitim sürecidir. Eğitim eğiticinin sahip olduğu çeşitli bilgilerin eğitilene aktarılma sürecidir.

Üretim faaliyetleri sosyal pratiğin diğer faaliyetlerinde -eğitim dâhil- belirler. Eğitim insanın sosyal pratiğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Eğitimi sosyal yaşamdan ayırmak içini boşaltmak anlamına gelir ki bu hâkim sınıfların verdiği eğitimin özünü oluşturan budur. Eğitim hem insan hem üretim içindir. Burjuvazi verdiği eğitimi tamamen kendi çıkarlarına uygun bir biçimde vermektedir. Kapitalizm ile zaten üretime ilgisiz kalan insan kendi sosyal pratiğinin öteki faaliyetlerine de ilgi duymamaya başlar. Böylece insan emeğine yabancılaşır ve eğitimde geriler. Kendi ürettiğinin bilincinde olmaz yani sadece makinenin bir parçası olur. Kendine yabancılaşan insan zamanla topluma da yabancılaşır.

Kapitalizm işçiyi sadece kol emeği için kullanır. Böylece burjuvazi zihinsel faaliyetleri elinde tutar ve eğitimi tek yanlılaştırır. Eğitimin tek yönlü olmasını bozacak tek yol Demokratik Halk İktidarının kurulmasından geçer ve bu şekilde politeknik eğitim uygulanacaktır. Politeknik eğitim bize üretim sürecinin bilimsel temellerini öğretir ve bildiklerimizi nasıl kullanacağımıza dair yol gösterir. Her şey yaşantıda uygulanarak öğrenilir. Burada insan uygularken öğrendiği için kafa işi ile kol işini birbirinden ayırmamış olur. Politeknik eğitimde üretimi sadece toplumsal üretimin yükseltilmesinde değil her yönlü gelişmiş insanın yetişmesinde yapılan işin insancıllaştırılmasında biricik yol olarak kullanılır.

Mevcut eğitim sistemi bizleri amaçladığımız meslekler yerine tesadüfî kararlar istenmeyen mesleklere sürükler. Bu durumda hiçbir şekilde verim sağlanmaz. Aynı zamanda üretimde anarşiyi doğurur. Bugün YÖK bizleri “tek tip” insanlara dönüştürmeyi hedefler. Ancak devlet yönetiminde odak noktalara yerleştirecekleri kişileri lise çağından itibaren ayırt edip özel kurslarda okuturlar.

Eğitim bir kültür politikası sorunudur. Kültür de bir üst yapı kurumudur. Yani ekonomik alt yapıdan doğar. Bugün ülkemizin sosyoekonomik yapısı emperyalizme göbekten bağlıdır. Bu nedenle topluma damgasını vuran kültür burjuvazi kültür olacaktır. Kişi “ madem bu kültür etkin madem insanlar böyle düşünüyor o zaman böyle gelmiş böyle gider devrim falan olmaz “ diyebilir. Oysa buna rağmen toplumsal gelişmeler olmakta ve her olgu değişmeye gelişmeye devam etmektedir. Bu değişim var olan çelişki ve sorunlar doğrultusunda gerçekleşir. Bu da Proletarya Partisi önderliğinde devrimin örgütlenmesi ile gerçekleşir.

Eğitimde esas alacağımız halka insanımızın ne için mücadele ettiğinin bilincinde olması ve sorumluluklarını yerine getirmesidir. İlk olarak değiştirip dönüştürmek istediğimiz şeyin kendine özgü ve evrensel yanlarını çelişkilerini iyi bilmemiz şarttır. İnsanları tam olarak tanımadan değiştiremeyiz. Eğitimimizde bireyin rolü asla arka plana atılmamalı bireyin zekâ ve yeteneğini açığa çıkarmalı ve ondan halk adına yararlanılmalıdır. Herkesten sanatçı öncü bilim adamı olunması beklenemez. Yine de halka yararlı olmanın yönü sınırsızdır. Genel bir eğitimde bu şekilde ele alınmalıdır.

 

Nasıl bir eğitim?

Eğitim zorlayıcı olmamalı ve kapasitenin üstüne çıkmamalıdır. Bu her konuda böyle olmalıdır. Zorlama ile yapılan bir iş kişiye zevk ve heyecan vermez ve bir süre sonra kişide isteksizlik olur. Eğitimde verilmesi gereken temel şeyler cesaret, duyarlılık, iyinin hâkim kılınması ve kişinin kendi eğitimini bir süreden sonra kendi başına ilerletmesi olmalıdır.

Amaçsız, hedefsiz yaşam kişiyi bunalıma sokar, yaşama heyecanı kalmaz. Bir insana gitmek demek onun ilerisi için umutlu, heyecanlı ve geleceği için mücadele eden bir kişiye dönüştürmektir. Umut ettiğimiz şeyi hak etmemiz gerekir. Burjuvazinin eğitim anlayışı sosyal yaşamdan kopuk ve ezberci bir eğitimdir. Bertrand Russell eğitimin yararlı olması için 3 şeye dikkat çekiyor; 1- Duygusal zorlama olmamalıdır. 2- Yararlı bir amaca hizmet etmelidir. Halkın yararına olmalıdır. 3- Araştırma ruhu ve araştırma yöntemlerini öğretmelidir.

Eğitim sistemimizde hazır bilgi alışılmış, kişiler kendileri öğrenmek yerine bilgiyi başkalarından hazır alarak almaktadır. Araştırma yeteneğine yer verilmiyor, bilimsel çalışmalarda bile ölçüt özgür düşünme değil, bilgiyi yığmak ve hazır bilgiyi aktarmacılık şeklindedir. Kitlelerin eğitiminde unutmamamız gereken insanlığın hâkim sınıf ideolojisinin etkisinde olması ve sınıflı toplumun kitleler üzerinde yansımalarıdır. Bu yansımalar bireyci ve bencillik kendini göstermektedir.

Kitle ilişkisi kurarken bilgili, sabırlı, fedakar ve kararlı olmak gerekir. Nitekim sınıflı bir toplumda yaşıyoruz ve topluma damgasını vuranda gerici-yoz kültür ve bencil, bireyci anlayıştır. Halk ile ilişkilerimizde buna dikkat ederek uygun hareket etmeliyiz. Halkın yanında olmalı ve onlara yardımcı olmalıyız. Aynı zamanda onlara birbirleri ile dayanışma içinde olmaları gerektiğini hatırlatmalıyız. Halka yardımcı olurken yapılanların ve yapılacakların gerekçelerini açıklamalı, onlara mücadelede ki yerlerini anlatmalıyız. Halkın kötü ve yanlış değer yargılarına karşı çıkarken onlara aslında istediklerinde zulüm ile nasıl başa çıkacaklarını ve dayanışmayı, doğaya ve insana olan sevgisini hatırlatmalıyız. Geleceği kurmanın kendi ellerinde olduğu bilincini vermeliyiz. Düşmana nefret, halka ise sevgi ile bakmalıyız.

Faaliyetçilerin çalıştığı alanı iyi tanıması gerekmektedir. Tecrübeli faaliyetçiler kendilerinden sonra çalışma yürütecek kişileri yetiştirmelidirler. Böylece çalışmalardan sonuç alınması daha güçlü ihtimal olacaktır. Nitelikli insanlar halk arasında yapılan çalışmalarda ön planda olmalıdır. Biz çalışma yaptıkça halkın bize olan sevgisi ve dayanışması da artacaktır. En önemli görev insanlara doğru bir bakış açısı kazandırmaktır. İnsanlar olaylara kendi düşünce ve anlayışı ile yaklaşıp kavramalı ve böylece özgün düşünce ile sürü gibi hareket etmekten kurtulmalıdır. Halkın siyasi ortama çekilmesi için onlara ülkemizde ve dünyamızda yaşanan sorunlara karşı duyarlılık göstermeleri gerektiğini hatırlatmalıyız.

 

Aile içi eğitim

Kitle eğitimi ve aile içi eğitim ayrılmaz bir bütündür. Toplumun temel yapısını oluşturan en önemli şeylerden biri aile olduğu için verilen eğitim aslında toplumsal eğitimin bir parçasıdır.

Şehirdeki aile yapısı ile kırsaldaki yapı birbirinden farklıdır. Bu yüzden aile içi eğitimin her kesime aynı şekilde uygulanamayacağı açıktır. Bizim üzerinde duracağımız nokta cehaletin açtığı sorunlara karşı nasıl bir savaşım verilmesi gerektiğidir. Aile içi çelişkide 3 can alıcı nokta vardır. Birincisi; kuşak farkı sebebi ile değer yargılarının farklı olması, ikincisi; kadın ve erkekler arasında ki çelişkiler. Üçüncüsü; mülkiyet duygusunun ortaya çıkarttığı sorunlar.

Her iki tarafa da anlayış ile bakılmalıdır. Büyüklerin en çok değer verdiği kavram saygıdır. Ancak feodal gelenek ve görenekler ya da yanlış değer yargılarının onlar için saygı kapsamına girmesinin doğru olmadığını kavratmaya çalışırken gençlerin ise sabırsız ve asi davranışlarını disipline etmeye çalışmalıyız. Çocuklar genel aile ile birçok konuda tartışmakta ve ters düşmektedir. Aileler genelde isteklerinden ödün vermemekte ve çocuklarının hayatlarını kendi isteklerine göre şekillendirmeye çalışırlar. Bunun sonucunda aile bireyleri arasında ki bağlar zayıflar, hatta evi terk etmeye dahi varabilir. Aileler çocuklarının haklı olduğu dava uğruna mücadele vermesine karşı çıkabilmekte. Burada aileye mücadele veren diğer insanlarında bir ailesinin olduğunu ve haklı olarak verilen mücadeleye çocuklarının katılımını engellemek yerine, onlarında destek vermesi gerektiğini kavratmak zorundayız. Bir aile bireyinin mücadeleye kazandırdıktan sonra kazandırdıktan sonra diğer aile fertlerinde ayrı ayrı ek olarak mücadeleye kazandırmaya çalışmalıyız. “Evin erkeğini” kazanınca kadın nasıl olsa bir şey demez gibi yanlış bir algıda olmamalıyız. Zira kadınların mücadelede yer alması ve kadınlar katılmadan devrimin olmayacağını gayet iyi kavramalıyız. Devrimcilerin aile konusunda önce iyi bir gözlemci olup sorunları kavramalı ve sonrasında çözmek için çaba harcamalıdır. Bunu yaparken de ailenin önem verdiği değerler göz ardı edilmemelidir.

Kimden neyi, ne ölçüde bekleyeceğimizi çok iyi bilmek zorundayız ve bunun içinde 2 temel noktaya dikkat etmek durumundayız. Birincisi; kişinin o an ki durumunu doğru tahlil etmek, ikincisi; gelişim seyrini yakından takip etmek. Bilinç düzeyi düşük olan bireyden çok şey beklenemeyeceği gibi, gelişme kaydeden birinden az şey beklemekte yanlıştır. Bunun için öncelikle ele alacağımız kişilerde, kafalardaki yanlış değer yargılarını sarsmalı ve sarstığımız ölçüde pratik uygulamasını istemeliyiz. Örneğin dini düşüncelerle bütünleşmiş birine ilk olarak “Allah yoktur” demek nasıl ters etki yaparsa ya da özel mülkiyeti yaşamın tek nedeni gören birinin “mülkiyetini devrimcilerin hizmetine sun” veya kadının ikinci cins ve erkeğin emrinde gören birine “eşini şu şu işlerde görevlendireceğiz” demek bir o kadar ters tepki yaratır.

 

Örgüt içi eğitim

Eğitim çalışmasında esası örgüt içi eğitim oluşturur ve eğitimde de temel şiarımız “öğrendikçe uygulamalı, uyguladıkça öğrenmeliyiz” olmalıdır.

Örgüt içi eğitimde öğrenilecek konu hakkında ortalama bir düzeyde bilimsel bir bilgiye sahip olmalı, belirli bir plan ve program dâhilinde çalışma yapılmalıdır.

MLM bir yöntemdir ve bizim üzerimize düşen görev bu yöntem doğrultusunda tahliller yapmak, bilimsel sonuçlar ortaya çıkarmak ve buna uygun pratik içerisinde bulunmaktır. Bu anlamda “savaşı savaşarak öğreneceğiz” şiarını doğru kavramak zorundayız. Silahımızı nasıl ve hangi koşullarda, hangi hedefe sıkacağımız konusunda ön bilgimiz olmadan kullanırsak, o silah ters tepen bir silah olur. “Savaşı savaşarak öğreneceğiz” demek, belli bir bilgi, inanç ve amaç uğruna savaşa katılmak, bu savaşın içinde daha da yetkinleşmek, çelikleşmek ve gelişip güçlenmek demektir. Bunun tam zıddı da bizi çözümsüzlüğe, kendiliğindenciliğe ve mükemmeliyetçi bir anlayışa götürür.

Örgüt içi eğitim esas olarak faaliyetçi ve sempatizanların eğitim ve gelişmelerini kapsar. Örgüt içi eğitimde eğitim belirli bir amaç doğrultusunda verilmelidir. Siyasi eğitimde yeteri kadar başarılı olamamanın iki nedeni vardır. 1-) Kültürel gerilik, 2-) Siyasi eğitimin, teorinin öneminin yeterince bilince çıkarılamamasıdır. Teorik olarak gerilik, sorunların çözümü konusunda yetersiz kalınmasına sebep olur. Bir çalışma alanında siyasi çalışmaya yeterince önem verilmemesi o alanı kitlelerden kopuk bir düzeye getirir. Siyasi konulara ağırlık verilmesi alanda çıkabilecek sorunlara da siyasi çözümlemeler üretmesinin önünü açacaktır.

Örgüt içerinde bireyler öncelikle kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. Ortak çalışmanın dışında bireyler kendi özel çalışmalarına da ağırlık vermelidir. Bir eğitim çalışmasında bilince çıkarmamız gerekenlerden biride çalışmanın ve araştırmanın yaşamımızın bir parçası haline getirmektir.

 

Eğitim çalışması

Çalışma programı hazırlarken sadece program hazırlamanın bütün sorunları çözeceğini düşünmemeliyiz. Eğitim politikasında sadece günlük ihtiyaçlara yer vermek bizi eksik sonuçlara götürecektir. Sadece pratik önemlidir demek en büyük hatamız olur. Çünkü salt pratiğin değil teorinin de önemi vardır. Teorik ile pratiği hiçbir koşulda birbirinden kopuk ele almamalıyız. Bir başka deyiş ile teorinin aydınlatmadığı pratik karanlıkta el yordamı ile yürümek demektir. Bilmeden inanan bir insan ufacık bir sorunda farklı bir alana sapabilir. Bilmeden, sorgulamadan inanmak dogmatizme sürükler ve MLM’den tamamen kopuk insanlar haline getirir. Öğreneceğimiz bilgi mücadeleyi ileriye taşıyacak bir bilgi olmalıdır. Aynı zamanda sorunlara doğru çözümler getirmelidir. Aksi takdirde doğru yaptığımız bilgi hamallığından ileriye gidemez. Öğrenirken belirli bir program ve plan ile ilerlemeliyiz. Plansız ve programsız öğrenilen bilgi bölük-pörçük, tamamen kavranılmayan ve kargaşa yaratan bir bilgiye dönüşür. Eğitim çalışması yaparken;

1-) Klasikler ve diğer kitaplar okunur.

2-) Genel dünya ve Türkiye’de gelişen olaylar takip edilip, yorumlanıp taktik belirlenir.

3-) Eğitimde deneyimlerin toplanıp merkezileştirilmesi.

Sadece kitapları okuyup tartışmakla kalmamalı, politikada birer üretici konumuna gelmeliyiz. Bilmeliyiz ki, MLM karşıtları ile savaşarak gelişir. Sadece okuduklarımızı özetleyip, salt birbirimize aktarmak doğru bir eğitim çalışması olmaz. Nitekim bu şekilde öğrendiklerimiz belli bir müddet sonra unutulacaktır. MLM’yi özümsemeden ilerlemek beraberinde dogmatizmi doğurur. Tam olarak kavramadan, sorgulayıp araştırmadan sadece söylenenleri tekrar edip ilerlemek at gözlüğü ile hayata bakmaktan başka bir şey olamaz. Yanlışta olsa, eksikte olsa yaşamın her alanında yorumumuzu söylemeliyiz. Böylelikte eksik yerleri bulup gidermeye çalışırız. Yaşanmış olaylar, hafızamızda daha derinde yer alır. Kişi kendi düştüğü hataya tekrar düşmez. Bu şekilde daha sağlıklı bir yol çizer. Sadece toplantılara sığdırılan siyasal çalışmalarla yetkinleşmemiz mümkün değildir. Temel sorunları kavradıktan sonra çalışmaların yapılması bir zorunluluktur. Çalışmaya istekli katılmalıyız. İsteksiz olan bir insandan fayda beklenemez. Romanlara küçümseyici göz ile bakılmamalıdır. Teorik kitaplar gibi romanlarda kişinin eğitiminde önemli rol oynamaktadır. Çalışmalarda mutlaka not alarak ilerlemeli, okuduğumuz kitabı bitirdikten sonra kitapta ne anladığımızı kendimize sormalıyız. Kitaptan kavradıklarımızı yoldaşlarımız ile tartışmalıyız. Üzerinde durduğumuz konuyu farklı yönleri ile irdeleyen farklı kaynakları bulmalı ve yoldaşlarımız ile paylaşmalıyız.

Sonuç olarak Mao yoldaşın deyimi ile “Kendimize karşı tutumumuz doymak bilmeden öğrenmek, başkalarına karşı tutumumuz ise bıkıp uslanmadan öğretmek olmalıdır.