Syntagma meydanı… Atina’nın en işlek ve kalabalık meydanı. Yunan filozoflarının ve tarihinin izlerini taşıyan bir meydan.
Derler ki Sokrates Syntagma meydanında sabahtan akşama kadar elinde asasıyla dolaşıp, oradan gelip geçenleri durdurur, onlara ‘insan neden yaşar, erdem nedir’ gibi sorular sorarak insanların gerçeği görmelerini ve hayatı sorgulamalarını teşvik edermiş. Özellikle gençlerle bu meydanda usanmadan saatlerce sohbetler edermiş. Sokrates muhtemelen Syntagma Meydanı’nda ayak basmadık yer ve konuşmadık insan bırakmamıştır. Bu yüzden rivayet odur ki, dönemin “efendileri” onu ve sorularını, sorgulayıcılığını rahatsız edici bulduğundan ona “at sineği” derlermiş.
Yaz aylarında Atina’nın kavurucu sıcaklığına rağmen Turgut Kaya’nın yoldaşları ve dostları olarak haftalardır tıpkı Sokrates’in yaptığı gibi Syntagma Meydanında bıkmadan-usanmadan dolaşıyor, oradan gelip geçenlerle konuşuyor, onları bilgilendiriyor ve halkı Turgut yoldaşın serbest bırakılması konusunda duyarlı olmaya çağırıyoruz. Sabah erkenden Syntagma Meydanına geliyor, burada standımızı kuruyor; dövizler, flamalar ve Turgut Kaya’ya özgürlük pankartını meydana asıyor, gelip geçenlere bildiriler dağıtıyor ve imza topluyoruz.
Turgut Kaya’ya özgürlük kampanyası eğitime dönüşüyor…
Nasıl ki her pratik eylem bizler için bir eğitimse bu kampanya da bizler için bir eğitime dönüşüyor aynı zamanda. Çünkü sınandığımız yerdir pratik ve sokak. Sokak yalındır, dolaysızdır. Sokakta karşılığını olumlu-olumsuz alır pratik. Sokağın gözü ve nefesi vardır. İnsanlar, halk sokaktadır çünkü, sokak yaşamdır. Bu yüzden evimizi çantamıza yükleyip mesken tuttuk Atina sokaklarını. Bizler sokaklarda, meydanlarda Yunan devleti tarafından rehin tutulan Turgut yoldaşın serbest bırakılması için yaptığımız pratiklerden çok şey öğreniyoruz.
Eksikliklerimizi yine pratik içinde gideriyor, enerjimizi doğru pratik zeminde kullandığımızda etkisini motivasyon olarak geri alıyor ve güçleniyoruz. Her gün Atina’nın işlek sokak ve caddelerinde özellikle genç kadın yoldaşlarımızın emek ve inisiyatifiyle gerçekleştirilen yaratıcı ve etkili eylemler bizleri toplamda umutlandırıyor ve inancımızı bileyliyor.
Gün oluyor kendimizi Adalet Bakanlığı’nın kapılarına zincirliyor, polis şiddetine ve saldırılarına karşı direniyoruz. Gün oluyor yaptığımız eylemden dolayı ters kelepçelenip gözaltına alınıyoruz. Gün oluyor televizyon binasını işgal ediyor, Mülteci Bakanlığı’na pankart asıyoruz. Gün oluyor faşistlerin saldırısına karşı koyuyoruz. Syriza parti binasına gidiyor ve derhal harekete geçmelerinde diretiyoruz. Metro önlerinde Turgut Kaya’ya özgürlük t-shirtleri ve dövizlerimizle “Duran İnsan” eylemi yapıyor, gün oluyor metro içinde sesli ajitasyon-propaganda eylemi yapıp bildiri dağıtıyoruz. Direniş türküleri söyleyip halaylarımızı çekiyoruz.
Sokrates sorgulayıcılığının meşruluğu ile…
Turgut Kaya isminin, Yunanistan devleti tarafından faşist TC’ye iade edilmek istendiğini ve süresiz açlık grevinde olduğunu Atina’da duymayan-görmeyen elbette hala on binlerce insan var fakat bizler son Atinalı duyana kadar, bıkmadan, yılmadan, ısrarla her gün daha da güçlü haykırıyoruz “Turgut Kaya’ya Özgürlük” diye.
Muhtemelen Syriza ve denkleri açısından Sokrates’e atfedilen “at sinekleri” lakabı, bugün bizim için geçerli… Ama ne gam! Bizler sokak sokak, mekan mekan “at sineği” olup sessizlikleri ile bizi oyalamaya çalışanları rahatsız etmekten rahatsız değiliz. Ve biliyoruz ki, Sokrates de bir “at sineği”nden daha rahatsız edici olduğu için dönemin egemenleri tarafından ölüme yollandı.
Turgut yoldaşın ve onun yoldaşının direnişi de bugünün egemenleri açısından sadece bir “at sineği”nin verdiği rahatsızlıktan daha fazla rahatsız edici… Keza dil ağrıyan yere gider misali; ağzını açan eski bir Yunan bakan “teröristleri Türkiye’ye teslim etmekten” dem vuruyor, Yunanistan’ın Adalet Bakanı “bir insanın nasıl hayatını tehlikeye atabildiğini anlayamadığını” söyleyerek homurdanıyor, Syriza milletvekilleri Turgut Kaya gündeme gelince huzursuzca kıpırdanıyor. Sadece bunlara bakınca bile “at sineği” rahatsızlığından daha büyük bir rahatsızlığın varlığı kendini ortaya seriyor.
Bu rahatsızlığın nedeni ise sadece bir insanın faşist TC’ye teslim edilerek ondan kurtulma ya da TC devletinin isteğini yerine getirme pazarlığı değildir. Bu rahatsızlık, Turgut Kaya’nın sınıf bilinçli proletaryanın örgütünü temsil etmesinden doğmakta ve asıl teslim edilmek istenenin de bu irade, bu iddia olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bizler açısından da Turgut Kaya şahsında sahip çıktığımız işte bu irade, bu iddiadır. Kararlıyız, inancımız tam. Gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz. Yoldaşımız içeride bizler ise dışarıda direniyoruz. Bundan iki bin küsur yıl önce kendisini sorgusuz-sualsiz bir toplumun ilerletilmesine karşı mücadeleye adamış Sokrates’in adımladığı cadde ve sokaklarda o isyanın haklılık ve meşruluk erdeminin ışığı ile yürüyoruz.
Ve bir kez daha Turgut Kaya’ya özgürlük diyor, onu sokağın ve meşruluğumuzun gücüyle özgürlüğüne kavuşturacağımızı haykırıyoruz.
Atina’dan bir Partizan